Tel Aviv ile Tahran arasındaki çıkar evliliği

Değerlendirme hataları kapsamlı bir savaşa mı yol açacak?

Fotoğraf: İbrahim Ebu Mustafa/Reuters

Diğer her konuda fikir ayrılığına düşen İsrail ve İran, Gazze kapısı üzerinden Filistin ulusal projesini yıkma konusunda hemfikir.

Binyamin Netanyahu liderliğinde İsrail, birleşik bir Filistin devleti kurulması ihtimalini boğmaya çalışırken, İran da bölgede herhangi bir barış umudunu, özellikle de Suudi Arabistan Krallığı'nın Filistinlilerin haklarını garanti eden kapsamlı barış sürecini yeniden başlatma çabasını boşa çıkarmayı hedefliyor.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

İsrail aşırı sağı, Gazze Şeridi ile Batı Şeria arasındaki ayrışmayı beslemek için gösterdiği sürekli çabayı gizlemedi.

İran ise son yıllarda Körfez'de yaşanan olayların bölgede siyasi bir depreme hazırlandığı hissini vermeye başladığı Arap-İsrail barış süreçlerine açıktan açığa karşı çıkıyor.

İran, Gazze'de, bilhassa Tahran'a göre İsrail düşmanlığı bilincinin kalmadığı çevrelerde Arap kamuoyunu etki altına almaya yetecek kadar kanın dökülmesini arzuluyor.

Netanyahu hükümetlerinden, Tahran içerisinde karmaşık güvenlik operasyonları ve suikastlar yoluyla maruz kaldığı hakaret selinden sonra İsrail'e karşı durma konusundaki imajını onarmak istiyor.

Öte yandan İsrail de Gazze'nin vicdanına ve bilincine yer edinen en güçlü darbenin ardından caydırıcılığı ve terörü yeniden tesis etmeye yetecek kadar kanın dökülmesini istiyor.

Holokost'tan bu yana bir günde bu kadar çok İsrailli sivil öldürülmemişti. Bu, Gazze Şeridi'ne verilen tepkideki vahşetin boyutunu açıklıyor.

Gazze'de dökülen kanın miktarı hem İsrail'in hem de İran'ın hedeflerini gerçekleştirmesi için yeterli olacak mı yoksa değerlendirme hataları kapsamlı bir savaşa mı yol açacak?

Savaşın başından itibaren İran, olup bitenlerin tüm detaylarıyla ilgileniyor gibi davrandı.

Bu, İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan'ın mekik ziyaretleri ve ülkesinin stratejik menzili kapsamında meydana gelmiş bir çatışmayla ilgilenen bölgesel bir diplomattan değil de 'savaşın idarecisinden' gelmiş gibi görünen siyasi açıklamaları üzerinden oynadığı rolde açıkça görülüyordu.

Beyrut'ta olduğu gibi görüştüğü başkentlerin hükümetlerinin aksine savaşın ufkunu, anlatısını ve koşullarını belirleyen kişiymiş gibi hareket etti!

Savaşın yayılması konusunda İran, çelişkili mesajlar verdi. Abdullahiyan, tüm 'Direniş Cephesi' milislerinin ellerinin tetikte olduğunu ve kara işgalinin, cephelerin birleştirilmesi stratejisi kapsamında başka cephelerin açılmasına sebep olacağını söyledi.

İran'ın BM Temsilcisi ise İran'ın doğrudan çıkarları saldırıya uğramadığı sürece ülkesinin savaşa girmeyeceğini dile getirdi.

Diğer yandan görünüşe bakılırsa şu an İsrail, tekrarlanan savaşların asıl sebeplerini ele almadan, Gazze meselesini köklü bir şekilde ele almaktan fazlasıyla ilgilenmiyor.

Bu, Filistinlilere haklarını verecek düzgün bir siyasi süreç anlamına mı geliyor yoksa İran'a, ahtapotun kollarına yönelik bir tepkinin ahtapotun başına inen bir darbe olduğunu anlaması için yöneltilen bir saldırı mı?

Ancak taraflar bundan kaçınmaya çalışsa da işlerin daha kapsamlı bir savaşa sürüklenmeyeceğini kimse garanti edemez.


Peki, siyasi çözüm hakkında ne söylenebilir?

Savaş ve barış arasındaki ilişkinin mantığı, uzun insanlık tarihi boyunca defalarca gözler önüne serildi.

Milattan önce Atina ile Sparta arasındaki Peloponez Savaşı'ndan 20'nci yüzyıldaki iki dünya savaşına, 1973 Savaşı'ndan İkinci Körfez Savaşı'na ve bunlar arasındaki daha pek çok savaşa kadar büyük savaşlar, istikrar ve barış dönemlerinin önsözü oldu.

Zira savaşlar; yönetim mekanizmalarının, diplomasinin ve uluslararası hukukun yeniden düzenlenmesi için harekete geçiren bir güçtür.

7 Ekim Cumartesi ve 8 Ekim Pazar günleri yaşanan ilk 'zafer' coşkusu, çok geçmeden yerini ekranlarda izlediğimiz bu dehşete bıraktı.

Açıkça görüldü ki ulusal onuru tamir eden şeye duydukları ihtiyaç ne olursa olsun savaş, Filistinliler için doğru yönde atılmış bir adım olamaz.

İsrail tarafında ise mevcut intikam stratejisinin siyasi bir ufku yok. Şu an çıplak askerî güç, sürekli çatışmaların ve şiddet döngülerinin sebebine dönüşüyor.

İsrail istemese de Gazze savaşı yoluyla, barış fikrini destekleyen elitlerin yıpranması bir yana, savaştan önce bu yöne kayması kaçınılmaz olmayan radikal bir Filistinli nesil sahneye çıkacak.

İsrail güvenliği ve ordusu ile istihbaratının yeterliği konusunda savaştan sonra parçalanan varsayımlar da Hamas'ın saldırısının sebep olduğu trajedinin etkisiyle İsrailliler arasında görülen kısa süreli bir birleşme döneminin ardından iç gerilimlerin büyümesine yol açacak.

Dolayısıyla askerî güce dair siyasi bir ufkun yokluğunda silahlı zulmün, askerî eylemin gerçekleştirmeye çalıştığı hedefleri baltalaması muhtemel.

Bu aynı zamanda onun kendini savunma hakkını destekleyen başkentler arasında İsrail'in ahlaki itibarını da zedeleyecek.
 


Bu kanlı patlamanın güzel bir yanı varsa o da savaşın her iki tarafındaki aşırılık yanlısı yapıları bitirmesi ya da buna zemin hazırlamasıdır.

Nitekim Hamas siyasi olarak bitti; gerekçesiz olarak ve kendisine Batı'nın gözünde katışıksız suçun sembolü olan IŞİD yaftası yapıştırılacak şekilde birtakım suçlar işledikten sonra artık gelecekteki herhangi bir siyasi denklemin tarafı olarak kabul edilemez.

İsraillilerin zihninde inşa ettiği tüm güvenlik efsanelerinin düşmesiyle birlikte Netanyahu'nun işi de bitti.

Kaldı ki kendisinden önceki en güçlü İsrailli liderler bile savaşlardan sonra darağacından kurtulamadılar.

Siyasi olarak Golda Meir 1973 Savaşı'ndan sonra, Menahem Begin 1982 yılındaki Beyrut işgalinden sonra, İzak Şamir 1980'lerin sonundaki Birinci İntifada'dan sonra ve Ehud Olmert de Temmuz 2006 Savaşı'ndan sonra bitti.

Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir ile Maliye Bakanı Bezalel Smotrich tarafından temsil edilen aşırı dindar akım da tamamen sahnenin dışında.

Bu isimler, kışkırtıcı ve çatışmayı ideolojik karaktere büründüren politikalarla durumun patlamasına zemin hazırlamaktan sorumlu tutulma tehlikesiyle karşı karşıya görünüyor.

Savaşın her iki cephedeki radikal kampın kaybıyla sonuçlanması için bir fırsat var.

Ve bu, Tel Aviv ile Tahran arasındaki çıkar evliliğinin bizi sürüklediği yıkıcı gelecek karşısında İsrail'de ve Arap dünyasında barış kampının canlandırılıp güçlendirilmesinin yolunu açabilir.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

Şarku'l Avsat

DAHA FAZLA HABER OKU