Afet uzmanı Marcelo Lagos: Etik standartların yerine getirildiği Şili'de deprem insanları öldürmez

Independent Türkçe, olası Marmara depreminin İstanbul ve çevre kentleri nasıl etkileyeceğini irdeliyor, depreme karşı başarılı ülkelerin neyi nasıl yaptığını sorguluyor. "Oldu&Olacak" söyleşi serisinin bugünkü konuğu Şili'den afet uzmanı Dr. Marcelo Lagos

Görsel: Canva

6 Şubat Depremleri sonrası Türkiye'nin gözünü çevirdiği ülkelerden biri de Şili'ydi.

Türkiye'nin uzun seneler deprem karşısında çıkaramadığı dersi Şili nasıl çıkarmıştı?

Yıkıcı depremlere tanık olan Güney Amerika ülkesi Şili'de can kayıpları neden az oluyor, binalar nasıl ayakta kalıyor?

Independent Türkçe, "Oldu&Olacak"1 söyleşi dizisi için uzun yıllar depremler üzerine çalışan Şili Papa Katolik Üniversitesi Coğrafya Enstitüsü'nde afet riskinin azaltılması ile ilglili eğitimler veren  Dr. Marcelo Lagos ile konuştu.
 


Lagos son 14 yıl içinde ülkesinde meydana gelen 8.8, 8.2 ve 8.4 büyüklüğündeki depremleri yerinde incelemiş,  risk ve kentsel planlama çalışmalarına katılmış, çeyrek asırdan bu yana bu meselelere kafa yoran bir isim.

"Biz depremle yaşamayı öğrendik"

Ülkeniz Şili, dünyanın en tehlikeli deprem bölgelerinden birinde değil mi? Önce biraz bundan bahsedebilir misiniz? 

Şili afet bölgesinde bulunan, dünyanın en tehlikeli yitim zonlarından birinin önünde bulunan bir ülke. Burası en büyük, bilinen kaydedilmiş depremlerin meydana geldiği yer. Örneğin, 1960'ta 9.5 büyüklüğündeki dev deprem... Son on yıllarda, 2010'da 8.8 büyüklüğünde bir deprem... 2015'in 16 Eylül'ünde 8.4 büyüklüğünde bir deprem gibi... Ayrıca 2014'te Kuzey Şili'de 8.1-8.2 büyüklüklerinde depremler yaşadık. Depremler sürekli olarak topraklarımızı etkiliyor ve onlarla birlikte yaşamayı öğrendik. Öncelikle Şili'nin sürekli depremlerden etkilendiğini belirtmek gerek. Bir yapının nasıl inşa edildiği, nasıl yaşandığı, yerleşim alanlarında deprem tehlikesiyle yaşamanın bir gerçek ve toplumun genel bir anlayışı haline geldiğini görüyoruz. Ayrıca son yıllarda özellikle son 14 yılda büyük depremler yaşadık. 2010'da büyük deprem, ardından 2011'de Japonya'dan gelen tsunami...  2014'te Iquique'de tsunami ile birlikte 8.4 büyüklüğünde bir deprem... Peşisıra 2015'te çok kısa bir sürede toplum ve ülke olarak 8'in üzerinde büyüklükte depremler yaşadık. Hepsi tsunamilerle birlikteydi... Bu nedenle dikkat edilmesi gereken iki önemli unsur var. Bir yandan yapılarımız, standartlarımız ve tasarımlarımızın deprem tehdidiyle başa çıkabilecek şekilde hazırlandığını ancak aynı zamanda halkın kendi kendine bakım davranışlarının da önemli olduğunu anlamamız gerek. Acil durumlarda insanların kendilerini nasıl koruyacaklarını bilmeleri, her zaman bir deprem olabileceği bilincinin yaygın uygulamasıyla taze kalmıştır. İkincisi son yıllarda büyük depremlerin yaşandığını bilerek insanların hızlı hareket etmelerini gerektiren eylemler söz konusu. Bu durum neden az sayıda kurbanımız olduğunu açıklıyor. Ayrıca acil durumların makul ve uygun bir şekilde yönetilmesine izin veren saat ve koşullarda gerçekleşen depremler olduğunu belirtmek de önemli.
 

Marcelo_Lagos_cropped.jpg
Dr. Marcelo Lagos / Fotoğraf: Wikimedia


Ancak özellikle Şili'de meydana gelen büyük depremin plakalar arası deprem olduğunu vurgulamak önemli. Bu da genellikle insan yerleşimleri altında meydana gelmese de yoğun bir şekilde toprağın hareket ettiği, tsunamilerin geldiği bir deprem demek... Toprak yoğun bir şekilde hareket eder, tsunamiler gelir, ancak farklı türde depremler vardır. Türkiye'de meydana gelen depremler ise farklı, yüzeyel depremlerdir. Etkileri ve açıkçası yanıtı farklı olabilir. 

"Şili geliştirdiği etik standartlardan sapmadı"

2014'te 8.1 büyüklüğündeki Iquique depremi ve 2015'te 8.3 büyüklüğündeki Orta Şili depremi... Tsunamiler... Sırasıyla 6 ve 15 kişinin hayatını kaybetmesine neden oldu. Öncesinde durum nasıldı ve bu depremleri bu kadar az can kaybı ve minimal hasarla nasıl atlattınız? Her ülke için kritik bir dönüm noktası olduğuna inanıyorum. Şili için bu dönüm noktası ve bir ders olarak hizmet edebilecek yıkıcı deprem hangisiydi? 

Şili sürekli büyük hatta dev depremlerle etkilenen bir ülke. Bu, deprem tehlikesiyle yaşamayı öğrenmek ve anlamak zorunda olduğumuz anlamına gelir ve bu öğrenme farklı şeylere dönüşür. Birincisi temel öğrenme, yani toprağın hareketiyle başa çıkabilecek yapılar kurmamız gerektiği. İkincisi Şili'de deprem olduğunda insanların kontrol altında nasıl davranacaklarını bilmeleri gereken davranışları... Şili büyür, Şili öğrenir, Şili standartlarını iyileştirir, topluluklar tehlikenin karmaşıklığını anlar. 20. yüzyılın başından itibaren, 1928'den itibaren, Talca'daki depremden başlayarak ardından 1939'daki büyük deprem, 1960'taki dev deprem, 1985'te Orta Şili'de, 2010'da, son yıllardaki her depremin, 20. ve 21. yüzyılda, politikayı ve standartları etkileyen öğrenme süreçlerine dönüştüğünü belirtmek gerekir. Ve standartlardan bahsettiğimizde -etik olarak yerine getirilen bir standarttan bahsediyoruz- bugün Şili'deki yapıların çoğunun depremlerle başa çıkabilecek kadar güçlü olduğunu kimse tartışamaz. Sorun, depremleri takip eden yan etki süreçleridir. Örneğin, Şili'de kıyı bölgelerindeki depremler, plakalar arası depremler tsunamilerle birlikte gelir. Depremler, toprak kaymaları veya toprak kaymaları ile birlikte gelir. Depremler yangınlarla birlikte gelir Depremleri takip eden bir dizi diğer süreç vardır. Bunlar, hala büyük ölçüde yasalara yansımamış olsa da Şili'deki deprem tehlikesi genel olarak insanları öldürmez, insanları öldüren, bakımsız, kötü yapılmış yapılar.

Yani, Talca depreminden ve öncekilerden bir ders çıkardınız, ancak Türkiye örneğin, 1999'daki Golcük depreminden aynı dersi çıkaramadı. 

Evet öyle görünüyor. Türkiye ve Şili depremlere sahip, sismik ülkelerdir ama Türkiye'deki depremler daha tehlikelidir. Genellikle insan yerleşimlerine çok yakın, yüzeysel depremlerdir, kortikal depremler olarak adlandırılırlar. Daha küçük değere sahip olabilirler ancak çok yoğun olabilirler. Bu yapılara uygulanan stresler anlamına gelir. Ve bu Türkiye'de kaydedilen zemin ivmeleriyle yansıtılır. Ki; büyük depremlerle karşılaştırıldığında Türkiye'deki zemin ivmeleri son derece yüksektir. Bunun dışında son yıllarda Türkiye'de yaşam kaybına neden olan önemli depremleri göz önünde bulundurarak, düzenlemelerin, tasarım standartlarının, inşaat yöntemlerinin, en azından yeni yapıların çökmemesini sağlayacak şekilde öğrenmeleri içermesi beklenir.

"Günümüzde deprem tehdidiyle yaşayabileceğimiz bilgi birikimi mevcut"

Bu soruyu cevaplamak size kalmış, ama gerçekten merak ediyorum. Şili ve Türkiye, yolsuzluk algısında derin bir farka sahip. Nicholas Ambraseys ve Roger Bilham'ın Nature Dergisinde 10 yıl önce yayınlanan bir çalışması, bu konuda çarpıcı bir durumu ortaya koyuyor. Şili'nin beklenenden daha düşük bir yolsuzluk algısına sahip olduğu, Türkiye'de ise tam tersinin geçerli olduğu ortaya çıkıyor. Yolsuzluk, inşaatla ilişkisinde de hayati öneme sahip. Malzeme endüstrisinden, mimarlığa, mühendislikten teknik danışmanlığa kadar yaklaşık 250 alt sektörü doğrudan ve dolaylı olarak etkileyen inşaat sektörü, en yüksek yolsuzluk seviyesine sahip sektör olarak tanımlanıyor. Siz ne düşünüyorsunuz?

Korkunç olduğunu düşünüyorum. Araştırmacıların bahsettiği çalışmayı sorgulamıyorum. Şili'de depremlerle bir arada yaşamayı öğrenmek mi? Bu, 20. yüzyılın başlarında ciddi bir şekilde başlamıştır. Bu, ülkemizi günümüzde karakterize eden neoliberal ekonomik kalkınma modelinden önce başladı. Bu, demek oluyor ki; normlarımız 70'li yıllardan önceye dayanmakta ve deprem tehdidiyle uyumlu bir şekilde yaşamayı sağlayacak sürekli iyileştirmeleri içeriyorlar. Bu uygulama zamanla daha da güçlenmiştir. Bu uygulama, hem mesleki bilgilerden hem devletin ve hükümetlerin denetiminden kaynaklanan artan bir titizlikle daha da sıkı hale gelmiştir. Genel olarak Şili'de depremler insanları öldürmez, insanları öldüren kötü yapılmış, bakımsız, kötü bakımlı binalardır. Çok eski binalar... Ki; bunlardan çok azı kalmıştır. Eğer siz veya biri ülkemizi gezerse, mimari mirasımızın genellikle yeni olduğunu fark edecektir çünkü depremler sürekli olarak onları yıkmış, yere sermiştir. Çünkü eski olan çöker ve yeni olan kalır. Bu yüzden yolsuzluk, Türkiye'nin 2023 Şubat'ındaki felaketinin ana sorumlularından biri haline geliyor olabilir. Çünkü günümüzde 21. yüzyılda deprem tehdidiyle uyumlu bir şekilde yaşamayı sağlayacak bilgi, teknoloji ve bilgi birikimi mevcut. Büyük depremlerde gördük, Japonya gibi. Devasa bir deprem, 9.1 büyüklüğünde. 11 Mart 2011'de meydana geldi. Evet, Şili'nin örneği de önemli olabilir, ülkemizin bu kaçınılmaz tehlikeyle nasıl başa çıktığına bakmak için, ve bu bizi daima takip edecek.

"Zeminin tehlikelilik düzeyini tespit için mikrobölgeleme hayati"

Konuşmanızın bir kısmında, "Eğer siz veya bir başkası ülkemizi gezerse, mimari mirasımızın genellikle yeni olduğunu fark eder" dediniz.  Ancak son Türkiye depremlerinde yeni binaların da yıkıldığını gördük, 6 Şubat 2023'te. O zaman Şili'nin arazi seçimine de dikkat ettiğini söyleyebilir miyiz?

Elbette. Yüzey seviyesinde, arazi özelliklerinin tasarım ve depreme dayanıklı inşa etme konusundaki önemi, sadece yapı tasarımı değil, aynı zamanda zemin özellikleri açısından da önemlidir. Bazı zeminler diğerlerinden daha tehlikelidir, deprem sinyali yüksek sesle alınan yerler vardır. Daha sık ve yoğun bir şekilde ve yaşamak için daha güvenli yerler vardır. Bu yükseltme süreçleri bilim, teknoloji ve mühendislik tarafından günümüzde bilinmektedir, bu yüzden önemlidir. Tasarlanırken ve inşa edilirken zeminin tehlikelilik düzeylerini ayırt etmeyi sağlayan mikrobölgeleme yapmak önemlidir. Bazı alanlar diğerlerinden çok daha uygun olabilir... 

 

1 İlk bölümü 6 Şubat Depremleri'nin 1. yıl dönümünde yayınlanan "Oldu&Olacak" belgeselinin ikinci bölümü 7 Mart'ta Independent Türkçe'nin YouTube hesabından yayınlanacak.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU