İsrail güvenlik bürokrasisinde değişim ihtiyacı

Gökçe Hubar Independent Türkçe için yazdı

6-25 Ekim 1973 Yom Kippur Savaşı (Ekim Savaşı), İsrail ordusundaki askeri istihbarat profesyonelleri tarafından öngörülen, ancak emir komuta zincirinde daha üst düzeyde yer alanlar tarafından ciddiye alınmadığı için engellenemeyen bir sürpriz saldırı idi.

Her ne kadar savaşı İsrail kazansa da 2 bin 656 asker hayatını kaybetmiş, 7 bin 251'i yaralanmış, 294'ü esir alınmıştı.

Ülkede yaşanan iç sorunlar neticesinde Başbakan Golda Meir kabinesi istifa etmiş ve görevlerini layıkıyla yerine getirmediğine kanaat getirilen çok sayıda güvenlik bürokratı görevden alınmıştı. 

Karar alıcılar, 1 Ekim ve 3 Ekim 1973'te, üstü David Gadalia'ya tekrarlayıcı bir şekilde uyarıda bulunan istihbarat subayı Benjamin Siman Yov'un, Mısır'ın savaş hazırlıkları içerisinde olduğuna ilişkin uyarılarını dikkate almamışlardı.

Çünkü o dönemde İsrail askeri istihbarat konseptinde öyle bir bilişsel körlük hakimdi ki, Mısır'ın yeterli hava kabiliyetleri olmadan savaş ilan edemeyeceğine, Sovyet silahlarının elde edilmesi ve operasyonel hale getirilmesi için en az iki sene gerektiğine, Suriye'nin de Mısır olmadan savaşa girmeyeceğine dair yanlış bir düşünce söz konusu idi.

Bilmedikleri husus, General Ahmed İsmail'i yeni harp bakanı olarak atayan Enver Sedat'ın strateji değiştirdiği idi.

İsrail istihbarat topluluğu, bunu savaştan sonra öğrenebilmişti. 

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Yom Kippur Savaşı sonrasında, özeleştiri mahiyetinde Agranat Komisyonu kurulmuştu.

İsrail ordusunun istihbarat birimi olan AMAN'ın analizlerine rehberlik eden Konsept (Ha konseptzia) ciddi eleştirilere tabi tutulmuştu. Bu trajediden ders çıkarılmak istenmişti.

Şimdi ise, Yom Kippur'dan 50 sene sonra, 7 Ekim'de Hamas'ın başlattığı sürpriz saldırı, yine İsrail güvenlik bürokrasisinde değişim ihtiyacını gözler önüne seriyor. 

Acaba yine, istihbarat profesyonellerinin uyarıları oldu da üstleri tarafından görmezden mi gelindi?

Yoksa ülkemizdeki bazı akademisyenlerin ve analistlerin öne sürdüğü üzere, tamamen istihbarat zafiyeti mi söz konusuydu ve erken uyarı istihbaratı hiç mi yoktu?

Eğer uyarılar yapıldı ise, -ki buna sadece AMAN'ı değil, Şin Bet ve MOSSAD'ı da dahil etmemiz lazım- tam olarak hangi gerekçelerle ve kimler tarafından görmezden gelindi?

Eğer en ufak bir uyarı bile yapılmadı ise, bunun sorumluları kimlerdir?

Bunların hepsi araştırmaya değer sorular. 

Avner Barnea, İsrail istihbaratının 2022 başlarından bu yana Hamas'ın askeri egzersizlerini takip ettiğini, Hamas yöneticilerinin İsrail-Gazze sınırında ve İsrail'in içlerinde saldırılar gerçekleştirmeyi planladıklarını analiz ettiğini, Gazze sınırındaki sofistike gözlem noktaları ve sensörleri atlatarak saldırı hazırlıkları içerisinde olduklarını bildiğini, ancak operasyonel kabiliyeti olmadığını düşündüklerini yazdı.

Bu durumda, tıpkı Yom Kippur Savaşı öncesindeki bilişsel körlüğün hâkim olduğu söylenebilir. 

Her halükârda, savaş sonrasında birilerinin görevden alınması ve hesap vermesi muhtemel.

7 Ekim günü Hamas'ın başlattığı düzensiz füze saldırıları ve diğer saldırılar sonucunda bin 300'den fazla İsrailli hayatını kaybetti.

Sayıca 200'den fazla olduğu değerlendirilen, çoğu sivil olan İsrailli ve yabancı uyruklu rehineye ilişkin kriz ise hala çözüme kavuşturulamadı.

Katar aracılığıyla müzakere yürütmeyi deneyen İsrail, ateşkes için rehinelerin iadesini şart koşuyor. 

İsrailli sivillerin yaşamını yitirmesine neden olan orantısız ve hukuksuz bir sürpriz saldırıya maruz kalan İsrail'in karşı saldırılarında, Filistinli siviller de yaşamını yitirdi.

Bu, sivil halkına yönelik silahlı saldırılara maruz kalan ve vatandaşları rehin alınan bir devletin güvenlik bürokrasisinin, aslında yanlış bir taktikle tepki gösterdiğini ortaya koyuyor.

Yüzlerce kilometreyi bulan, Hamas'ın silah ve mühimmat depoladığı ve militanlarını muhafaza ettiği yeraltındaki tüneller ise, karadan tanklarla ve havadan savaş uçaklarıyla imha edilemez.

İşi daha tehlikeli kılan husus ise, kaçırılan rehinelerin bu labirentlere yerleştirilebileceğidir.

İsrail'in BM Daimi Temsilcisi Gilad Erdan'ın, başında bulunduğu kurumun görev ve nitelikleri itibarıyla sadece iyi niyetiyle, her iki tarafın da sivillere zarar vermemesini savunan ve Gazze'deki insani durumdan endişe duyduğunu dile getiren BM Genel Sekreteri Antonio Guterres'in sözlerini yanlış yorumlayarak, sanki Hamas'ın terör eylemlerini haklı çıkartan açıklamalar yapmışçasına ona istifa çağrısında bulunması ve ahlaki pusulasını kaybetmekle suçlaması da yangına körükle gitmek şeklinde cerayan etti.

Olaylar, UCM ve Birleşmiş Milletler'in harekete geçmesine neden oldu.

7 Ekim'den bu yana, son birkaç haftada Gazze'de yaşanan binlerce kaybın meydana getirdiği tablo, de jure ve de facto olarak iki devletli çözüme giden yolu bir kere daha kapattı.  

ABD Başkanı Joe Biden, birkaç hafta önce İsrail ziyaretinde yaptığı bir açıklamada "Hamas, IŞİD'i bir şekilde daha rasyonel gösteren kötülük ve zulümler yaptı" diye konuşmuştu.

Halbuki hiçbir terör örgütü diğerinden daha "iyi" ve "rasyonel" veya daha "kötü" değildir.

Tüm terör örgütleri, siyasi saiklerini gerçekleştirmek amacıyla silaha başvururlar ve IŞİD'in daha rasyonel olarak anılması çok sorunlu bir bakış açısı.

Ne Filistin halkı Hamas, İzzeddin el-Kasım Tugayları, İslami Cihad veya başka örgütlerden ibaret ne de İsrail halkı Netanyahu kabinesindeki şahinlerden...

Ne antisemitizme ve İsrail devletinin imha edilmesi gerektiğine dair söylemlere izin verilmeli ne de kötülüklerin faturası masum halktan çıkarılmalı.

Filistin yönetiminin devlet kurumlarını güçlendirme çabası içinde olduğunu, uluslararası toplum ile yakın ilişki ve temaslarını sürdürdüğünü vurgulayan eski Kudüs başkonsolosu, emekli büyükelçi Gürcan Türkoğlu'nun dediği gibi, "Filistin ve İsrail arasındaki barış görüşmeleri, barışı gerçekleştirmenin tek yolu olarak görünmektedir."

Doğru aktör, hakkını sivillere roket atarak rehin alan silahlı yapılar değil, BM nezdinde -tıpkı İsrail bayrağı gibi- Filistin bayrağının da gururla sallanmasını, tam üye yapılmasını sağlamaya çalışan Filistin yönetimidir.

O topraklarda çok kan aktı. Filistin ve İsrail halklarının barış içinde yaşamasının yolu, kanı suyla temizlemeye hazır, birbirine saygılı iki devletli çözümden geçiyor.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU