Sınıfsız öğretmen, kitapsız şair; İsmail Hoca: "Eğitim sisteminin mağduru talihsiz bir Y Kuşağı üyesi"

Atanamamış sosyal bilgiler öğretmeni İsmail Çıplak, kışın kestane, yazın mısır sattığı seyyar tezgahında adeta interaktif bir şekilde okulda veremediği dersi veriyor, sokaktan ders alıyor. "Ağrı Cumhuriyet Caddesi'nin İsmail Hocası" hikayesini anlattı

Fotoğraf: Independent Türkçe

Onu, yani Ağrı Cumhuriyet Caddesi'nin İsmail Hoca'sını ilk kez 2016 yılının eylül ayında yazdığı şu dizeleri ile tanıdık:

Bugün okullar açıldı. 
Tüm öğrenciler tamamdı. 
Bütün öğretmenler yoktu.
Mısır verdim öğrencilere...
Düşünün dedim.
Sokakta da düşünün;
Düşünün okula kadar...
Müfredatta geçmiyor.


2002 yılında Bitlis'ten çıktığında lisede iki kez okuduğu, öğrenerek öğretmen olma umudunu yürek heybesine koyan atanmamış sosyal bilgiler öğretmeni İsmail Çıplak, o tarihten bu yana kısmı gidiş ve gelişleri saymazsak hep Ağrı'dadır.
 

(8).jpg
Fotoğraf: Independent Türkçe​​​​​​​

 

Kışın kestane, yazın mısır sattığı seyyar tezgahında adeta interaktif bir şekilde okulda veremediği dersi veriyor, ders alıyor.

Özcesi; sokakta satış yapmıyor, sokak ile alışveriş yapıyor. Gündüz sokaktan aldığını gece gönül dostlarına sosyal medya yolu ile şiir tarzında yazılar ile paylaşıyor; gece okumalarından edindiği birikimlerini de gündüzleri aynı dostlara ve tezgah başında müşterilerine sohbetleri ile aktarıyor.
 

(3).jpg
Fotoğraf: Independent Türkçe​​​​​​​

 

Genelde toplumsal olayları günlük olarak yazılarına konu eden İsmail öğretmen, bazen de "Şüphesiz güzeldir kaşların" diye sık sık hitap ettiği hayali kadın kahramanı ve içini döktüğü Zezê'ye seslenişlerini işliyor; dünya halini de göz ardı etmeden.

Özellikle soğuk havasından dolayı çoğu Ağrılının bile terk ettiği Ağrı'ya neden bağlandığını şiirlerden ve söz sanatı ustalarından örnekler vererek açıklayan İsmail öğretmen ile eğitim sistemdeki hakkaniyete dayanmayan hak dağılımı ile beraber Ahlat'tan Ağrı'ya uzayan yolculuğundaki maksadını, heybesine koyduğu umutlarını, mezuniyet sonrası başlattığı edebiyat serüvenini konuştuk.

Elbette şaire yakışır bir tarz ile. Şiir ile yani…
 

 

"Eğitim sisteminin mağduru talihsiz bir Y Kuşağı üyesiyim"

Kendisini "enerjisi yanlış kanallarda akıtılan ve çürütülen Y kuşağının talihsiz bir üyesi" olarak tarif eden öğretmen, şair İsmail Çıplak, "İsmail Hoca kimdir" sorusuna kısaca şu cevabı verdi:

1983 yılında Bitlis'in Ahlat ilçesinin Otluyazı Köyü'nde dünyaya gelmiş, çocukluğu 1980 darbesi sonrası sistem dizaynında geçmiş, ilkokulu 90'larin karışık siyaset atmosferinde köyde okumuş, ortaokulu Ahlat Yatılı İlköğretim Bölge Okulu'nda bitirmiş, liseyi Van/Muradiye Alpaslan Anadolu Öğretmen Lisesi'nde bir postmodern darbe ve 2001 ekonomik krizini araya sıkıştırarak diplomasını almış;

2002'de seçimlerle beraber Atatürk Üniversitesi Ağrı Eğitim Fakültesi Sosyal Bilgiler Öğretmenliği bölümünü kazanmış ve 20 yıllık süreçte sistemin hep kazanması üzerine ataması bir türlü gercekleşmemiş, enerjisi ve yeteneği olup da sistem tarafından çürütülmeye terk edilmiş yüzlerce emsali bulunan talihsiz bir Y kuşağı üyesiyim.


"Cevherlerin üzerindeki tozları silmek için yola çıktım"

2002 yılında Bitlis'ten Ağrı'ya doğru yola çıkarken hayallerinde üstü tozlanmış cevherlerin tozunu silmekle beraber, idealist bir öğretmen olmanın da yattığını belirten İsmail Çıplak, şunları anlattı:

Bitlis'ten Ağrı'ya yola çıkarken heybemde lisede iki defa okuduğum Grigory Petrov'un 'Beyaz Zambaklar Ülkesinde' adlı kitabı vardı. Geniş bir perspektifle insanı doğru olanı yapmaya yönlendiriyordu.

'O zaman hedef ne olmalı?' Bu sorunun cevabı da yine aynı yazarın 'İdealist Öğretmen' kitabında buldum.

Üstü tozlanmış cevherlerin üstündeki toz bulutlarını temizlemek ve bu cevherlerin parlamasını sağlamak.


İsmail Hoca "Umudum; birbirini anlayan, ötekiye saygı duyan, bilgi ve becerilerini bilgi ağları kurarak birbirine aktaran, ilmin haysiyetini kırmadan hakikatin peşinde olan, sorgulayan ve her ne konum veya meslekte olursa olsun 'iyi insan' kalabilmeyi başaran bireylerin toplumu oluşturduğu bir ülke" şeklinde sözlerine devam etti.
 

 

"Ağrı ile birbirimizi tanıyıp tamamladık"

İsmail Çıplak, mezuniyeti sonrası neden Ağrı'dan kopmadığını ve hala onu Ağrı'da tutan bağı da şu şiir örnekleri ile dile getirdi:

Bahattin Karakoç "Ağrı Dağı" adlı şiirinde şöyle der:

'... 
Dedim: ey kutlu dağ, artık elveda,
Cihazın, soylusun teksin dünyada!
Bir yanım sıla der, bir yanım AĞRI,
Gezinir içimde bir ince ağrı.
Gittiğim her yerde ben onu gördüm,
'Yerle gök arası bir sırlı düğüm.'
...'

 

Daha küçükken babamın ara sıra ticaret için geldiği yerdi Ağrı. 
'Karakilis, Karaköse' derlerdi.
Ağrı'ya gelme isteğim hep vardı.
Van'da lise okurken sinuzitten muzdariptim.
Ağrı'ya geldiğimde 4 yıl hiç doktora gitmedim. 
Ve -40'ları bulan hava soğukluğu.
Mezun olduğumda gittim.
Bir kaç kez ziyaret amaçlı geldim.
Hani şair diyor ya,

'Yerle gök arası bir sırlı düğüm.'
 

(5).jpg
Fotoğraf: Independent Türkçe

 

Sevdiğim bir insanın vasıtasıyla tekrar geri geldim ve Ahmet Muhip Dranas'ın 'Ağrı' şiirinde dediği gibi;

'Vardım eteğine, secdeye kapandım;
Koşup bir koluna sımsıkı abandım.
Karlı başın yüce dedikleyin yüce,
Sükûn içindeki heybetin gönlümce.
Devce yapında ilk rahatlığı duydum.
Şifası mı ne ki ruha bu ilk yudum
Hayâl arkasında boş çırpınışların
Sen uygun bir vakti gelince rüzgârın
Sonsuzluğa doğru kalkacak sihirli
Bir gemisin göklerde demirli
Ve ben rıhtımında bekleyen tek yolcu...'

Ve kaldım!


Ağrı'nın, ekonomik olarak kişi başına düşen milli gelir açısında son dört il arasında yerini alan bir şehir olmasına rağmen, doğal güzellik ve kültürel anlamda zengin bir şehir olduğunu söyleyen İsmail Çıplak, "Ahmed-î Xanî başta olmak üzere edebiyat ve yazın dünyasında kendini kanıtlamış değerlerle doludur. Sözlü tarih ve kültürün taşıyıcılarının çoğu bu bölgeye aittir. Dengbêjlerin Homeros'u Evdalê Zeyniké, dengbêjlerin şahı Şakiro ve nice değerli dengbêjler de bu şehirdendir. Bunlar edebiyata daha doğrusu şiire gönül vermiş insanlar için çok önemlidir. Bu üstadların yol yürüdüğü coğrafyayı hissetmek şaire can suyudur adeta" şeklinde konuştu.

İsmail Çıplak, "Ve Ağrı'da zaman cömerttir; özellikle kışları... Maddi kaygılara boğulmayan bir insan okumaya, dinlemeye, fikir teatisine zaman ayırabilir. Kafa yorabilir ve güzel okumalar yapabilir" dedi.

"Bağımsızlığı seviyorum ve Ağrı bunu bana sunuyor, bireysel olarak kalsa da" şeklinde konuşan İsmail Hoca Ağrı'ya ithaf ettiği şu dizeleri ile paylaştı:

Ararat şahit 
Gemiden indik Anya!
Peşi sıra keçisi Nuh'un
Üzüm salkımları sağdık.
Sonra saçlarında kümülüs 
Gözlerimde bulut
...

 

 

"Sokak, neden düşünmesi gerektiğini öğretir insana"

Ders almak ile ders vermek için bir sınıfa gerek olmadığına dikkati çeken Çıplak, müşterileri ile olan etkileşim konusunda şunları söyledi:

'Üslup insanın kimliğidir' sözüne inanırım. Eğer güzel bir üslubunuz varsa yaptığınız iş ne olursa olsun etkileşim güzel olur. Ivan İllich 'Okulsuz Toplum' adlı kitabında, 'aynı ilgi alanına sahip insanları bir araya getirmenin daha verimli olacağı, sınıf yerine dersin daha önemli olduğunu' savunuyor.


Eğitimin giderek ticari kaygılarla kuşatıldığı göz önünde bulundurulduğunda, kendisinin kestane satışıyla okulların bilgi satışı arasındaki tek farkın; "sınıfsız olması" olduğunu ifade eden İsmail Hoca, "Ancak 'aynı ilgi alanına sahip insanlar' ve bilgi ve becerilerini birbirine aktaran insanlar konusunda bulunduğum sokak, okul fabrikasında belirli bir müfredat dahilinde sistemin istediği ürünü elde etmek çabası ile oluşturulan sınıftan daha iyidir, diyebilirim" ifadelerini kullandı.

İsmail Çıplak, bu sözlerine şöyle açıklık getirdi:

Çünkü sokakta 'bir insan neden düşünmesi gerektiği' üzerinde durulurken, sınıfta 'bir bireyin nasıl düşünmesi gerektiği' üzerinde fabrikasyon çıktılı bir ürün elde etme telaşı hâkimdir.


"Zezê benim iç döktüğüm, Şeker Portakalı'nın Zeze'si değil"

Kendisini tanımamıza vesile olan "Şüphesiz, güzeldir kaşların" repliğinin Şeker Portakalı filmindeki küçük Zeze ile karıştırılmış olsa da Zezê'nin, dertleştiği hayali bir kadın kahramanı olduğunu belirten Çıplak, bu replikten bir iki şiirle devam etti:

Zezé, kendisiyle dertleştiğim hayali kahramanımdır.
Söylemek istediklerimi veya söyleyemediğim bazı şeyleri kendisiyle paylaştığım bir kahraman.
Bazen şiir yazarım ona bazen kısa mektup.
Bazen tarih olur bazen sosyoloji konuşulur.
Genelde yalın, sade şiirler, Zezêye kısa mektuplar işte. Belki de bu mektuplar bir gün kitap da olur…


"'Şeker Portakalı' kahramanı küçük 'Zeze' ile karıştıranlar oldu ama Zezé bizden ve bir kadın kahraman; okumuş, meraklı bir arkadaş. İçimi açtığım biri" diyen İsmail Çıplak, sözlerini yeniden şiirleriyle sürdürdü:

Üşümüştü;
Nazlı elleri,
Gül yüzü.

Burada
Çiçekler açmaz değil.
Zezé,
İçimin serasında,
Eksi derecelerde açan bir çiçektir.

Ararat şahit;
Şüphesiz güzeldir kaşların.


"Kaşlar, gözlerin satırlarıdır. Bana göre, okunmasını anlamlı kılar, mana verir" diyen Çıplak, bu sebeple kaş vurgusunu bir replik olarak kullandığını belirtti.

Köşe başında duruyorum
Saçlarımda beyazlar,
Efkar ve edebin tebessumleri...
Bazı zamanlar
Böyle anlarda
Yüreğimde yol bulup
Saçlarıma akarlar.

Ve ikindi,
Hep böyle güzel mi olur?

Kutsal kitap 've'l asr' derken
İkindi mi idi böyle
Ya da
Bir asrın ikindisi mi idi güzel olan
Yoksa
Tüm asr'ların ikindisi güzeldi de
İnsan mı 'hüsran'da kaldı?

Ve'l asr;
Şüphesiz güzeldir kaşların.

 

 

"Sokakta satış değil sokak ile alışveriş yapıyoruz"

Seyyar tezgahında yaptığının "sokakta satış" değil, "sokak ile alışveriş yapmak" olduğunu söyleyen Çıplak, okumak ile diploma sahibi olmanın aynı şey olmadığını da ekleyerek sözlerini şöyle sürdürdü:

"Sokakta bekliyoruz. En çok beklediğimiz anlar, okul çıkışları, kurumların dağılması zamanları oluyor. Ve sokak bu insanlarla doluyor, alışveriş de bu zamanda daha iyi oluyor. Ancak sokakları dolduran bu insanlar ise ve sokaktaki hali ile sınıftaki hali birbirinden farklı ise bu bir yazının konusu olmaktan çok eğitim girdisinin masaya yatırılmasını gerektiren sosyolojik tespitlere ihtiyaç duyar"


"Sokak sosyolojisi biraz farklıdır"

"Bireysel olarak sokak ile birbirimizi besliyoruz" diye konuşan İsmail Çıplak, "İnsanların davranışları, giyimleri, yolda yürüyüşleri, bir şeyi isterken ya da alırken takındıkları üslup her şey birbirini besliyor. Tabi bunlar birazda gözlem gücüne bağlı olarak gelişir. Sokak sosyolojisi biraz farklıdır" dedi.

İsmail Hoca, "farklı" diye vurguladığı sokak sosyolojisi hakkında şunları anlattı:

Bazen masum görünen şeylerin aslında hiç masum olmadıkları, evinde ahlak şövalyeliği yapanların sokakta pespaye davrandıkları ya da Montesguieu' nun; 'Ayrı ayrı birer ahlaksız yaratık olan insanlar, bir araya gelince namuslu kişiler olurlar' sözündeki bazı insanların varlığının sokaktaki yansımaları, parası çok olup bir mısırın pazarlığını yapan, parası tam çıkışmayıp bir mısır almadan sessizce uzaklaşan sessiz onurlular... 


"Ve tüm bu davranışların okullarda mevzubahis olmaması..."  diye vurgulayan İsmail Çıplak, "Onun için okumak ile diploma sahibi olmak arasında büyük bir fark var veya okulu diploma sahibi olmak bir konuma gelmek için okumayı sadece araç olarak kullanmaya müsait hale getiren bir eğitim sisteminin varlığı sorgulanmalıdır. Geriye sokakta gördüğümüzü yazıya; yazılarda okuduğumuzu sokağa taşımak kalıyor" ifadeleriyle sözlerini tamamladı.


 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU