İmparatorlar ve paratorlar...

Hakan Gülseven Independent Türkçe için yazdı

Kolaj: Independent Türkçe

Bizim memlekette olmadık insanları övmek için olmadık sıfatlar bulunur. Misal, "İmparator" lakabı böyledir...

Memleketimizde "İmparator" diye çağrılan iki şahsa bakın: İbrahim Tatlıses ve Fatih Terim!..

Biri kadın döven, hatta kurşunlatan; sesiyle kazandığı popülerliği mafyoz özentilerle harmanlayan; tüm davranış bozuklukları ve cehaletine rağmen milletvekili olma hevesiyle yanıp tutuşan tuhaf bir figür.

Evet, İbrahim Tatlıses, benim bildiğim, Urfa'dan bir kez bağımsız, bir kez de Cem Uzan'ın partisinden olmak üzere iki kere milletvekili seçilmeye uğraştı, olmadı.

Sonra AKP'nin kapısına 5 kez, evet tam 5 seçim arka arkaya dayandı ama AKP bile onu aday yapmadı.

"Bile" diyorum zira AKP Tatlıses'le davranış bozuklukları ve cehalet konusunda bire bir benzeşen "Yeliz" namlı Ahmet Hamdi Çamlı'yı iki dönem milletvekili yapmıştı. İbrahim Tatlıses ise her denemesinde kapıdan döndü.

Ve memleketimizde bu Tatlıses'e "İmparator" diye hitap eden bir sürü şuursuz, yahut şuurlu ama -af edersiniz- şahsiyetsiz şahıs oldu...
 


Konu bir diğer "İmparator"a, Fatih Terim'e gelince durum daha da pespayeleşiyor.

Zamanında, olaylı İsviçre maçında kendi yardımcılarını ve milli takım oyuncularını rakibe karşı kışkırtıp saldırtmasını ve sonra bu kepazeliğin sorumluluğunu üstlenecek yerde yardımcısı Şifo Mehmet'i milletin önüne atıp harcatmasını hiç unutamıyorum.

Şimdi de eski futbolcularının göz göre göre Denizbank yöneticisi Seçil Erzan tarafından dolandırılma vakasını izliyoruz.

Davadaki ifade ve bulgulara bakılırsa, bende uyanan kanaat şu: Fatih Terim, Seçil Hanım'a elden verdiği dolarları gani gani geri almış görünüyor. Evet, epey bir kâr payıyla.

Bu durumda, kendisini "İmparator"dan ziyade kısaca "Parator" diye çağırmamız gayet uygun görünüyor.

Tabii yine görünen o ki, Terim para kazanırken eski futbolcularının çoğu paralarını kaptırmış.

Eğer benim edindiğim izlenim doğruysa, önemli miktarda para dolandırıcı Seçil Hanım üzerinden Fatih Terim'e transfer olmuş.

Tabii bunu tam olarak öğrenemiyoruz çünkü bu memlekette bir kısım davada tekrar tekrar gördüğümüz üzere kimi ayrıcalıklı simalar soruşturmalardan ve/veya Yargı süreçlerinden muaf tutuluyor.

Fatih Terim de, anlaşılmaz biçimde, kendi adının net bir biçimde dosyada olduğu bir soruşturmada, hiç ifade vermeden Yunanistan'ın yolunu tuttu.

Enteresan bir durum!

Tam da Tayyip Bey, "Bir gece ansızın gelebiliriz" diye tehdit ettiği Yunanistan'a gündüz vakti gidip, hiçbir şey olmamış gibi "sevgi-dostluk-kardeşlik" forvetini sahaya sürdükten sonra...

Belki de Türk-Yunan dostluğunu iki milletin de pek bir düşkün olduğu futbol üzerinden pekiştirme muhabbetleri dönmüştür heyetler arasında.

Birileri Fatih Terim'in ismini fısıldamıştır, böyle bir transferin iki ülke arasında yakınlaşma nişanesi olacağı söylenmiştir.

Böylelikle Panathinaikos'un başarılı hocası Ivan Jovanovic yollanmış ve Fatih Terim İstanbul'dan zembille Atina'ya inmiştir!

Neden olmasın? Yunanlıların kafası böyle alengirli işlere basmaz, onlar konuyu diplomasi falan zannetmiştir.

Ayrıca, malumunuz, Fatih Terim pek bir düşkündür Tayyip Bey'e. Talebeleri de öyle...

Nitekim onların iç edilen dolarları için direkt Saray'ın devreye girdiği ile ilgili de bir sürü haber yayıldı.

Münasebetleri buna uygundur...

Doğru ya, ne lüzum var Yargı'ya falan?!. Anayasa Mahkemesi kararlarını uygulamanın Şen Ortaklar Tayyip ve Devlet Beyler'in keyfine kaldığı, Anayasa'nın fiilen çöpe atıldığı ve bunun hesabını sorabilecek tek bir kurumun bulunmadığı mevcut durumda Fatih Terim bir soruşturmadan sıvışmış, çok mu?

Evet, Hatay Milletvekili Can Atalay en yüksek mahkemenin kararına rağmen hâlâ kelimenin gerçek manasında esir tutuluyor ve kimse buna bir şey yapamıyor.

Böyle dönemlerde bir kısım futbolcunun kaptırdığı 3-5 milyon doların konusu olmaz; Saray'dan bir talimat gider, konu banka tarafından, ya da Varlık Fonu'ndan falan tatlıya bağlanıverir!

Gerisini Fatih Terim'e anahtar teslimi devredilen şampiyonluk adayı Panathinaikos düşünsün!

Öyle mahkeme, ifade-mifade yok anlayacağınız.

Hakikaten ya, Yargı denen müessesenin ne hallere düştüğünü görüyorsunuz, değil mi?

Muhammed Hasan Şeyh Mahmut isimli biri, ki Somali Cumhurbaşkanı'nın oğlu oluyormuş, evine üç kuruş para götürebilmek için bu kışta kıyamette bir motosikletin üstünde kuryelik yapan Yunus Emre Göçer'e çarpıyor, üstelik emniyet şeridinde çarpıyor, sonra kaçıyor, kaza diyemeyeceğim, bu cinayetin üzeri polis tarafından örtülüyor, sonra kamera kayıtları ortaya çıkıyor ama Cumhurbaşkanı evladı çoktan kaçmış Türkiye'den... Ve nihayet "Yüce Yargı" bir karar veriyor: Somali Cumhurbaşkanı'nın oğlunun aldığı cana karşılık 27 bin 300 lira adli para cezasına hükmediliyor...

Farklı sendikaların verdiği rakamlardan bir ortalama çıkarırsak, Türkiye'deki yoksulluk sınırının yarısı kadar bir para!

İnsan hayatının ederi bu kadar bizim memlekette...

Dikkatinizi çekerim: Can almamış, sadece futbolcuları dolandırmış Seçil Erzan için istenen ceza 252 sene!

Adam öldüren Somalili sıpa için bir canın karşılığı 1.000 dolar bile tutmuyor!

Yesinler sizin yerli ve milli hassasiyetlerinizi!..

Kim bilir, belki ortada "empati" falan vardır.

Hafızasını kaybetmemiş arkadaşlarımız hatırlayacaktır, daha sonra tıpkı Somalili mevkidaşı gibi Cumhurbaşkanı olacak olan Tayyip Erdoğan'ın oğlu Burak Erdoğan da 1998'de, Tayyip Bey'in belediye başkanlığı döneminde, kırmızı ışıkta Türk Sanat Müziği sanatçısı Sevim Tanürek'e çarpıp ölümüne yol açmıştı.

Ehliyetsiz olduğu iddia ediliyordu. Ve daha bir sürü ayrıntı...

O da biraz para cezasına çarptırıldı neticede ve konu kapandı.

Ve o dönemde Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesi'nde Uzman Raportör olarak çalışırken Burak Erdoğan'a "kusursuz" raporu veren Eyüp Çakmak isimli şahıs AKP iktidarında Türkiye Denizcilik İşletmeleri Genel Müdürü yapıldı!

Bir anda "doğuştan denizci" olduğu anlaşılmıştı muhtemelen!..

Sahi ya, bu denizlerde bir iş var, değil mi?

Allah Eyüp Çakmak'a "Yürü ya kulum" dediği vakit, onun "kusursuz" raporu verdiği Burak Erdoğan da eş zamanlı olarak armatör olma yolunda denizlerde gemicik yüzdürmeye başlamıştı!

Eyüp Bey belki orada da işleri kolaylaştırmıştır.

Nereden nereye... Burada "nereden nereye"yi Tayyip Bey'in müzikal vurgusuyla hissedin lütfen...

Evet, artık bu memleket böyle bir yer haline gelmiştir...

Bu mevzuya bir sonraki bölümde devam edeceğiz.

Lakin kimsenin hakkını yemek istemem, o sebeple başa, "imparator"lar ve sadece "parator"lar bahsimize dönelim.

Efendim, Türkiye'de kendisine "İmparator" lakabı takılan ve o lakabın hakkını veren tek bir adam vardır:

Ülkemizin gelmiş geçmiş en önemli jokeylerinden biri olan Süleyman Akdı.

At bindiği 13 bin 136 yarışın 3 bin 628 tanesinde, yani koştuğu yarışların yüzde 28'inde birincilik kazanmış, bu esnada efendiliğinden ve mütevazılığından taviz vermemiş bir adamdan söz ediyorum.

Hele imparatorlara özenerek kendine Saraylar yaptırmış, üstüne üstlük ata binmeye kalkışmış cumhurbaşkanının o atın üzerinde üç saniye bile duramadığı bir ülkede!

Evet efendim, kaldığımız yerden devam edeceğiz... Şimdilik hoşça kalın...

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU