Mübarek döneminde Mısır, siyasal İslam gruplarına nasıl muamele etti?

İngiliz belgelerine göre Amr Musa, Birleşik Krallık yetkililerine, ülkesinin Hama'daki Esad senaryosundan uzak durduğunu ve aşırılık yanlılarına karşı kararlı bir şekilde siyasi gerekçe ve kanun gücü seçeneklerini tercih ettiğini belirtti

İhvan-ı Müslimin (Müslüman Kardeşler) örgütünün 27 Ekim 1954'te Kahire'de yanan merkezi (Fotoğraf hakları saklıdır – sosyal paylaşım siteleri)

Bir İngiliz raporu, başta 1990'lı yıllarda İhvan-ı Müslimin (Müslüman Kardeşler) cemaati olmak üzere Mısır'daki siyasal İslam olgusunu, bunun o dönemde Mısırlı yetkililerde oluşturduğu endişe ve gerginliği, bölgede aşırılığın İran eliyle yayılması ve gelişmeleri kendi çıkarına kullanmasından yana duyulan korkuyu ortaya çıkardı. 

Dışişleri ve Milletler Topluluğu (Commonwealth) İşlerinden Sorumlu Devlet Bakanı Douglas Hogg'un imzasını taşıyan rapor, 1 Nisan 1993'te Amr Musa ile Douglas Hogg arasında gerçekleşen bir telefon görüşmesi üzerindeki sır perdesini kaldırıyor.

Rapora göre ikili, bölgedeki siyasal İslam gruplarının geleceği ve o dönemde Mısır'ın, bu meseleyi şiddetle çözmek yerine, söz konusu gruplara karşı kanun ve siyasi gerekçe seçeneklerini kullanarak ele alması gibi pek çok meseleyi tartıştı. 

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

İran'ın rolüne dair endişe

Raporda, 1991 ila 2001 yılları arasında Mısır Dışişleri Bakanı olan Amr Musa'nın bölgedeki İslamcı aşırılığın beslenmesinde İran'ın oynadığı rol konusunda 'epey endişe duyduğuna', bununla birlikte İran'ın 'oldukça endişe verici olduğunu ve İslamcı aşırılığın nihayetinde yenileceğini' belirttiğine işaret ediliyor. 

Yine rapora göre Musa, Mısır'daki siyasal İslam'ın tarihini şöyle özetliyor:

Cemaat (İhvan-ı Müslimin'i kastediyor), 1920'lerden beri faal. 1940'lı yıllarda iki başbakana suikast düzenlediler, Nasır ve Sedat'a darbe yaptılar. Aşırılık yanlıları o dönemde baltacılardan (suç çeteleri), siyasi fırsatçılardan ve dindar fanatiklerden müteşekkil renkli bir ekipti.
 

1.jpg
Amr Musa, bölgedeki İslamcı aşırılığın beslenmesinde İran'ın rolünden endişe duyduğunu ifade etti / Fotoğraf: Birleşik Krallık Ulusal Arşivi

 

Musa, bu meseleye yaklaşımda Mısır ile Cezayir arasında bir karşılaştırma yaparak şöyle diyor:

Mevcut tabloda Mısır, Cezayir'in zıttı. Nitekim Cezayir'de İslamcılar, iyi bir şekilde örgütlenmiş ve birleşmiş bir yapıydı. İçlerinden pek çoğu Afganistan'da savaştı. Sonra birçoğu Sudan'a gitti ve İran tarafından seferber edildi. Mısır'da ise çok fazla siyasi özgürlük tanıyan bir sistem ve aynı zamanda ciddi ekonomik ve toplumsal sorunlarla yüzleşen bir ülke buldular; bu etkenlerden faydalandılar ve siyasi aktivizm ile şiddet arasındaki mesafeyi aştılar.


Musa, Mısırlı yetkililerin nasıl karşılık verdiği hakkında ise şu ifadeleri kullanıyor: 

Mısır hükümeti şu iki yolla karşılık verebilirdi: Esed'in Hama'daki yöntemini ya da siyasi gerekçe ve kanun gücünü kullanmak. Kahire, gerekli durumlarda sağlam bir el eklemesiyle, ikinci yaklaşımı seçti.


Aşırılık yanlıların, azınlıkta olmalarından dolayı muzaffer olamayacaklarına ve kamuoyunun onlara karşı olduğuna dikkat çeken Musa, ülkesinin hukukun üstünlüğüne ve ifade özgürlüğüne inanmakla birlikte Mısır hükümetinin düzeni korumak için bir şeyler yapması gerektiğini anladıklarını belirtti.
 

2.jpg
1991 ila 2001 yıllarında Mısır Dışişleri Bakanı olan Amr Musa / Fotoğraf: AFP

 

Yeni dünya düzeni

Özellikle Aralık 1991 sonunda Sovyetler Birliği Başkanı Mihail Gorbaçov istifasını sunup, Birliğin feshedildiğini ve bağımsız cumhuriyetlere dönüştürüldüğünü ilan ettiğinde Mısır ve Arap bölgesinden Moskova ve Sovyetler Birliği'ne kadarki alanda yeni bir dünya düzeni oluştu. 

Sovyetler Birliği'nin başkenti Moskova'da Birliğin kızıl bayrağı Kremlin binasından indirilerek yerine Rusya'nın üç renkli bayrağı göndere çekildi.

Gorbaçov da 1922'de kurulup 1991'de sona eren Sosyalist Federal Birliğin son başkanı oldu. 

Bu tarihî olay, Sovyetler Birliği liderliğindeki sosyalist kamp ile ABD liderliğindeki kapitalist Batı kampı arasındaki çatışmanın sona ermesi ve yeni dünya düzeni denen şeyin ortaya çıkmasıyla sonuçlandı.

Bu yeni düzende Amerika, uluslararası sahnenin en büyük hâkimi haline geldi ve Beyaz Saray, çatışmaların çözümünde BM'nin rolünden faydalandı.

Bu da Amerika'nın yeni dünya düzenindeki bu hâkimiyetine karşı güçlü tepkiler doğurdu. 
 

3.jpg
Amr Musa, Avrupa'nın Bosna'da yaşananlara karşı tepkisizliğinin Ortadoğu'daki imajını zedelediğini söyledi / Fotoğraf: Birleşik Krallık Ulusal Arşivi

 

Arap bölgesinde, Sovyetler Birliği'nin yıkılmasından önce Irak'ın Kuveyt'i işgal operasyonunun doğurduğu yansımalar, genel olarak Arap ulusal güvenliği ve özel olarak da Arap Körfez İşbirliği Konseyi ülkelerinin güvenliği için tehlikeydi. 

1990-1991 yıllarında Kuveyt'i kurtarmak için ABD liderliğinde bir savaş yürütüldü. Askerî olarak Çöl Fırtınası Operasyonu adıyla bilinen bu savaş, Irak'ı uçurumun eşiğine getirdi.

Halbuki diğer Arap ordularının sahip olmadığı saha deneyimlerine ve savaş sanatlarına sahip güçlü bir Arap ordusuna sahipti. 

Irak rejimi de BM kararlarıyla kısıtlandı ve katı bir uluslararası kuşatmaya maruz bırakıldı.

Bu, Tahran'daki devrim liderlerini, genişleme hayallerini canlandırmaya ve yeniden devrimi ihraç etme ilkesi üzerinde çalışmaya sevk etti.

Aynı zamanda İsrail de Filistinlilerle barış süreci kapsamındaki yükümlülüklerinden kademeli olarak vazgeçti. 

1992-1995 yıllarında Bosna savaşının yaşandığı ve Bosnalı Müslümanların Avrupalı güçlerin gözleri önünde Sırplar tarafından kitlesel kıyıma maruz kaldığı Balkanlar'da ise o dönemde dünyanın vicdanını sarsan başka bir insanlık suçu işleniyordu.

Bu kıyım, Avrupa'nın, II. Dünya Savaşı'ndan bu yana şahit olmadığı bir kitlesel kıyım olarak nitelendi.

Nitekim yalnızca Müslümanları hedef alarak mezhepsel bir boyut kazanan bu savaşta 30 binden fazla insan öldü ki bunların çoğunluğu silahsız sivillerdi. 


Batı, çifte standart uyguluyor

İngiliz belgelerine dönecek olursak… Mısır Dışişleri Bakanı Amr Musa, Dışişlerinden Sorumlu Devlet Bakanı Douglas Hogg ile olan toplantısında Batı'nın Müslüman Arapların meselelerini ele alırken çifte standart uygulamasını eleştirdi. 

19 Mayıs 1993'te Kahire'deki Dışişleri Bakanlığı binasında yapılan toplantı, 45 dakika sürdü.

Raporda, Bosna'da olup bitenlere ilişkin sözleri 'ağır' olarak nitelenen Amr Musa, şöyle diyor: 

Avrupa'nın Bosna konusundaki kayıtsızlığı, Ortadoğu'daki imajına zarar verdi. Saddam ve Kaddafi, Batı tarafından her zaman hızlı ve yıkıcı darbelerle cezalandırılıyordu. Ama Sırpların Bosna'yı ele geçirmesine izin verildi ve Sırplar cezasız bırakıldı. Arap kamuoyu, Bosna meselesi çözülmeden Irak'a başka bir darbeye karşı müsamaha göstermeyebilir. Avrupalılar, etnik temizlik sürerken silah ambargosunun kaldırılmasına ve hava saldırılarına karşı çıktı.
 

4.jpg
Belgelere göre Amr Musa, İsrailliler ile Filistinliler arasındaki barış süreci konusunda iyimserdi / Fotoğraf: Birleşik Krallık Ulusal Arşivi

 

Hogg, Birleşik Krallık'ın Balkanlar'da yaşanan ve Bosnalı Müslümanların maruz kaldığı olaylar karşısındaki tutumunu, "Mısırlı yetkililerin orada yaşanan sorunların gayet farkında olduğunu biliyorum. Lakin bölgedeki kamuoyunu bunlar hakkında nasıl bilgilendirebiliriz? Biz Bosnalı Müslümanlara yardım etmek istiyorduk, ancak parlamentomuz ve İngiliz kamuoyu, Birleşik Krallık güçlerinin devam eden savaşa katılmasına itiraz ediyor" sözleriyle ifade ettikten sonra ülkesinin katkılarına ve yaptırım uygulamak için gizliden sarfettiği çabalara dair bir özet sundu. 

İngiliz raporunun altıncı bölümüne göre Amr Musa, Hogg'a şu soruyu yöneltti:

Askerî müdahaleye hazır değilsek Amerikalıları neden engelliyoruz?


Hogg, bu soruya şu cevabı verdi:

Biz Amerikalıların önünü kesmiyoruz. Kara kuvvetlerinin güvenli bölgelerde konuşlandırılması gibi bazı askerî düşünce alanlarında arkamızdaydılar.


Hogg, "Musa, Bosna'nın Avrupa'nın sorunu olduğunu söylerken yanılıyordu. Bu, uluslararası bir sorun olmalıydı. Sayıları 2600'e ulaşan güçlerimiz de bunun bir parçasıydı. Güçlü mesajımız, yardım etmeyi istediğimizdir. Ama Birleşik Krallık'ta, vatandaşların Bosna'da ölmeleri gibi bir arzu yoktu. Birleşik Krallık'ın geniş askerî taahhüdü de Musa'nın, Birleşik Krallık'ın Amerikalıları engellediği yönündeki açıklamasını şiddetle çürütüyor" ifadelerini kullandı. 

Birleşik Krallık'taki parlamento tartışmaları kaydı, Douglas Hogg'un 19 Nisan 1993'te Temsilciler Meclisi'nde yaptığı açıklamaya işaret ediyor.

Hogg bu açıklamada, Birleşik Krallık'ın Balkanlar'daki barış ve istikrarda önemli bir çıkarı olduğunu ve Birleşik Krallık'ın Bosnalı Sırplarla Sırbistan hükümetini hedeflerini güç kullanarak gerçekleştirmeye çalışmaktan vazgeçirmeyi, savaşın Hırvatistan, Kosova, Makedonya ve diğer yerlere sıçramasını engellemeyi, gerekli fonları sağlamayı, adil bir siyasi çözüme varmak için Vance-Owen planına göre hareket etmeyi, açlarla hastaların acılarını hafifletip ihtiyaçlarını gidermeyi hedeflediğini belirtiyor. 


Filistin-İsrail barışı süreci

İngiliz raporuna göre Mısır Dışişleri Bakanı Amr Musa bu görüşmede, ülkesinin iki ülke arasındaki barış süreci konusunda iyimser olduğunu ifade etti. 

Bu görüşmeden sonra 13 Eylül 1993'te Washington'da eski ABD Başkanı Bill Clinton'ın katılımıyla İsrail ile Filistin Kurtuluş Örgütü arasında ilk Oslo Anlaşması imzalandı. 

Amr Musa, barış sürecine ilişkin şu değerlendirmeyi yapıyor:

Süreç halen yolunda. Dokuzuncu tur da şimdiye kadarkilerin en iyisiydi. İsrail-Filistin yolundaki öz ele alındı. Belki de başlı başına bir sıçrayış olan Amerikan kartı, Filistinlileri devam etmeye iknaya yetti. Mısırlılar, Filistinlileri dokuzuncu turun öncesindeki dönemin tekrarlanmasından kaçınmaya çağırıyor.


Rapora göre Hogg, bu yılın sonuna kadar bir ilerleme kaydedilmesi gerektiğinde konusunda Musa ile hemfikir oldu.

Daha sonra Musa, kendisi ile Cumhurbaşkanı Mübarek'in o hafta yaptıkları Arap (Basra) Körfezi ziyaretlerinde 'hiç olmadığı kadar yükselen bir ABD düşmanlığıyla karşılaştıklarını' ekledi ve "Birleşik Krallık ve Avrupa Komisyonu nasıl yardımcı olabilir?" diye sordu.

Sonra da Filistinlilerin Avrupalılara güvendiklerine dikkat çekerek, "Avrupa, bölgedeki ekonomik sorunların hafifletilmesine uzun vadede yardımcı olabilir" dedi. 

 

 

Independent Arabia

DAHA FAZLA HABER OKU