Sosyoloji, ekonomiyi yendi ama şikeyle

Altan Tan Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: AA

Yıllardır büyük bir heyecan ve sabırsızlıkla beklenilen cumhurbaşkanlığı seçimleri geldi ve geçti. 

Tabii nasıl geçti; şimdi seçimlerden sonra her kafadan bir ses çıkıyor. Herkes kendine göre bir yorumda bulunuyor. 

Ama muhalefette hala ne yazık ki ciddi bir değerlendirme, ciddi bir öz eleştiri yok. 

Muhalefet; CHP'sinden HDP'sinden diğer Gelecek DEVA, Saadet partilerine kadar, İYİ Parti'ye kadar ısrarla "acımadı ki acımadı ki" diyor. 

Hani adam akıllı, dayak yiyen çocuklar olur ya, susup ayıbını anlayacağına veya bir müddet susacağına, "acımadı ki acımadı ki" diye tekrar yoluna devam edenler gibi. 
 


E ne oldu? 

Şimdi ne olup bittiğini anlatmadan evvel bir şeyin altını çizmek lazım. 

Ben yeri geldiği zaman sürekli söylüyorum: Siyaset; sosyoloji, tarih ve ekonomi bilinmeden yapılmaz.

Bunlardan birisini bile bilmiyorsanız veya az biliyorsanız, yine bir başarı elde etmeniz mümkün değil. 

Bu seçimde de iktidar da muhalefet de kendilerine göre bir strateji oluşturdular.

Muhalefetin stratejisi buydu: 

Kardeşim Kürtlükten, İslamiyet'ten, dinden, Alevilikten, şundan bundan öyle fazla bahsetmeye gerek yok. Bunları kurcalarsanız, bir tarafta İYİ Parti var, bir tarafta HDP var, öbür tarafta dışarıdan desteğini veren PKK var. Her gün yaptığı açıklamalarla. Bu ortamda, bu mevzular netameli konulardır. Mümkün olduğu kadar bu konulara gitmeyin. 


E ne diyelim? 

Hak, hukuk, adalet gibi çok geniş ama altında ne olduğu belli olmayan bir söylem ve artı ekonomi. 


Niye? 

Ekonomi çok kötü. Türkiye iflas etti. Patates, soğan yanına yaklaşılamaz bir hale geldi. Onun için bu ekonomi, Türkü de Kürt'ü de Alevi'yi de Sünni'yi de dindarı da laiki de herkesi vurduğu için yoğunlaşın ekonomi üzerine. 


Peki, iktidar ne yaptı?

Tabii iktidar da zayıf olduğu konularda ısrarla kaçtı.

Hani özellikle bu ekonomik konularda bunun yerine palyatif, günü birlik, halka afyon verircesine işte kısmi zamlar, kısmi yardımlar, kısmi desteklerle işi götürmeye çalıştı.

En iyi bildiği yere odaklandı ve stratejisini iki temel mesele üzerine yoğunlaştırdı. 

Bir; "vatan", "millet", "güvenlik", "bölücülük", "terör". 

İki; "din", "iman", "Allah", "Kur’an", "mezhep".

Şimdi tabii iktidar bana göre yanlış yaptı. Çünkü bunlar toplumun sinir uçları, bunlarla oynamak kimseye yarar getirmez. 

Kısa vadede yarar getirdi deseniz bile, uzun vadede toplumdaki derin fay hatlarını, yarıklarını daha da derinleştirir. 

Günübirlik faydanın ötesinde kalıcı büyük zararlar getirir. 


Şimdi tabii sürekli işlenilen mevzu buydu. 

HDP = PKK. 

PKK, terördür, bölücülüktür, ülkeyi işte paramparça etmek isteyen dış güçlerin oyuncağı bir mihraktır. 

Bu minval üzerine bir çalışma sürdürdüler. 

Öbür tarafta da söylenilen şuydu:

Bu CHP Türkiye'deki laikçiliğin, ulusalcılığın, Kemalizm’in, tek partinin milli şefin uzantısıdır. Türkiye'de ne sorun varsa temelinde bunlardan kaynaklanmıştır. Bunlar gelirse dinimiz, imanımız, ahlakımız, namusumuz, işte LGBT’den tutun aile mevzularına kadar her konuda büyük zararımız olacak. 


İktidarın kendine göre, özellikle dayandığı kitle itibarıyla güçlü olduğu argümanlar bunlar. 

Ben bunu da çok fazla böyle irdelemiyorum eleştirmiyorum. 

Niye? 

Yahu siyaset, felsefe üzerine olmuyor.

Yani siyaset felsefesi başka bir şey, var o. Siyasal bilgiler fakültesinde okutuluyor.

Bir; bir şey konuşurken ülkenin sosyolojisi, ekonomisi önünüzde olacak;

İki; tarihi de bileceksiniz. Geçmişte neler oldu, bu tip uygulamaların neticesi ne oldu, ne yapıldı? Ve netice alındı?

Maalesef bizim muhalefet bu seçimde bunların hiçbirine dikkat etmedi. 

Birincisi HDP'yle İYİ Parti'nin yan yana gelmesi zaten başlı başına zor bir işti, zıt kutupları. 

Bir Ümit Özdağ’ın HDP'yle yan yana gelmesi…

Ama HDP'li politikacılar ve PKK'nin de seçim boyunca verdikleri beyanatlarla bu ateşi üzerine benzin dökmesi.

Su döküp toplumu sakinleştireceklerine bu tahrikleri ortadan kaldıracaklarına benzin döktüler. 

Ne yaptılar? 

İşte biri çıktı dedi ki; "Afrin'i geri alacağız."

Biri Diyarbakır Nevruz'unda çıktı dedi ki; "Bu seçim Abdullah Öcalan'ın serbest kalacağı seçimdir."

Biri çıktı "Eğer bu faşist Erdoğan iktidarı gitmezse Türkiye'de iç savaş çıkacak. İç savaş çıkaracağız" dedi. 

Sayın Erdoğan da bütün bu konuşmaları, beyanatları aldı, meydan, meydan, televizyon, televizyon televizyon halka gösterdi. 

Yani adeta onların "basın sözcüsü" gibi davrandı. 

Şimdi iki ihtimal var:

Ya bunu yapanlar hiç siyaset bilmiyorlar. Tamamıyla beceriksiz, tamamıyla yeteneksiz, tamamıyla eğitimsiz tipler ve öyleyse hemen istifa etmeleri lazım. "Biz bu işin içine ettik. Ve biz bu işi bırakıyoruz" demeliler.

Ya da bilerek yaptılar. Bir danışıklı dövüş içerisine, bir şike içine girdiler. E bunun da kararını halk verecek. 

Aynı şekilde ulusalcı, laikçi, işte Kemalist kesimler, Sayın Kılıçdaroğlu işi ne kadar toparlamaya çalışırsa çalışsın, ne kadar "helalleşme" derse desin, ne kadar diğer partilere kontenjan verirse versin, tak biri çıkıyordu televizyonlara… 

Bu seçimler Taliban rejimiyle laikliğin, medeniyetin, aydınlığın seçimidir. 


Yahu arkadaş hangi Taliban rejimi? 

AK Parti'de kimin böyle bir derdi var? 

Türkiye'nin sahilleri, Mersin'den, Alanya'dan, Antalya'dan, Marmaris'ten, Bodrum'dan, İzmir'den, Ayvalık'a, Edremit'e, Çanakkale'ye kadar plajlarla, meyhanelerle, diskoteklerle dolu. 

Ve üstelik buralara gidenlerin en az belki yarısı da AK Parti döneminde zengin olan, belli sınıf atlayan, iktidarın nimetlerinden faydalanan ailelerin çocukları.

Hangi Taliban arkadaş, hangi Taliban? 

Hele bir izah edin bakalım.

Dolayısıyla öyle bir noktaya geldi ki işte "Sayın Erdoğan'ın bunlar dinsiz imansız, Allahsız, bunlar bölücü, vatanı parçalayıcı, ülkemize düşman" söylemine altın tepsiler içinde malzemeler sunuldu.

Bir kısmı, özellikle ulusalcılar bunu bilmediğinden yaptı. 

Ama öbür kesin maalesef çok derin sorulara sebebiyet verecek bir siyaset izledi. 

İşte burada bir kısmı işte göçmenleri dile getirdi;

Halk göçmenlerden korkunç rahatsız. Kim Suriyelilere karşı çıkarsa iktidarı alır.


Yahu arkadaş,

Türkiye'de 4 milyona varan Suriyeli var, bunların iki buçuk milyonu Adana, Mersin, Hatay, Kilis, Antep, Urfa, Mardin hattında. 

Kilis'te Suriyeli nüfusu Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarından fazla.

Ve Sayın Erdoğan orada yüzde 70 oy aldı.

Yahu bu millet rahatsızsa niye yüzde 70 oy veriyor? 

Hiçbir şeyi doğru okuyamama... 

Maalesef sosyoloji, ekonomiyi, tencereyi, tavayı yendi. 

Ama şikeyle!

Halk arasında çok meşhur bir laf var:

Hırsız evin içinde olursa öküzü bacadan çıkarır.

Maalesef bu sefer hırsız içerideydi.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU