Bir acayip Kurtuluş Savaşı...

Hakan Gülseven Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Sedat Elbasan/Independent Türkçe

Sirk gibi bir memleket...

Palyaçolar, hokkabazlar, tuhaf gösteriler...

Bir gün gaz çıkarıyorlar, bir gün uçak gemisi...

Evet, uçak gemisi!

Çıkarma gemisinin üzerine pist yapmışlar, motorunu Ukrayna'dan, bilgisayar sistemini ABD'den, çiplerini Tayvan'dan aldıkları 'yerli ve milli' insansız hava araçlarını indirip kaldırıyorlar.

Öyle bir allayıp pulladılar ki, millet uçak gemisini göreceğiz diye kuyruk oldu.

Kimse uçak gemisi görmemiş ki. Salla gitsin...
 


Bizim gerçeğimiz ne peki?

SMA hastası ufacık bebelerin valilikler onayıyla sokakta dilencilik yapmak zorunda kalan aileleri.

Evet, bu kudretli devlet savaş uçağı yapmış, uçak gemisi yapmış, ama ufacık bebelerin aileleri sokaklarda ilaç parası dileniyor!

AKP iktidarı tam olarak budur işte.

Kilosu 30 lira olmuş soğanı taneyle alan millete "Güçlü devlet, dünya lideri" palavrası satmaya uğraşmaktadır.

Bu fukara milletin vergileriyle Rusya'dan alınan S-400 füzelerine ne oldu biliyor musunuz?

Geçen iktidar destekçisi bir şoförden öğrendim ben ne olduğunu: O füzeleri sökmüşüz, baka baka yerli füze üretmişiz!

Vallahi bakın, yalan söylemiyorum.

Putin'i yatıştırmak için rüşvet olarak alınan, 2,5 milyar dolar ödenen ve depoda çürümeye terk edilen S-400'lerle meğerse neler yapmışız!

Kimse bilmiyor, AKP'li dolmuş şoföründen öğreniyoruz!

Sakın yanlış anlaşılmasın, bir meslek grubunu küçümseme maksatlı söylemedim, şoförlerin çoğu gayet şuurlu, biraz kendilerini kaybedecek olsalar mazot alırken gerçek dünyayla irtibat kuruyorlar.

Başka vesileyle söylemiştim, bu saray rejimi yaşatmayı bilmiyor, öldürmeye hevesli.

Hastanelerde doktor, eczanelerde ilaç yok ama maşallah her taraf top, tüfek, tank, palet!

Süleyman Soylu kendisini dinlemeye gelen üç beş kişiye, "Almanya'dan daha iyi tank yaptık. Ohhh, ohhh" diye bağırdı geçenlerde.

Yahu arkadaş, daha birkaç gün evvel benden depremzedeler için terlik istiyordun. Ne oldu? Hadi şimdi çek o 'oh-oh'u!

Dünya üzerinde bu kadar planlı, organize ve büyük palavrayı atmış bir iktidar daha yoktur.

Nazilerin palavra bakanı Goebbels bugünleri görse gözleri yaşarırdı, o kadar diyeyim.

Evet, topladığı deprem vergilerini iç eden, uluslararası tefecilere faiz parası olarak kaptıran, müteahhit çetelerine saçan ve deprem sonrası depremzedeleri kaderleriyle baş başa bırakan ve bize hemen IBAN numarası yollayan bu saray rejimi, halkın sefaletini tankla topla örtmeye çalışıyor.

Yok... Olmaz o iş...

Depremzedeleri herkes unutmaya başladı ama hâlâ en temel ihtiyaçlarını karşılayamıyorlar.

Hâlâ derme çatma çadırlarda yaşayan yüz binlerce insan var.

İçişleri Bakanı kendisi söylüyor: Terlik lazım, kahvaltılık erzak lazım.

Ondan sonra 'oh-oh' lazım!

Biz ise her gün açlıkla sınanmaya başladık. Eskiden hali vakti yerinde olanlar bile bugün evde ne pişeceğini hesaplıyor artık.

Bir zamanlar, mesela öğretmenler, kenara para koyar, tatillerinde birkaç günlüğüne Avrupa'da bir ülkeye giderdi.

Artık 'orta gelirli' denen beyaz yakalılar bile yurtdışı seyahatlerini hayal edemiyor.

Tersine, biz kendi sokaklarımızın yabancıları olduk.

Bir kafeteryada oturup ahbaplarımızla sohbet edemiyoruz.

Kahve içemiyoruz. O hesapları biz ödeyemeyiz.

Bakın Taksim'e, Beşiktaş'a, Kadıköy'e...

Sokaklardaki mekanlarda ecnebi lisanlar konuşuluyor. Biz ancak yanlarından geçebiliyoruz.

Türkiye zavallı insanların yaşadığı ucuz bir tatil mekanıdır artık.

Taksim'e Topçu Kışlası'nı dikemediler ama bizden arındırdılar. Utanç verici bir yer haline getirdiler.

Dümdüz söylüyorum, İstiklal Caddesi, Taksim, Harbiye hattı Ortadoğu'nun fuhuş merkezi haline geldi.

İnanmayan gitsin gece bir dolaşsın, Arapça, Farsça yapılan davetleri, pazarlıkları canlı canlı dinlesin.

Öte taraftan, Edirne ve civarı eczanelerde ilaç kalmadı. Bulgaristan'dan gelip eczanelerde onlara göre ucuz olan ilaçları alıyor, götürüyorlar.

İlaçta döviz kurunu düşük tutuyorlar ya, bu iş Bulgarlara yarıyor...

Hastane yaptık diyorlar, hastanelerde doktor yok. Randevu almak mümkün değil.

Doktor bulsanız ilaç bulamıyorsunuz. Ayrıca bir sürü ilacı devlet karşılamıyor.

En başta söyledim. Kendisini saraylara layık gören, uçaklarını yan yana dizip seyreden Tayyip Erdoğan SMA hastası bebelere ilaç vermiyor.

Aileler valiliklerden yasal izin alıp çocuklarına ilaç alabilmek için sokaklarda dilencilik yapıyor!

İşte büyük devlet, işte dünya lideri Tayyip Erdoğan!

Güzelim memleketimizde fuhuş, dilencilik ve uyuşturucu hakim artık.

Bulgar mafyasıyla Gürcü mafyası Trabzon'da çatışıyor. Meksika uyuşturucu kartellerinin sayfiye yeri haline geldik.

Sokaklarda sefalet. Yiğit kuru soğana muhtaç...

Sonra Tanrı Dağı kadar Türk, Hira Dağı kadar Müslüman Devlet Bahçeli çıkıp konuşuyor:

"Ne olacak?" diyor, "Bu millet Kurtuluş Savaşı'nda kuru ekmek yedi, hiç ses etti mi?"

Hayrola? Savaşta mıyız?

Kim kiminle savaşıyor?

100 küsur aşçılı Saray'da ziyafetler verilirken, manda yoğurdu, Medine hurması, Zonguldak balı, ejder meyvesi havalarda uçuşurken halka kuru ekmek vaazı veren fevkalade milliyetçi zatı muhtereme şöyle seslenmek isterim:

Yok o kadar ucuza palavra!

Kuru ekmek yiyecekmişiz!

Evet, aslında Devlet Bahçeli bir bakıma haklı, bu millet bir Kurtuluş Savaşı veriyor.

Açlıktan, sefaletten kurtuluş savaşı.

Bu savaş milletin ezan-bayrak pazarlamacılarından, avantacılardan, uyuşturucu tacirlerinden, hırsız müteahhitlerden, mafyozlardan kurtuluş savaşıdır.

Bu savaş kazanıldığı zaman doyacağız.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU