Suriye’ye ilişkin ‘İran belgelerine’ dair okuma, Tahran’ın mevcut davranışlarını açıklıyor

Sızdırılan İran belgelerinde ‘Güney Dera Eyaletindeki Gelişmeler ve Ürdün’ün Tavırları’ başlığı altında şu ifadeler yer alıyor

Suriye Cumhurbaşkanlığı, Esed ile Reisi’nin 3 Mayıs 2023’te Şam’da, Cumhuriyet Muhafızları’nı birlikte izlediği görüntüleri yayınladı. (AFP)

Elie el-Kusayfi

Al Majalla’nın tam metnini üç bölüm halinde yayınladığı ‘sızdırılan İran belgeleri’ yaklaşık bir yıl önce, yani İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’nin 27-28 Aralık 2022’de gerçekleşmesi beklenen ama daha sonra 23 Mayıs 2023’e ertelenen Şam ziyaretinin öncesinde yazılmıştı. Ancak bu belgelerin içeriğine dair şimdi yapılacak okuma, Tahran’ın Gazze Şeridi’nde cereyan eden savaş ve bu savaşın bölgesel uzantıları çerçevesindeki pek çok politikasına ışık tutabilir.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Tahran’ın Ürdün’ün rollerinden ve hedeflerinden ‘şüphe duyması’, Suriye’deki ABD varlığına ve özellikle de Suriye-Ürdün-Irak sınırındaki et-Tanf Üssü’ne ve bu üssün İran’ın Akdeniz’e geçişini engellemedeki rolüne odaklanması, ‘Filistin meselesine’ ve yaşlılıktan ve sağlık sorunlarından mustarip olan Ebu Mazin’in (Başkan Mahmud Abbas) yerine kimin geçeceğine geniş bir yer ayrılması, Irak’tan beklenen roller ve Şam’daki ‘İranlıların’ statüsü de dahil olmak üzere İran’ın Suriye’yle ilişkilere bakışı…

Tüm bunlar, İran’ın mevcut davranışını ve İran ile Devlet Başkanı Beşşar Esed arasındaki ittifakta olası anlaşmazlıkların ilk işaretlerini anlamak için önemli noktalar. İki rejim arasındaki anlaşmazlığın işaretleri, İsrail’in saldırılarının ve İranlı üst düzey subayların Suriye’den ‘çekileceğine’ dair konuşmaların yanı sıra özellikle Arapların Şam’la normalleşme sürecini yeniden başlatmaları üzerine belirdi. Bu arada normalleşme süreci, bu kez Rusya’nın yönlendirmesiyle başlamış olabilir. Ancak daha önce Tahran, Esed’e kendisi ile Arap ülkeleri arasında bir köprü hizmeti görmeyi teklif etmişti.  

İran, Ürdün ve ABD arasında

Sızdırılan İran belgelerinde ‘Güney Dera Eyaletindeki Gelişmeler ve Ürdün’ün Tavırları’ başlığı altında şu ifadeler yer alıyor:

“Ürdün Kralı, Rus kuvvetlerinin çekilmesinin ve bu boşluğun İran ve Hizbullah tarafından doldurulmasının Ürdün için bir güvenlik tehdidi oluşturduğunu iddia etti. Bu açıklamaların hemen ardından Ürdün Savunma Bakanlığı ile İçişleri Bakanlığı’nın, Suriye ile sınır bölgesinde uyuşturucu ve silah tırlarına el konduğu yönündeki suçlamalarına tanık olduk.”

Bu belgelerin hazırlandığı tarihe bakarsak, Tahran’ın Ürdün’le uzun bir süredir ‘çok ilgili’ olduğu sonucunu çıkarabiliriz. Bu belgelerde yer alan ifadeler, sadece olayların iç yüzünü yansıttığı için dikkate alınmamalı, aynı zamanda Tahran’ın bölgeye ilişkin hedefleri açısından da okunmalıdır. Yani İran’ın Ürdün’e yönelik suçlamaları, onun Ürdün’e karşı ‘olumsuz’ tutumunu, dolayısıyla da ona karşı eyleme geçmeye hazır olduğunu yansıtıyor. Bir diğer deyişle bu suçlamalar, Ürdün’ün İran’ın bölgedeki vekilleri tarafından olası bir siyasi, güvenlik ve askerî saldırıya hazırlık bağlamına oturtuluyor.

Özellikle belgelerin tamamı okunduğunda Tahran’ın bu belgeleri sızdırmak isteyip istemediğine ya da sızdırılmasını kasten kolaylaştırıp kolaylaştırmadığına dair soru işaretleri doğuyor. Zira bu belgeler, İran’ın muhataplarına ulaştırmak isteyebileceği siyasi ve güvenlik mesajlarıyla dolu. En azından belgelerin içeriği, İran’ın Suriye rejimine yaklaşım biçimini yansıtıyor. Buna göre İran, Suriye rejimine sadece doğrudan değil, aynı zamanda bölgedeki gelişmelere dair yorumunu ona ‘dikte ederek’ de baskı yapıyor.

Bu yüzden Irak’taki İslami Direniş’in pazar sabahı, Ürdün-Suriye-Irak sınırlarındaki Amerikan üssü et-Tanf’ın (Bölge 55) Ürdün kısmındaki Kule 22’yi hedef alması şaşırtıcı değil. Amerikan üssünün bizzat bu kolu, rastgele seçilmedi. Bundan maksat, iki hedefi, yani bölgedeki ABD güçlerini ve Ürdün’ü aynı anda vurmaktı. 7 Ekim’deki Aksa Tufanı operasyonundan beri büyük zorluklarla karşı karşıya olan Ürdün’ün hedef alınmasındaki amaç, üzerindeki baskıyı artırmaktı.
 

Belgeler, İran’ın bölgede Akdeniz’e kadar yayılma stratejisinde Suriye-Ürdün-Irak sınırının merkezî önemini ifade ediyor.

 

Bu noktada 18 Aralık’ta Ürdün-Suriye sınırında türünün en büyük örneği olarak Ürdün ordusu ile uyuşturucu kaçakçıları arasında yaşanan çatışmaya dönmek gerekir. Bu çatışma Ürdün’ü, İran’ın gerek İsrail’e karşı askerî operasyonlar için Ürdün topraklarını kullanmak gerekse Ürdün’de faaliyet yürüten yabancı odaklara, özellikle de Amerika’ya saldırmak suretiyle Ürdün’deki iç durumu etkileme girişiminde bulunmasından yana endişelendirdi.

Kule 22 saldırısının ‘ABD ile ilgili kısmına’ gelince… Sızdırılan İran belgeleri, Suriye’deki Amerikan güçlerinin varlığına değiniyor ve bu varlığı 7 defadan fazla işgal olarak niteliyor. Ki bu, Tahran’ın bölgesel stratejisinde bu noktanın önemini vurguluyor. İran, çeşitli yollarla bu işgale direnme çağrısı yapıyor:

İşgalci Amerikan güçlerinin kayıtsız şartsız Suriye topraklarından çıkması gerek.

Bu ifade, Tahran’ın Suriye’de ve genel olarak bölgedeki Amerikan varlığını sona erdirme hedefinin açık bir delilidir.

Bu bağlamda söz konusu belgelerin Amerikan üssü et-Tanf’a odaklandığını ve bu üs için “Irak ile Suriye arasındaki en önemli yol üzerinde yer alıyor ve en başından Direniş Ekseni ile ülkemiz arasındaki bağlantı yolunu koparmak amacıyla inşa edildi” ifadesini kullandığını belirtmekte fayda var. Tahran’ın bu yola verdiği önem bir sır değil. Belgeler de bunu teyit ediyor. Nitekim belgeler, Amerikan ordusunun Tanf’taki varlık sebebinin ‘Irak ile Suriye arasındaki kara sınır geçidinin yeniden açılmasını engellemek ve İran İslam Cumhuriyeti’ni Irak üzerinden Suriye ve Lübnan ile ticaret için bu geçidi kullanmaktan ve Akdeniz’e ulaşmaktan mahrum bırakmak’ olduğu ifade ediliyor.  

Belgelere göre ‘iki ülke arasındaki ticari ilişkileri geliştirmek için İran ile Irak ve Suriye arasında bir koridor inşası temel bir ihtiyaçtır. Ancak Irak, (Amerika’nın isteğinden ötürü) İran ve Suriye ile üçlü toplantıya katılmayı siyasi açıdan istemiyor.’

Bu ifade, İran’ın, Irak’ın bu konudaki tutumundan duyduğu rahatsızlığa işaret ediyor. Aynı belgelerin başka bir bölümünde yer alan şu ifade de bunu doğruluyor:

“Iraklı yetkililerden, Suriye’nin bölgesel rolünü güçlendirmek için daha fazla çaba gösterilmesini defalarca talep ettik (…).” Yani Tahran’a göre Irak’ın Suriye için yaptıkları, gerekenden az.

Tüm bunlar, İran’ın bölgede Akdeniz’e kadar yayılma stratejisinde Suriye-Ürdün-Irak sınırının merkezî önemini ifade ediyor. Dolayısıyla da Tahran’ın bölgedeki Amerikan güçlerini ‘kovma’ çabasının ana gerekçelerinden birini de ifade ediyor. Çünkü özellikle de İran ile Akdeniz arasındaki yol üzerinde bulunan Tanf’taki Amerikan varlığı, bu stratejinin gerçekleşmesinin önünde bir engel teşkil ediyor.
 

İran, ‘Filistin’de ulusal bir referandum’ düzenlenmesini teklif ederek Arap Barış Girişimi’ni bozmayı hedefliyor

 

Suriye ile Filistin arasında

Sızdırılan İran belgeleri, Filistin meselesine geniş bir yer ayırmış. Bu, iki şeye delalet ediyor: Biri, İran’ın bizatihi Filistin meselesine gösterdiği ilgi, diğeri de bu meselenin Suriye tarafıyla gündeme getirilmesinin Tahran için önemi.

Belgelerde İran’ın bu olaylarla nasıl başa çıkılacağına veya Tahran’ın bu konudaki rolüne ilişkin açık yönlendirmelerinden ziyade, Filistinliler ile İsrail arasındaki olaylara dair bir sunum yapılmış, evet. Ancak belgelerin bu konuda değindiği noktaların satır araları okunduğunda Tahran’ın Filistin meselesinde ilgilendiği asıl başlıkların ne olduğu anlaşılabilir.

İlk olarak belgeler, Ağustos 2022’de İsrail ile İslami Cihad arasında yapılan savaşa değiniyor ve şöyle diyor:

“İslami Cihad, bu savaşa tek başına girdi. Hamas ise faydacı ve temkinli bir politika izleyerek çatışmaya girmekten kaçındı ve seyirci kalmakla yetindi.”

Şarku’l Avsat’ın Majalla’dan aktardığına göre bu önemli bir ifade. Zira söz konusu savaşa katılmadığı için Hamas’a ilişkin olumsuz bir tutum olarak yorumlanabilir.

Batı Şeria’daki olaylara da odaklanan belgeler, şuna dikkat çekiyor:

“Cenin, Nablus ve el-Halil son aylarda direnişçi eylemin ağırlık merkezi haline geldi. Direniş grupları, mücadele yöntemlerini gözden geçirdi ve çok sayıda yeni ve merkezileşmemiş hücreler kurdu.”

Ayrıca Filistinli genç nesle de odaklanılıyor ve şöyle deniyor:

“Benzerine az rastlanır bir umut ve direniş gösterdi.”

İran’ın olayları sunma ve mesaj verme yöntemi dikkate alınırsa tüm bunlar, Tahran’ın Batı Şeria’da bir rol oynadığını gösteriyor, ki İsrail de geçtiğimiz dönem boyunca bunu vurguladı.

Belgeler, ‘yaşlılıktan ve sağlık sorunlarından mustarip olan Mahmud Abbas’ın yerine kimin geçeceği meselesine’ de değinerek, bu meselenin Filistin’de devam eden tartışmalardan biri olduğuna dikkat çekiyor. ‘Ebu Mazin’in halefi’ meselesinin Tahran için çok önemli olduğuna şüphe yok. Zira Filistin, Tahran’ın bölgesel politikaları çerçevesinde önemli bir sahayı temsil ediyor. İran’ın 2022 yazında Hamas hareketi ile Suriye rejimi arasında teşvik ettiği uzlaşmanın uzun vadeli hedeflerinden biri, Filistin Yönetimi’yle yaşadığı çatışma bağlamında Hamas için olabildiğince güç toplamaktı. Bu uzlaşma, Hamas hareketine fayda sağlamasa da en azından Şam’la anlaşmazlık halinin sürmesinden daha iyiydi.

Bu bağlamda dikkat çekici olan şu: Belgeye göre ‘tüm Direniş Ekseni bileşenlerinin eski anlaşmazlıkları unutması ve ana düşman Siyonist varlığa odaklanması gerekiyor. Çünkü İsrail’e karşı koymak için uyum, iş birliği, direnişler arasında koordinasyon ve rol dağılımı gerekli.’ Burada Suriye rejimi, Mart 2011’de Suriye devriminin patlak vermesinden bu yana Hamas’la yaşadığı anlaşmazlıkları aşmaya teşvik ediliyor. Tahran’ın Suriye’nin Filistin meselesine ilişkin tutumuna bel bağladığına şüphe yok. Nitekim söylemleri ve politikaları yüzünden tartışmalı olsa da Şam, ona coğrafi, siyasi ve güvenlik-askerî sebeplerden ötürü vazgeçemeyeceği ya da yerini dolduramayacağı bir Arap kılıfı sağlayabilir.  

Filistin meselesiyle ilgili önemli bir diğer şey, İran’ın daha önce ‘Filistin meselesinin çözümü için en demokratik girişim olarak Filistin’de ulusal referandum’ teklif etmesidir. Belgelere göre ‘demokratik temellere ve tüm ülkeler tarafından tanınan uluslararası yasalara dayalı bu girişim, daha önceki başarısız girişimlere uygun bir alternatiftir.’

Hiç kuşkusuz İran’ın böyle bir girişimi ortaya atıp pazarlamasındaki amaç, bu girişimin Filistinliler ile İsrail arasındaki çatışmanın çözümü için bir çerçeve olarak benimsenmesi değildir. Zira gerçekçi bir temeli yoktur ve Filistinli hiçbir grup tarafından benimsenmemiştir. İran’ın asıl hedefi, ‘iki devletli’ çözüme dayalı mevcut Arap Barış Girişimi’ni sekteye uğratmaktır.

İlginç olan, İran’ın bu girişimini Suriye rejiminin de benimsememesidir. Belgeler gibi, Cumhurbaşkanı Reisi ile Devlet Başkanı Esed’in ortak basın açıklamasının taslağı da bunu kanıtlıyor. Nitekim bu taslakta İran’ın söz konusu girişimine dair bir ifade yer almıyor. Aksine bu iki lider, ‘uluslararası toplumdan Filistin halkının bağımsız, yetenekli, egemen ve başkenti Kudüs-i Şerif olan bir Filistin devleti kurma yönündeki meşru hakkına desteğini ilan etmesini’ talep etmiş. Bu cümle, Şam’ın çerçevesinin dışında kalmamayı tercih ettiği Arap Barış Girişimi’ne yönelik bir işaret taşıyor.

Belirtmekte fayda var: 12 Kasım 2023’te İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Nasır Kenani, ülkesinin, 11 Kasım’da Riyad’da düzenlenen Arap-İslam Zirvesi’nin sonuç bildirgesinin bazı maddeleri, yani ‘iki devletli çözüme’ ve ‘Arap Barış Girişimi’ne ilişkin maddeler konusunda çekinceleri olduğunu belirtmişti. Aynı şekilde İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan da 11 Aralık 2023’te, “İran ile İsrail’in tek ortak noktası, ikisinin de iki devletli çözüme inanmamasıdır” açıklamasını yapmıştı.

Belgelerin, İran’ın savaş zamanındaki rolünün bir uzantısı olarak ‘Suriye’nin yeniden inşasındaki’ rolüne odaklanması, Tahran’ın Suriye’de uzun vadeli bir ‘kalış’ planı yaptığını gösteriyor.
 

İran ile Suriye arasında

En başta belirtmek gerekir ki Cumhurbaşkanı Reisi’nin Suriye ziyareti, ‘Esed’in Suriye’deki İranlılara belirli alanlarda Suriyeli muamelesi yapılmasını içeren anlaşma taslaklarını imzalamayı reddetmesi sebebiyle’ ertelenmişti.

Bu iç içe geçmiş iki meseleye işaret ediyor: Birincisi, Şam ile Tahran arasındaki ittifak, iç anlaşmazlıklar barındırıyor. İkincisi, İran’ın Suriye’ye ilişkin ‘gündemleri’ var ve Suriye rejimi, kendi kendini ‘inkâr’ etmedikçe bu gündemleri kabul edemez. Yani Tahran’ın Suriye iç savaşı sırasında Esed rejimine destek verme karşılığında ondan talep ettiği şey ile Esed rejiminin İran’ın Suriye’ye ilişkin ‘gündemleri’ arasından kendisine zarar vermeden uygulayabilecekleri arasında bir uyuşmazlık mevcut.

Belgelerde ifade edildiği üzere ‘Suriye’de yaşayan İranlıların işleri için önerilen esas noktalar’, İran’ın Suriye’deki ‘sınır tanımazlığının’ eksiksiz bir resmini sunuyor. Belgelerde şu ifade yer alıyor:

“Suriye’de yaşayan yaklaşık 8 ila 10 bin İran vatandaşı var ve bunların Suriye’de ikamet tarihleri 200 seneye kadar uzanıyor.”

Öncelikle: Bu kişiler 200 yıldan beri, yani bir İran devleti ve Suriye devleti kurulmadan önce Suriye’de ikamet ediyorlarsa nasıl İranlı sayılabilirler?

İkincisi: İki asırdan beri Suriye’de yaşıyorlarsa neden Suriye toplum dokusuna dahil olamadılar?

Üçüncüsü: Suriye devleti kurulduğunda Suriyeli olmayı kendileri reddetmediyse şayet, belgelerde belirtildiği gibi kimlik belgeleri nasıl tamamlanmadı?

İran’ın bu ‘nüfus anlatısının’ akla getirdiği pek çok ciddi soru var. 200 senedir belirli bir coğrafyada yaşayan kişilerin durumuyla ilgili akla mantığa uymayan bu anlatı aynı zamanda İran’ın, Şam’ın Suriye’deki ikamet sürelerine ve özellikle de savaştan sonra Suriye’ye gelenlere bakmaksızın, buradaki tüm İranlılara özel bir statü tanıması için sarf ettiği bariz ve kışkırtıcı çabaya da işaret ediyor.

Ancak Tahran’ın Suriye’deki İranlılar için talep ettiği ve uzun vadede ‘işgal’ özelliği taşıyan bu özel statü, kişilerle sınırlı kalmayıp, Suriye’deki şirketleri, çıkarları ve İran ‘varlığını’ da kapsıyor. Bu özel statü, petrol şirketlerinin tescili için kolaylıklar sağlanması ve bu şirketlere özel gümrük ve vergi muafiyeti tanınması yönündeki taleplerden ‘ikili stratejik ilişkilerin şu anda din, kültür ve bilim adamları, üniversite öğrencileri, eski eserler ve teknolojiler gibi diğer alanlarda da iş birliğinin güçlendirilmesini gerektirdiği’ kabulüne dek uzanıyor. İki ülke arasında imzalanan 42 belgenin ve ‘Uzun Vadeli Stratejik Kapsamlı İşbirliği Planına İlişkin Mutabakat Zaptı’nın ‘Suriye’deki hayatın’ çeşitli yönlerini kapsaması da bunu kanıtlıyor.

Belgelerin, İran’ın savaş zamanındaki rolünün bir uzantısı olarak ‘yeniden inşasındaki’ rolüne odaklanması, İran’ın Suriye’de uzun vadeli ‘kalış’ planı yaptığına bir işaret. Suriye’nin İran’a olan borçlarının tahsili konusunda da bu konu karşımıza çıkıyor. Bilindiği kadarıyla Şam’a ödenen iki kredi limiti, Milli Güvenlik Yüksek Kurulu’nun kararıyla belirlendi, ki bu da Suriye’ye verilen desteğin, İran için bir milli güvenlik meselesi olduğunu gösterir.

Ancak daha da önemlisi, iki ülke arasında 2015 yılında ‘Suriye’nin borçlarının bir kısmının ödenmesi’ amacıyla imzalanan Ekonomik İşbirliği Anlaşması’nın ‘İran’ın Humus eyaletinde bir fosfat madeni elde etmesini, 12 ve 21 numaralı sahalardan petrol bulunup çıkarılmasını, üçüncü mobil iletişim operatörü projesini, Lazkiye limanı gelirlerinin yüzde 30’unun alınmasını ve son olarak yürürlükteki Halep ve Deyrizor bölgesinde toprak edinilmesini’ öngörüyor ve bu da İran’ın Suriye’de uzun vadeli ‘kalma’ niyetine delalet ediyor.

Belki de Esed, bir sonraki aşamada çıkarının ‘Arap kucağına’ daha da yaklaşmakta olacağını düşünüyor.
 

Savaş zamanındaki uyuşmazlıklar

İkili arasında iç içe geçmiş çıkarlar ve ‘ortak tarih’ göz önünde bulundurulduğunda İran ile Suriye arasındaki ittifakın barındırdığı iç anlaşmazlıklar, gelecekte iki müttefik arasında olası bir ayrılık oluşturacak sağlam çelişkiler olarak görülemez. Ama mevcut savaşta iki müttefikin davranışlarındaki farklılık, müttefiklerin bu savaşa ilişkin farklı gündemlere sahip olduklarını gösterdi. Belki Tahran, kendi çıkarlarını tehdit etmediği, aksine Suriye rejiminin Arap dünyasında ve uluslararası düzeyde kartlarını güçlendirdiği sürece bu ‘farklılığı’ anlayışla karşılar.

Ancak yine de bu anlaşmazlıklar görmezden gelinemez ve asla ikincil mesele sayılamaz. Bu anlaşmazlıklara, sadece her iki müttefikin özel çıkarları zaviyesinden değil, aynı zamanda Gazze savaşının bölgeye getirdiği ve bölge ülkelerini değişken nüfuz haritalarında kendi çıkarlarını aramaya zorlayan değişiklikler zaviyesinden de bakılmalıdır. Suriye rejimi, her ne kadar Oğul Esed zamanında pek çok ‘yeterliğini’ yitirmiş olsa da kurucu Baba Esed’den bu yana bu oyunu ustalıkla oynuyor.  

Bu yüzden İsrail’in Şam’da Devrim Muhafızları liderlerine düzenlediği suikast üzerine İran medyasının gerek S-400 sisteminin işletilmemesinden gerekse Suriye güvenlik sistemine ‘sızmalardan’ dolayı Suriye rejimi ve Rusya aleyhindeki tüm sözleri, Suriye-İran ittifakının Gazze Şeridi’ne yönelik savaş ortamında bir dönüşüm geçirdiğini söylemek için sağlam bir temel teşkil etmez. Zira mevcut şartlarıyla Oğul Esed rejimi, bu ittifak içinde kendi şartlarını dayatabilecek durumda değil.

Bununla birlikte bu savaş, bölgede yeni bir aşama başlattı. Bu aşamanın ana başlıklarından biri de Gazze’de ‘ertesi günden’ ve o günde beklenen Arap varlığından başlayarak yeni bir bölgesel Arap rolünün yapılandırılmasıdır. Bu da Tahran’ın bölgede daha da yayılma yeteneğinin aleyhine olabilir.

Belki de Şam’daki rejim bu değişiklikleri, bir sonraki aşamada çıkarının ‘Arap kucağına’ daha da yaklaşmak olacağı zemininde okur. İronik bir şekilde Tahran sızdırılan belgelere göre Şam’a şöyle demişti:

“En önemli hedeflerimizden biri, Arap ülkeleri ile Suriye Arap Cumhuriyeti arasında, bu ülkeler Suriye’ye siyasi ve ekonomik destek sunsun diye bir köprü kurmaktır.”

Belki de Esed, Rusya’nın teşvikiyle bu köprüyü bizzat kendisi inşa etmeyi tercih etmiştir.
 

*Bu haber Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al-Majalla dergisinden çevrildi.

*İçerik orijinal haline bağlı kalınarak çevrilmiştir. Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Şarku'l Avsat'ın haberlerine ulaşmak için tıklayın

DAHA FAZLA HABER OKU