Cezaevinde yaşam: Baskı, çözümsüz sorunlar ve yoksunluklar yumağı (2)

Celalettin Can Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: AA

İnfaz Yasası'nda görülen eşitsizliklerden başlayalım istersen…

Uygun olur… Yeni İnfaz Yasası'na göre siyasi hükümlülerin aldıkları cezanın 4/3'ü infaz edilir.  Adli hükümlülerin ise 2/1'i, bazı durumlarda ise 3/2'si infaz edilir.

Örneğin, siyasi hükümlü 10 yıl ceza aldığında, bunun 4'te 3'ü olan 7,5 yılı infaz edilirken, kalan 2,5 yılla ilgili İdare ve Gözlem Kurulu'nun sorularına vereceği cevaplara bağlı olarak, pişmanlık dilekçesi verir ve "Bağımsız" koğuşa geçmeyi kabul ederse, cezasının son bir yılı ile ilgili Denetimli Serbestlik uygulamasından yararlanır, koşullu salıverilir.

Adli hükümlülere 10 yıllık cezanın 3'te 2'si, yani 6,5 yılı infaz edilir. Denetimli Serbestlik hakkını ise cezasının bitimine 5 yıl kaldığında kazanır.

Aradaki 1,5 yıl uzlaşma sağlandığı hallerde infaz edilmez. Siyasi hükümlülerin infazının 4'te 1'i  2 hücre cezası aldıklarında iptal edilirken, adli mahkûmların infazı ise 5 hücre cezası aldığında iptal edilir.

Şöyle bir uygulama da var; Farz edelim 10 yıllık adli bir mahkûmiyet cezan, 1 yıl da sosyal medya kullanımından aldığın siyasi mahkûmiyet cezan var. 10 yıl olan cezan 1 yıllık siyasi ceza ile içtima edilir ve toplamının infazı sağlanır.

Adli infaz rejiminin dışında tutulman sağlanarak 5 yıllık denetimli serbestlik dâhil hiçbir haktan yararlanamazsın...

Kovid-19 döneminde siyasi hükümlüler nispi pozitif düzenlemeden yararlanamaz iken, adli hükümlüler yararlanır. Küçüklü büyüklü aflar çıkar muaf tutuluruz.

Denetimli Serbestlik yasası çıkar, iş kitabına uydurularak muaf tutuluruz, vesaire...  

Kısacası biz siyasi hükümlülerin devlet nezdinde zerre kadar kıymet-i harbiyesi yoktur. Anayasaya göre de "kanun önünde herkes eşittir"...
 


Telefon ve iletişim hakkından yararlanma nasıl oluyor?

Telefon sürelerindeki farklılık cezaevindeki eşitsizliği ve ayrımcılığı net şekilde ortaya koyuyor.

Siyasi ve örgütlü dosyalar dışındaki adli hükümlüler 30 dakika görüntülü görüşme hakkına sahip.

Eğer görüşçüsü o hafta gelmediyse ek 30 dakika daha veriliyor ve 60 dakika görüntülü görüşme hakkı oluyor.

Siyasi hükümlülere ise sadece 10 dakika, sadece sesli olarak telefon hakkı veriliyor. Görüşçümüzün gelemediği hafta da hiçbir hak verilmiyor.

Dini bayramlarda da İslam dinine mensup olanlara ek 30 dakika daha süre veriliyor biz bundan da muafız. Özellikle telefon sürelerindeki bu eşitsizlik çok incitici bir ayrımcılığın somut delili.

Adli hükümlülerin bir haftada yararlandığı haktan biz iki ayda bile yararlanamıyoruz. Bu eşitsizlikten, adaletsizlikten ve ayrımcılıktan ailelerimiz dahi nasibini alıyor, cezalandırılıyor.

Bu ve benzeri ayırımcılığa son verilmesi için Kamu Denetçiliği Kurumu'na, Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu'na (TİHEK), infaz Hakimliği'ne, Adalet Bakanlığı'na başvurduk ama şu ana kadar hiçbir sonuç alamadık. 

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Puan dediniz, bu nasıl bir uygulama?

Öncelikle şunu ifade edeyim, biz siyasi tutsaklar bu uygulamayı ciddiye alınmaz buluyoruz, puan almak için de özel bir çaba içine de girmiyoruz. 

Buna rağmen İdare ve Gözlem Kurulu hepimiz hakkında tek tek Dönem Değerlendirme Raporları hazırlıyor ve kendi kendilerince bizlere puan veriyor...

Birçok durumda olduğu gibi puan meselesinde de yasa ve yönetmeliğine aykırı şekilde hareket ediliyor.

Emsal olsun, futbola, voleybola, koğuşlar arası turnuvalara, sinemaya, idarenin düzenlediği saz, dil, çini, yazı, çizim, resim kurslarına katılma düzeyine göre puan veriliyor. Kütüphaneden aldığın kitaplara da belli bir puan veriliyor.

Bu etkinliklere çıktığın oranda puan alırsın ve puan 6 ay için 45'i aştı mı Denetimli Serbestlik ve Koşullu Salıverilme için iyi halli görmeleri ihtimali oluşabilir.

Peki ya Cezaevi İdaresi seni haftada bir saat halı saha dışında hiçbir etkinliğe ve ortak alana çıkarmıyorsa? Sen çıkmak istiyorsun ama cezaevi idaresi çıkarmıyorsa puanın ne olabilir o zaman?

Yönetmelikte iyi halli olmak için "mücbir sebep varsa puan şartı ve seviyesi dikkate alınmaz" da yazar. Ama "mücbir sebep" olmasına rağmen yine de puanın 45'in altında veriliyorsa sen kötü halli oluyorsun.

Onlar seni etkinliklere çıkarmıyor, bu nedenle puanın az oluyor ama buna rağmen sen hatalı görülüyorsun ve bedel ödüyorsun.  Bu nedenle Denetimli Serbestlik ve Koşullu Salıverilme talebinde dahi bulunamazsın.

Bir süre önce cezaları biten iki arkadaşımızın pandemi dönemindeki puanları az olduğu için tahliyeleri üç ay ertelenmişti.

Herkes bilir ki pandemi döneminde tüm cezaevlerinde sosyal ve ortak etkinlikler, kurslar durdurulmuştu. Etkinliklere çıkılamayınca puanlar da az hesaplandı.

Bu arkadaşların iradesi dışında bir şeydi ve yönetmeliğe göre de "mücbir sebep" idi. Ama bu hiç önemsenmedi puanları düşürüldü ve Koşullu Salıverilmeleri 3 ay ertelendi.

Bir gerekçe de bir arkadaşın sigara bırakmaya yönelik gösterim etkinliğine katılmaması oldu.

Oysa bu arkadaş sigara kullanmıyordu. Hem de o gün hastaneye götürülmüştü ve bu arkadaşın tahliyesi yarım puanla iptal edildi 44,5 puan almıştı. Böyle trajikomik gerçekler çok oluyor.

Emsal olsun, ben Engelli Raporu olan bir siyasi hükümlüyüm. Yönetmeliğe göre bana hücre cezası verilemez. Hücre cezası yerine üst aşamadan görüş yasağı cezası verilmesi gerekir.  

Ama Adana F tipi Cezaevi'nce verilmiş olan 3 adet hücre cezası ile infazım iptal edildi. Örneğin, benim cezam 22 Ağustos 2023'te bitmiş, 6 ay önce salıverilmem gerekirdi.


Hücre cezaları da dâhil, disiplin cezalarının hukuki çerçevesi nedir ya da ne kadar bağlı kalınarak cezalar veriliyor ve uygulanıyor?

Disiplin cezaları Avrupa Birliği AİHS uyarınca ya da önerileri ile Türkiye'de uygulamaya konuldu. 2000'li yıllardı ve ben o zaman da cezaevindeydim. Sonuçları vahim...  

"Amaç dışı kullanım" kavramı sonucu on binlerce siyasi hükümlü mağduru edildi. Cezaevlerinde iç güvenliği ve düzeni sağlamaya katkı için uygulamaya konulduğu belirtilen disiplin cezalarının kısa sürede siyasi tutsakları tehdit ve sindirme olduğu görüldü.

Özellikle bu disiplin cezaları F Tipi yüksek güvenlikli cezaevlerinde yoğun ve yaygın bir şekilde kullanıldı. Elbette tüm tip cezaevlerinde uygulanıyor ama F Tipi cezaevlerinde özel bir gizli genelgeyle uygulandı.

İlk olarak bir hükümlünün bisküvi ile pasta yapması üzerine "Bisküvilerin amaç dışı kullanımı" nedeniyle disiplin cezası verildiği basına yansımıştı.

Bundan çok daha trajikomik nedenlerden dolayı disiplin cezaları verilmişti, halen de veriliyor; şarkı söylemek, şiir okumak, soğanı yeşermesi için suya koymak, ıslık çalmak, koridorda tek sıra halinde yürümemek, koridorda elleri ceplerine koymak, koridorda başka birine selam vermek, ağız aramasını kabul etmemek, halay çekmek vb. nedenlerden dolayı disiplin cezaları veriliyor.

Kendimden vereceğim örnek disiplin cezaları konusunda F Tipi cezaevlerinde meselenin nasıl çığırından çıktığının daha iyi anlaşılmasını sağlayacaktır; son tutuklanışımda 26 Mart 2016 ile 02 Kasım 2016 tarihleri arasında 9 ay Adana F Tipi Cezaevi'nde kaldım. Hakkımda 4'ü hücre cezası olmak üzere 20 disiplin cezası soruşturması açıldı.

9 ayda 20 disiplin cezası verildi. 2 defa süngerli odaya atıldım, ağır işkenceye uğradım. Bu işkencelerle ilgili raporlar aldım. F Tipi cezaevinden sonra 7 yıl T ve L tipinde 4-5 adet disiplin cezası aldım.

Bunlar açlık grevi, halay çekme, cezaevi kimliğini kaybetme ve slogan atma nedenleriyle verildi.

O dönem gördüğüm ağır işkenceden dolayı Vertigo hastalığına yakalandığımdan hem cezaevi reviri hem de Adli Tıp darp raporu verdiği halde, bana işkence yapan Cezaevi İdarecileri beraat ederken, bana hapis, hücre, görüş cezaları bir arada verildi. Buradan doğru verilen iki hücre cezası nedeniyle üstelik infazım iptal edildi.

Cezaevlerinde gelenektir. Dayağını yer, işkenceyi görür, şayet şikâyet etmezsen sadece disiplin cezası alırsın.

Suç duyurusunda bulunursan, Cezaevi Müdürlüğü bunun önünü almak için senin hakkında "görevini yaptırmama", "hakaret ve tehdit" suçlamasıyla soruşturma açtırır ve ceza da gelir.

Şayet "orantılı" dedikleri müdahale sırasında Cezaevi görevlilerinde en küçük bir çizik, elbiselerinde bir yırtılma veya cezaevi eşyasında bir kırık, çatlama olursa o zaman da "devlet malına zarar verme" gibi nedenlerle hakkında soruşturma açılır, Mahkeme Başkanı'nın yaklaşımına göre, para cezası ile kurtarırsın ya da hapis cezasıyla tutumunun bedelini ödetmek için özel bir çaba gösterilir.

Kim ne derse desin gerçek durum budur. Bunları yaşayan biri olarak belirtiyorum. Gerçekten de hukuki haklarımızı gözeten hiçbir mekanizma yok.

Bazı mercilere, mahkemelere, infaz hâkimlerine, kurum içi birimlere, Hatta Adalet Bakanlığı'na ulaştığımız oluyor ama her zamanki gibi son derece resmi, soğuk bürokratik yaklaşımlar eşliğinde, kısa bir şablon cevap yazısı önümüze konuyor; "suç unsuru olmadığı", "hak ihlali olmadığı", "kovuşturmaya yer olmadığı, vs. "reddine"... 
 

Bu kararlara itiraz edemiyor musunuz?

Sulh Ceza Hâkimliği'ne itiraz hakkı tanınmakta. Ama itiraz hakkı ile birlikte şunu da belirtiyor: İitiraz reddedildiği takdirde mahkeme giderinin başvurucudan alınmasına' Yani reddedildiği zaman para ödemek zorundasın. 

Cezaevlerine yönelik bir eleştiri olduğunda yetkililerden öyle cevaplar alıyoruz ki, gerçekten şaşırıyoruz. "Şu yapılıyor, bu yapılıyor" gibisinden.

Olanı biteni an an biz yaşıyoruz ama onlar yaptıkları açıklamada bir düzenin olduğunu, hukukun eksiksiz işlediğini belirtiyorlar.  

Buralar öyle mi diye gerçekten hayretler içinde kalıyoruz. Belki bazı cezaevlerinde öyledir. Ama bizim buralarda öyle değil. Hele kampüs yerleşkesinde olan cezaevlerinde hiç öyle değil.

Kampüsler tam bir yoksunluk ve sorun yumağı. Üzüm üzüme baka baka kararır. Sayı yoğunluğu bir tarafa, 1 No'lu Blok'da katı bir uygulama varsa 2 No'lu Blok da o uygulamaya geçer, 3 No'lu da...

Yeni gelen bir müdür esnek bir uygulama getirirse, o şekilde fazla barınamaz, ya uygulamada eskiye dönmek zorunda kalır ya da gider. Başka türlü mümkün değil...  Cımbız bile yasaklı biliyor musunuz?


Eğitim durumu nasıl?

İlkokul, ortaokul, lise. Üniversite öğrenimi konusunda cezaevleri, herhalde yukarıdan verilen karar gereği olmalı, belirli ölçülerde ilgili davranmaya çalışıyorlar.

Ama kitap, dergi, gazete ile ilgili değiller. Duyarlılıkları yok.  Kitap ciddi bir sorun olmaya devam ediyor. Konulan kota sınırlaması dışında yanınızda kitap bulunduramıyorsunuz.

Ailenin getirdiği kitap üzerinde herhangi bir yasak ve toplatma kararı olmasa bile Eğitim-İdare ve Gözlem Kurulları kitapları sana vermeyebilir.

Cumhuriyet, Özgür Yaşam, Evrensel gibi sol gazeteler ve dergiler zaten yasak. Bir konuda araştırma yapmak için, ailenden bu amaçla yazılar vs. talep ettiğinde bilgisayar çıktısı olduğu gerekçesiyle yasak sayılıyor ve verilmiyor. 

TV kanalı HALK TV dışında bütün muhalif kanallar yasak. Sözde ana akım olan kanallar bol...  


İaşe, yemek, kantin ile ilgili sorunlarınız var mı?

Elbette var. Yemeklerin kalitesi, oranı çok sık değişebiliyor. Silivri Kampüsü'nde 40 bine yakın hükümlü ve birkaç bin de memur var.

Öncelikle bu kadar kişiye günde 3 öğün yemek yapmak başlı başına sorun, zor bir iş… Adalet Bakanlığı'nca belirlenen iaşe bedeli az olunca da bu daha ciddi bir sorun oluyor.

Yemekler genellikle az verildiği gibi son derece kalitesiz ve besleyicilikten uzak… Kantinden kendi sınırlı olanaklarımızla durumu idare etmeye çalışıyoruz.

Enflasyon ve pahalılık bizi de etkiliyor, masraflarımız artıyor. İaşe bedelimiz de zamanında güncellenmediği için bu tür sıkıntılar artıyor. Türkiye'de enflasyon sorunu zaten kabul edilen bir sorun.


Kantin…

Olmaz mı? Sorun pahalı marka ürünün satılmasıdır. Örneğin bir ürün, gıda almak istiyoruz, dışarıda tercih şansımız var gidip daha hesaplısını, ucuzunu alabiliriz. Ama burada alternatif yok, pahalıyı almak zorundayız.

Düşünün dışarıda gidip en pahalı marketten alışveriş yapmak zorundasınız. Kilosu 300 TL'ye de peynir var 150 TL'ye de var. Biz 300 TL'lik peyniri almak zorunda kalıyoruz.

Yemekler kötü olduğundan kendimiz pratik şeyler hazırlıyoruz. Bu durum bizi ciddi manada zorlayabiliyor.

Komün ile bunları aşıyoruz ama kantin listesinin çerçevesi, ürünleri dar olduğundan belirli şeylere mecbur kalıyoruz.

Yaşanan ekonomik krizde alım gücümüz tükendi diyebilirim. Kantindeki ürünlerin çeşitliliği daha fazla olsa bu yönlü sorun en aza indirilebilir.


Tutuklu-hükümlülerin ailelerinin bulunduğu şehirden çok uzaklara sürgün edildiği haberleri var. Bu konuda bir şey belirtmek ister misiniz?

Şimdi bir siyasi hükümlüyü Hakkâri'den Van'dan Diyarbakır'dan veya Mardin'den İzmir'e, Edirne'ye, Kayseri'ye veya Karadeniz'e sürgün etmenin sebebi ne olabilir? 

Güvenlik nedeniyle olmayacağı kesin. Zira bölgede çok sayıda Yüksek Güvenlikli Cezaevi var ve güvenlik sorunu yok. Bunun tek bir nedeni var: mağdur etme.

Söz konusu bizim gibi Kürt siyasi hükümlüler olunca böyle sert politikalar izlemekten geri durulmuyor.  Bu zulümdür.

Aileyi parçalamak ne kadar haktır, üstelik maddi olanaksızlıklardan dolayı siyasi hükümlülerin aylarca hatta yıllarca ailesiyle görüşemediğini gördük, biliyoruz. Gelenler ise bir iki aylık gelirini bu yolculukta harcayarak gelebiliyor.

En kötüsü uzak mesafe yollarında görüşe gidiş gelişlerde çok kazalar oldu ve ailesinden bu şekilde hayatını kaybeden çok arkadaş oldu.

Bunlarla ilgili sadece trafik kazası olarak haberlerde çıktı. Hikayesini merak eden hiç olmadı o yolculukların.

Oysa İnfaz Yasası'nda ilgili bir düzenleme, ayrıca Yargıtay ve AİHM kararları da vardı. Adalet Bakanlığı açıklamaları da oldu; "mahkumlar ailesinin bulunduğu yere yakın cezaevlerinde olacak" diye…

Ama halkın lehine olan kararlar pek uygulanmıyor. Aynı zamanda bir haktır, uygulamayan…
 

Gelgelim sağlık ve tedavi sorunlarına…

En fazla zorlandığımız konu sağlıktır, diyebilirim. İhmali fazla, sonuçları ağırdır sağlık sorununun.

Bir insan yargılanıp ceza aldığında ve cezası infaz edildiğinde devlet bu hükümlünün tüm haklarını güvence altına alır ve en güvenli şekilde onu cezaevinde barındırır. Hükümlü artık devletin güvencesi altındadır.

Hakeza sağlığından da devlet sorumludur, İlgili yasa bunu ve daha fazlasını belirtir. 

Ama gerçekler, buna da riayet edilmediğini gösteriyor.

Nüfusu az olan cezaevlerinde daha iyi sağlık-tedavi imkanları olsa da sayısı yoğun olan cezaevlerinde trajik bazı durumların yaşandığını biliyoruz. Türkiye'de hiçbir cezaevi yok ki kapasitenin çok üzerinde hükümlü olmasın.

Sağlık sorunlarına, hasta tutsakların yaşadığı zorluklara birinci sebep yetkililerin duyarsızlığı olsa da cezaevlerinde kapasite üzerinde mahkumların olması da bir diğer sebeptir.

Ben bulunduğum cezaevinden birkaç örnek vereyim en iyisi. Kaldığım koğuş 6 ile 7 kişilik olarak tasarlanmış, sonra 14 kişilik oluyor.

Daha sonra 28 sonra 38 kişilik yapılıyor. En fazla 38 adet ranza alıyor. Zaten ranzalar iki katlı bu arada tabii yerde yatanlarda oluyor. Biz siyasi hükümlüler ise 30 civarında oluyoruz.

Ama adli hükümlüler 45-60 kişi civarında kalıyorlar. Sayı bu kadar yüksek olunca revire ve hastaneye zamanında gidilemiyor.

Bazı şeyler insanı etkiler ve etki de tepkiye neden olur. Kapasite yoğunluğu cezaevi memurlarını da zorlayınca, zamanla hasta mahkumlar onlar için sıradanlaşıyor.

Önemsemiyorlar, onlar için yük oluyoruz.  Mesela, son dönemde 4-5 kez hastane sevk edilenler arasında ben de varım.

6-7 aydır boğazımda kist şüphesi var. Sevkim yapılıyor ama bir şekilde ismim silindi, götürülmedim. Zorlu uğraşlardan sonra Ortopediye ancak gidebildim. Dişlerimin ise burada üçünü kaybettim.

Revire bir ya da iki ayda bir çıkabiliyoruz. Cezaevi sağlıkçıları için de bazı şeyler sıradanlaşıyor. Zaten siyasi hükümlüler sağlıklı yaşasın veya yaşamasınlar, bunu pek önemli görmüyorlar.

Bu cezaevinde bir arkadaş vardı beyninde sorun olduğunu düşünüyordu. Hastaneye sevk olmak için iki yıl uğraştı ama sevki bir türlü yapılmadı.

Hep psikolojiktir dediler. İkinci yılın sonunda baktılar ve sevkini yaptılar. İlk MR'da başında tümör olduğu saptandı ama geç kalınmıştı.

Doktor, arkadaşa neden bu kadar geç geldin, erken gelseydin alırdık demiş. Buna sebep bu Cezaevi İdaresi idi.

Kelepçeli tedavi sorunu bizleri zorlayan bir sorun oldu. Yalnız bu konuda bizleri asıl sıkıntıya sokan bazı doktorların da kelepçesiz tedaviyi kabul etmemesidir.

Biz askere "Kelepçeyi çözelim" dediğimizde maalesef "Gerek yok bu şekilde muayene tedavi edebilirim" diyen doktorlar olduğu gibi, kelepçeli tedaviye itiraz ettiğimizde, tedavimizi yapmayan doktorlar da oldu.  

Hatta "Sen teröristsin ya bir şey alır bana vurursan" ya da "Sen neden devlete karşı gelmişsin, neden devlet düşmanlığı yapıyorsun" diyen doktorlar da oldu.

Bununla birlikte ısrarla kelepçeyi açtıran ve jandarmaları muayene odasından çıkaran doktorlar da oldu.

Ciddi rahatsızlıkları olan hasta tutsakların bırakılmamalarının doğrudan Merkez'den kaynaklandığı kanaatindeyim. Devletin ilgili biriminde alınan bir karar var gibi…

Adli Tıp Kurumu da buna göre kararlar alıyor ve alınan bu kararlar ne tıp ahlakına ne de insan haklarına uygun. Bazı arkadaşlarımızı maalesef bu nedenle kaybettik…

Kanser olup Denetimli Serbestlikten dahi yararlanamayan ve cezasını bitirdikten çok kısa süre sonra vefat eden arkadaşlarımız oldu. 

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU