İran'da tehlikeli seçimler yaklaşıyor

"Alice Harikalar Diyarında sendromu"nun İran'daki güncel tezahürü, birkaç hafta içinde "genel seçim" adı altında kamuoyuna duyurulacak olan kanülasyon (damar yolu açma) sürecidir

Fotoğraf: Leader.ir

Lewis Carroll'un "Alice Harikalar Diyarında" adlı eserinde optik sapma, insanları ve nesneleri, olmaları gerektiği gibi görünmelerine rağmen tam olarak aynı olmayacak şekilde çarpıtır.

İngiliz şairin çizgi romanında kullandığı kurgusal araç, dış gerçekliğin yanlış algılanmasına neden olan ve "Alice Harikalar Diyarında Sendromu" olarak bilinen nörolojik rahatsızlığa adını vermiştir.

İran'ın Humeyni ideolojisiyle ilgili 40 yıllık deneyimi, bu sendromun harika bir örneğidir.

Öncelikle kendinize "İslamcı" diyorsunuz ama sonuçta İran'ın Müslüman komşularının tamamına, gayrimüslim iki ülke olan Ermenistan ve Rusya hariç, doğrudan veya dolaylı olarak saldıran bir rejim haline geliyorsunuz.

Sonra kendinize "Cumhuriyet" diyorsunuz, ancak seçilmiş bir cumhurbaşkanının, aynı zamanda başkanın tüm kararlarını veto edebilen ve hatta onu, bir baş sallamasıyla görevden alabilen "Yüce Rehber" tarafından onaylanmadıkça göreve başlayamayacağı konusunda ısrar ediyorsunuz.

Son olarak "İran" ismini kullanabilirsiniz ancak 'Yüce Rehber' tarafından oluşturulan kişilik kültüne hizmet etmedikçe İran'ın uzun tarihi ve zengin kültüründen bahsetmediğinizden emin olun.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Eski İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif, bu tutumu "bizim varoluş biçimimiz; demokrasi yolumuz" olarak adlandırdı.

"Alice Harikalar Diyarında sendromu"nun İran'daki güncel tezahürü, birkaç hafta içinde "genel seçim" adı altında kamuoyuna duyurulacak olan kanülasyon (damaryolu açma) sürecidir.

Bu bağlamda Tahran'daki resmi medyayı takip edenlerin fark edeceği ilk şey, yaklaşan seçimlerin aylar önce, herhangi bir aday veya program sunulmadan çok önce başlamış olmasıdır.

"Yüce Rehber" Ayetullah Ali Hamaney, bu seçimlerin kendi rejiminin varlığıyla ilgili olduğunu ve katılmayanların "rejim muhalifleri" olduğunu söyleyerek ilk kurşunu ateşledi.

Yani mesele, İslâmî Şura Meclisi'nin 290 üyesinin seçilmesi değil, oy kullanma hakkına sahip 68 milyon İranlının "Yüce Rehber"in şahsına bağlılıklarını yenilemek için başvurduğu bir referandum meselesi.

Ancak konseyde bir sandalyeye aday olmak isteyenlerin, üyeleri bizzat "Yüce Rehber" tarafından atanan Anayasa Koruma Konseyi'nin onayını alması gerekiyor.

40 yıl sonra, Meclis adaylarını test etmek için kullanılan kurallar hala muğlak.

Bir zamanlar parlamentoda milletvekili olarak görev yapmış herhangi birinin gelecek seçimlere girmesine izin verilmeyebilir.

Önceki cumhurbaşkanları veya önde gelen bakanlar bile 'uygun değil' ilan edilebilir ve edilmişti. 

Aynı zamanda, "Yüce Rehber" aday olarak diskalifiye edilen birini eski durumuna döndürebilir veya aday olmayan birini aday olarak nitelendirebilir.

Seçilenler, "Yüce Rehber" onaylamadığı sürece seçilmiş sayılmazken, seçilmeyen bir kişi de yine "Yüce Rehber" tarafından seçilmiş ilan edilebilir.

Potansiyel olarak gülünç bir düzenlemede, Alice adaylarının liderliği eleştirmesine veya yönetici elitlerin halihazırda yaptığı seçimlerle çelişen programlar sunmalarına izin verilmiyor.

Onaylandıktan sonra adaylara yalnızca iki haftalık kampanya yapma izni veriliyor; bu süre zarfında kendi kimliklerini sergileyebiliyorlar, ancak bunun dışında pek bir şey yapılmıyor.

İran'da gerçek bir siyasi parti bulunmadığından adaylar genellikle resmi olmayan iki kampta toplanıyor: Fundamentalistler ve reformistler.

Fundamentalistler, hiçbir zaman temellerinin ne olduğunu açıklamadılar ve reformistler her zaman gerçek, somut bir reform önermekten kaçındılar.

Ancak genel olarak Fundamentalistlerin İran'ın gerçek ya da hayali bir Batı karşıtı, özellikle de ABD karşıtı bir kampta yer almasını istediklerini, Çin ve Rusya'dan destek almayı umduklarını, reformistlerin ise ABD ile normalleşmenin hayalini kurduğunu söyleyebiliriz.

"Yüce Rehber" defalarca kendisinin "doğuya bakma" stratejisini öven kökten dincileri tercih ettiğini söyledi.

Aynı zamanda, seçimlerin tek yumurta ikizleri arasındaki bir seçimden daha fazlası gibi görünmesini sağlayacak reformculara da ihtiyacı var! Ancak muhalefetin olmadığı seçimler anlamsız opera gibidir.
 


O zaman ne yapmalı?

İlk aşamalarda yönetici klik eski Pehlevi rejimini muhalefet olarak gösterdi, ancak eski rejime dair nostaljiler büyük ölçüde sessiz kaldı.

Eğer bir şeyler ters gittiyse bu Rıza Şah ve Muhammed Rıza Şah'ın hatasıydı.

Ancak 2000'li yıllardan itibaren bu anlatı gereksiz görünüyordu.

Buna göre eski başkanlar Haşimi Rafsancani ve Muhammed Hatemi'nin kötü muhalif rolünü üstlendiği, aynı rejimin eski yetkililerinin oluşturduğu yeni bir muhalefet hareketi oluşturuldu.

Daha sonra sıra, eski Başbakan Mir Hüseyin Musevî ve eski İslam Konseyi Başkanı Mehdi Kerrubi'nin rejimin düşmanları unvanını almasına geldi.

Ancak görünen o ki yaklaşan seçimleri planlayanlar bu kez rakip olarak kimi eleştirmeleri gerektiğinden emin değiller.

Görünüşe göre kimi "mühendisler" eski Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani ve onun yakın yardımcısı Zarif'e kötü adam rolünü vermeye hevesli.

Resmi medyanın, ABD, İran'ı vesayet altına almaya çalışırken ulusal ekonomiyi yok etmeye çalıştıkları iddiasıyla bu iki isme saldırmadığı gün yok gibi.

Başka mühendisler de görünüşe göre tekrar Pehlevi ailesine odaklanmaya istekli.

Bu, en tehlikeli rakipler olarak  hem kökten dincilerin hem de reformcuların şimdilik nefreti bir kenara bırakıp, Humeyni'nin melodileriyle "demokratik" tango yapmalarına olanak sağlayacak bir manevradır.

Bu nedenle Pehlevi hanedanının kurucusu Rıza Şah, kendisini din adamlarının kanatlarını kırarak İran'ı İslam'dan arındırmaya çalışan bir adam olarak sunmaya yönelik sert yazılara, seminerlere ve televizyon dizilerine bir kez daha konu oldu. Dini kimlik yerine ulusal kimlik fikri yaygınlaştırıldı.

Tüm süreci boşuna bir çaba olarak göz ardı etmek kolaydır. Bununla birlikte, şüpheli seçimlerin düzenlenmesi bile kötülüğün erdeme ödediği bir tür haraçtır.

Önceki seçimler hiçbir zaman Tahran'ın politikalarında veya davranışlarında anlamlı değişikliklerle sonuçlanmadı.

Ancak hepsi ülke çapındaki ve bireysel seçim bölgelerindeki insanların ruh hali hakkında değerli bilgiler sağladı.

İzlenmesi gereken temel trend seçmen katılımıdır. 42 yıl boyunca oy kullanma hakkına sahip olanların yüzde 80'inden fazlası sandık başına gitti.

Ayetullah Dr. İbrahim Reisi'nin cumhurbaşkanı seçildiği son turda bu sayı neredeyse yarı yarıya azaldı.

Yaklaşık iki yıldır süren halk protestolarına ve son zamanlarda haberlere damgasını vuran Gazze savaşı ve İran'ın Irak, Suriye ve Pakistan'a yönelik saldırılarına rağmen, seçim draması, beklenmedik bir şeyle kesintiye uğramasa bile, izlenmesi ilginç olmaya devam ediyor.

68 milyon İranlı potansiyel seçmen mart ayındaki seçim öncesinde ne yapacak?

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

Independent Türkçe için çeviren: Büşra Kavaklıoğlu

Şarku'l Avsat

DAHA FAZLA HABER OKU