Kerkük seçimleri; Kürtler ve Türkmenler

Altan Tan Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: AA

Irak'ta 10 yıldır yapılamayan yerel seçimler yapıldı. 

Kerkük'te ise 18 yıldır seçim yapılamıyordu. 

En son yerel seçimler Kerkük'te 18 yıl önce yapıldı ve Kürtler 41 üyeli Kerkük İl Meclisi'nin, bir başka ifadeyle eyalet parlamentosunun 26 üyeliğini kazandılar.

Ve Necmettin Kerim, Talabani'nin partisinden Kerkük Valisi oldu, yıllarca Kerkük'ü Kürt valiler yönetti. 

Ta ki 2017'deki referanduma kadar ondan önce de yine bir Kürt olan Abdurrahman Mustafa Kerkük Valiliği yaptı. 

Ben her ikisiyle de tanışma fırsatı buldum. Sağ olsunlar evlerinde misafir oldum, uzun uzun sohbetler yaptım. 

18 yıl sonra, hele hele özellikle 22017'den sonra Kerkük'ün Kürtlerin yönetiminden çıkıp ırak Merkezi Hükümeti'nin yönetimine girmesi ve bir Arap valinin atanmasıyla bu seçim sonuçları merakla bekleniyordu.

Önce isterseniz Irak'ın genelinden bahsedelim. 
 


Irak kendi anayasasına göre 18 vilayetten oluşuyor. 

Türkiye'den farklı olarak bu vilayetler bir eyalet şeklinde çalışıyor. 

Her bir vilayetin bir il genel meclisi, bir eyalet parlamentosu var ve buraya seçilenler kendi aralarında valiyi belirliyorlar ve ili yönetiyorlar.

Yetkilerin önemli bir kısmı bu yerel meclislerde.

Bu l8 vilayetin 15'inde seçim yapıldı. 

Irak Kürdistan Bölgesi içerisindeki Erbil, 3 vilayet; Duhok ve Süleymaniye'de ise seçim yapılmadı. 

Çünkü buraların statüsü diğerlerinden farklı. 

Irak'ın genelinde seçimlere katılım çok düşük oldu. 

Türkiye gibi yüzde 85-88 gibi katılım oranlarının yanına bile yaklaşılamadı, ülke genelinde yüzde 41'de kaldı. 

Tabii bu yüzde 41 katılım da Sünni bölgelerinde daha yüksek, Şii bölgelerinde ise çok daha düşük. 

Bunun sebebi de şu:

Biliyorsunuz Irak'ın yaklaşık yüzde 65'i Şiiilerden oluşuyor. 

Arapların büyük bir kısmı Şii, Türkmenlerin yarıdan fazlası Şii -ki bunu Türkiye'deki Kerkük söylemleri içinde bulunan milliyetçi çevreler de bilmiyorlar, bilenler de dile getirmiyorlar. 

Peki yarısından fazlasının Şii olması neden önemli?

Çünkü Şii Türkmenlerin büyük bir çoğunluğu, Şii Araplarla birlikte hareket ediyorlar.

Türkiye'nin çizdiği politikayla oradaki milliyetçi Sünni Türkmen partileriyle birlikte hareket etmiyorlar.

Bu seçimlerin bu kadar az katılımlı olmasının ana nedeni geçen milletvekili seçimlerinde Irak'ta birinci olan Şii Mukteda es-Sadr'ın seçimleri boykot etmesi. 

Peki Mukteda es-Sadr kim ve niye bu kadar etkili? 

Gençlik yıllarında İslami üniversiteyi -medreseyi diyelim- tamamlayamayan, arkadaşları tarafından çok atari oynadığı için "Molla Atari" lakabı takılan Mukteda es-Sadr, çok genç yaşta bu işin başına gelmesine rağmen niye bu kadar etkili?

Çünkü ailesi bütün Irak, İran ve Lübnan'ın en itibarlı ailelerinden biri.

Belki de en itibarlısı.

Zira yaklaşık 300 yıldır Lübnan'da başlayan ailenin siyasi hareketi içerisinde 20'nin üzerinde Ayetullah yetişti.

  • Bunların içerisinde o kadar ünlüler var ki, bin sayfaya yakın İslam ekonomi doktrinini yazan Muhammed Bakır es-Sadr,
  • Yine Libya'da Kaddafi ile yaptığı bir görüşmeden sonra kaybolan, Lübnan'daki ilk şiir örgütlenmelerini yapan İmam Seyyid Musa es-Sadr,
  • Yine biraz evvel bahsettiğim İslami Ekonomi Doktori'nin yazarı Seyyid Muhammed Bakır es-Sadr'ın kız kardeşi Amina Bint al-Huda es-Sadr,
  • Ve daha onlarca Irak, İran ve Lübnan ilim ve siyaset hayatında etkili kişi bu aileye mensup.

Bu ailenin bir diğer özelliği de sürekli olarak bir direniş ve İslami gayret içerisinde olmaları. 

Bu bahsettiğim insanların büyük bir kısmı öldürüldü, şehit oldu.

Eğer ailenin içerisinde Irak'ta başbakanlık, milletvekillik, meclis başkanlığı yapanlar, çok önemli görevlerde bulunanlar var.

Son dönemin en ünlüleri Muhammed Bakır es-Sadr ve kız kardeşi Amina Bint al-Huda es-Sadr, Saddam Hüseyin tarafından aynı gece idam edildiler. 

İmam Musa es-Sadr, Libya'da Kaddafi ile görüştükten sonra kayboldu, ölü mü, diri mi veya öldüyse nasıl öldürüldü; bu konuda yüzlerce spekülasyon var fakat şu ana kadar bir haber yok.

En son Mukteda es-Sadr'a bakacak olursak;

Son dönemde ailenin liderliğini yapan Mukteda es-Sadr'ın babası, 2 oğluyla beraber bir suikasta kurban gitti.

Sonrasında bu onlarca şehit ve ölümden sonra "Molla Atari" Mukteda es-Sadr, tabiri caizse ailenin liderliğini kucağında buldu.

Ama hakkını yemeyelim, hakkını verdi. 

Çok genç yaşına rağmen, eğitimini tam olarak tamamlamamasına rağmen, o yüzlerce yıllık ailenin müritlerini, bağlılarını, takipçilerini toparladı ve Irak siyasetinin en önemli figürü haline geldi. 

Peki niye seçimlerde birinci parti olarak çıkmasına rağmen hükümet kurmasına izin verilmedi? 

Bunun da sebebi şu:

Çünkü Sadr ailesi Humeyni'yle bile (evlilikler yoluyla) akrabalıkları olmasına rağmen, şu iddiada bulunuyorlar:

Şiiliğin esas merkezi Irak'tır, Necef'tir, Kerbela'dır. Dolayısıyla İran, Irak'ı yönetemez, Irak'ı da Şii dünyasını da Iraklı Arap Şiiler yönetecektir.


Mukteda es-Sadr'ın siyaseti bu. 

Onun için İran'la sürekli olarak çatıştı. 

Şiilerin kanlı bıçaklı düşmanları olan Vahabilerle, Suudi yönetimiyle bile ilişkiler geliştirdi ve bu seçimleri boykot etti. 

Esas sorun bu.

Her ne hikmetse Mukteda es-Sadr'ın iktidara gelmemesi için İran ve Amerika ittifak ettiler. 

Bu da enteresan bir şey.

Mukteda es-Sadr da seçimleri boykot etti ve Şii bölgelerinde (Irak'ın güneyinde; Basra, Bağdat, Necef ve Kerbela'da) seçime katılım yüzde 25'lere kadar düştü. 

Şii Türkmenlerin de bir kısmı Arap Şii gruplarla hareket ettiler ve neticede Irak genelinde seçimlere katılım ortalama olarak yüzde 41'de kaldı. 

Bu da demokrasi açısından iyi bir netice değil.

En çok merak edilen iri ise Kerkük'tü. 

Çünkü Kerkük'ün dışındaki 14 ilde ne sonuç çıkacağı aşağı yukarı tahmin ediliyordu. 

Mesela Musul'da Kürtler yüzde 25 oy aldılar.

Bu tahmin ediliyordu, zira Musul'da yüzde 30 civarında bir Kürt nüfusu olduğu tahmin ediliyor. 

Hep "tahmin, tahmin" diyorum, çünkü ciddi bir nüfus sayımı yok, ciddi bir kayıt yok; seçimlerde kullanılan oylar üzerinden bir değerlendirme yapılıyor. 

Tabii sandığa giden var, gitmeyen var; az giden var, çok giden var…

Neticede Kürtler, Musul'da varlıklarına yakın bir oy (yüzde 25) aldılar.

Musul yerel parlamentosunda üye kazandılar.

Kaldı ki Musul büyük, tarihi bir Arap şehridir ama etrafı büyük oranda Kürtlerden ve Türkmenlerden oluşuyor.

Kerkük'te ise Türkiye'nin de gayretleriyle bugüne kadar birlik sağlayamayan 9 Türkmen partisi tek liste olarak seçime girdi.

Ben seçimleri Türkmen Eli televizyonundan günlerce takip ettim; 

Büyük bir propaganda vardı, büyük gösteriler yaptılar ve en az 15 üyeli Kerkük Yerel Parlamentosu'nda 4 üye kazanacaklarını hatta 5'i bulacaklarını söylediler.

Kerkük Parlamentosu'nun 15 üyesi var, 1 üye de Hristiyan azınlıklara veriliyor, toplamda 16 üye.

Valiyi seçmek için ise 9 üye lazım.

Ama bu seçimin kaybedeni Türkmenler ve sonrasında da Kürtler oldu.

Niye Türkmenler oldu?

Kerkük'teki Türkmen partilerinin olağanüstü çalışmaları ve Türkiye'nin desteğiyle 9 Türkmen partisinin ortak bir liste olarak seçimlere girmesi sonucu Kerkük'te seçimlere katılma oranı Irak geneline göre rekor seviyeye yüzde 65'e yükseldi.

Kürtler ise daha önce tek liste olarak girdikleri seçime 4 ayrı parti, 4 ayrı liste olarak girdiler ve yaklaşık 53 bin oyları yani 1 milletvekilliğinden 1 üyelikten fazla oyları da boşa gitmiş oldu.

Yukarıda söylediğim gibi, bu seçimde "Kerkük Türkmen şehridir, Türk şehridir", "Seçimlerde şöyle hile yapılıyor, bu yapılıyor" gibi iddialar da olmadı. 

9 Türkmen partisi bir oldu, en az 4 üye beklerken 2 üye alabildiler. 

Kürtler 18 yıl önceki seçimlerde yüzde 63-64 oy almışlardı, Kerkük Parlamentosu o zaman 41 üyeliydi ve 26 üye çıkarmışlardı. 

Bu seçimde de Kürtler en az 15 + 1, 16 üyeli parlamentoda 9 üye çıkaracaklarını ümit ediyor ve valiyi belirleyeceklerini söylüyorlardı. 

Onlar da 5 üye Taliban'ın partisinden, 2 üye de Mesut Barzani'nin KDP'sinden olmak üzere toplam 7 üye de kaldılar.

Bu durumda öyle bir sonuç ortaya çıktı ki bu işten en fazla kazançlı çıkan, son 6 yıldır Kerkük'ü bir Arap valiyle yöneten Araplar oldu.

Araplar, daha önce çok az üyeleri varken bu seçimle birlikte 16 üyenin 6'sını aldılar.

Peki nasıl bir koalisyon doğar, nasıl bir ittifak çıkar, vali nasıl seçilir? 

Bu saat itibarıyla bu belli değil.

Ancak Türkiye Cumhuriyeti kendi politikalarını gözden geçirmeli.

Türkiye'deki milliyetçi, rasyonalist, ırkçı çevreler öyle bir gözü karalık ve öyle bir bağnazlık içinde ki, "Kerkük, Kürtlerin eline geçecekse, bırakın Bass Partisi'nin, Haşdi Şabi'nin eline geçsin" diyorlar.

Haşdi Şabi de girdi bu seçimlere, Arap listelerinde onlar da var. 

Tıpkı Balkan Savaşı'nda Enver Paşa'ya karşı olan çevrelerin "Enver, Edirne'ye gireceğine Bulgar girsin" demeleri gibi... 

Bugün aynı mantık burada da çalışıyor.

Ve "Kerkük'te bir Kürt vali olacağına bırakın, Haşdi Şabi'den olsun, İran yanlısı olsun", "hatta ve hatta eğer mümkünse Baas Partili olsun" diyorlar.

Bu gözü karalık, bu aymazlık, bu inat sorunları çözmez.

Orada ancak bir Türkmen, Kürt, Arap ittifakı sorunları çözebilir. 

Böyle bir zihniyet de maalesef henüz siyaset de yok.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU