İsrail ile ABD'nin Gazze planı

Gülru Gezer Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Reuters

Savaş yaklaşık iki hafta önce BM Güvenlik Konseyi'nde kabul edilen ve ramazanın geri kalanında ateşkes çağrısında bulunan 2728 sayılı karara rağmen, Gazze Şeridi'nin tamamında tüm şiddetiyle sürüyor.

İsrail, Gazze halkına ağır kayıplar yaşatmaya devam ederken, Biden yönetimi de üzerindeki iç ve dış baskıları hafifletebilmek için savaşın durması amacıyla bazı adımlar atıyormuş gibi yapıyor.

Bir yandan Katar'da Mısır, ABD, İsrail ve Hamas heyetlerinin müzakereleri sürüyor, diğer yandan ABD Refah'a bir kara operasyonu düzenlememesi amacıyla İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu üzerinde baskılarını artırıyormuş gibi gözüküyor.

Öte yandan, ABD ve İsrailli yetkililer savaş sonrasında Gazze'nin geleceği hakkında Filistinliler ve hiçbir bölge ülkesinin temsilcisi olmadan çeşitli senaryolar üzerinde çalışıyor.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

"Bağlayıcılığı olmayan" BM Güvenlik Konseyi kararı

BM Güvenlik Konseyi savaşın üzerinden 6 ay geçtikten sonra, ramazan ayının sonuna yaklaşılmışken ABD'nin bu defa çekimser kalmasıyla bir karar kabul etti.

2728 sayılı kararda ABD'nin bir önceki hafta sunduğu karar tasarısından farklı olarak ateşkes esir/tutukluların acil olarak serbest bırakılması şartına bağlanmıyor. Her iki hususta taraflara ayrı ayrı çağrıda bulunuluyor. 

İsrailli yetkililer 2728 sayılı kararın içeriğini ABD'lilerden muhtemelen kararın oylaması öncesinde öğrenmiş, ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken'ın bölgeye gerçekleştirdiği VI. bölge turunda konu gündeme gelmiş, Blinken ile Netanyahu arasında son derece gergin geçen 40 dakikalık görüşmede ABD'li Bakan söz konusu tasarıyı bu defa veto etmeyeceklerini İsrailli Başbakana söylemiş, ancak İsrail'in geçmişte defalarca yaptığı üzere, kararın uygulanması konusunda kendilerine ciddi baskı yapmayacaklarını ifade etmişti. 

Kararın kabul edilmesi sonrasında yaşanan bazı gelişmeler, taraflar arasında yukarıda belirtilen çerçevede bir mutabakata varılmış olma ihtimalini güçlendiriyor. 

Kararın kabul edilmesinin ertesinde İsrail, ABD'nin bu hamlesine tepki gösterdi.

Netanyahu, "ABD'nin Güvenlik Konseyi'nde aldığı kararın çok ama çok kötü bir hamle olduğunu düşünüyorum" dedi ve Biden-Netanyahu telefon görüşmesinde mutabık kalınan teknik düzeyde Vaşington'da gerçekleştirilecek görüşmelerin yapılmayacağını açıkladı, ancak iki ülke ilişkileri açısından daha önemli olan İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant'ın Vaşington ziyareti iptal edilmedi. 

Gallant geçen hafta Vaşington'da hem ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin hem de Beyaz Saray'da temaslarını gerçekleştirdi.

Hatta Gallant Beyaz Saray'ın önünde çektiği bir videoda tüm dünyaya meydan okurcasına ne olursa olsun Refah'a operasyon düzenleneceğini yineledi. 

Aynı zamanda Netanyahu teknik heyetin Vaşington'a gönderilmemesini ABD'den ziyade Hamas'a yönelik bir tepki ve mesaj olarak açıkladı.

Yine aynı günlerde ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Matthew Miller, 2728 sayılı kararın yeni bir unsur içermediği için kendilerine göre bir bağlayıcılığı bulunmadığına ilişkin bir yorumda bulundu. 

BM Şartı'na göre BM Güvenlik Konseyi'nin kararlarının tamamı bağlayıcı olsa da ABD'den gelen tepki sonrasında hukukçular metinde yeralan ifadelerden yola çıkarak kararın bağlayıcı olup olmadığını tartışmaya başladı.

ABD böylelikle hem İsrail'in hukuksuzluklarına göz yummaya devam edeceğinin sinyalini açıkça vermiş oldu, hem de BMGK kararlarının bağlayıcılığını tartışmaya açmış oldu. 

Netanyahu Yönetimi aradan birkaç gün geçtikten sonra teknik düzeydeki temasların gerçekleştirilmesi amacıyla İsrail'den bir heyetin ABD'ye gideceğini duyurdu. 

Tüm bu gelişmeler arasında belki de en vahimi Washington Post gazetesinin ABD Savunma Bakanlığı ve Dışişleri Bakanlığı yetkililerine dayandırdığı bir haberi oldu.

Habere göre, Biden Yönetimi içeriden ve dışarıdan gelen tüm itirazlara rağmen, İsrail'e 25 adet F-35 ve uçak motorunun satışını onayladı. 

Söz konusu satış 2008 yılında yapılan bir bildirime dayandığı ve Kongre onayı aldığı için Biden Yönetimi Kongre'yi tekrardan bilgilendirmeden satışın onay sürecini sessiz bir şekilde tekemmül ettirdi.

Yine habere göre, Biden Yönetimi F-35'lere ilaveten 1800 adet MK84 güdümsüz bomba ve 500 adet MK82 güdümsüz bombanın da İsrail'e gönderilmesine yeşil ışık yaktı.

Söz konusu onayın Gallant'ın ziyaretinin hemen sonrasında gelmesi dikkat çekiciydi. 

Dolayısıyla, bize yansıtılmaya çalışılanın aksine, Biden Yönetimi ile Netanyahu Hükümeti'nin arası açılmıyor.

ABD'li yetkililer yaptıkları açıklamalarda insani konularda hassasiyet gösterdiklerini ve bu yönde Netanyahu Hükümeti'ne baskı uyguladıklarını söyleseler de, fiiliyatta İsrail'in kendini savunmasını yine koşulsuz bir şekilde destekleyerek Netanyahu'ya açık çek vermeye devam ediyor. 
 


Gazze'nin geleceğine dair senaryolar

ABD zaten bir süredir Gazze'nin geleceğini masaya yatırıyor. Gazze'nin işgaline, şeridin daraltılmasına ve insansızlaştırılmasına karşı olduğunu defaatle vurgulayan ABD'li yetkililer, yenilenmiş bir Filistin Yönetimi'ne ve iki devletli çözüme destek verdiklerini de sıklıkla gündeme getiriyor. 

İsrail'in ise, Hamas'ın tamamıyla yok edilmesi ve hem Gazze hem de Batı Şeria'da askeri mevcudiyetini sürdürme konularında ısrar ettiği, Gazze ile İsrail arasında bir tampon bölge oluşturma yönünde adımlar attığı, sivil yönetimi Filistin Yönetimi'ne değil, İsrail'e müzahir aşiretlere bırakmak istediği ve iki devletli çözüme karşı çıktığı biliniyor.   

Ancak İsrail'le yapılan iki görüşmelerde farklı senaryolar üzerine durulduğu bu senaryoların Gallant'ın ziyareti sırasında ele alındığı anlaşılıyor.

Jerusalem Post gazetesine göre, Gazze'de savaş sonrasında isimleri açıklanmayan üç Arap ülkesinin silahlı kuvvetlerinden oluşacak bir barış koruma misyonunun ABD'nin finansmanında Gazze'ye gönderilmesi konusunda ABD ile İsrail arasında bir ön mutabakata varıldı. 

Arap ülkeleri İsrail'in Filistin Devleti'ni tanıması, ABD ise iki devletli çözüm konusunda taahütlerin yerine getirilmesi koşullarında ısrarcı olacaklarsa söz konusu senaryonun hayata geçirilmesinin uzun süreceği aşikar.  

İsrail'i Ramazan'ın geri kalanında ateşkese uyması konusunda ikna edemeyen ya da etmek istemeyen ABD'nin, Netanyahu hükümetini Refah'a kara operasyonu düzenlememesi hele hele İsrail-Filistin meselesine kapsamlı bir çözüm bulunması konusunda yol haritası oluşturulması amacıyla ikna edecek iradeye sahip olması pek gerçekçi bir beklenti değil. 

Filistin davası ve Filistin devletinin tanınması konusunda dünyada olumlu bir seyir varken bu tarihi fırsatın Yahudi lobisinin güdümünde hareket eden ABD'nin eline bırakılmaması elzem. 

Bu noktada, Arap ülkelerinin kendi coğrafyalarının kaderi konusunda ellerini taşın altına koymanın artık zamanının geldiğini anlamaları gerekmektedir.

ABD seçimlerinde eski Başkan Donald Trump'ın yeniden başkan seçilmesi halinde bölgenin geleceği daha da büyük bir belirsizliğe doğru sürüklenecektir.

Bu nedenle, Dışişleri Bakanı Blinken'ın söylediği gibi Arap ülkeleri eğer masada olmazlarsa mönüde olacaklardır. 

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU