Demirtaş ve Mızraklı “Kürt Meselesinin Çözümü ve Barış Konferansı”na mesaj gönderdi

Demirtaş ve Mızraklı’nın birlikte kaleme aldıkları mesajda, “Biz Kürtlerin bir “Kürt sorunu” yoktur. Halk olmaktan kaynaklı özgürlük hakkımız vardır” ifadeleri kullanıldı

Fotoğraf: X / @ihdgenelmerkez

İnsan Hakları Derneği’nin Diyarbakır’da düzenlediği “Kürt Meselesinin Çözümü ve Barış Konferansı” başladı.  Siyasetçi, akademisyen, aydın, yazar, gazeteci, demokratik kitle örgütü temsilcilerinden oluşan yaklaşık 110 katılımcı yer aldığı konferansta ilk gün, “Dünyada Çatışma Çözümü ve Barış Süreçleri Deneyimleri”, “Ortadoğu’da Barış ve Kürt Meselesinde Demokratik Çözümü”, “Cumhuriyetin 2. Yüzyılında Türkiye’de Yeni Bir Barış Süreci Mümkün mü?” düzenlenecek.

Konferansın açılış konuşmalarını İHD Eş Genel Başkanı Hüseyin Küçükbalaban ve İHD Şube Başkanı Ercan Yılmaz yaptı. Hüseyin Küçükbalaban

En az 100 yıllık bir geçmişi olan ve sadece Türkiye’de 20 milyondan fazla insanın temel haklarını ilgilendiren böylesi önemli bir meselenin, seçimler endeksli tartışılması, meselenin çözümsüz kalmasına, meselenin çözümsüz kalması ise Türkiye’de demokrasi ve insan haklarının gelişmesi önündeki en büyük engel olduğu gerçeğini vurgulayarak bu konferansımızı gerçekleştiriyoruz” dedi.

Açılış konuşmalarından sonra, “Dünyada Çatışma Çözümü ve Barış Süreçleri Deneyimleri” başlıklı ilk oturum yapıldı. Programın başında belirtilen değişiklik sebebiyle bu oturuma katılım sağlayamayan siyasetçi Leyla Zana, tutuklu Kürt siyasetçi Ayla Akat ve Edirne Cezaevi’nde tutuklu bulunan eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ile Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Eş Başkanı Selçuk Mızraklı’nın birlikte yazdıkları mesajlar okundu.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Demirtaş ve Mızraklı mesajlarında şu ifadeleri kullandı:

Değerli katılımcılar, saygıdeğer konuklar, kıymetli dostlar, İHD Diyarbakır Şubemizin düzenlediği “Kürt Sorununda Çözüm ve Barış Konferansı” vesilesiyle her birinizi sevgiyle, özlemle selamlıyoruz. Konferansın düzenlenmesinde emeği geçen arkadaşlarımıza, konuşmacılara ve tüm katılımcılara teşekkürlerimizi iletiyor, kolaylıklar diliyoruz.

Özellikle, Halepçe Katliamının yıl dönümü vesilesiyle, o vahşetin kurbanı olan tüm kardeşlerimizi anıyoruz. İnsanlığın henüz layıkıyla yüzleşmediği bu katliamın, tarihin tozlu sayfaları arasında unutulup gitmesine izin verilmeyeceğinin bilinmesini de istiyoruz.

Sevgili dostlar,

Konferansınızın da konusu olan meselenin “Kürt sorunu” şeklinde kavramsallaştırılmasını aslında hiçbir zaman içimize sindirmedik. Fakat ne yazık ki bu şekilde isimlendirildi ve kabul gördü. Bu kavramsallaştırmada “Kürt” ve “sorun” sözcükleri yan yana gelince Kürt’ün sorun olduğu veya sorun çıkardığı algısı da oluşuyor. Esasında bizim açımızdan doğru isimlendirme, “Kürtlerin özgürlük hakkı”dır. Kürt halkının meşru haklarını kabul etmeyenler; ezmeye, yok etmeye çalışanlar açısından ise evet, bu onların “Kürt sorunu”dur. Biz Kürtlerin bir “Kürt sorunu” yoktur. Halk olmaktan kaynaklı özgürlük hakkımız vardır. Bu hakkımızı kullanmak istediğimizde ise maruz kaldığımız katliamlar, zulümler, infazlar, işkenceler, sürgünler, idamlar, esaretler vardır.

Kürt halkının kimseden bir talebi de yoktur. Çünkü talep etmek hiyerarşik bir ilişkiye gönderme yapar. Kürtler talep etmek yerine, gasp edilen özgürlüklerini geri almak istiyor. Bizim açımızdan Ankara, Tahran, Bağdat veya Şam birer talep makamı değildir, çözümün muhatabıdırlar. Tartışma konumuz ise anavatanımız Kürdistan'ın fiili, zoraki işgaliyle ortaya çıkan gasp hukukunun nasıl sonlandırılacağıdır.

Bizler, Türkiye'de siyaset yapan Kürt siyasetçiler olarak bu gasp hukukunun son bulması için demokratik, barışçıl, siyasi mücadeleyi tercih ettik ve bunun bedellerini ödüyoruz. Ancak karşılaştığımız tüm zorbalıklara, adaletsizliklere, hukuksuzluklara rağmen siyasi mücadelede, diyalog ve müzakerede ısrarcıyız. Konuşarak, tartışarak varılacak adil bir uzlaşmanın sonucunda onurlu bir barışın kurulmasından yanayız. Bunun koşullarının er geç sağlanacağından kuşkumuz yoktur. Fakat ne yazık ki, bu konuda gecikildiği her gün, her saat kan akmaya, canlarımız toprağa düşmeye devam ediyor. Dolayısıyla sizlerin yürüteceği cesur, hakkaniyetli tartışmaların pratik girişimlere vesile olmasını da yürekten diliyor, destekliyoruz.

Türkiye açısından, “Kürt sorunu” başlığında bugüne kadar söylenmedik hiçbir şey kalmadı. Ama onurlu barış sağlanıncaya kadar ısrarla ve tekraren söylemekte de yarar var. Başka türlü, sorunlarımızı çözüm yoluna koyamayız. Türkiye'de “Kürt sorunu”nda diyalog ve müzakerenin tarafları, muhataplık konusunda da yeni arayışlara gerek yoktur, sonuç da alınamaz. Başarısız da olsa her çözüm süreci bizlere önemli deneyimler sunmuştur. Buralardan herkesin çıkaracağı doğru derslerle bu defa başarabiliriz diye umut ediyor, inanıyoruz. Elbette Kürt sorununun çözümü, resmi olarak bir masa etrafında konuşulacaksa -ki bizce gecikilmeden konuşulmalıdır- masada Türkiye Cumhuriyeti devletini temsilen Hükümet olmak zorundadır. Hükümet de bugün itibarıyla Sayın Erdoğan şahsında temsil edildiğine göre, bu işin birinci muhatabı Sayın Erdoğan'dır. Yine geçmiş deneyimlerden bilinen, kabul gören ve devletin de resmi hafızasında meşruiyeti kayıt altına alınmış Sayın Öcalan bir başka muhataptır. Ancak böylesine köklü ve grift bir sorun iki şahsiyetin tek başına çözebilecekleri bir mesele de değildir. Bu nedenle Türkiye Büyük Millet Meclisinin bizzat kendisi, Meclis'teki tüm siyasi partiler, Kürt siyasi partileri, sivil toplum örgütleri, akademisyenler, aydınlar, kadın hareketleri, sendikalar, barolar gibi tüm toplumsal yapılar da konunun tarafı ve muhatabıdırlar. Onurlu, adil barışa inanan herkes bu sürecin aktif katılımcısı, yürütücüsü ve sahibi olmak zorundadır. Başka türlü, bu zorlu meselenin altından kalkılamaz. Bizler de Kürt siyasetçiler olarak, karşı karşıya olduğumuz tüm adaletsizliklere rağmen; rövanşist, intikamcı duygulara teslim olmak yerine, halkımızın hak ettiği onurlu barış uğruna her türlü desteği sunmaya hazır olduğumuzu belirtmek isteriz.

Değerli dostlar, saygıdeğer katılımcılar,

Onurlu barış için elini, gövdesini taşın altına koymaya hazır olanlar; küçük, şahsi hesaplar içine giremezler, girmemeliler. Sizler gibi bugün bu salonda tartışmaya katkı sunan tüm dostlarımız bizler açısından kıymetli barış elçileridir. Rolünüzün ve misyonunuzun, bu salonda konuşup dağılmaktan ibaret olmadığının sizler de farkındasınızdır. Yürüteceğiniz her onurlu barış çabasının arkasında, milyonlarca barışsever gibi bizim de desteğimizin, yüreğimizin olduğunu bilmenizi isteriz. Barış arayışımızın, ilgili tüm kesimlerce duyulmasını, önemsenmesini temenni ediyoruz. “Bu yaz büyük askeri harekatlara hazırlanıyoruz.” diyenlerin, bunun yerine, “Bu yaz büyük barışa kapıları açacağız.” demeleri herkese kazandırır. Öbür türlüsü, çok daha büyük felaketlere yol açar ve büyük kaybettirir. Çabalarınızın somut girişimlere dönüşmesi, emeklerinizin onurlu barışa katkı sunması dileğiyle, bir kez daha her birinizi ayrı ayrı içten selamlıyor, özgür yarınlarda görüşebilmeyi umuyoruz. Selam, saygı, başarı dileklerimizle…

 

Okunan mesajların ardından konferans, ilk oturum olan “Dünya'da Çatışma Çözümü ve Barış Süreçleri Deneyimleri” başlığıyla başladı. Oturum Kürt Parlamentosu tarafından verilen karar doğrultusunda tüm dünyada Halepçe Katliamı için saat 11.00’de yapılan saygı duruşu ile devam etti.

 

Independent Türkçe

 

DAHA FAZLA HABER OKU