Suudi Arabistan ve Türkiye ilişkisinde ilk tur

Suudi-Türkiye ilişkisi önemlidir ve en önemlisi de kayan kumlara benzeyen ve anlaşmazlıkların bazen net gerekçeler olmadan çıkabildiği bir bölgede, değişimlerin hızını düzenleyen bir çıkarlar diline dayanmasıdır

Fotoğraf: AA

Suudi Veliaht Prens Muhammed bin Selman bin Abdülaziz, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ı Cidde'de ağırladı.

Suudi Arabistan, geçen mayıs ayında üçüncü kez cumhurbaşkanı seçilen Türkiye Cumhurbaşkanı'nın bölgeye olan ilk ziyaretlerinin birinci durağı.

Gazetemiz bu ziyareti, "Yatırım ve İstikrar Turu" olarak başlığıyla duyurdu.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Peki, bu sadece ekonomiye mi yansır?  

Muhtemelen hayır. Bugün göz ardı edilemeyecek bir gözlem varsa o da Suudi Arabistan'ın girişimleri nedeniyle bölgemizdeki dilin değiştiğidir.

Bu dil çıkarların öne çıktığı, iletişim köprüleri kurduğu ve bunun ideolojik değil, çıkarlara dayalı bir siyasi yakınlaşma gerektirdiğidir.

Bugün Türkiye Cumhurbaşkanı'nın Suudi Arabistan ziyareti gerçekleşiyor ve Ankara, Körfez ihtilaflarıyla ilgili özellikle Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri ile Türk-Mısır farklılıkları dosyasını kapatıyor. Böylece birçok grup ve şirket de bu yolu takip ediyor.

Ankara bugün bu yaklaşımı vurguluyor. Nitekim Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türk şirketlerinin Suudi Arabistan'daki büyük projelerin inşasında ve 2030 Vizyonu'nu ortaya koyan Suudi hareketinin merkezinde rol oynamasını istediğini söylüyor. Bunun için yukarıda da söylediğimiz gibi nezaket dili değil, çıkar dili gerekiyor.

Bu gelişme, tüm bölgeye yansıyacaktır. Nasıl ki yıkıcı gruplar, Türkiye'nin Suudi Arabistan ziyaretini ve Riyad ile Ankara arasındaki ve aynı şekilde Kahire ile yakınlaşmayı gözlemliyor, büyük küçük yatırımcılar da gözlemliyor.  

İş sektörü ve hatta gayrimenkul vb. sahipleri arasındaki küçük yatırımcılar açısından çıkar dilinin hâkim kılınması ve Suudi Arabistan ile Türkiye arasındaki ekonomik iş birliği, mesela Ukrayna krizi dosyasından, hatta Türkiye ya da Suudi Arabistan'ın Suriye'ye ilişkin tutumundan daha önemli.
 


Bugün herkes, Suudi Arabistan'da ekonomik düşünüyor ve Suudi Arabistan çevresinde olan bitenleri ekonomik bakış açısıyla izliyor. Açık ve basit şekilde söylemek gerekirse muhtemel düşünce biçimi şu:

Kazanımlardan ne elde edebilirim ve bana nasıl yansıyacak?

Bu iyi bir şey. Zira Suudi Arabistanlıların hareket noktası ideolojik ve yayılmacı çıkarlar değil.

Burada vatandaştan ve yatırımcıdan bahsediyorum. Suudi Arabistan liderliği ise 2030 Vizyonu'na göre kendisini herkesle köprüler kurmayı gerektiren bir ekonomik yatırım reformu yoluna adadı.

Bu yüzden Türkiye'nin bu Suudi Arabistan ziyareti, bu sefer daha öncekilerden farklı. Bugün Riyad ve Ankara birbirlerini iyi tanıyorlar. Daha önce her meselede fikir ayrılığına düşüyorlardı, şimdi ise ilişki, farklı bir yola giriyor.

Bu yol yatırımdır ve çıkar diline öncelik vermektir ki bölgemizde de olması gereken budur, deneyden sakınmak gerekir. Bu bölgenin vakit kaybetme ve daha önce yatırım yapılan şeylere yatırım yapma lüksü yoktur.

Daha açık ifadeyle söyleyelim: Bölgemiz, yeniden cemaatlere ve akımlara yatırım yapma ve sloganların peşinden koşma lüksüne sahip değil.

Bu sözün abartılı olduğunu düşünenler etrafına şöyle bir baksın; bölgede kaç devletin başarısız ya da yıkılmak üzere olduğunu görür.

Suudi-Türkiye ilişkisi önemlidir ve en önemlisi de kayan kumlara benzeyen ve anlaşmazlıkların bazen net gerekçeler olmadan çıkabildiği bir bölgede, değişimlerin hızını düzenleyen bir çıkarlar diline dayanmasıdır.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

Şarku'l Avsat

DAHA FAZLA HABER OKU