Üniversite-siyaset ilişkisi ve 28 Nisan 1960 üzerinden öğrenci eylemlerine bir bakış

Prof. Dr. Zehra Aslan Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Devlet Arşivleri Başkanlığı Cumhurbaşkanlığı Cumhuriyet Arşivi

Türk demokrasisinde çok partili hayatla birlikte siyasi tartışma, çatışma, uzlaşmazlık gibi durumlar 1946-1954 arası görülse de bunlar, 1954'ten sonra daha belirgin hale gelmiş ve farklı toplumsal grupları da yavaş yavaş içine dahil ederek genişlemiştir. 

Özellikle 1946'da özerklik elde eden üniversiteye iktidarın birtakım müdahaleleri ile başlayan rahatsızlık, gittikçe gerginliğe ve nihayetinde son kıvılcım olan Yetki Kanunu'nun kabulüyle de tepkilerin 28 Nisan 1960 günü üniversite bahçesinden sokağa taşmasına neden olmuştur.

Her ne kadar 28 Nisan'ın arka planında üniversite hocalarıyla, bazı gençlik örgütlerinin etkisi olsa da vitrinde gözüken öğrencilerdir. 

Aynı zamanda 27 Mayıs'a gidişte adeta bir mihenk taşı vazifesi gören bu eylemler, müdahale öncesi asker-öğrenci birlikteliğinin ilk yansıması, sonrasında ise yeni rejim tarafından meşruiyetin dayandırıldığı kaynaklardan birisi olarak görülecektir.

Çünkü 28 Nisan 1960 günü yaşananlar, Turan Emeksiz ve onunla bağlantılı olarak hürriyet şehitleri imgesinin de başlangıç noktasıdır.
 

1.jpg

 

28 Nisan öncesinde de öğrencilerin ön plana çıktığı eylemler dikkat çekti

19'uncu yüzyılın başından itibaren bazı gelişmelere karşı öncü oldukları protestolarla dikkat çeken üniversite gençliği, Cumhuriyet'le birlikte de toplumsal, siyasi ve ekonomik olarak bazı gelişmelere karşı tepkilerini birçoğunda sonuç almayı başardıkları eylemlerle gösterdiler. 

Bu dönemde gençliğin ilk kitlesel eylemi olarak, yarım ücret uygulanması talebiyle başlattıkları Tramvay Hadisesini (1924) görebiliriz.

Ardından da Vagon-Li olayı öne çıkmaktadır. Fransız Şirket Vagon-Li'nin Türkçe konuşan Memur Naci Bey'i işten uzaklaştırması üzerine üniversite öğrencilerinin düzenlediği protestolar sonrasında "Vatandaş Türkçe Konuş" kampanyası başlatılmıştı. 

Üniversite gençliği, ülke dışındaki Türk ve Müslüman halka karşı baskıcı uygulamalarda da ön plandaydı.

Bulgaristan'da 1932 yılından itibaren başlayan Türkiye aleyhtarlığının bir sonucu olarak düzenledikleri protestolarla Razgar'daki Türk mezarlığının talan edilmesine tepki göstermişlerdi.

"Tan Olayı" örneğinde olduğu gibi 1940'lı yılların başından itibaren de Türkiye'de ideolojik altyapısı olan eylemlerde yine üniversite gençliği etkin rol üstlenmişti. 


Üniversite hocalarının siyasete ilgisi

1933 yılında Dârülfünûn ılga edilip İstanbul Üniversitesinin kurulmasıyla Cumhuriyet döneminde üniversitede ilk reform yapılmıştı.

İkinci reform 1946'da üniversiteye özerkliği veren 13 Haziran 1946 tarihli yasayla gerçekleşti. 

Türkiye'de üniversitelerde Alman sistemi temel alınmış ve düzenlemeler de buna göre yapılmıştı.

Kadro, yükselme, düşük ücret gibi sorunları aşmak bu sistemde zordu. Emekli aylıklarının ücretlerle kıyaslandığında çok düşük kalması nedeniyle, profesörlerin çoğu ölene kadar kürsülerinden ayrılmıyordu.

Böylece alt kadrolardakilerin yükselmelerinin önüne engeller çıkarken, kürsü boşaldığında ise çatışma çıkması kaçınılmaz oluyordu. 

Üniversitedeki şartların zorluğunun da etkisiyle hocaların tercihi, siyaset olabiliyordu. Fuat Köprülü, Hikmet Bayur, Mahmut Esat Bozkurt örneklerinde olduğu gibi birikimlerini siyasete yansıtarak bu alanda da adlarından söz ettirmeyi başaranlar vardı.

Sadece bu alanla sınırlı kalmayan öğretim üyelerinin siyasetteki başarısı, gittikçe politikanın üniversite sınıflarına daha çok girmesini de sağladı.

Bu durumun ise mevcut iktidarları pek de memnun ettiği söylenemezdi.


Üniversite ile iktidar arasında karşılıklı rahatsızlık yaratan hususlar

Demokrat Parti'nin ilk iktidar döneminin başlarında üniversite ile iktidar arasında belirgin bir çekişme olmazken öğretim üyelerinin siyasi içerikli yayın ve beyanlarını engellemek amacıyla 1953'te Üniversiteler Kanunu'nda yapılan değişiklikle başlayıp 1954 sonrası ekonomik ve siyasi sorunlarla devam eden uygulamalar üniversite camiasında rahatsızlık yaratmaya başlamıştı. 

Öğretim üyelerinin bir diğer rahatsızlığı, en iyi kamuoyu oluşturma yöntemi olan basını DP'nin denetime alma amaçlı uygulamalarıydı. 
 

 

Bu dönemde bilhassa hukuk ve siyasal bilgilerdeki akademisyenler, yurttaş olarak politikaya atılma haklarının dışında, fikirleriyle öğrencilerini etkileyebiliyorlardı.

Fakülte üyelerinin çoğu, ekonomik sorunlar karşısında devletçi çözümler benimsediği için, CHP'ye daha yakın dururken iktidardaki partiye karşı giderek artan oranda eleştirilerini arttırdılar. 

Öğretim üyelerinin sadece bilimle ilgilenmesi gerektiği düşüncesinde olan iktidar ise rahatsızlık duyduğu bu duruma çözüm için bazı önlemler almayı gerekli gördü.
 

 

1954 yılında önce 5 Temmuz'da çıkartılan yasayla Milli Eğitim bakanına öğretim üyelerinin res'en bakanlık emrine alınması ve görevinden uzaklaştırılması yetkisi verildi.

Yasa senatonun görüşü alınma koşulu taşısa da bu formaliteden öteye geçmeyen bir uygulama olarak kaldı.

Konuşmalarından dolayı Prof. Turhan Feyzioğlu'nun görevinden ve Prof. H. Nail Kubalı'nın da bakanlık emrine alınması örnekleri, yasanın uygulanmasıyla ilgili üniversite camiasında rahatsızlık yaratan uygulamalardı.  

Ardından 25 Temmuz'da çıkartılan bir başka yasayla 25 yılını dolduran öğretim üyelerinin yaş kaydı aranmaksızın res'en emekli edilebilmesinin önü açıldı. Bunlar doğrudan üniversiteleri ilgilendiren düzenlemelerdi.

1956'dan itibaren siyasetle adeta paralel olarak üniversite-iktidar gerginliği tırmanırken yükseköğretim kurumlarının etkisini azaltmak amacıyla çeşitli tedbirler düşünüldü.

Bu kapsamda yüksekokullar 1959'da çıkarılan 7334 Sayılı Kanun'la akademiler haline getirilirken 4 Şubat 1960'ta Siyasal Bilgiler Fakültesinin Milli Eğitim Bakanlığına bağlı yüksekokul haline dönüştürülmesi için Meclise önerge verildi.
 

 

1960 yılına gelindiğinde siyasette yükselmiş olan tansiyonun sokağa yansımaları, siyasetçilerin kışkırtıcı söylem ve tutumlarıyla birleşince tehlikeli bir hal aldı.

Adana'da, Konya'da, Yeşilhisar'da CHP'nin ziyaret ve toplantılarına yapılan müdahaleler, iktidar kanadından gelen ana muhalefet partisi ve liderini hedef gösteren açıklamalar karşılıklı suçlamalara dönüşürken tüm bunlar, çemberi gittikçe siyasetçilerin de kontrol edemeyeceği bir şekilde genişletti.
 

 

Gelinen durumda sıkıyönetim ilan edilmesi düşünüldüyse de 12 Nisan'da olağanüstü toplantı yaparak CHP'yi ihtilal yapmaya çalışmakla suçlayan DP Grubu, bir tahkikat encümeni kurulmasına karar verdi. 

DP Grubunun Meclise 18 Nisan'da getirdiği CHP hakkında tahkikat açılmasına dair tasarı, sert tartışmalar arasında kabul edilerek 15 kişiden oluşan Komisyon kuruldu ve Komisyona yetki verecek tasarının hazırlıklarına başlandı. 

27 Nisan 1960'ta Meclise getirildiğinde muhalefetin; anayasa ihlali, Meclisin hak yolundan ayrılması olarak gördüğü Türkiye Büyük Millet Meclisi Tahkikat Encümenlerinin Vazife ve Salâhiyetleri Hakkında Kanun kabul edildi.

Mecliste üzerinde sert tartışmalar olsa da onaylanan Kanun'a iktidarı şaşırtıp endişeye sevk edecek asıl tepki, üniversite öğrencilerinden gelecekti.


Üniversite öğrencileri sokakta: 28 Nisan 1960

Yetki Kanunu'nun kabulünden bir gün sonra üniversite öğrencileri harekete geçti ve 28 Nisan'da İstanbul Üniversitesindeki protestolarda çıkan olayların ardından İstanbul ve Ankara'da örfi idare ilan edilerek bir ay süreyle derslere ara verildiği açıklandı. 
 

 

Kampüse giren polisi öğrenciler taş yağmuruna tutarken açılan ateş sonucu Orman Fakültesi öğrencisi Turan Emeksiz öldü, çıkan olaylarda 16 polis ile 40 kişi yaralandı ve 150 öğrenci de gözaltına alındı. 
 

 

Polisin üniversiteye girmeye yetkisi olmadığını İçişleri Bakanı'na söyleyen Rektör Sıddık Sami Onar da polis otosuna zorla bindirilmesi esnasında yaralandı.
 

 

Ankara'daki olaylar sırasında kontrolün kaybedildiğini gören Sıkıyönetim Komutanı General Namık Argüç, Süvari Kıtası Komutanı Binbaşı Vehbi Ersü'yü çağırtıp ateş açma emrini tebliğ etti. 

Sonradan Milli Birlik Komitesi içinde yer alacak olan Ersü'nün bu talimatı reddetmesiyle Argüç'ün bizzat ateş emri vermesi, olayları daha da içinden çıkılamaz bir hale getirirken Argüç de tıpkı İçişleri Bakanı Namık Gedik gibi daha sonra hedef tahtasına konulan isimler arasında yerini aldı.

İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Sıddık Sami Onar "Hadiselerden çok müteessir ve endişeliyim. Tehlike çok ciddidir" diyerek hükümeti uyarmasına rağmen bu uyarı bir sonuç vermedi. 
 

 

En kritik hatalardan birisi diyebileceğimiz bir durum olarak hükümetin askeri dahil etmesi ile olaylar, kısa sürede öğrenci eylemi olmaktan çıkmıştı. 

Nitekim üniversitelilerle karşı karşıya gelmek istemeyen askerin, verilen emirlere karşı direnci aslında tehlikenin boyutunu gösterirken iktidar, bunu anlamamakta-veya anlamak istememekteki ısrarını sürdürdü.

Asker tercihini zaten yapmış, Kayseri'de verilen talimata uymayarak ve Topkapı'da İsmet Paşa'ya karşı linç girişimini engelleyerek bunu göstermişti.

Şimdi de öğrenci eylemlerinde daha açık ve toplu olarak tarafını adeta ilan ediyordu.
 

 

Nitekim özel arşivimde bulunan Üçüncü Zırhlı Tugay'ın gizli yazışmalarına göre; 28 Nisan eylemlerinde tutuklanan öğrenci ve vatandaşların Davutpaşa Kışlası'nda Üçüncü Zırhlı Tugay tarafından korunması ve kaçmalarına göz yumularak onlara yardım edilmesi, askerin olaylara ve sürece bakışının açık bir göstergesiydi.
 

 

Hükümet, 30 Nisan'dan itibaren 1 ay süreyle okulları tatil ederek ortamın yatışacağını düşündüyse de bu da kritik bir diğer hata olmuştu.

Böylece kontrolsüz bir şekilde sokağa itilen gençler, vatandaşı da yanına çekmeyi başarmıştı. 

Türkiye'deki öğrenci hareketleri İstanbul'da başlamış sonra Ankara'ya sıçramıştı.

O günlerde Güney Kore'de de öğrenci olayları olması ve bunların Syghman Rhee'nin istifasına yol açması, benzer bir yöntemle Menderes hükümetinin de devrilmek istendiği düşüncesini akla getiriyordu. 

İktidarda oluşan ve gittikçe büyüyen bu endişe, öğrencilere karşı gösterilecek tutumun da belirlenmesinde rol oynayacaktı.
 

 

28 Nisan'dan 5 Mayıs'a…

Tahkikat Encümeni kurulması ve ona yetki veren Kanun'un çıkartılması ile askere beklemediği kadar büyük bir sivil desteğin üniversiteden gelmesi sağlanırken, üniversite iktidar gerginliği de açıktan bir mücadeleye dönüşüyordu. 

CHP gençlik kollarının da öncülüğünde örgütlenen ve sokağın dinmeyen sesi haline getirilen eylemler, 555K (5'inci ayın 5'inde saat 5'te Kızılay'da) parolasıyla Ankara'da yapılan iktidar karşıtı gösteriyle tamamlanırken, oradan geçmekte olan Cumhurbaşkanı Bayar ile Başbakan Menderes'e önce sözlü, ardından da kalabalığın arasına giren Başbakan'a öfkeyle bütünleşip büyüyen tepkiler gösterilmişti.

Başbakan Menderes, üniversite hocalarına yönelik sert ifadelerle onları bastırmaya çalışsa da bu tutum bir sonuç getirmemiş, aksine gerginliğin daha da artmasına neden olmuştu.

Nitekim Adnan Menderes'in 18 Mayıs günü Turgutlu'da sarf ettiği üniversite hocalarını hedef alan sözleri, İstanbul'da profesörlerin rektörlüğe verdikleri dilekçelerle protesto edilmişti. 


27 Mayıs'ta atılan düğüm…

28 Nisan olayları sırasında Ord. Prof. Dr. Sulhi Dönmezer, 28 Nisan günü fakültedeyken dışarıdan silah sesleri geldiğini sivil ve resmi polislerin havaya ateş etmekte bulunduğunu, gençlerin de kaçışarak merkez binasına sığındığını gördüğünü, bir kurşunun bir gencin ölümüne, diğer birisinin yaralanmasına sebebiyet verdiğini olayların çığırından çıktığını söylemiş ve tüm bunların da 27 Mayıs'la düğümlendiği şeklinde bir değerlendirme yapmıştı.

Gerçekten de 28 Nisan, 27 Mayıs'ı yapanlar tarafından kendisine bağlanarak düğümlenmiştir.

Harekâtın meşruiyet arayışında çözümün bu olayların geçtiği üniversiteden aranmış olması, hürriyet şehitleriyle manevi arka planın oluşturulmaya çalışılmasının düğümü 28 Nisan'da aranmalıdır.

Siyasi fikir olarak muhtelif vesilelerle iktidara karşı husumet besleyen öğretim üyeleri, darbenin bütün kurum ve kuruluşlarıyla ülkede yerleştirilebilmesi için çaba göstermişlerdir. 

Bu noktada Celal Bayar'ın, 27 Mayıs'ı Osmanlı'dan itibaren olan ordu-üniversite işbirliğinin kanun yapma ve yürütme gücüne karşı direnişi ve bürokrasinin asker kanadının devlete el koyması olarak görmesi, üniversitenin etkisini göstermesi bakımından önemli bir tespittir.

28 Nisan ve ardından 5 Mayıs'taki eylemler, yazılı olmayan asker-öğrenci-sivil işbirliğinin sokakta açık yansıması olurken, askerin bu aşamadan sonra bayrağı devralıp son noktayı koymasına kadar giden bir sürecin kilit aşamalarıdır.

Bunlarda bir kısım üniversite hocası ile öğrenci rol alırken 27 Mayıs sonrası harekâtı meşrulaştırma çabasında da yine öncü rolü üstlenen üniversite olmuştur.
 

 

 

Yararlanılan kaynaklar:

*Metinde kullanılan tüm görseller Devlet Arşivleri Başkanlığı Cumhurbaşkanlığı Cumhuriyet Arşivi'nden alınmıştır. Fon kodu: "BCA, 010.09/118.371.2" 
Abdurrahman Siler, "Dârülfünûn'un, Kurtuluş Savaşı ve İnkılaplara Bakışı",  https://atamdergi.gov.tr/tam-metin-pdf/617/tur,  Erişim: 14.04.2023.
Asil Kaya, Modernleşme Sürecinde Türkiye'de Gençlik Hareketleri: Örgütsel, Düşünsel, Fonksiyonel Ve Tarihsel Bir Değerlendirme (1865 – 1960), Dokuz Eylül Üniversitesi Atatürk İlkeleri Ve İnkılâp Tarihi Enstitüsü Yayımlanmamış Doktora Tezi, İzmir 2020,
 Cemal Baltacı; Akın, Fehmi, "1946 Üniversite Reformu", Süleyman Demirel Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi dergisi, C 12, S 1, 2007, s. 83-94.
Devlet Arşivleri Başkanlığı Cumhurbaşkanlığı Cumhuriyet Arşivi 
M. Şükrü Hanioğlu, "İttihat ve Terakki Eemiyeti", İslam Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/ittihat-ve-terakki-cemiyeti, Erişim: 15.04.2023.
Mustafa Şahin, "Darülfünun Talebe Cemiyeti Önderliğinde Gerçekleştirilen Bir Öğrenci Hareketi Örneği", Tarih ve Toplum, vol.18, no.107, 1992, pp.15-21.
Nihat Emeksiz, Turan Emeksiz Beyazıt Meydanı'nda Yaşayan Genç, Doğu Kitabevi, 2022.
TBMM Albümü,  1.cilt,  2.baskı, Ankara 010.
Turgay Gülpınar, Şehitliğin İnşası ve İmhası: Turan Emeksiz Örneği,  Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Yönetimi ve Siyaset Bilimi (Siyaset Bilimi) Anabilim Dalı, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara 2012.
Üçüncü Zırhlı Tugay Özel Arşivi, Bugüne Kadar Kışlada Bulunmuş Müessese ve Birliklere Dair Rapor, V.
Vecdi Bürün, Türk Ordusunun Zaferi-Kansız İhtilal, Ekicigil Yayınevi, 1960.
Yeter Söz Savunmanın Belgeseli, TRT Haber, 4. Bölüm, https://www.youtube.com/watch?v=Lx9QGblIVx0, Erişim: 19.08.2023.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU