Ortadoğu, Afganistan'a mı dönüşüyor?

Afganistan'ın durumu bize görmezden gelinmesi zor olası bir yön gösteriyor

Kabil'de bulunan Arg (Başkanlık Sarayı) / Fotoğraf: Wikipedia

Afganistan her zaman kelimenin kastettiği kötü anlamda istikrarsızlık simgesi Afganistan değildi.

Bugünkü durumu tesis eden kimisi iç kimisi dış etkenler var. Ancak kesin olan şu ki, bunda en etkili faktör cini şişeden çıkaran askeri darbeydi.

Böylece yabancı işgallere, devletin parçalanmasına, milyonlarca mülteciye, ölüme, cinayete, yoksulluğa ve acıya kapı aralandı.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Kral Zahir Şah döneminde Afganistan'da işler makul ama sakin bir şekilde ilerliyordu: Aceleci olmayan modernleşme programları uygulanıyordu.

Kabile yapısını ve değerlerini kışkırtmadan kadınların koşulları kademeli olarak iyileştiriliyordu.

Soğuk Savaş'ta tarafsız bir konum benimsenmişti. Kalkınma projeleri ve altyapıyı geliştirmek için Batı ve Sovyet kamplarının desteğinden yararlanmaya çalışılıyordu.

Komşu Pakistan ile yaşanan "Peştun sorununa" barışçıl çözüm bulma eğilimi hakimdi.

Bütün bunlar, Soğuk Savaş'ın zirvede olduğu 1973 yılında, Kral'ın kuzeni Davud Han'ın düzenlediği darbeyle altüst oldu.

Askeri darbeden sonra cumhuriyet ilan edildi ve Soğuk Savaş'ta Moskova'nın tarafının tutulduğu açıklandı.

Milliyetçilik ve aşırı Peştun milliyetçiliği öne çıkarıldı, ardından komünistler yönetime dahil edildi bu da Batılı ülkelerin yanı sıra geleneksel toplumda derin bir düşmanlık uyandırdı.

Afgan hikayesinin geri kalanı iyi biliniyor: Komünist subaylar Davud Han'ı 1978'in ortasında devirip öldürdüler.

Daha sonra iki komünist parti arasında çatışma başladı. Bunların ilki Halk Partisi, diğeri daha radikal olan Bayrak veya Barsham Partisi idi.

İki parti arasındaki çatışmalar ve komünist yönetimin zayıflığı, 1979 İran İslam Devrimi'nden aylar sonra Moskova'nın, devrimin Orta Asya'daki Müslümanlar üzerindeki etkisinden de korkması nedeniyle 1979'daki Sovyet işgaliyle sonuçlandı.

Sovyetlerin daha önce atadığı Cumhurbaşkanı Hafızullah Emin, sarayında işgalci askerler tarafından öldürüldü. Sovyetlere ve komünistlere karşı "Mücahitlerin" savaşı başladı ve Batı ile İslam dünyasından geniş destek buldu.

Savaş 1988-1989 yılları arasında Mihail Gorbaçov tarafından gerçekleştirilen Sovyet kuvvetlerinin geri çekilmesiyle sona erdi.

Ancak bunu takip eden aşama daha da kötüydü. Mücahitler rejimine, liderleri arasında olduğu kadar silahlı etnik gruplar arasında da yıkıcı ve uzun süreli bir iç savaş eşlik etti.

Bu da Taliban'ın iktidara gelmesine ve 1996'da Kabil'i ele geçirmesine yol açtı. Sovyetlere karşı yürütülen "Cihad"a gönüllü olarak katılan Afganistan'ın konuğu Usame bin Ladin, 11 Eylül 2001 saldırısını düzenlediğinde, Taliban'ı deviren ve ardından El Kaide'nin kurucusunu öldüren ABD'nin Afganistan savaşı başladı.

Ancak Taliban, Afgan kırsalının çoğunu ele geçirdikten sonra iki yıl önce ABD'nin çekilmesiyle başkent üzerindeki eski kontrolünü yeniden sağladı.

Bu uzun kanlı süreç sırasında, 1992'den önce çoğu Rusya'nın yakıp yıkma politikasının kurbanı olan 1,5 milyon insan öldürüldü.

Mücahid gruplar arasındaki savaşlarda ise yüz binlerce kişi öldürüldü, binlerce esir idam edildi.

Daha sonra ABD savaşı sırasında ve sonrasında; çatışmalar, açlık ve hastalıklar nedeniyle on binlerce kişi öldü.

Bu süre zarfında patlayan mayınlar sonucu çok daha fazlası hayatını kaybetti veya yaralandı.

Özellikle 1982'de kör Rus saldırıları sonucunda 2,8 milyon Afgan'ın Pakistan'a, 1,5 milyonunun da İran'a sığındığı kitlesel bir göç hareketi başladı.

1980'lerin sonunda yurtdışındaki mültecilerin sayısı 6 milyonu aştı. Daha sonra ABD'nin geri çekilmesiyle birlikte bunlara 1,6 milyon kişi daha eklendi ve 40 milyon Afgan arasında evleri ve bölgeleri yıkılan mültecilerin ve yerinden edilmiş kişilerin sayısı 8,2 milyona yükseldi.

Ekonomik gerileme ve sıkı ideolojik kontrolün ağırlığı altında pek çok insan, özellikle de gençler, eğitimli insanlar ve kadınlar ülkeyi terk etmeyi tercih ettiğinden bu sayının artması muhtemel.
 


ABD'nin çekilmesinden önce kişi başına düşen ortalama yıllık gelir 368 dolardı, ancak o tarihten bu yana bu oran yüzde 20 azaldı.

Bu, Nisan 2022'de haşhaş ekimine yönelik resmi yasağın geçerliliğini sorgulayan birçok göstergeden biridir.

Raporlar, özellikle geleneksel tarımdan elde edilen getirilerin azalması, altyapının giderek kötüleşmesi ve ülkenin çeşitli bölgelerinde hükümet kontrolünün zayıflaması nedeniyle haşhaş ekiminin genişlediğini gösteriyor.

Bu nedenle Pakistan ve İran'a, bu iki ülke üzerinden de dünyaya afyon kaçakçılığı artıyor.

Görünen o ki, Taliban sınır muhafızları ve otorite içindeki bazı çevreler de bu konuda masum değil.

Bugün dünyadaki afyonun yüzde 90'ının Afganistan'dan geldiği tahmin ediliyor.

İşsizlik, umutsuzluk ve benzeri etkenlerin etkisiyle afyon kullanmaya başlayan Afganların sayısının ise 4 milyona ulaştığı tahmin ediliyor.

Bazı Afgan manşetleri Ortadoğu'daki yaşam ve politika ile ilgili manşetlerden şüphesiz farklılık gösteriyor, ancak pek çok başlığın bizi bir araya getirdiğine de şüphe yok.

Afganistan'ın durumu da bize görülmemesi ya da görmezden gelinmesi zor olası bir yön gösteriyor.

O yön de siyasi rejim zulme, yıkıcı sivil ilişkilere, yabancı işgallere, ekonomik çöküşe, ulusal sınırların silinmesine, kontrolsüz sığınma ve yerinden edilme dalgalarının patlamasına ve bizim durumumuzda afyona eşdeğer olan Captagon'a dayandığında, bütün bunlar kötünün habercisi ve en kötüsü de büyük olasılıkla hızla geliyor.​

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

Independent Türkçe için çeviren: Beyan İshakoğlu

Şarku'l Avsat

DAHA FAZLA HABER OKU