Barışın ana temeli

Bu devletin her zaman var olan bir olgu ile, yani barışı istemeyen, barış içinde bir arada yaşayamayan gruplarla yüzleşeceğine şüphe yok, ama yine de Arap-İsrail çatışmasında bir dönüm noktasında bulunuyoruz

Fotoğraf: Reuters

Bölge, 2011'deki kaotik yılın devrimlerinden bu yana şimdiki gibi tüm ülkelerin bugününü ve geleceğini tehdit eden benzer bir gerilime tanık olmadı.

Gazze savaşının devam ettiği her geçen gün tehdidin hayaleti daha da büyüyor.

Uluslararası düzeyde, Gazze'deki sahne ile etkileşimin boyutları beklentileri aştı.

ABD Başkanı Joe Biden ile İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu alenen, dijital medyada ve televizyon ekranlarında izleyenlerin gözü önünde tartışıyorlar.

Nedeni de Biden'ın Gazze'de sükuneti sağlamak zorunda olması ama Netanyahu'nun bunu anlamaması, keza Netanyahu'nun imajını düzeltmek zorunda olması ama Biden'ın bununla ilgilenmemesi.

Bu, bakış açılarında nadir görülen bir anlaşmazlık.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Çözüm için gayret eden arabulucu ülkelerin devlet başkanı, başbakan, dışişleri bakanı ve istihbarat başkanı gibi her düzeyden müzakerecileri, sorunun çözümü veya en azından Gazze halkının acılarının hafifletilmesi için dünyanın dört bir yanını dolaşıyorlar.

Ancak savaş hâlâ devam ediyor çünkü çatışmanın iki tarafı İsrail ve Hamas kendi koşullarını dayatmakta inat ediyorlar.

Bu diretme ve inat etme hali aktifken ve devam ederken, Gazze'de üçte biri çocuk olmak üzere tahminen 30 bin kişi hayatını kaybetti.

Savaşın "ertesi günü" olarak anılan, yani savaşın bitiminden sonraki gün, özellikle Arap ülkeleri arasındaki tartışmalarda büyük önem taşımaya başladı.

Çünkü koşullar kötü olsa bile, tarihi Filistin sorununu çözmek için ufukta büyük bir fırsatın belirdiğini görebiliyoruz.

Geçen yıl eylül ayında, taraflar arasındaki anlaşmazlığın çözümüne yönelik ve önde gelen Arap ülkeleri tarafından desteklenen ulusal bir Filistin projesi vardı ve en azından Filistin Otoritesi ciddi toplantılar yapmış ve temaslar kurmuştu.

Bu dönemde, sorunun barışçıl çözümü için hazırlık yapıldığına ve Riyad'ın herhangi bir normalleşmeden önce Filistin meselesinin çözülmesini şart koştuğuna dair haberler çıkmıştı.

Suudi Arabistan Krallığı alelade bir ülke olmadığı için öylesine normalleşemezdi.

Siyasi analist İhab Abbas'ın tanımladığı gibi Riyad tacın mücevheri olduğu için ABD ve İsrail onunla normalleşmeyi istiyorlardı.

O dönemde toplanan tarafların hiçbiri Hamas'ın ne planladığını bilmiyordu, hatta Filistin duvarındaki gediği kapatmak için Filistin Otoritesi ile iletişim halinde olan Hamas üyeleri dahi bilmiyorlardı. Hamas geçmişte tüm barışçıl çözümlerin etrafından dolanmıştı.

Ancak gerçek şu ki, bu savaş, örneğin 2011'de olduğu gibi, kartları karıştırmadı, görüşü bozmadı ve sahneyi karmaşık hale getirmedi.

Aksine, tek bir hedef etrafında örgütlenme ile açık ve tutarlı pozisyonlarla karşı karşıyayız.

Avrupa'nın Filistinliler için bugün gördüğümüz gibi olumlu ve adil pozisyonlar benimsediğini belki daha önce hiç görmedik.

Avrupa Birliği, ABD, Arap ülkeleri, Çin ve Rusya, her bir tarafın çıkarı farklı olsa da, savaşın durdurulması için Tel Aviv'e baskı yapma pozisyonunda birleşiyorlar.

Netanyahu bu aleyhindeki saflaşmayı görüyor ve ayağının mayına bastığını biliyor, bu nedenle sonuna kadar ayağını kıpırdatmayacak.
 


Mart 2002'den bu yana, sorunu iki devletli çözüm yoluyla çözmeye yönelik birleşik ve kararlı bir Arap hamlesi duymadık.

Gazze, İsrail, Suriye, Irak ve Yemen'de duyulan patlama ve mermi sesleri ile birlikte Filistin Otoritesi, Suudi Arabistan, Mısır, Ürdün, Katar ve BAE temsilcilerinden oluşan Arap grubu, Filistin devleti için "geri adım atılmayacak bir yol" diye tanımlanan bir planı tartışmak için bir hafta önce başkent Riyad'da bir araya geldi.  

Atılacak ilk ve en önemli adım, Filistin saflarını, sürmekte olan savaşa dahil olan tarafları katılımıyla bozmayacak, uluslararası toplum önünde Filistin devletini temsil edecek tek bir yönetim altında birleştirmektir.

Müzakereleri yürütecek, devleti kuracak, başkenti seçecek geçici bir Filistin hükümetinin en iyi seçenek olduğunu söylemek için çok da erken değil, çünkü ortam ve koşullar, 2006'da ( ki bu uzak bir tarih değil) olduğu gibi seçimler düzenlemeye uygun değil.

Filistin Kurtuluş Örgütü bugün onlarca yıldır sahip olmadığı bir ulusal misyona sahip ve yalnız değil, Washington ve Tel Aviv üzerinde büyük etki araçlarına sahip Arap grubu tarafından da destekleniyor.

7 Ekim 2023'ten "önceki güne" dönmek ve daha önceki temellerin aynısı üzerinde müzakereleri yeniden canlandırmak önemlidir.

Bu temeller iki devletli çözüm, 1967 sınırları ve Gazze'nin yeniden inşası ve buradaki Filistinlilerin yerleşimidir.

Arap ülkelerinde bağımsız bir Filistin devletini destekleme konusunda bir kararlığa tanık oluyoruz.

Bu devletin her zaman var olan bir olgu ile, yani barışı istemeyen, barış içinde bir arada yaşayamayan gruplarla yüzleşeceğine şüphe yok, ama yine de Arap-İsrail çatışmasında bir dönüm noktasında bulunuyoruz.

Son olarak, Filistinli kardeşlerimize, herhangi bir Arap başkentinin desteğine ne kadar güvenirlerse güvensinler, bizzat kendileri tek yürek ve birleşik bir ulusal iradeye sahip olmadıkça hiç kimsenin krizlerini sona erdiremeyeceğini söylemek dürüstçe ve adilce olacaktır.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

Independent Türkçe için çeviren: Beyan İshakoğlu

Şarku'l Avsat

DAHA FAZLA HABER OKU