G20 Zirvesi: Uzlaşma mı, ayrılık mı?

G20'yi dağıtacak her türlü derin anlaşmazlığın, karmaşık dünya sahnesindeki çelişkileri daha da artıracağı, kurulu küresel ilişkilere farklı yollar çizeceği kesin bir şekilde söylenebilir

Fotoğraf: AA

Bu zamanlarda uluslararası olayları takip eden pek çok gözlemcinin aklını meşgul eden soru şu olabilir:

Hindistan'daki 18'inci oturumunda G20 Zirvesi'ni nasıl bir kader bekliyor?

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Almanya Şansölyesi Olaf Schulz, zirve başlamadan önce Çin ve Rusya başkanlarının yokluğuna rağmen zirveyi önemli bir zirve olarak değerlendirdi.

ABD Başkanı Joe Biden ise Çinli mevkidaşı Şi Cinping ile görüşemeyecek olmasından duyduğu hayal kırıklığını dile getirdi.

Bu noktada aklımıza şu soru geliyor:

Özellikle dünyanın jeolojide tektonik levhalarda yaşanan ve her zaman depremlerin eşlik ettiği dramatik değişimlere benzer ve aynı etkiyi yaratan siyasi, diplomatik ve hatta ekonomik dönüşümlere tanık olduğu bu dönemde zirve, üyeleri arasında bir uzlaşma mı yoksa ayrılık zirvesi mi olacak?

Hindistan zirvenin temasını şu yaratıcı sloganla belirledi:

Tek Dünya, Tek Aile, Tek Gelecek.


Hint yetkililer G20 adına güçlü bir mesaj iletmek istediklerini ve bu mesajın da "Herkes için adil ve eşitlikçi bir büyüme için çabalıyoruz" olduğunu dile getirdiler.

Slogan, bölünmüş ve parçalanmış küresel sahnenin taşıdığından ve güzelleştirdiğinden daha fazla kadife bir slogan gibi görünüyor.

Zira Fransa İmparatoru Napolyon Bonapart'ın "Savaş, tüm denklemler arasında en karmaşık denklemdir" sözü sağduyu ile yeniden düşünülmeseydi, dünya, yakın zamanda neredeyse nükleer silahların kullanımı nedeniyle yangın yeri olacaktı.

G20 dünya genelindeki ekonomi sahnesini takip etmek için kurulmuştu. Şimdiyse kendisini büyük Alman filozof Georg Hegel'in 'kalkınmanın düğüm noktası' olarak bilinen ve bir dizi küçük niceliksel değişimin kritik bir aşamaya ulaşmasıyla niteliksel bir dönüşümün gerçekleştiğiyle ilgili görüşlerini hatırlatan bir dönüm noktasında buluyor.

2008'deki ABD kaynaklı finans krizinden bu yana dünyadaki ekonomik koşulların tedirgin ve çalkantılı olduğu bir sır değil.

Belki de bu yüzden BRICS Grubu, küreselleşmiş ekonomi kuyusunun karanlıklarına düşmemek için kendi rotalarını geliştirme yoluna gitti.

G20 Zirvesi, dünya çapındaki merkez bankalarının, ABD Merkez Bankası'nın talebi kısmak ve dolayısıyla enflasyonu düşürmek amacıyla faiz artırımına gitmesi nedeniyle ciddi ikilemlerle karşı karşıya kaldığı bir döneme denk geldi.

G20 üyeleri belki de benzeri görülmemiş bir tarihi çıkmazla karşı karşıya bulunuyorlar ve 1999-2000 yılları arasında 71. ABD Hazine bakanı olarak görev yapan Amerikalı ekonomist Larry Summers bu çıkmazı şu sözlerle ifade ediyor:

Küresel ekonominin yaşadığına benzer daha önceki tehlike dönemlerini hatırlayabiliriz. Ancak şimdiki gibi bu kadar farklı yönlerin ve bir dizi karşıt akımın çakıştığı dönemleri hatırlayamayız.


Masaların üstünde dünyanın çoğu yerinde görülen yüksek enflasyon başta olmak üzere korkutucu dosyalar var.

Bu durum yüksek enflasyona uygulanmakta olan büyük bir parasal kemer sıkma politikasının eşlik ettiği gelişmiş dünyanın birçok ülkesini kapsıyor.

Özellikle Avrupa ekonomisinde yaşanan büyük enerji şokundan veya şoklarından bahsetmiyoruz bile...

Yeni Delhi'de toplananlar, Çin'in siyasi karar alma süreciyle ilgili artan endişelerini gizlemiyorlar.

Aynı ölçüde Çinli en büyük emlak şirketlerinden birinin, ABD'deki şubelerinin iflas koruması başvurusunda bulunmasının ardından neredeyse iflas etmesini izlerken, Çin'in ekonomik performansına ilişkin göstergelerin yol açtığı paniği de açıkça ifade ediyorlar.

Yukarıdakilere ek olarak, küresel borç kriziyle bağlantılı karmaşık ve kompleks sorunlardan biri de var olmayı sürdürüyor.

Ekonomileri oldukça gelişmiş olan ülkeler, dünyanın sefilleri arasında aşağılanan ve eziyet görenler için kötüleşen tablonun yükünü hafifletecek önerilerle harekete geçmedikçe, bilhassa bazı gelişmekte olan ülkelerin karşı karşıya olduğu bu sorunun yansımaları, küresel ekonominin koşullarını olumsuz etkileyebilir.

Ancak Çin ve Rusya'nın yokluğu, siyasi anlaşmazlıkların ekonomik uzlaşma isteğini aşmasından endişe duymaya sevk ediyor.

Her ne kadar Ukrayna ile yaşadığı kriz uluslararası bağlamlarda ve özellikle uluslararası barış ve güvenlik açısından bir 'engel' teşkil ediyor olsa da Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in güvenlik veya siyasi nedenlerden dolayı zirveye katılmaması anlaşılabilir. Ancak Çin Devlet Başkanı Şi Jinping'in yokluğu, tabiri caizse, yokluğun yankılanan sesi diye tanımlanabilir.

Son zamanlarda Çin'in pozisyonları bir tür belirsizlik veya netsizlikle örtülü gibi görünüyor. Bu durum, Hindistan zirvesinin başarısızlığa uğramasında Çin'in bir çıkarı olup olmadığı konusunda soru işaretlerini gündeme getirdi.

Açılış töreninde dünyanın büyük liderlerine ve başkanlarına verilecek akşam yemeği için gönderilen davetiyelerde yer aldığı gibi Bharat (ç.n: Hindistan'ın Hindu dilindeki adı) Zirvesi'nden yaklaşık bir hafta önce Çin, gelişmekte olan piyasaların borçlarına ilişkin tekliflerin sunulmasını engelledi ve aynı zamanda Ukrayna'daki çatışmayı kınayan her türlü maddeyi de reddetti.

Çin'in G20 zirvesine katılmaması krizinin birden fazla yüzü var gibi görünüyor. Çin, Hindistan ile sınır konusunda büyük bir anlaşmazlık yaşıyor ve bu durum 2020'de sınırda askeri çatışmalara yol açarak can kayıplarına neden olmuştu.

Hindistan ise ev sahipliği yaptığı zirvenin başarılı geçmesi arzusuna rağmen, doğusunda yer alan Arunaçal Pradeş eyaletinin Çin topraklarının bir parçası olarak gösterildiği yeni bir harita yayınladıkları için Çinlileri affetmiyor.

Bu da Yeni Delhi ile Pekin arasında küllerin altında korların halen yandığı anlamına geliyor
 


Diğer yandan Çin, ilk etapta ekonomik, daha sonra askeri ve üçüncü etapta teknolojik açıdan artan Hint-Amerikan yakınlaşmasından endişe duyuyor.

Bilhassa Yeni Delhi'den Washington'a uzanan ortaklıkların gün geçtikçe derinleşmesinden kaygılanıyor.

Bu da Pekin'in bir noktada "Asya kıtasındaki Çin nüfuzuna karşı dengeleyici bir ağırlık" teşkil edecek ittifakların ortaya çıkışı ve yükselişi konusunda varoluşsal bir endişe duymasına neden oluyor.

G20 Zirvesi önümüzdeki saatlerde grubun vizyonuyla ilgili haklı bir soru işaretiyle karşı karşıya kalacak gibi görünüyor.

Dengeli, ülkeleri birbirinden ayıran meseleleri çözen nihai bir bildiri yayımlamayı, G20'yi birleşik ve etkili bir şekilde ileriye taşımak amacıyla Moskova ve Pekin'in algılayıcılarını kışkırtacak her türlü dilden kaçınmayı başarabilecek mi?

Yoksa Hindistan Zirvesi bu küresel bloğun duvarında derin bir yarığın ve uzun bir birlikteliğin ardından dağılmanın başlangıcı mı olacak?

G20'yi dağıtacak her türlü derin anlaşmazlığın, karmaşık dünya sahnesindeki çelişkileri daha da artıracağı, kurulu küresel ilişkilere farklı yollar çizeceği kesin bir şekilde söylenebilir.

Dünya halkları, son zirvenin, bir tarafta biriken servet ile diğer tarafta emekçilerin biriken sefalet ve acıları arasında bir denge zirvesi olmasını arzu ediyorlar.

Bu, yeni bir sosyal adalet enternasyonalizmi çağrısıdır. Gelin sonuçlarını bekleyelim ve ona göre değerlendirme yapalım.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

Independent Türkçe için çeviren: Beyan İshakoğlu

Şarku'l Avsat

DAHA FAZLA HABER OKU