Gerçek bir yeni anayasa yapmak isteyen yok

Altan Tan Independent Türkçe için yazdı

Türkiye Büyük Millet Meclisi yeni yasama yılına 1 Ekim'de başlıyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan yeni bir anayasa talebinde bulundu. 

Her ne hikmetse, her sonbahar geldiğinde, her meclis açılışında bu yeni anayasa işi tekrar gündeme geliyor. ,

Yıldırım Gürses'in dillerden düşmeyen bir şarkısı vardı:

Her sonbahar gelişinde sarı sarı yapraklarla
Kuru dallar arasında sen gelirsin aklıma

Şarkı çok güzeldi ama bu yeni anayasa şarkısı hiç mi hiç güzel değil.

Niye güzel değil?

Lafı fazla uzatmadan söyleyeyim: Türkiye'de bugünkü siyasal atmosferde yeni bir anayasa yapma imkanı yok da bu "yeni anayasa şarkısı" ondan dolayı güzel değil.

Neden mümkün değil? 

Maddeler halinde sıralayalım. 

Bir, şu an Türkiye o kadar bölünmüş, o kadar parçalı, o kadar dağınık bir siyasal atmosferde ki memleketin yarısının ak dediğine öbürü kara diyor. Bugünkü şartlarda toplumsal bir uzlaşma mümkün değil.

İkincisi, parlamentoda kimsenin böyle bir çoğunluğu yok. Yeni anayasanın referanduma gitmeden kabul edilmesi için 400 milletvekili lazım, o zaten yok; ikincisi de referanduma gitmesi için de 360 oy gerekli ve o da yok.

Kaldı ki 400 oyla da geçse, 500 oyla da geçse yine referanduma gitmesi lazım. 

"E tamam gitsin, yüzde 50+1'i alırsa bu anayasa kabul edilir" denilebilir ama kazın ayağı öyle değil.

Yeni anayasa, toplumsal uzlaşma demek, toplumun büyük bir kısmının üzerinde ittifak etmesi demek. Onun için de en az yüzde 70-80'le geçmesi gerekir. 

Yoksa kıl payı geçen milletin yarısının karşı olduğu bir anayasa toplumsal uzlaşma değil, asla değil. 

İşte bu sebeplerden dolayı yeni bir anayasa yapılması bugünkü şartlarda mümkün değil.

En önemli fiili durum budur. 


İkinci bir en önemli durum ise şu:

Şu an yeni bir anayasa yapmak isteyen yok.,

"Nasıl yok" diyebilirsiniz. Zira Sayın Erdoğan "Yeni bir anayasa yapalım" diyor.

Ama nasıl bir yeni anayasa?

"İlk dört maddeye dokunamazsınız" diyor. 

Bir, iki, üç ve dördüncü maddelerin asla değiştirilemeyeceğini, değiştirilmesinin bile teklif edilemeyeceğini söylüyor.

E peki bu nasıl bir madde? 

Mecliste, meclisin duvarında, başkanın oturduğu yerin hemen arkasında "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir" diyor. 

Siz hem "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir" diyeceksiniz hem de milletin ellerine ayaklarına zincir ağzına bant vuracaksınız. 

Kayıt ve şartlar ileri süreceksiniz. "Şunu yapabilirsin, şunu yapamazsın", "bunu yaparsın, şunu yapamazsın". 

Millet eğer kayıtsız, şartsız egemen değilse o zaman neyinde demokrasisi?

Millet isterse istediğini değiştirir.

Ve kaldı ki bu konuyu açmaya İslamcısı, Kürt'ü, Alevi'si, sağcısı, solcusu… herkes korkuyor:

"Aman ilk dört maddeyle ilgili bir şey deme", 
"Bunu dersen vatan haini olursun", 
"Bunu dersen cumhuriyet düşmanı olursun", 
"Bunu dersen devlet düşmanı olursun…"

Halbuki asla hiçbir alakası yok. 

Bu değiştirilemez maddesi ne zaman kuruldu biliyor musunuz?

Bunu konuşanlar bile bilmiyor. Bilenler de söylemiyor. Gerçeği gizliyor. 

Kenan Evren koydu bu maddeyi.

Mustafa Kemal Atatürk'ün yaptığı anayasalarda da bu yok. 

1922'deki Teşkilat-ı Esasiye Kanunu'nda da yok. 

1924 Anayasası'nda da yok. 

1960 Anayasası'nda da yok. 

Ondan önceki ara dönemlerdeki değişikliklerde de yok.

Bu maddeyi koyan Kenan Evren'in kendisi ve siz bunu sanki işte 1920'deki meclis yapmış, 1924'te Mustafa Kemal Atatürk yapmış, 1960'ta darbeyi yapanlar yapmış gibi, "asla değiştirilemez" diye önümüze koyuyorsunuz.

Tabii illa bunlar değiştirilsin, ayrı bir şey. 

Peki nasıl değişsin? 

Niye değişsin? 

Değişsin mi? 

Değişmesen mi? 

Bununla ilgili görüşlerimi daha evvelden söylemiştim. 

Defalarca yazdım, çizdim, konuştum. 

Bu başka bir tartışma konusu ama halka şart konulamaz, şart ileri sürülemez. 

Bir de anayasanın 42'nci maddesi var, 66'ncı maddesi var; Kürtçe veya başka bir dilde anadilde eğitimin önünü kesen vatandaşlık tanımını ırkçı bir söylemle yazan, yazmış olan maddeleri var. 

Bunlara da dokunmayacaksınız…

"Ona dokunma, buna dokunma, şunu yapma, bunu yapma." 

Peki niye yeni bir anayasa yapıyorsunuz? 

Sonra kaldı ki, yazılan şeylerin de çok hükmü yok.

Efendim bu anayasa 12 Eylül anayasası.

Evet. Ama defalarca, sayısını unuttuğumuz kadar değiştirilmiş, delik deşik olmuş.

Kaldı ki yazılandan ziyade yapılan önemli. 

12 Eylül anayasasında "İşkence serbesttir, faili meçhul cinayet işlemek serbesttir, Anayasa Mahkemesi'nin kararlarını bile uygulayamazsın" diye yazmıyor. 

Ama işkence de oldu,faili meçhul cinayet de oldu, cezaevlerinde işkenceyle öldürülenler, ölenler de oldu… Her şey oldu bu memlekette.

Şu anda da Anayasa Mahkemesi'nin kararları bile uygulanmıyor. 

Demek ki yazılandan ziyade yapılan önemli. 

Mevcut anayasayı bile doğru düzgün uygulasanız, iyi niyetli davransanız yine sorunların büyük bir kısmı ortadan kalkar.

Peki, durum buysa niye iki de bir "yeni anayasa yapalım" diye ortaya çıkıyor siyasiler?

Bunun iki sebebi var.

Bir, toplumun gazını almak. Bir şey yapıyormuş, demokrasi istiyormuş gibi gözükmek. 

İkincisi de siyasi manevralar.

Ki şimdiden bir sürü söylenti ortada. 

"Şu kadar Gelecek Partili, bu kadar DEVA Parti'li, bu kadar Saadet Partili AK Parti'yle ilişki içinde" veya "İYİ Parti işte bölünmek üzere", "Tayyip Bey dördüncü sefer gelmek için yeni anayasaya kıyısından köşesinden maddeler koymak istiyor" vs. Bir sürü sansasyon. 

Ne kadarı doğru ne kadarı yanlış, bilinmez. 

Onun için iç politika malzemesi şu an yeni anayasa yapmamız.

Yoksa herkes biliyor ki çok affedersiniz eski bir laf vardı "eşeği boyayıp tekrar sahibine satmak"; siz ilk dört maddeye, 42'nci maddeye, 66'ncı maddeye, onlarla bağlantılı olan maddelere dokunmadıktan sonra, yaptığınız iş halkı kandırmaktan başka bir şey değil. 

Yeni anayasa yapmak isteyen de yok. 

Gerçekten yeni demokratik bir anayasa yapmak isteyen de yok. 

Böyle bir kamuoyu da yok.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU