Asil mafya...

Hakan Gülseven Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Twitter

Malumunuz, emniyet, zaman zaman 'mafya operasyonu' tabir edilen bazı işlere girişiyor.

Yadırgıyoruz tabii.

Niye yadırgıyoruz?

Çünkü emniyetin asli işi bu değil.

Emniyetin asli işi grevdeki işçilere, özlük hakları için mücadele eden memurlara, ormanları kesilmesin, dereleri talan edilmesin diye çabalayan köylülere, onyıllardır çocuklarının akıbetini öğrenmek için Galatasaray Lisesi önünde oturan 'Cumartesi Anneleri'ne ya da kalacak yurt bulamayıp çare arayan öğrencilere saldırmak...

Evet, her çeşit vergiyi biz veriyoruz ve kişi başına düşen polis sayısında dünya rekortmenleri arasında bulunan emniyet teşkilatımız bizzat kendisini vergileriyle besleyen bu milletin kafasını kırıyor!

İşleri bu!
 


İktidarı, iktidarın sermayedarlarını, yağmacı maden şirketlerini. müteahhit çetelerini koruyorlar, halkın anayasal haklarını ayaklar altına alıyorlar...

Bakın, bekçi ve jandarmaları da eklediğinizde Türkiye kişi başına düşen 'güvenlik gücü' konusunda dünyada ilk birkaç ülke arasında yer alıyor. Az buz değil.

O halde memleketimiz normal koşullarda en azından asayiş konusunda bir 'güvenlik cenneti' olmalı, değil mi?

Hayır, durum öyle değil.

Emniyet, tabii hiç kuşkusuz yargı da, Türkiye'nin mafya cenneti olmasının garantisi haline gelmiş vaziyette.

Zira Türkiye'de iktidara sırtını yaslayarak palazlanan suç örgütleri diye bir vaka var. Bir çeşit 'Devletlu Mafya'!..

Malumunuz, iktidar marifetiyle, özel afla hapisten çıkarılan ve MHP lideri Devlet Bahçeli'nin himayesinde muhalefete küfretmeye, tehditler savurmaya başlayan Alaattin Çakıcı, bu anlamda AKP'nin altın yıllarının adeta sembolü oldu.

Sedat Peker'i anmadan geçip haksızlık etmeyelim.

Gözden düşen ve iktidar klikleri arasında harcanan Sedat Peker, kaçtığı Birleşik Arap Emirlikleri'nden ana muhalefet rolüne soyununca, sadece konuyla ilgili kesimler değil tüm memleket nasıl bir pisliğe batmış olduğumuzu iyice anladı.

Aslında biz eski bir İçişleri Bakanı'nın yine eski kirli güvenlikçiler ve 'devlet' himayesindeki mafyozlarla, el koymuş olduğu marinada pozlarına rastlamış ve şaşırmamıştık.

Lakin bağırlarından kopup gelen Sedat Peker'in, hem de o eşsiz teatral yeteneğiyle anlattıkları, işin iyice suyunu çıkardı, tabii popülerleşmesini de sağladı...

Ve eski Ülkü Ocakları Başkanı Sinan Ateş cinayeti...

Ne oldu da öldürüldü?

Kim yol verdi, kim öldürdü?

Biliyoruz, failleri susanlardır.

Kimse kimseyi kandırmasın.

Türkiye'de devlet kurumları, iktidar sermayesi, siyasetçiler ve suç örgütleri iç içe geçmiştir ve muazzam bir ekonomiyi el birliğiyle idare etmektedirler.

Peki sadece bizim yerli ve milli mafyozlar mı?

Elbet değil. Yabancı 'girişimci'ler de var!

Bakın, biz dünyanın yaka silktiği bir ülke haline boşuna gelmedik!

Enternasyonal bir rezilliğin göbeğinde yaşıyoruz.

Misal, Bulgar mafyasıyla Gürcü mafyası Trabzon'da çatışmaya giriyor, evet, Trabzon'da!.. Resmen ortada buluşuyorlar! Ve ne yazık ki artık bu tür vakalar hiç kimseye tuhaf gelmiyor.

Sadece Gürciler ve Bulgarlar mı?

Vizyonunuz o kadar dar olmasın!

Meksika uyuşturucu kartellerinin elemanları elleriyle kurt işareti yapıp Türkiye'deki 'ülküdaş'larına selam yolluyor artık!

Hatta kimilerinin Türkiye'de mülk aldığı, bir ayaklarının burada olduğu söyleniyor. Kim bilir, belki 'Ocağa' da devam ediyorlardır!

Ne olacaktı ki?

Latin Amerika'dan onca kokaini tranfer eden ülkemiz, bu sektörün işadamlarını ağırlamaktan imtina mı edecekti?!.

İran'dan, Azerbaycan ve Kafkasya'ya, oradan Balkanlar'a kadar nerede pis bir iş var, artık Türkiye'de bağlanıyor.

Burası leş gibi bir yer haline geldi. Dünyanın iti kopuğu ülkemize doluştu.

Haliyle hesaplarını da burada görüyorlar. 'İnfaz'lar artık çoluğumuzun çocuğumuzun gözü önünde yaşanıyor, seken kurşunlarla muhatap oluyoruz.

Alışveriş merkezlerinden, sokaklardan, lokantalardan infaz manzaraları!..

Hatırlayacaksınız, Türkiye'den hesapta sınırdışı edilmiş Sırp mafyoz nasıl oluyorsa İstanbul'da infaz ediliyordu.

Evet, Sırp çete lideri Jovica Vukotiç 2018'de Türkiye'den, hem de dönemin İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun uçağıyla sınırdışı edilmiş, sonra her ne hikmetse geçen senenin eylül ayında İstanbul'da rakip çetelerce öldürülmüştü.

Bunun gibi dünya kadar örnek sıralanabilir.

Bütün bu işlerde iktidarın ve tabii onun yargı ve 'güvenlik' kurumlarının payının olmadığını söylemek ayıp olur.

Türkiye ekonomisini sözde 'kaynağı belirsiz' paraya bağımlı hale getirdiler.

Her yıl ülke ekonomisinde nereden geldiği izah edilemeyen büyük miktarda para girişi görünüyor.

Bu esas olarak narkotik parasıdır.

Dünyanın tüm pis işlerinin parasının aklandığı, sisteme sokulduğu, elbette bunun komisyonunun alındığı bir ülkeden söz ediyoruz.

İşte 'Devletlu Mafya' dediğimiz vakanın ucu buradadır.

Geçenlerde operasyon çekilen Ayhan Bora Kaplan isimli çete reisinin hızlı yükselişine bakın mesela.

Hakkında çıkan tüm haberlerde, "Eski İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'ya yakınlığıyla bilinen" ibaresine rastlayacaksınız!

Gariban insanları alıkoyup işkence eden, dişlerini söküp sokağa atan bir isimden söz ediyoruz!

Böyle dünya kadar portre var. Tepeden ayağa, lüks otel lobilerinden izbe sokaklara kadar.

Bodrum'daki marinadan Ankara Bentderesi yakınlarında genç kadınları fuhuş batağına düşüren, canı istediğinde öldüren Ümitcan'a kadar...

Her biri iktidar ve devlet kurumlarıyla ilintilidir.

Her birine yol verilmektedir.

Hatırlayın, Sedat Peker de bir zamanlar iktidar adına miting düzenleyip kan banyosu yapıyordu!..

Uzun lafın kısası...

Hani biz hep Türkiye ekonomisini, siyasetini konuşuyoruz ya, öncelikle ortada temizlenmesi gereken böylesine büyük bir pislik olduğunu teslim edip söze öyle başlamak lazım aslında.

Temizlik mi?

Neymiş?

Süleyman Soylu'ya yakın mafyatik isimler tasfiye ediliyormuş!

İktidar Egemen Bağış'ı nasıl 'büyükelçi' yaptıysa, Süleyman Soylu'ya da bir parlamenterlik bahşederek onun etki alanını ortadan kaldırıyor.

Lakin leş gibi düzen hâlâ tıkır tıkır işliyor.

Halkın kanını eme eme...

İktidarın türlü isimleriyle türlü yakınlıkları bulunan, iktidar klikleri arasındaki dengeler değişince gözden düşüp operasyon çekilen, yerlerine yenileri yerleştirilen devasa bir lümpen topluluğundan ve onları yeniden üreten bir düzenden söz ediyoruz.

İşte en önce kurtulmamız gereken budur ve maalesef işimiz çok zordur.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU