Aksakoğlu: İddianamedeki tek doğru unsur sayfa numaraları

Gezi Parkı davasının diğer tutuklu sanığı Yiğit Aksakoğlu savunmasında "Sivil toplumcular iktidara talip olmaz, talip olan siyasi partilerdir" dedi

Aktivist Yiğit Aksakoğlu Gezi davası kapsamında 7 aydır tutuklu, savunmasında sivil toplum faaliyetlerini anlattı, iddiaları reddetti / Fotoğraf: Twitter

Gezi Parkı davasında Osman Kavala'nın ardından diğer tutuklu sanık aktivist Yiğit Aksakoğlu savunma yaptı. 

Aksakoğlu: Çocuğa aile içi şiddetin azaltılması için çalıştım

Savunmasına "Tutuklu olarak bu anı 7 aydır bekliyorum" diye başlayan Aksakoğlu, kendisini "sivil toplum ve sosyal politikalar alanında çalışma yapan, yayınlar hazırlayan bir sivil toplumcu" olarak tanımladı:

İddianamede tarafıma yönlendirilen suçlamalar temelden yoksun ve faaliyetlerime ters düşecek nitelikte. 1976'da Aydın'da doğdum. 2000'de YTÜ İnşaat Mühendisliği'nden mezun oldum. Londra Ekonomi Üniversitesi'nin sivil toplum kuruluşları yönetimi yüksek lisans programından mezun oldum. Avrupa Gençlik Forumu'nda yer aldım 1999'da TESEV'de çalışmaya, 2001'de Bilgi Üniversitesi Sivil Toplum merkezinde çalıştım.

2011'de yarı zamanlı olarak aile içinde çocuğa yönelik şiddetin azaltılması için çalışmada yer aldım. Marc Mataheru'yu o zamandan tanıyorum. Bunu nasıl suç unsuru olarak gösterdiler anlamıyorum. Bu çalışmalarıma ilişkin konuşmalar Gezi olaylarıyla ilgiliymiş gibi gösteriliyor.

Kasım 2018'de Bernard van Leer Vakf Türkiye temsilcisi olarak Gaziantep Büyükşehir Belediyesi'yle çocuklara yönelik projeler için Fatma Şahin ile bizzat görüştüm. Şahin bu davada 7 numaralı mağdurdur. Uzmanlığım kapsamında çok çeşitli çalışmalara katkı sundum. Asker Hakları Platformu'na gönüllü destek verdim. Ayhan Sefiroğlu, İsmet Yılmaz ile defalarca görüştük. İsmet Yılmaz bu davada 22 nolu mağdurdur.

Aksakoğlu: Silahların susması, ateşkesin sağlanması için çalıştık

Orduda uygulanan DİSKO uygulamasına dikkat çekip kaldırılmasına katkıda bulunduklarını vurgulayan Aksakoğlu şöyle devam etti:

Barış sürecine katkı sunmak için dernek kurduk. Çözüm sürecine, silahların susması ve ateşkesin sağanmasının ötesinde toplumsal barışın sağlanması için ülkenin en batısında doğmuş biri olarak destek sunmayı görev bildim. Bunu Gezi olaylarıyla ilgili değerlendirilmesini anlayamıyorum. Kaldı ki bu iddiaları yöneltenlerin bir kısmı firari, bir kısmı benimle aynı cezaevinde. Kitap basımı için 25 bin dolarlık bir fon aramamızı bazı sözde gazeteler yazdı. Oysa bu para hiç alınmadı. Ama bu gazeteciler biraz araştırsalardı, bunun 10 katını AKP'li belediyelere verdiğimizi görebilirdi.

Çalışmalarımda AKP'li belediyelerle çalışılması gerektiğini ben önerdim, askerler konusunda Savunma Bakanı ile çalıştım. Buna rağmen hükümete diz çöktürmek gibi bir suçlamayla ağırlaştırılmış müebbet isteniyor. 7 ayrdır 10 metrekarelik bir hücredeyim. Hiçbir zaman şiddetle gelen ani değişimden yana olmadım. Ama değişimden yana oldum Bir ülkede hakkınız yok, sorumluluğunuz varsa kölesiniz, sorumluluğunuz yok, hakkınız varsa kralsınızdır.

Haklar ve sorumluluklar dengesi için çalıştım. Sivil toplumcular iktidara talip olmaz, talip olan siyasi partilerdir. Sivil toplumun talepleri daha mütevazidir. Sivil toplum ve sosyal kalkınma uzmanı olarak şiddeti hiç savunmadım, şiddetle hükümeti devirmek ne eğitimini aldığım ne de savunduğum bir şeydir. Şiddeti teşvik eden, hükümeti devirmeye yönelik hiçbir konuşmam yoktur.

Aksakoğlu: Suç yok, suçlu yok ama pervasızca ağırlaştırılmış müebbet hapis talebi var

İddianamede suç algısı oluşturulmaya çalışıldığını savunan Aksakoğlu, "Suç yok, suçlu yok ama pervasızca ağırlaştırılmış müebbet hapis talebi var. Gözaltına alındığım günden beri hücrede tutulmamın tek bir gerekçesi yok" diyerek şöyle devam etti:

Kıymetlendirildiği söylenen deliller ancak geçen hafta dosyaya girdi, ses kayıtları dahi yok. Dinlemeleri kim yaptırmış? Kimler kıymetlendirmiş? Bunları avukatlarıma bırakıyorum. Devamla: İddianamede benimle ilgili dinlemeler park boşaltıldıktan 10 gün sonra başlıyor. Hakkımda başka delil yok. İddianamede üyelik suçlaması yöneltilmiyor ama örgüt talimat gibi ifadeler geçiyor. Örgüt yok ama örgüt üyesi var. Olmayan örgüte olmayan üyeliğimde 2011'den beri Gezi olaylarını planladığımızın somut delili yok, sonuç ilişkisi yok.

Ama bu iddianamede delilsizlik bizim için sürpriz değil. Kavala ile yaptığım 35 saniyelik telefon görüşmesinde talimat aldığım iddia ediliyor. Osman Bey'i tanımak suç değil tabii ama tanımıyorum da. Benimle ilgili tüm dinlemelerde değil şiddet, hakaret bile yok ama siddetsizeylem.com alan adını satın almam suç olarak sayılmış. Bu ülkede her yıl yüzlerce kadın öldürülüyor. Bu ülkede kadınları öldürenleri, bir siyasi parti başkanını yumruklayan adamın adı gazetelerde inisiyallerle verilirken benim alan adı almam suç olarak gösteriliyor.

Bu insanlar nezarethanede 1 gün bile geçirmediler, bense 7 aydır tutukluyum. 1 Eylül'deki görüşmemde 'havai fişek attı aptallar' diyerek şiddeti eleştiriyorum. Hem şiddetsiz eylem, hem sivil itaatsizlik üzerine Gezi olayları öncesinde ve sonrasında basılmış onlarca yayın var. Şiddetsiz eylemle ilgili yayın hazırlama girişimi nasıl suç oluyor anlamıyorum. Girişim olduğuna da dikkatinizi çekerim. İddianamede sık sık yer verilen konuşmamdaysa piyano çalan adam, duran adama ve yeryüzü iftarına atıfta bulunuyorum.

Konuşmalarsa park boşaltıldıktan sonra yapılmış. Ben duran adam değilim, piyano çalamıyorum. Ama durmak da, piyano çalmak da iftar yapmak da suç değil. Çözüm süreçlerine toplumsal katkının tartışılmasına yönelik bir proje için sivil düşünden bir destek fonu aldık. Helsinki Yurttaşlar Derneği'nde toplantı yaptık. Bunun Gezi ile alakası yoktu. İddianamede İvan Maroviç'i Türkiye'ye getirme düşüncem suçlama olarak yer alıyor. Dikkatinizi çekerim düşüncem. Maroviç'in ismini çalışmalarından biliyorum ve ondan önerdim ama bu sadece bir fikirdi.

'İddianamedeki tek doğru, sayfa numarası'

Ne Taksim Dayanışması ile ne üyeleriyle ne Anadolu Kültür ile ilişkim yok. İlişkimin olması suç değil ama yok. Otpor ve Canvas ile ilişkime dair delil yok. Gezi'de bulunduğuma dair bile bir delil yok. Gezi’ye gittim geldim ama bir gece bile Gezi'de yatmadım.

220 gün cezaevinde kalacağımı bilseydim bir gün olsun Gezi'de kalırdım. Cezaevinde gardiyanlardan biri suçumu sorduğunda ‘Gezi’ dedim. ‘Biz de gittik bir hafta kaldık’ dedi. Sonra da aramamı yapıp üstüme kapıyı kilitledi. Gezi ile ilgili tek tweetim yok.

Geziyi organize etmişiz ama tek bir WhatsApp grubu yok. Planladığım, gerçekleştirdiğim, yaygınlaştırıp derinleştirdiğim bir olayla ilgili tek bir fotoğraf bile yok. O zaman insan soruyor, neden buradayım, neden tutuklandım, neden şüpheden yararlandırılmadım, neden ağırlaştırılmış müebbetle yargılanıyorum?

Eğer tüm iddianameler böyleyse yazık bizim hukuk sistemimize, eğer bu iddianame böyleyse yazık bize. İddianamede Gezi’ye ‘sui generis’ demiş, yani ‘kendine has". Asıl bu iddianame "sui generis".

Bu iddianame bin sayfalık bir dosyayı kıymetlendirerek ağırlaştırılmış müebbetimizi istiyor. Neyse ki idamı kıymetlendirerek idamımızı istemedi. İddianamede tek bir doğru unsur var sayfa numaraları. Bu da iddianamenin özenini gösteriyor. Bu iddianamedeki herkes, hatta dünyadaki birçok insan bu iddianameden suç çıkmayacağını biliyor.

Bu sivil toplumun ve sivil toplum çalışmalarının kriminalize edilmesi olayıdır. Ben çalışmalarımda sivil toplumun dışına hiç çıkmadım, şiddeti hiçbir zaman savunmadım. Bu dava sadece benimle ya da Gezi'yle ilgili değildir.

Bu dava hukukla ve yurttaş arasındaki yükselen duvarla ilgilidir. Vereceğiniz karar bu duvara ya tuğla koyacak, ya da bir tuğla azaltacak. Bu tutuklama sadece benim değil birçok kişi için uzun dönemli mağduriyet yarattı. Bundan birinin sorumluluk almasını isterdim.

 

Eğer burası haklar ve sorumluluklar temelinde bir ülkeyse en temel hakkımı özgürlüğümü istiyorum. Çocuklarımı okullarına bırakabilmek için tahliyemi ve beraatimi istiyorum. 

 

Independent Türkçe, Ajanslar

DAHA FAZLA HABER OKU