Filistin meselesinde Nelson Mandela gibi durabilmek!

Dr. Halim Gençoğlu Independent Türkçe için yazdı

Nelson Mandela Filistin lideri Yaser Arafat’la, 1995

Malcolm X, Filistin konusunda "Filistin Meselesi dini değil siyasidir. Avrupalı emperyalistler kurnazca bir hareketle İsrail'i Arap dünyasını coğrafi olarak bölebilecekleri bir yere yerleştirdiler" demişti.

Neredeyse yüzyıldır Ortadoğu'nun kanayan yarası olan ve Filistinlilerin zulümle bir imtihanı gibi Müslüman dünyasını hüzne boğan İsrail saldırıları modern soykırımın günümüzdeki en zalim tezahürlerinden biri.

Hakikaten son zamanlarda bir katliama dönüşen Siyonist İsrail Devleti'nin Filistin'e olan saldırılarına karşı emperyalist Batı dünyasının sessizliği bu hakikati ortaya koyuyor.

Öte yandan bugün Türkiye'de bazı mahfillerde Filistin halkının bağımsızlık mücadelesini desteklemeyi "siyasal İslamcılık" olarak adlandıranların evvela Güney Afrika'da Filistin'e destek olanların içinde Yahudi ve Hristiyanların neden bu davaya sahip çıktıklarını gözden geçirmeleri gerekir.

Zira bilinçsizce bu sözleri sarf edenlerin bu işin vicdani ve mazlumun yanında duran insani tarafını kaçırdıkları anlaşılıyor.

Çanakkale'de savaştığı Anzaklar için bile asaletine yakışır şekilde merhametli sözler söyleyebilen Mustafa Kemal Atatürk, şüphesiz yaşasaydı Filistin barışı için kayıtsız kalmaz, çözüm yolları düşünürdü.

Fransa Cumhurbaşkanı Albert Lebrun, "Gazi Mustafa Kemal emsalsiz bir asker ve eşsiz bir kumandan olduğu halde ne kadar sulhperverdir; takdir etmek lazımdır. İnsaniyet sulha muhtaçtır" demişti.

1937'de Filistin Akka Sancağı Müftüsü Esad Efendi'ye istediği Ruhul Beyan ve Sahihi Buhari isimli kitapları Ankara'dan göndertmişti.  

Atatürk'ün emriyle Kudüs'teki Harem-i Şerif ile Mescid-i Aksa'nın tamiri için harekete geçmişti ve Harem-i Şerif'te yapılması gereken restorasyon çalışması sebebiyle Mimar Kemâleddin Bey Filistin'e gönderilmişti.

Zira Atatürk tarihi coğrafyamızdan ve kültür mirasımızdan haberdar bir devlet adamıydı.

Yakın zamanda meşhur olan İngilizce bir şarkının "Osmanlı döneminde Filistin'de Hristiyan, Yahudi, Müslüman huzur içinde yaşardı" sözleriyle başlaması bile bizim millet olarak Filistin topraklarıyla olan bağlarımızı ortaya koyuyor. 1

Zira günümüz Filistin meselesi dünyaya sadece İsrail'in vahşetini değil bir zamanlar o toprakların Türkler tarafından nasıl adalet içinde idare edildiğini de öğretiyor.

İsrail ise bu vahşeti her sahada göstermekte hatta işgal ettiği Filistin topraklarında tarihi izleri silmek için Osmanlı döneminden kalan zeytin ağaçlarını yok etmeye çalışıyor.

Burada sorulması gereken sual ise şu:

Sırf politik çıkarları için masum zeytin ağacına göz diken bir hükümet, insana neler yapmaz?

Batı'da şarkiyat çalışmalarının önemli isimlerinden Filistin asıllı Edward Said'e; "Düşman olarak anıldığınız için İsrail'e giremeyen kara listedeki birkaç kişiden birisiniz. Ne düşünüyorsunuz" diye sorulduğunda Edward Said, şöyle yanıt vermişti:

Ben Filistin'de doğdum. Dedelerim de. Düşünün New York'ta doğmuş bir Yahudi Filistin'e gezmeye gidiyor ben vatanıma gidemiyorum. İsrail bana terörist diyor! 2


Bu durumdan mustarip olan sadece Edward Said değil; Siyonist İsrail devletine karşı çıkan kimi hahamlar da şöyle demişlerdi:

Tevrat ne dediyse İsrail tam tersini yapıyor. Tek çözüm İsrail'in 1948'e geri dönüp işgal ettiği topraklardan çekilmesidir. 3


Hakikaten İsrail 70 yıldır bölgede zorla otorite kurmayı deniyor olsa da millet olmadan devlet olmaya çalışmanın mümkün olmadığını halen anlamamış demek ki.

Iraklı tarihçi Avi Shlaim; "1948 İsrail devleti kurulana kadar Irak'ta Yahudi düşmanlığı yoktu. Yahudi düşmanlığı Batı'da vardı. İsrail Ortadoğu'da Yahudi düşmanlığını körükledi" demişti.

Shlaim'in dediği gibi, Müslüman idaresinde Yahudiler hep takdir gördüler fakat ne yazık ki İsrail bunun hep tam tersini yapıyor.

İsrail'i ve katliamlarını kayıtsız şartsız destekleyen Amerika, Nelson Mandela'ya 2008'e kadar terörist derken George Bush'un öldüğünde Mandela için "dostumuzdu" sözü iyi yüzlülüğünü ortaya koyuyor.

Halbuki Nelson Mandela, Filistin meselesinde her daim ezilen halkın yanında oldu ve Yaser Arafat'ı destekledi.

Bu vesileyle aşağıda Mandela'nın 1997 yılında yapmış olduğu konuşmasını paylaşmak isterim:

Başkan Nelson Mandela'nın Pretoria'daki Filistin Halkıyla Uluslararası Dayanışma Günü'nde yaptığı konuşma, 4 Aralık 1997:

Sayın Başkan; Cumhurbaşkanı Yaser Arafat'ın Özel Temsilcisi Sayın Süleyman el-Neceb; Kordiplomatik üyeleri, seçkin misafirler, Güney Afrikalılar, Filistinli misafirlerimiz ve hümanistler olarak Filistin halkıyla dayanışmamızı ifade etmek için bir kez daha bir araya geldik.

Bu vesileyle etkinliğin organizatörlerini, özellikle Birleşmiş Milletler Bilgi Merkezi ile UNISA Arap ve İslam Araştırmaları Merkezi'ni, dayanışma, adalet ve özgürlük ateşini canlı tutmak için yapılan bu muhteşem şefkat eyleminden dolayı tebrik etmek istiyorum. Bizim durumumuzdaki cazibe, Filistin halkının kendi devletine sahip olma hakkı gibi bir konuyu kısık tonlarda konuşmaktır. Uzlaşma ve adaleti, adalet ile adaletsizlik arasındaki eşitlik anlamında okumaya kolaylıkla ikna olabiliriz. Kendi özgürlüğümüzü elde ettikten sonra, başkalarının karşılaştığı zorluklardan ellerimizi yıkayıp sıyrılma tuzağına düşebiliriz. Ancak bunu yaparsak insandan daha az bir şey oluruz.

Bir zamanlar cömert uluslararası destekten yararlanan tüm Güney Afrikalıların ayağa kalkması ve özgürlük ve adalet davasına aktif katkıda bulunanlar arasında sayılması gerekiyordu. Müzakere günlerinde bile kendi deneyimimiz bize, ırk ve din ayrımı gözetmeksizin insan kardeşliği ve eşitliği arayışının barışçıl çabalarımızın merkezinde yer alması gerektiğini öğretti. Seçim, bir yanda özgürlük ve adalet ile diğer yanda onların zıttı arasında değildir.

Barış ve refah; huzur ve güvenlik ancak bunlardan herkesin ayrım gözetmeksizin yararlanması ile mümkündür. İşte bu ruhla, Filistin'in kendi kaderini tayin etmesi ve devlet olması yönündeki evrensel çağrıya kendi sesimizi eklemek için bugün size katılmaya geldim. Eğer Orta Doğu'daki sorunların çözümü gündemimizde belirgin bir şekilde yer almasaydı, hükümet ve millet olarak kendi varoluş nedenimizin altında kalırdık.

Birleşmiş Milletler 1977'de Filistin halkıyla Uluslararası Dayanışma Günü'nün açılışına ilişkin kararı kabul ettiğinde, Filistin'de adaletsizliğin ve ağır insan hakları ihlallerinin işlendiğinin kabul edildiğini ileri sürüyordu. Aynı dönemde BM Apartheid'a karşı güçlü bir duruş sergiledi; Yıllar geçtikçe, bu adaletsiz sistemin sona ermesine yardımcı olan uluslararası bir fikir birliği oluşturuldu.

Ancak Filistinlilerin özgürlüğü olmadan özgürlüğümüzün eksik kalacağını çok iyi biliyoruz; Doğu Timor'daki, Sudan'daki ve dünyanın diğer yerlerindeki çatışmaların çözümü olmadan başarmış sayılmayız. Hükümet olarak ve Güney Afrikalıların ezici çoğunluğu olarak, Filistin'in sorunlarını çözme zamanının geldiğine dair kök salan uluslararası fikir birliğinin parçası olmaktan gurur duyuyoruz.

Aslında hepimiz, birkaç yıl önce Oslo Anlaşmalarının kabul edilmesiyle kaydedilen ilerlemeye hayret ettik. Sorunları yalnızca kendi dar seçmenlerinin bakış açısından görmeyen vizyon liderleri, en azından Ortadoğu'da dostluk ve barış içinde bir arada yaşama konusunda işe yarar bir yaklaşım bulmuşlardı. Bu fırsatı Filistinli ve İsrailli liderleri anmak için kullanmak istiyorum.

Özellikle barış arayışında en büyük fedakarlığı yapan Yitshak Rabin'in anısına saygılarımızı sunuyoruz. Hümanistler olarak, Oslo Anlaşmalarının uygulanmasının gerekliliği konusundaki uluslararası fikir birliğinin, kaçamağa son vermek için birlikte yürüyen, birlikte kampanya yürüten çok sayıda iyi niyetli İsrailli ve Filistinli vatandaşın çabalarında ifadesini bulmasından gurur duyuyoruz.

Bu barış askerleri aslında hepimize, Filistinli ve Yahudi çocukların barışçıl ve müreffeh bir bölgede Tanrı'nın çocuklarının neşeli bir şekilde terk edilmesinin tadını çıkaracakları günün çok uzakta olmadığı mesajını veriyor.

Bu barış askerleri, içinde yaşadığımız dünyanın dini ve ırksal nefret ve çatışma tuzaklarının üstesinden gelmekte olduğunun farkındadır. İyi niyetle varılan anlaşmaların reddedilmesinin ve toprağın zorla işgal edilmesinin yalnızca çatışma alevlerini körükleyeceğini kabul ediyorlar. Kendi deneyimlerinden biliyorlar ki, böyle bir durumda her taraftaki aşırılıkçılar, yüzyılların kana susamışlığından beslenerek gelişiyor.

Bu Filistinli ve İsrailli barış savunucuları, herhangi bir ulus için güvenliğin soyut olmadığını biliyorlar; ayrıcalıklı da değiller. Başkalarının güvenliği karşılıklı saygı ve güvene bağlıdır. Aslında bu barış askerleri, kaderlerinin birbirine bağlı olduğunu ve başkaları yoksulluk ve güvensizlik içinde debelenirken kimsenin huzur içinde olamayacağını biliyordu.

Böylece kilometrelerce öteden Filistin halkına elimizi uzatırken, bunu tek bir insanlığın parçası olduğumuzun, anlaşmaların uygulanmasında ilerleme zamanının geldiğinin bilincinde olarak yapıyoruz. Dünya toplumunun çoğunluğu; Ortadoğu halkının çoğunluğu; İsraillilerin ve Filistinlilerin çoğunluğu barış talebinde bulunuyor.

Ama biliyoruz ki Sayın Başkan, bu asil idealin gerçekleşmesi için hepimizin daha fazlasını yapması gerekiyor. Şubat 1995 gibi erken bir tarihte hükümetimiz, Filistin Devleti ile tam diplomatik ilişkiler kurarak ilişkilerini resmileştirdi. Afet Yönetimi, kadınların güçlendirilmesi ve engelli çocuklara yardım gibi alanlarda hükümetimizin Filistin'e sunduğu mütevazı teknik yardımdan gurur duyuyoruz. Ancak Filistin'deki mevkidaşlarımızla yaptığımız çeşitli görüşmeler, daha fazlasını yapabileceğimizin göstergesidir.

Barış sürecini teşvik etmek için hükümet olarak, ANC ve diğer partiler olarak, tüm dini ve siyasi görüşlere sahip Güney Afrikalılar olarak daha fazlasını yapmamız gerekiyor. Hepimiz, diğer alanlarda olduğu gibi, dünyanın bu bölgesinde de şiddeti ve insan hakları ihlallerini kınama konusunda yüksek sesle sesimizi yükseltmeliyiz.

İlgili herkese güçlü bir mesaj göndermemiz gerekiyor: Herhangi birinin müzakerelerdeki ortakları kendi kitle tabanından izole etme girişiminde bulunması ve bunları kendi politikalarının araçları olarak kullanmaya çalışmak, bir bütün olarak barış sürecine zarar verecektir.

Ortadoğu'daki diğer sorunlarda olduğu gibi, bu çıkmazla mücadelede de aynı şevkle hareket etme konusunda, dünya organlarının ve gücü elinde bulunduran devletlerin daha güçlü eyleme geçmesi çağrısında bulunarak sesimizi duyurmalıyız.

Evet, Filistin halkının kendi kaderini tayin etme mücadelesini desteklemek için hepimizin daha fazlasını yapması gerekiyor; bu bölgede barış, güvenlik ve dostluk arayışına destek vermek elzemdir. Ama en azından bugünkü toplantımızın empatimizin bir başka küçük ifadesi olduğu gerçeğinden teselli bulabiliriz.

Bu mütevazı hareketle İsrail ve Filistin'de barış ve dostluğun sesini güçlendireceğimizi; böylece yeni milenyuma girerken hepimiz, insanlığımızın renk, din ve diğer ayrımlar arasındaki ilişkilerimizin ayırt edici özelliği olacağı bir dünyaya doğru dev bir adım atmış olacağız.

Teşekkür ederim.

  
Nelson Mandela bu konuşmasıyla ırk ve din üzeri bir hassasiyet göstererek dünyaya bir mesaj verebildi.

Şimdi Johannesburg Belediyesi'nin 2016 yılında hediyesi olan Nelson Mandela'nın Güney Afrika kentindeki heykelin kopyası olan 20 metrelik heykeli, Ramallah'ta meydanın ortasında duruyor ve Filistin davasının evrenselliğini simgeliyor.
 

Nelson Mandela’nın Ramalllah'taki heykeli, Filistin.jpg
Nelson Mandela’nın Ramalllah'taki heykeli, Filistin

 

Güney Afrika halkının Filistin halkıyla dayanışması Mandela'nın mirası ve Apartheid'e karşı mücadelesi Filistin'de ve işgale direnme çabalarında yankı buluyor. 

Burada ayrıca Mandela'nın ünlü sözleri korunuyor:

Filistinlilerin özgürlüğü olmadan özgürlüğümüzün eksik olduğunu çok iyi biliyoruz.


Bu sözler, Filistin halkı ile Güney Afrika halkı arasındaki ilişkinin derinliğini ifade ediyor. Bu ilişki, Ramallah ve Johannesburg belediyelerinin kardeşleştirilmesiyle bugüne kadar devam ediyor.

Meydanda heykelden çıkan 27 güneş ışını resmedilmiş ve Mandela'nın hapishanede geçirdiği yıl sayısını temsil ediyor.

Heykelin yumruğunu havaya kaldırdığı poz, cezaevinden çıkarken yaptığı jest olup meydan okumayı, birlik ve direnişi temsil eden bir simgedir. 4

Mücadele adamı Nelson Mandela'nın bıraktığı ülkede halen Filistin meselesi aynı hürmeti ve değeri görüyor.

Şüphesiz Filistin sorunu sadece Ortadoğu'nun kanayan yarası değil, Türkiye-Güney Afrika ilişkilerinde de işlenmesi gereken kaçırdığımız ortak meselelerden biri.

 

 

Notlar:

1. "There once was a land called Palestine where Christians, Muslims, and Jews lived fine.
In the 1800s it was ruled by the Ottoman Empire…" Singed by Eman Askar , See ; https://x.com/turkoman007/status/1713051358411022670?s=20, 14.10. 2023 tarihinde erişildi.
2.  Edward Said Saw the Future of Israel and Palestine, https://www.youtube.com/watch?v=7g1ooTNkMQ4, 14.10.2023 tarihinde erişildi. 
3.  Bkz. Zionism: Anti-Zionism Among Jews, https://www.jewishvirtuallibrary.org/anti-zionism-among-jews, 14.10.2023. 
4.  Mandela N. & Clinton B. (1995). Long walk to freedom: the autobiography of nelson Mandela (1st pbk.). Back Bay Books.

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

DAHA FAZLA HABER OKU