Yahudilere yönelik "çocuk kanı akıtıp emme" iftirasının arkasındaki tarihi gerçekler

Faik Bulut Independent Türkçe için yazdı

İsrail hükümetine bağlı Milli Dijital Ajansı (MDA), elektronik sitesinde yaptığı yayında, Güney Afrika'yı "Gazze operasyonlarını vesile ederek itibarını zedelemek için İsrail devletine sinsice 'kan iftirası' atmakla" suçladı. Ajans, böyle bir davanın açılmasını "holokost anısına ve ruhuna hürmetsizlik" olarak tanımladı. 

Malum, "kan iftirası" deyimi ortaçağda, "Yahudilerin kaçırdıkları Hıristiyan çocuklarını kesip kanlarını dini ayinlerinde kullandıkları" yolundaki iddialar sonucu ortaya çıkmıştır. 1
 


Bu iftiranın yeniden akla gelmesine yol açan bir gelişme ise Amerikalı milyarder işadamı Jeffrey Epstein'in "çocuklara cinsel saldırı ve tecavüz" skandalının ortaya çıkmasıdır. 

Ekonomi ağı sayesinde ABD'de ve yurtdışında geniş bir nüfuza sahip olan Epstein, 10 Ağustos 2019'da New York'ta hapishanede intihar etti. 
 

Epstein, 2019'da cezaevindeki hücresinde ölü bulunmuştu (AP).jpg
Epstein, 2019'da cezaevindeki hücresinde ölü bulunmuştu / Fotoğraf: AP

 

61 yaşındaki ortağı Ghislaine Maxwell ise, New York'ta Epstein adına reşit olmayan çocukların ticaretini yapma suçlamasıyla mahkûm edildi ve Haziran 2022'de 20 yıl hapis cezasına çarptırıldı. 

Pedofili ve fuhuş ağı oluşturma suçlamasıyla yargılanırken hapishanede ölü bulunan Epstein'in adasında (Karaip Denizi, Little Saint James Adası) çok sayıda kadın, kız ve reşit olmayan çocuğun tecavüze maruz kaldığı veya zorlandığı da iddialar arasındaydı. 
 

Jeffrey Epstein'ın Little St. James adası Reuters.jpg
Jeffrey Epstein'ın Little St. James adası / Fotoğraf: Reuters

 

Meselenin siyasi boyutunda şöyle bir nokta dikkat çekiyor: Güney Afrika'nın Uluslararası Adalet Divanı'nda İsrail aleyhine açtığı soykırım davasında Binyamin Netanyahu yönetimi, ABD ceza ve anayasa hukuku alanındaki çalışmalarıyla tanınan Amerikalı bir avukat ve eski hukuk profesörü olan Alan Morton Dershowitz'e İsrail'i savunması için öneri götürmüştü.

Dershowitz'in de adı sübyancılık, kadına tecavüz ve karmaşık cinsel ilişkilerin yaşanmasından ötürü "fuhuş yuvası" olarak nitelenen adadaki seks rezaletine karışmıştı.

Bu münasebetle, J. Epstein'in elindeki seks videolarını İsrail istihbarat teşkilatı Mossad'a servis ettiğine yahut paylaştığına dair iddialar gündeme geldi. 2
 

Holokost Ansiklopdesinde Kan İftirası bölümü.jpg
Holokost Ansiklopdesi'nde "Kan İftirası" bölümü

 

"Kan iftirası" kapsamındaki suçlamaların günümüzdeki hadiselerle bağlantısına ilişkin bir örnek de Türkiye'den geldi:

2009 yılında işlenen Münevver Karabulut cinayeti bu kez sosyal-politik yanıyla ve bir kısmı kurgu-komplo, bir kısmı da iddia düzeyinde olan haber-yorumlarla gündeme taşındı. 
 

 

Mesela Sabah gazetesi gibi kaynaklar, komployu daha da ileri taşıyarak "Yahudi Garipoğlu'nun İsrail ajanları tarafından saklandığını" öne sürmüşlerdi. 3 

Bu iddialar tekrar medyaya taşındığında Avlaremoz sitesinden Serdar Korucu, 18 Aralık 2022 tarihli "Cem Garipoğlu Üzerinden Antisemit Mesajlar" yazısıyla iddiaları reddetmiş ve bu tür haber-yorumları eleştirmişti. 

"@OkanOğuzboyu" rumuzlu bir kişi ise sosyal medya üzerinden "Münevver Karabulut cinayeti, Sabetayizm-Satanizm izleri birbirine karışmış girift bir vaka…" cümlesiyle bilinen iftira furyasının bir örneğini sunuyordu. 4

Sol haber sitesinde ise şu tespite yer veriliyordu:

…Mesut Yılmaz ile Garipoğlu ailesi arasındaki düşmanlığı şiddetli bir iç rekabet olarak değerlendirenler de bulunuyor. Yılmaz'ın yeğeni Mehmet Kutman İsrail'in ve aslında dünyadaki Yahudi sermayesinin en güçlü isimlerinden Ofer'in Türkiye temsilcisi gibi çalışıyor… 5


Hatırlanırsa; bahsedilen cinayetin tekrar gündeme gelmesi üzerine Karabulut ailesinin avukatı Rezan Epözdemir, Fatih Altaylı'nın YouTube kanalına konuk oldu.

Programda Epözdemir, sakin bir şekilde "Yahudilerin kanlı ayin yaptığını, bunun Osmanlı döneminde de yapıldığını ve Garipoğlu ailesinin Yahudi olduğunu" ileri sürdü. 

Fatih Altaylı'nın bu sözlere tepkisi sadece "A öyle bir şey mi var, ilk defa duyuyorum!" demek oldu.

Epözdemir daha önce de Nevşin Mengü'nün yaptığı bir programda Garipoğlu'nun Yahudi olduğunu, kendi deyimiyle "Yahudilerin 'mayasız (ekmek pişirme) ayini' yaptığını" öne sürmüş, "mahkemenin cinayet gerekçesi olarak bu olasılığı araştırdığını" söylemişti.
 

 

Yayının ardından birçok izleyici Epözdemir'in komplo yaydığını, Altaylı'nın da buna ortak olduğunu belirterek onları eleştirdi.

Gelen tepkiler üzerine Altaylı bir açıklama yaptı ve şöyle dedi:

(Söz konusu iddia ve komplolar-F.B.) Epözdemir'in şahsi fikri değil mahkemenin cinayet sebebi olarak araştırdığı sebeplerden biridir.


Avukat R. Epözdemir ise şu gerekçelerle kendini savunuyordu:

Mahkemenin üzerinde durduğu senaryoları anlatıyorum. 'hamursuz (ekmek) ayini' de bu gerekçelerden biri. Bu duruşma tutanaklarına ve gerekçeye yansıyan bir durum, benim görüşüm değil!


13 Ağustos 2023 tarihli "Fail Garipoğlu, Mevzu; Yahudilere Ayin Komplosu" başlıklı yazısında gazeteci-yazar Nesi Altaras, Epözdemir'i "yalan-yanlış" sözler söylemekle itham etti; "Avukatın sözünü ettiği Yahudilerde kanlı hamursuz ekmek yapıp yeme diye bir ayinin asla yaşanmadığını ve üstelik Garipoğlu ailesinin de Yahudi olmadığını" yazdı. 

Bizi ilgilendiren yanıyla bakılırsa, N. Altaras'ın uzun eleştirel yazısının özü şudur:

Ortaçağ Avrupası'nda yayılan bu komploya göre; Yahudiler, Pesah bayramında Hristiyan çocukları kaçırıp kanlarıyla mayasız ekmek olan matsa yapıyorlardı.

Bu asılsız komplo yüzyıllarca devam etti, birçok masum Yahudi'nin cinayetle suçlanmasına ve asılmasına sebep oldu.

Eğer Altaylı ve Epözdemir'in iddiaları doğruysa (ki yine de komplo yaymaktan kaçınabilirlerdi) hangi mahkeme, hakim, savcı ve polis yetkilisinin tarihin en eski ve en absürt antisemit komplolarından birini ciddiye aldığını bilmek kamuoyunun hakkıdır…

Zira Altaylı, kan iftirası olarak bilinen Yahudi düşmanlığını içeren bu komplonun serbestçe yayılmasına yardım ve yataklık ediyor.


Yukarıda bahsi geçen haber, "İnsan Hakları Derneği Irkçılık ve Ayrımcılığa Karşı Komisyonu" bülteninde de yer aldı.

Türkiye basınında, 14 Aralık 2019 tarihli Yeni Akit gazetesinde, "İğneli Fıçı Gerçeği" başlığı altında şunlar da yazıldı:

Yahudilikte, insan kanının ikinci bir kullanım yeri ise Pessah (mayasız) bayramları olmuştur. Pessah bayramında bir hafta boyunca mayasız ekmek yapılır ve yenir. Yahudilerin bazı kollarına göre, bu ekmeklerin en makbul olanları ise içine insan kanı katılanlardır. Bazı tarihçilerin bildirdiklerine göre, Pessah bayramları, Avrupa'da her yıl küçük çocukların kaybolduğu dehşet dönemleri olmuştur.
 

Kaçırılan çocukların kanlarını akıtan iğneli fıçının resmi.jpg
Kaçırılan çocukların kanlarını akıtan iğneli fıçının resmi

 

Yahudilerin, kaçırdıkları Yahudi olmayan çocukların kanlarını almak için kullandıkları yöntemlerden biri. Fıçının içi iğnelerle kaplıdır. Çocuğu fıçının içine canlı canlı kapatan hahamlar, ardından fıçıyı dakikalarca yuvarlarlar. Daha sonra fıçının dibinde bulunan musluk açılır ve toplanan kan ayinlerde kullanılmak ya da Mayasız Bayramında yenilen mayasız ekmeklere karıştırılmak üzere alınırdı.

Kan içme konusunu şimdiye dek en iyi açıklamış kaynaklardan biri, 1803'te Moldavyalı rahip Neophite'in yazdığı kitaptır. Bir hahamın oğlu olan Neophite, Yahudilikten çıktıktan sonra Hıristiyanlığı kabul edip rahip olmuştur. Babasının inancındaki bütün kanla ilgili ayinleri açıklamıştır. Bazı Yahudi tarikatlarının, insan kanı kullandıklarında Yehova katında daha 'üstün' olduklarına inandıklarını anlatmıştır.

İşte Yahudilerin bulundukları ülkelerden sürülmelerinin nedenlerinden birisi de bu sapık âdettir. Özellikle İspanya'da, kan içme olayları defalarca gündeme gelmiş, bu olaylar halk arasında büyük huzursuzluk meydana getirmiştir. Sayısız çocuk kaybolmuş, cesetlerin bir kısmı tamamen kanı çekilmiş bir durumda bulunmuştur.

 

Ve "basın özgürlüğünün" zirvesine ulaştığımız bu seviyede hiçbir savcı bu sözlere dava açmadı.

Yeni Akit'in haberi üzerine harekete geçen Şalom gazetesi yazarı Mois Gabay, gazete hakkında şikâyette bulunup devleti göreve çağırdı.

Türkiye Yahudi Toplumu Eşbaşkanı İshak İbrahimzadeh de Twitter'dan yalan haberi kınadı.

"Yahudilerin Pesah (Hamursuz) Bayramı'nda pişirip yedikleri matsa (mayasız ekmek) şöleninde kesinlikle kan kullanmadıklarını; iğneli fıçı türünden işkence yoluyla kan akıtma aletleriyle herhangi bir ilgilerinin olmadığı ve olamayacağını" belirten Nesi Altaras ise Yeni Akit'i "Gerçeklerle arası her zaman açık olan ve yalan haber yayınlayıp nefret söylemi yoluyla Musevilerin hayatını tehlikeye atmakla" suçladı. 6
 

Hiristiyan çocuğun kanının alınarak Yahudiler tarafından  öldürülmesini tasvir eden resim, 1910 Ukrayna.jpg
Hıristiyan çocuğun kanının alınarak Yahudiler tarafından öldürülmesini tasvir eden resim, 1910 Ukrayna

 

"Kan iftirası" meselesinin tarihi arka planını bazı sorularla izah edeceğiz: 

Türkçe kan iftirası; İngilizce blood libel ve Arapça (فرية الدم, فرية طقوس القتل, فطير صهيون ) furiyet'ul dem, fatir sihyon veya teşhir'ul dem gibi isimlerle anılmaktadır. 


Peki, kan iftirası nedir?

Alvaros platformu sitesi editörü Nesi Altaras araştırmacı, gazeteci ve çevirmen kimliğiyle biliniyor.

Ona göre;

1100-1250 yılları arasında Batı Avrupa'da ortaya çıkan bu kan iftirası Yahudileri aşağılamak ve ezmek için en çok kullanılan asılsız suçlamalardan biridir… Yahudilikte böyle bir pratik tabi ki yoktur, asla olmamıştır ve olması da düşünülemez.


Vikipedi ansiklopedisinin Türkçe bölümü ile İngilizce ve Arapçasında aynı başlık altında verilen bilgilerin ayrıntıları biraz farklı olsa bile özü aynıdır. Şöyle ki: 

Kan iftirası veya kan suçlaması, dini azınlıkların (çoğunlukla Yahudiler) çocukların kanlarını dini ayinlerde ve bayramlarda kullandıkları yönündeki iftira ve suçlamalardır. 

Kan iftirası -kuyu zehirlemek ve ekmek pisletmek iddialarıyla birlikte- Avrupa'da Yahudilere karşı yapılan zulümlere neden oldu.

Bu iftiraya göre; Yahudilerin Pesah bayramında matsa (mayasız ekmek) yapabilmeleri için insan kanına ihtiyaçları varmış ve Hıristiyan çocukların kanını tercih ederlermiş. 

O devirde sebebi bilinmeyen çocuk ölümlerinden Yahudiler sorumlu tutulurdu. Bazen de kurban edildiği iddia edilen kişiler şehit (aziz) mertebesine konup adına kültler oluşturulurdu. 

Yahudi folkloruna göre; kan iftiraları 16. yüzyılda Prag Golemi'nin ortaya çıkarılması üzerine Hıristiyan toplumunda Yahudi cemaatine yönelik iftira ve hurafelere karşı bir korunma anlayışının ürünüydü. Zira Golem İbranice bir kavram olup, Yahudi efsanelerinde ruhsuz ve genelde kilden yahut topraktan oluşturulan simgesel bir varlığı simgeler. 

 

Yahudileri iftira ve saldırıdan koruduğu düşünülen mitolojik Golem heykeli .jpg
Yahudileri iftira ve saldırıdan koruduğu düşünülen mitolojik Golem heykeli 

 

İnanışa göre; Yahudi din adamı Rabbi Judah Loew ben Bezalel kilden bir heykel yaptı ve adını Golem koydu. Musevi halkını koruması için cemaatin hayalinde canlı tutulan bu mitolojik kahramanın alnına da emet (אמת, doğruluk) kelimesi yazıldı.

Neticede Avrupa'daki bazı Yahudi toplulukları, onun adının yazılı olduğu muska ve tılsımları kullanmak suretiyle kendilerini korumaya almaktaydılar. Dolayısıyla kan iftiraları, Haham Bezalel'in Prag Golemi'ni yaratmasının arkasındaki itici güçtür. 

Diğer taraftan birkaç Papa, kan suçlamalarını direkt veya dolaylı olarak kınamış ve onaylamamıştır. Ancak bu iftiralar bazı Hıristiyan gruplar tarafından halen kullanılmaktadır.

 

Yahudilerin Pesah ayininde çocuk kanı akıtma hurafesinin temsili resmi.jpg
Yahudilerin Pesah ayininde çocuk kanı akıtma hurafesinin temsili resmi

 

Konuyla ilgili ilk hikâyelere/hurafelere göre; Pesah töreninin tek amacı çocuğu öldürmekti fakat zamanla hikâye şeklini değiştirip kan toplamaya dönüştü. 

İlk toplu zulme sebep olan kan iftirası Norwichli William (ö.1144) hikâyesidir. Bu hikâye William'ın kanının toplanmasından veya cinayetin dini amaçlı yapılmasından bahsetmez. 

Lincolnlü Küçük Aziz Hugh'un (ö.1255) hikâyesine göre, oğlanın ölüsü çarmıhtan çıkarılıp masaya serildi…. Karnı yarılıp iç organları boşaltıldı. 

Trestolu Simon'un (ö.1475) hikâyesinde ise çocuğun yüksek bir yer üzerinde baş aşağı tutulup kanının toplandığı vurgulanır. 7
 

Bern'deki Kindlifresserbrunnen (Çocuk Yiyen Çeşmesi), Kornhausplatz.jpg
Bern'deki Kindlifresserbrunnen (Çocuk Yiyen Çeşmesi), Kornhausplatz

 

Kan iftirası ne zaman başladı?

"Kan iftirası"nın kökeni, MS. 1. yüzyılda yaşamış Greko-Mısırlı yazar Apion zamanına kadar dayanıyor. O, Yahudilerin Yunanları tapınaklarında kurban ettiğini iddia etti. 

Apion'un anti-Yahudi karalamalarına ve çamur atmasına Poseidonius ve Apollonius Molon'un görüşleri de eklendi.

Sonuç olarak İskenderiye'de 38 yılında saldırılar düzenlendi ve binlerce Yahudi öldü. 

Sokrates Skolastikus (5'inci yüzyıl), İsa'nın ölümüyle dalga geçercesine bir grup sarhoş Yahudi'nin Hristiyan bir çocuğu çarmıha gerip çocuk ölene kadar başına musallat olduklarını belirtiyordu. 

Ortaçağ, Barok ve Modern dönemlerde "Hıristiyan çocuklarını kaçırıp kanlarını akıtma, öldürme" gibi yalan-yanlış hurafe ve hikâyelere dayanan iftiralar sonucu Avrupa'nın farklı bölgelerinde Yahudilere yönelik kıyımlar yapıldı

Bunların bir kısmı Çarlık Rusya'sında olduğu gibi devlet eliyle bir kısmı da antisemitist milliyetçi Hıristiyanların kışkırtmaları sonucu meydana geldi. 

Bilhassa Ortaçağ'da bir şekilde ölen veya öldürülen kurban çocukların Papalık tarafından "aziz" ilan edilmelerinin yerinde olmadığı yüzyıllar sonra görülmüş ve bu hatadan dönüldü. 8

Önemli olduğunu düşündüğüm iki "Kan İftirası" olayının ayrıntılarını vereceğim. 

1840 Rodos kan iftirası ile aynı tarihli Şam Olayı'nın özelliği şu:

Her ikisi de Osmanlı topraklarında gerçekleşen kanlı hadiselerdir. Batılı diplomatlar meseleyi körükleyip çıkarları için kullandılar.

Örneğin Rodos'ta Yahudiler, Yunanlı bir Hıristiyan çocuğu öldürmekle suçlandılar.

Suçlama, yerel hükûmet ve Rodos'taki Avrupa temsilcileri (bilhassa İngiliz Konsolosu) tarafından desteklenince Rodoslu Hıristiyan ahali ayağa kalktı.

Yahudi Mahallesi 12 gün boyunca kuşatıldı. Yahudi cemaatinin ileri gelenleri tutuklandı; sıradan Yahudiler işkenceye alındı.

Yahudi sermayedarı Moşe Hayim devreye girdi; Babıali'ye önemli oranda rüşvet kabilinden para verdi. Böylece yapılan tahkikat sonucunda Musevi cemaati suçsuz bulundu. 
 

Şam'daki Kan İftirası hakkında yazılmış Türkçe kitap.jpg
Şam'daki Kan İftirası hakkında yazılmış Türkçe kitap

 

15 Şubat 1840 tarihli Şam'daki kan iftirası olayının aslı ise şuydu:

Piskopos Toma (Thomas) Kappuçi, amansız çiçek hastalığına yakalanan David Harari'nin çocuğunu aşı vurdurmak maksadıyla şehirdeki Yahudi mahallesine götürmüş ama geri dönmemişti.

Merak eden hizmetlisi İbrahim, efendisini aramaya çıkmıştı.

Piskopos Toma ile hizmetlisi İbrahim'in "Yahudiler tarafından katledilip kanlarının Pesah Bayramı münasebetiyle içildiği" yolundaki yaygın suçlamalar üzerine vilayet idarecileri bir tahkikat komisyonu kurdu. 

Tahkikat sonucunda Süleyman Şalom (Salom) isimli bir Yahudi berber gözaltına alınıp itirafa zorlandı.

İşkence altında alınan itirafa göre; kendisini cinayete teşvik edenin, camiasında nüfuz sahibi ve gayet zengin olan Hadari Ailesi olduğunu söyledi.

Berber Yahudi mahallesinden bir kızla evlendirilme vaadi karşılığında sözde bu cinayeti işlediğini de itiraf etti.

Salınan korku ortamından etkilenen Haham Moşe Ebu'l Afiye, dinini terk edip Müslümanlığı kabul ettiğini bildirerek Muhammed Efendi El Muslimani ismini aldı.

Gerçekte olay, o tarihte Şam'da sırtlarını İngiliz Konsolosluğuna dayayan Yahudi cemaati ile Fransızlardan açık destek alan Katolik cemaat arasındaki rekabetin ürünüydü.
 

İki Fransız düşünürün Yahudilerin çocukları kaçırıp kanlarını emdikleri yolundaki bir kitabın Arapça çevirisi.jpg
İki Fransız düşünürün Yahudilerin çocukları kaçırıp kanlarını emdikleri yolundaki bir kitabın Arapça çevirisi

 

Bu nedenle hadiseye birden fazla devlet el atarak meseleyi bir diplomatik oyuna dönüştürdü. 

Nitekim Hıristiyan camiasını Yahudilere karşı kışkırtan Fransız konsolosunun bu hareketi üzerine bilhassa İngiliz konsolosu, İstanbul'daki diğer konsolos ve diplomatları da harekete geçirerek Babıali hükümetine para vermek ve baskı yapmak suretiyle, haklarında idam kararı verilen Şamlı Yahudilerin affedilmelerini sağladı. 

Neticede Osmanlı Padişahı Abdülmecid, 6 Kasım 1840 tarihli fermanıyla "Yahudilere atılan kan iftirasının meşru ve gerçek olmadığını" duyurdu.
 

Padişah Abdülmecit'in Rodos ve Şam'daki kan iftirasına dair iddiaları yalanlayıp yasaklayan fermanı. 1841[1].jpg
Padişah Abdülmecit'in Rodos ve Şam'daki kan iftirasına dair iddiaları yalanlayıp yasaklayan fermanı, 1841

 

Bu tarihten itibaren Suriye, Filistin ve Mısır'da kan iftirası furyası başladı.

Şam ahalisinin bir kısmı, yaramaz çocuklarının gözünü korkutmak için "Moşe Ebu'l Afiye (ölüm tehdidiyle Müslüman olan Yahudi Hahamı) gelecek, sizi alıp götürecek!" sözleriyle onları uslandırma yoluna gittiler.

Henri Abdulnur isimli Şamlı bir çocuğun, 1980 yılında Yahudi mahallesi yakınındaki bir kuyuya düşüp boğulması üzerine, Şam'daki eski hurafe kendini tekrar etti ve suç, Yahudilere mal edildi. 10

Prof. Dr. Muhammed El Hiwari, Kahire'deki Ayn-u Şems Üniversitesi Edebiyat Fakültesi İbrani Dili ve Edebiyatı Bölümü öğretim görevlisi olup, "Diğer dinlerle karşılaştırmalı olarak Yahudilik fikriyatı" alanında uzmanıdır. 

Dört ayrı video konuşmasını izlediğim Prof. Dr. El Hiwari, "Kan iftirası" üzerine geniş bir bilgiye sahiptir.

Dinlediklerimi birkaç noktada özetleyebilirim: 

  • Eski çağlardaki "Kan İftirası" olayına ilişkin hurafelere göre; Yahudiler, Sünnet yarasını iyileştirmek, ilaç olarak veya birtakım büyüler vs için kullanmak üzere çocukların kanını emiyor veya katık yapıyorlardı.
     
  • Yahudilerin "Hıristiyan kanının cinsel gücü artırdığına inandıkları" varsayılıyordu. Bu tür hurafeler folklorik şarkılar, hikâyeler ve masallar yoluyla halkın bilincine aşılanmıştı. Kolay terkedilemediği gibi günümüzde bile yaygındır. 
     
  • Hıristiyanlar nezdinde "kan emicilik" diye de bilinen bu olayın halk kültüründeki anlatımı, "Yahudiler İsa Peygamber'in katilleridir, onun kanını akıtmışlardır!" hükmüdür. Böyle denilerek hem hurafe meşrulaştırılmakta hem de Yahudilerden nefret etme bilinci geliştirilmektedir. 
     
  • Papa IV. İnnocent, 5 Temmuz 1247 tarihli yazılı açıklamasında beyan ettiği gibi Yahudilerin kutsal kitabı Talmud ile Talmudik öğretiye düşmanlığıyla bilinmektedir.
     
  • Esasen Yahudilikte kan almak ve kana dokunmak haramdır. Tevrat ve Talmud, Yahudi'nin ölmüş cesede dokunmasını bile yasaklamıştır. Dini açıdan kanı kirli (necis) olduğundan ölü bedene dokunulmaz.
     
  • Ayrıca Pesah Bayramı münasebetiyle pişirilen matsa, zaten maya katılmadan yapılmaktadır. Dolayısıyla ekmeğe veya herhangi bir gıda maddesine katık yapılması da haramdır. Tıpkı İslam'da olduğu gibi.
     
  • Tanah'ın ve Eski Ahit'in ilk beş kitabı olan Tevrat'ın beşinci kitabı Tesniye'de 12 bap 23-24. ayetlerinde şöyle denilir: "Ancak iyice sakın ki, kanı yemeyesin; çünkü kan candır; etle canı yemeyeceksin! Onu, su gibi yere dökeceksin."
     
  • Ortaçağ'da buna benzer suçlama ve iftiralar olmuştur. Bir araştırmaya göre; o çağlarda Yahudilere 120 farklı suçlama yöneltilmiştir. 
     
  • 1540-1790 yılları arasında yaklaşık 80 ila 100 farklı kan iftirası ile karşılaşıyoruz. Bunlar, geride devasa sicil kayıtları bıraktılar ki, engizisyon mahkemeleri veya normal mahkemeler, bunları dayanak yaparak 17'nci yüzyılda 20-25 kadar dava açabildiler.
     
  • Aynı şey 18'inci yüzyılda tekrar etti; 100 kadar Yahudi veya belli sayıda Musevi olmayan kişi, bu tür iftiralar sonucu hayatını kaybetti. 20'nci yüzyıl başlarında bir gözlemci, 1881 ile 1990 yılları arasında gerçekleştiği iddia edilen 120 suçlamayı incelemeye koyuldu. 
     
  • Gerek ortaçağda gerekse modern zamanlarda olsun, "Kan İftirası", bazı Hıristiyan topluluklarda Yahudi düşmanlığı anlamına gelen anti semitizmden kaynaklanmaktadır. Belki de Hz. İsa'nın çarmıha gerilmesi nedeniyle süregelen bir çeşit intikam duygusudur. 11

Prof. İsrael Jacob Yuval, İbrani Üniversitesinde Yahudi Tarihi bölümü kürsüsünde öğretim görevlisidir.

1993'de yazdığı makalede, bu kan iftirası meselesinin 12'nci yüzyılda ortaya çıktığını anlatır ve meseleyi Hıristiyanların Haçlı Seferleri sırasında Yahudilerin aldığı tutumla ilişkilendirir.

Rivayete göre;

Yahudiler, çocuklarının ellerinden alınıp Hıristiyanlaştırılmalarına tepki olarak ya intihar etmekteydiler yahut çocuklarını bizzat öldürmekteydiler.


Böyle düşünen Hıristiyan topluluklar hakikatlere ters düşen fanteziler peşine düştüler.

Şöyle ki, kendi çocuklarını öldürebilen Yahudiler Hıristiyan evlatlarını niçin katletmesinlerdi! 12
 

Hıristiyan çocuğunun kanını akıtmaya dair hurafenin tasviri.jpg
Hıristiyan çocuğunun kanını akıtmaya dair hurafenin tasviri

 

Bu tür iftiralar, sadece Avrupa'da yaşamış olan Yahudi cemaatine mi yöneliktir? 

Sadece batılı toplumlarda değil, doğulu Hıristiyan ve Müslümanlar arasında da buna benzer iftiralar duyulmuştur.

Örneğin yukarıda bahsedilen Rodos ve Şam'daki Hıristiyanların Yahudilere yönelik kan iftiralarına ek olarak Osmanlı zamanında Filistin'in El Halil kenti ile Kıbrıs'ta da benzer hurafeler devreye girip toplu kıyımlar yaşanmıştır. 

İran'da kan iftirası yüzünden 1910 yılında Şiraz Yahudileri yalan yere Müslüman bir kızı öldürmekle suçlanmış; Yahudi mahallesinin tamamı talan edilmiş, 12 Yahudi ölmüş ve yaklaşık 50 Yahudi yaralanmıştır.

Elbette benzer iftiralar farklı toplumlarda öteki topluluklara yönelik olarak yapılagelmektedir. Örnek verelim:

Irkçı Siyonizm ve militarizmden nasibini almış İsrailliler, Filistinlileri, "Yahudileri katledip kanlarını içmekle" suçlamaktalar. 

1870'lerde Çinliler, batılı misyonerler hakkında benzer söylentiler yayıp çocuklarını koruma altına almaktaydılar.

Arap toplumlarında Çingene (Roman) diye bilinenler, Hindistan kökenli Catlar ile Suriyeli Çingeneler (Domlar) hakkında "çocuk kaçırma" söylentileri oldukça yaygındır.

Ancak buralardaki kaçırma olayı, "çocukları ya dilenci yahut köçek/rakkase olarak kullanmak için" diye açıklanır. 13


Kan İftirası hakkında yazılmış kitap var mı? 

Evet, var. Birkaç örneğine bakalım: 

Munster Üniversitesi öğretim görevlisi Prof. Dr. August Rohling, 1871 yılında kaleme aldığı "Talmud'a Göre Yahudi" isimli kitabında, Museviliği benimseyenlerin "kan akıtıp dini törenlerde içtiklerine" dair bilinen hurafeyi öne sürüp yayma yoluna gitti.
 

August Rohling'in Fransızcaya çevrilen kitabı_.jpg
August Rohling'in Fransızcaya çevrilen kitabı

 

Kitap Avrupa'da birkaç dile çevrildi. Bunun üzerine Haham Joseph Bloch Anbari, profesörün aleyhine Viyana Mahkemesinde dava açtı.
 

Alman akademisyen August Rohling'in Kan İftirası'nı onaylayan kitabı. .jpg
Alman akademisyen August Rohling'in Kan İftirası'nı onaylayan kitabı

 

Konuyu araştırıp karar vermek üzere Leipzig, Strasburg ve Derson (Dresden) üniversitelerinden Alman uzmanlar davet edildi. 

1885 tarihli mahkeme kararında Rohling'in İbranice bilmediği, Talmud kitabını hiç okumadığı; Aharon Brimann gibi Yahudi dininden dönenlerin malumatları ışığında kitabını yazdığı hükme bağlandı. 

Bunun üzerine Prof. August Rohling'in bütün akademik ve bilimsel unvanları geri alındı.

Zira öne sürdüğü görüşleri ispatlayamadığı gibi, Talmud'un ilgili bölümlerini Almancaya doğru düzgün çeviremediği de ortaya çıktı. Dolayısıyla toplumdan tecrit edilmiş vaziyette 1931 yılında öldü. 
 

August Rohling'in Kan İftirası içerikli kitabının Almancası.jpg
August Rohling'in Kan İftirası içerikli kitabının Almancası

 

Onun kitabı, 1898 yılında Dr. Yusuf Nasrallah tarafından Arapçaya çevrilip yayınlandı. Yahudilere yönelik kan iftiraları ile diğer asılsız kötülüklerin hemen hepsi, işte bu kitaptan aktarılır oldu.
 

Kan İftirası kitabının kapağı, çocukların kandırılıp götürülmesinin temsili resmi.jpg
Kan İftirası kitabının kapağı, çocukların kandırılıp götürülmesinin temsili resmi

 

Başpiskopos Paulos Hanna Mesud'un 1938 yılında yazıp yayımladığı "Siyonist Öğretinin Barbarlığı" başlıklı kitap bile Rohling'in o mesnetsiz kitabının Fransızca tercümesinin tıpkısının aynısıydı. 

Ardından da "Talmud'a Rağmen Yahudi" kitabı yayımlandı.

Bu husustaki dini histeri ve önyargının ardı arkası kesilmiş değil; Habib Faris isimli bir Hıristiyan, 1980'lerde Şam'da kuyuya düşüp boğulan Hıristiyan inançlı 6 yaşındaki Henri Abdulnur hadisesini konu edinen "Masum Çığlık" başlıklı bir kitabında, kazadan Yahudileri sorumlu tutmuştu. Soruşturma neticesinde iddianın yalan olduğu ispatlandı. 

1911 yılında Nesim Malul, yukarıdaki kitaba "Yahudilerin Esrarı" isimli çalışmasıyla karşılık verdi.

Bu kitap, önceki dini Yahudilikten çıkıp Hıristiyanlığı kabul eden eski Haham Naufitus'un imzasıyla 1869 yılında yayımlanmıştı. 
 

 

Bunu da asıl adı Frederick van Millingen (1836-1901) olan Osman Bey'in 1869'da çıkan kitabı izledi.

Kendisi daha önce İngiliz ordusunda subaylık yapmıştı. İstanbul doğumluydu. O yüzden Osman ismiyle Osmanlı ordusuna katılmıştı.

Süreç içinde Rus Ortodoks Kilisesi'ni intisap ederek Vladimir Andreevich adını aldı. 

Millingen'in 1875'te yayımlanan ve Yahudi düşmanlığını içeren eserinin adı, "Yahudiler Tarafından Dünyanın Fethi"dir (The Conquest of the World by the Jews).

İşin tuhafı, baba Hafız Esat'ın güçlü adamı sayılan Savunma Bakanı Mustafa Tlass'ın bile, "Yahudilerin hamursuz bayramında mayasız ekmeğe kan karıştırdıklarını" iddia eden "Siyon Mayasız Ekmeği" (فطير صهيون) isimli bir kitabı yazmaktan kendini alıkoyamamasıdır.

Hurafe, rivayet, iddia ve iftiraları içeren bir çalışmadan öte gitmiyor General'in de eseri!
 

Katolik Kilisesi'nin antisemitizmi hakkında bir kitap.jpg
Katolik Kilisesi'nin antisemitizmi hakkında bir kitap

 

Antisemitizm deyimini sadece Yahudilerle özdeştirmek doğru mudur?

Kanımca özdeşleştirme yerinde bir kavram değil: Çünkü genel hatlarıyla Antisemitizm; bilhassa İsrail ve ona gönül verenlerce inanç olarak Musevilik, etnik açıdan ise Yahudilere ve fikriyatlarına düşmanlık olarak tanımlanıyor. 

Kelime kökenine bakılırsa Antisemitizmin Sami kavimlerinden olan herkese düşmanlığı da içermesi gerekir.

Peki, Sami kavmini temsil edenler sadece Yahudiler mi?

Elbette hayır!

Çünkü Araplar, Aramiler, Asuriler ve Süryaniler de Sami kavimleri sınıflandırması içinde. 

Bu durumda mesela Araplara düşmanlık niçin Antisemitizm diye adlandırılmıyor?

Dönemin Yahudi-Siyonist propagandasının gücünü, algı yaratma olanaklarını, hacmini göstermesi bakımından dikkate değer bir noktadır bu.

Gazze operasyonları aracılığıyla günümüzde bir insanlık suçu işleniyor.

Şimdiye kadar çoğu çocuk ve kadın olmak üzere 25 binden fazla Filistinlinin kanı döküldü. Buna karşı çıkanlar, "Antisemitist", "Yahudi düşmanı" hatta "Kan İftirası atanlar" olarak damgalanıp susturulmak isteniyor. 

Bilinmelidir ki; İsrail'in en sağcı hükümetini yöneten Binyamin Netanyahu ile Ben Gvir ve Bezalel Smotriç gibi ırkçı/fanatik dinci Siyonistler Filistinlilerin kanlarını akıtırken onlara karşı çıkıp eleştirenler antisemitist değil; sadece insanlıktan nasibini almış vicdan sahipleridir. 

 

 

Kaynakça:

1. https://www.belarabiyah.com, 12 Ocak 2024.
2. https://www.aa.com.tr/ar/3102816, 8 Ocak 2024; https://www.aljazeera.net/news/2024/1/8/.
3. https://www.sabah.com.tr/gundem/2012/07/27/cem-garipoglunu-Mossad-kacirdi.
4. https://www.avlaremoz.com/2022/12/18/cem-garipoglu-uzerinden-antisemit-mesajlar-serdar-korucu/
5. https://haber.sol.org.tr/mansetler/garipoglu-ailesi-hakkinda-sir-olmayanlar-haberi-1324, 17 Eylül 2009.
6. https://www.avlaremoz.com/2020/06/11/kan-iftirasi.
7-8. https://tr.wikipedia.org/wiki/Golem; https://tr.wikipedia.org/wiki/Kan_iftiras%C4%B.1.
9-10-13. https://www.alaraby.co.uk/, Saqr Abu Fahr, El Arabi El Cedid gazetesi, 3 Ekim 2015; https://www.tarbikafa.com/2013/11/blog-post_2285.html.
11. 22 Aralık 2022 tarihli Video yayını.
12. Two Nations in Your Womb: Perceptions of Jews and Christians in Late Antiquity and the Middle Ages by Israel J. Yuval.

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU