Balıklar acıyı hisseder mi?

Osman Keçeli "Bağımsız Yeşil"in yeni bölümünde balık tüketimi ve etik üzerine konuştu

Balıkların acı hissetmediklerime dair yaygın bir inanç var. 

Zannediyorum bu kanaat, balık davranışlarının diğer hayvan davranışlarına nazaran daha sade ve tekdüze görünmesinden kaynaklanıyor. 

Su canlılarının birbirleriyle olan etkileşimleri incelendiğinde, onların da tıpkı memeliler gibi iletişim kurdukları, basit hiyerarşik yapılar oluşturdukları, yavru bakımı ve eş seçimi gibi sade fakat dikkate değer davranışlar sergiledikleri gözlemlenebilir.

Elbette balıklar, Samed Behrengi'nin Küçük Kara Balık'ı gibi içlerinde dünyayı keşfetme arzusu taşımayabilirler.

Ya da aşk acısı, pişmanlık veya gelecek kaygısı gibi karmaşık duygulardan yoksun olabilirler.

Fakat zevk, acıdan kaçınma ya da korku gibi his ve davranışlar basit ve ilkel eylemler.

Hemen her hayvanda bu tür duygulara rastlayabiliriz.

Balıkların acıyı hissettiklerini anlamak için sualtında uzun gözlemler yapmanın ya da balık beyni üzerinde deney üzerine deney yapmanın da lüzumu olmadığını düşünüyorum. 

Birçok kişi evinde balık beslemiştir. Balık beslemese bile mutlaka bir yerlerde akvaryuma rastlamıştır.

Balıklar hastalandıklarında -tıpkı diğer hayvanlarda olduğu gibi- iştahları kesilir.

Stres hormonlarında artış yaşanır ve bağışıklık sistemleriyle ilgili değişiklikler tespit edilir.

Yaralandıklarında ve acıya maruz kaldıklarında yüzme hızları yavaşlar, rutin hareketlerini değiştirirler ve koruyucu davranışlar sergilerler. 

Bununla birlikte balıklar analijeziklere de tepki verirler. Ağrı kesici ilaç takviye edilen balıklarda ağrıyla ilgili davranışların azaldığı görülür. 

Diğer hayvanlarda olduğu gibi balıklar da acıdan kaçınırlar. Daha önce deneyimlediği bir acı etkeniyle yeniden karşılaştıklarında kaçınma davranışları sergilerler.

Bu da balıkların öğrendiklerini ve hiç de bahsedildiği gibi beş saniyelik hafızaları olmadığını gözler önüne serer.

Sahil kıyısındaki balıkçıların kovalarını hatırlayın. Sudan çıkan balıklar tıpkı boğulmak üzere bir insan gibi çırpınır.

Birisinin yanağınıza bir kanca takıp sizi suyun derinliklerinde boğana kadar sürüklediğini düşünün. Balıklar aşağı yukarı aynı acıyı deneyimliyor.


Balık çığlığı

Balıkların çığlık attıklarını öğrendiğimde henüz vegan değildim.

Çığlık deyince aklınıza ses tellerine sahip insanlar veya akciğerleri havayla çalışan ses üretme organlarına sahip hayvanlar gelmesin.

Balıklar sualtında çeşitli sesler üretip iletişim kurarlar. Bunlar daha çok su altındaki hafif bir sıvı içerisinde hareket eden kabarcıklardan ve vücut titreşimlerinden meydana gelirler.

Oldukça basit görünen bu sesler aslında bize su biyoçeşitliliği hakkında bilgiler veriyor. 

Balıkların seslerini duymak için "hidrofon" adı verilen kayıt cihazları kullanılıyor.

Hidrofonlar sualtındaki minik frekanslı ses dalgalarını yakalayıp insanlar tarafından duyulabilecek hâle dönüştürüyor.

Bilim insanları ve araştırmacılar, hidrofonları kullanıp balıkların çıkardığı sesleri ve onların iletişim yöntemlerini inceliyor.

Balıkların da acıyı hissettiğini anladığım an, hayatımdaki en önemli dönüm noktalarından birisi oldu.

Yaklaşık 2 sene önce katıldığım bir söyleşide, konuşmacı Fransa'da br araştırma merkezinde elektroşoka maruz bırakılan balıkların çığlıklarını dinlediği bir çalışmadan bahsediyordu.

O gün duydukların hayatımın geri kalanını etkileyecek kararlar almamı sağladı.

Söyleşinden sonraki günlerden birinde, akşam yemeğim olan bir balığı temizliyordum.

Kılçıklarını, yüzgeçlerini ve derisini vs. ayıklamam gerekiyordu. Yüzgecini koparıp attığım esnada söyleşide dinlediğim anekdot aklıma geldi.

Aslında ben ölü bir hayvanın beden parçasını koparmıştım.

Birkaç saat sonra mideme girmesini planladığım hayvancağız belki de çığlıklar atarak hayatını kaybetmişti.

Yalnızca birkaç dakikalık damak zevkim için bütün bir yaşamı sonlandırıyordum.

Üstelik hayatımı devam ettirebilmem için buna gerek olmadığı hâlde.
 

1.jpg
Fotoğraf: Erwan Hesry/Unsplash

 

Balık ölümlerinin korkunç aşırılığı

Hissedebilen tek bir canlının bile öldürülmesi yeteri kadar trajikken, sistematik olarak her sene öldürülen balıkların acısını tarif etmem mümkün değil.

Acıyı sayılara indirmekten çekinsem de, her sene sistematik olarak devam eden işkencenin korkunçluk boyutunu anlamak için bir bilgi paylaşayım.

Her sene kaç balığın avlandığını tam olarak bilmiyoruz. Çünkü onlar sayıyla değil, tonla ölçülüyorlar.

Buna rağmen yaklaşık olarak bir sayı vermek gerekirse, her sene ortalama 80-100 milyar civarında balık, ağlara takılarak hayatını kaybediyor. 
 

2.jpg
Fotoğraf: Alan Bishop/Unsplash

 

Balık yemeyi bırakmak için en önemli sebep

Açık konuşayım. Bu yazıyı hazırlarken okurların yeme alışkanlıklarını sorgulamasını amaçladım.

Araştırma yaparken de, balık tüketmeyi bırakmak için pek çok geçer sebeple karşılaştım.

Ayrı başlıklar hâlinde, bu sebepleri tek tek listeleyebilirdim.

Söz gelimi, balıkçılığın deniz ekosistemi üzerindeki tahribatını yazabilirdim.

Aşırı avlanma ve deniz kirliliğinin, sulardaki habitat kaybına sebep olduğundan bahsedebilirdim. 

Ya da denizlerdeki mikroplastiğin insan sağlığını olumsuz yönde etkiledğini söyleyebilirdim.

Birçok balığın bünyesinde biriken cıva ve türevi kirleticilerin, ayrıca balık çiftliklerinde balıklara verilen antibiyotiğin doğrudan insanların midesine indiğini yazabilirdim.

Fakat bütün bunları düşünürken hisleri olan bir canlının yaşam hakkına ne kadar saygısızlık ettiğimin farkına vardım.

Eğer, endüstriyel balıkçılık yerine küçük-orta ölçekli işletmeler ve balıkçıla yaygınlaşsaydı, okyanuslar plastkilerden arınsaydı ve yalnızca geleneksel avcılık yöntemleri uygulansaydı balık yemek etik bir problem olmaktan çıkar mıydı?

Tabağımıza gelen ölü hayvan bedenine de "sürdürülebilir balık" mı derdik?

Yine aynı şekilde, bir balığın tamamen organik biçimde yetiştiğini varsayalım.

Tamamen temiz; ilaçtan, kimyasaldan ve plastikten arınmış saf bir suda yetişsin.

Bu balığı ekmeğin arasına koymak etik bir eylem olur muydu?

Benim yanıtım hayır.

Hissedebilen ve acıyı duyumsayan canlıların yaşam haklarını elinden almak için geçerli bir sebebimiz olamaz.

Üstelik kimse bizi buna zorlamamışken ve buna hiç mi hiç ihtiyacımız yokken.

Balıkların sessiz çığlıkları okyanuslardan, denizlerden ve ırmaklarından yükseliyor.

Bu çığlıkları duymak için hidrofonlara ihtiyacımız yok. Yalnızca bir parça vicdana ve sağduyuya ihtiyacımız var.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU