Komedyen cenneti

Hakan Gülseven Independent Türkçe için yazdı

Efendim, geçenlerde LeMan dergisine uğradım, Bezgin Bekir'in yaratıcısı Tuncay Akgün'le uzun uzun sohbet ettik.

Beyoğlu LeMan Kültür'de hafta sonları "stand-up" gösteriler oluyor, laf oradan açıldı, Tuncay Abi Türkiye'de 2 binin üzerinde "stand-up"çı, komedyen, artık adına ne diyorsanız onlardan olduğunu söyledi!

Şaşırtıcı, değil mi?

Eskiden tanıdık birkaç isim bilirdik, şimdi binlerce olmuş.

Memlekette yükselen işkoluna bakın!

E, ne olacaktı? Devletin tepesine komedi hakim olunca vatandaş da bu mesleğe yöneliyor işte böyle...
 


Bakın, durumumuz hakikaten içler acısı.

Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, ABD'deki IMF toplantılarında bizden "yerel halk" diye bahsediyor.

Kendimi Uzay Yolu dizisinin saçma bir bölümünde, Mr. Spock'ın ışınlandığı egzotik gezegenin acayip kostümlü figüranlarından biri gibi hissettim.

Mr. Şimşek, pardon Mr. Spock, Atılgan'a geri ışınlanır ve bizden, "Yerel halkın samanla beslenip beslenmeyeceğini araştırabiliriz Kaptan Kirk" diye bahsedilir mesela.

Sonra bakanlıktan açıklama yapılıyor. Diyorlar ki;

O tabirle yerel yatırımcıların enflasyonun düşürüleceğine ikna edilme çabası kastediliyor.


Ya, bu daha kötü!

Adamlar yerel halkı ikna etmeyi bile düşünmüyormuş.

"Yerel yatırımcılar" ikna edilse yeter! Öyle düşünüyorlar.

Zaten "yerel halk" ne ki?

Yakında samanla beslenmeye başlayacak sefiller topluluğuyuz biz.

Mr. Spock ekonomi programı öyle.

Ha, bak şunu da açıkça ifade edeyim;

Siz bu hikayede Kaptan Kirk'ü bir başkası zannederken, o rolü Devlet Bahçeli kapıverdi ve şen ortakların hazine ve maliye bakanını fesat çıkarmaya çalışmakla suçlayıverdi!

Sonra da MHP'den toparlama açıklamaları geldi.

Meğerse "yerel halk" bahsinde fesat çıkaran muhalefetmiş!

Yahu, böyle bir memlekette komedyenlik patlaması olmayacak da ne olacak?

Düşünsenize, son dönemde Türkiye'nin yetiştirdiği en önemli filozof Hakan Ural!

Adamı babası bile sevmiyor, o millete akıl dağıtıyor.

Geçen baktım, medyanın mucize çocuğu Çağlar Cilara, Hakan Ural'ı canlı yayına çağırmış, onunla İran-İsrail gerilimini konuşmakta...

Bildiğiniz, uluslararası siyasete dair kahvehane seviyesinde tespitleri var. Müthiş!

Akıl etsem ben çağırırdım Hakan Ural'ı, burada böyle karşılıklı konuşur, beraberce delirirdik.

Ama vizyon sıfır bende.

Oysa iktidar medyası çok acayip. Birbirlerine muhalefet yapmaları icap ettiğinde bile yine kendi içlerinde hallediyorlar meseleyi.

Ve bu işleri en iyi bilen isim Yeliz namıyla tanıdığımız Ahmet Hamdi Çamlı...

Ya, bir milletvekilinin lakabı "Yeliz" olabilir mi?

Komedi cenneti Türkiye'de oluyor işte.

Yeliz'imiz, çıkıyor ekrana, kendisiyle aynı iktidarı canhıraş savunan Ahmet Hakan'a, "Gevşek!" diye bağırıyor.

Bu arada hakkını yemeyeyim, Yeliz'imiz bu sefer zihnimde bir kıvılcım çakmasına vesile oldu: Ahmet Hakan da geniş bir insan hakikaten, genişleyerek gevşiyor gibi...

Bilmem size de oluyor mu? Yandaş, hatta "muhalif" televizyon ekranlarına bakarken, "Ben kimim, burada ne işim var, acaba ufolar var mı?" diye derin düşüncelere dalarken buluyorum kendimi.

Medyamızla, ortalama akademisyenimizle, popüler simalarla aramdaki yarığın derinleştiğini hissediyorum.

Sanki uzay yürüyüşüne çıkmışım, yerçekimsiz ortamda, belimde uzay istasyonuna bağlı bir ip olmadan boşlukta sürükleniyormuşum gibi...

"Teorik olarak" meslektaşım olan bir hanımın Monaco'nun lüks bir restoranında yediği ıstakoz konuşulurken mesela, beni bir gülme alıyor.

Pek çok gazeteci, ki buna ben de dahilim, zamanında patronlarımız maaşlarımızın önemli bir kısmını "telif" diye gösterip hırsızlık ettiği için bugün en düşük emekli maaşını alıyor: 10 bin lira.

Bu durumda Monaco'da ıstakoz yemenin hayalini kurmayı bırakın, Ayvalık'ta bir rakı-balık masası kurmak için maaşı bırakmayı göze almamız lazım.

Ayvalık Ticaret Odası'nın bu sene için açıkladığı rakamlara bir göz gezdirirseniz ne dediğimi anlarsınız: Kalamar meze 700, karides meze 800, ahtapot meze 850, balık porsiyon 900 lira!

Benim maaşı alıyorsunuz, bir balıkçıya gidiyorsunuz, misal 4 kişilik bir ailesiniz, maaş bir öğünde uçup gidiyor.

Artık ayın gerisine katırlarla ve tabii ki saman yiyerek devam edebilirsiniz...

Şimdi, diyeceksiniz ki, "Bilinçli yurttaşlar fahiş fiyatları protesto etmek için restoranları boykot etti, sen de öyle yap."

Ayıptır söylemesi, bizim bilinçli yurttaşımızın o güzel bilincini yesinler!

Bilinçli yurttaş bu işi çözmesi gereken iktidarı boykot etmiyor, lokantacılara isyan ediyor, bilincini bu şekil suratımıza çarpıyor...

Bu büyük isyan dalgasının sonunda Türkiye dünyada bir ilk olarak anti-restoran devrimine şahit olabilir!

Girdi fiyatları, kira, vergiler falan derken bir sürü lokantacı dükkan kapatırken onları suçlu ilan etmek ne kadar zekice!

Tamam, lüks restoranlarda başka bir dünya var da, o lüks restoranların ve hesapsızca para harcayabilen haramzade müşterilerinin zaten sizin boykotunuzla falan herhangi bir ruh bağı yok.

O restoranlar, sizin bizzat iktidar tarafından gasp edilip dolandırılmanız sonucunda elde edilen servetin çatır çatır yendiği mekanlar.

Halbuki biz, eskiden öğrenci harçlığımızla yiyebildiğimiz bir buçuk kıymalı yumurtalı pideyi bulamıyoruz bugün.

Lokantayı niye suçluyorsunuz ki? Evde de yiyemiyoruz.

Bir emekli aylığının 10 kilo kıymadan hallice olduğu memlekette neyi tartışıyorsunuz siz?

İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin en takdir toplayan uygulamasına bakın: Ucuza nohut yemeği satılan lokanta zinciri!

Neydi? Uzaya çıkmıştık!

Çıkarız tabii. Bizi uzay gemisi Atılgan'ın Türkmen Beyi Devlet Bahçeli ile ekonomist Tayyip Erdoğan yönetiyor.

Bundan daha komik bir hikaye olabilir mi?

Sonra, efendim memleketi komedyenler basmış!

Ne basacaktı? Kimyagerler, jeoloji mühendisleri ve matematik profesörleri mi?

Onların hepsi yurtdışına kaçtı.

Siz komedyen bulduğunuza şükredin.

Elbette son dönem kendilerince popüler olan komedyenleri de araştırdım.

Kusura bakmasınlar ama çoğu hiç de komik değil, durmadan bel altı -sözüm ona- "şaka"lar yapan, sürekli küfreden, hak edilmemiş bir böbürlenmeyle malul epey bir arkadaş var.

Ama içlerinde kaliteli şakaları olan, çok güldüğüm bir kesime de rastladım.

Belki ileride daha fazla değiniriz bu konuya.

Yükselen mesleklerden bahis açılmışken, komedyenler dışında internette bizi etkilemeyi meslek sayan "influencer"lar, güzellik merkezi sahipleri ve son olarak ortaya çıkan bir çikolatacı hanımefendi var.

Emeklilerin ancak saman yiyebildiği memleketimizde çikolatacı hanımefendi birkaç yılda milyonlarca dolarlık bir ciroya ulaşmış, fabrika ardına fabrika açıyor, mis gibi zenginleşiyor...

Sonra bir de baktım, benden az vergi veriyormuş.

İşte burada gülebilirsiniz...

Görüşmek üzere.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU