Profesör Gürsel: 17 bin 2 lira İstanbul için çok yetersiz, farklı asgari ücret uygulanmalı

Asgari ücret belli oldu. Açıklanan rakam yeterli mi? İstanbul'da yaşayanlar nasıl geçinecek? Asgari ücretliye yapılan zam diğer çalışanları nasıl etkileyecek? Ekonomist Prof. Dr. Seyfettin Gürsel, Independent Türkçe'nin sorularını yanıtladı

Fotoğraf: Canva

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan, 1 Ocak 2024'ten itibaren geçerli olacak asgari ücreti 17 bin 2 lira olarak açıkladı. 

Asgari ücrette böylece bir önceki döneme göre yüzde 49, bir önceki yıla göreyse yüzde 100 artış sağlandı.

Türk-İş Genel Başkanı Ergün Atalay taleplerinin 18 bin lira olduğunu anımsatıp müzakerelerin yılda iki kez yapılması olduğunu söyleyerek karara şerh koyacaklarını duyurdu.

İşveren tarafını temsil eden TİSK Başkanı Özgür Burak Akkol, "Kutuplaşmak, çatışmak bu aileye yakışmaz", DİSK Başkanı Arzu Çerkezoğlu ise "Türkiye'de ücretler reel olarak dibe vurmuş durumda, hükümet ve işverenlerin ortak kararıyla milyonlarca işçi ve ailesi 2024 yılında açlık sınırının altında bir ücretle yaşamaya mahkûm edildi" diyor.

CHP’nin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’ndan Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Gamze Taşçıer'e göre yüksek enflasyon ortada duruyorken yeni asgari ücret de birkaç aya buhar olacak. 

İYİ Parti Sözcüsü Kürşad Zorlu, yılın ikinci 6 ayı içinde düzenleme yapılmasının şart olduğunu, parti politikası olarak yineledi.

Görüşmelerden evvel CHP 22 bin, İYİ Parti 17 bin, DEM Parti 25 bin lira rakamlarını telafffuz etmişti.

Bu arada değerli kağıt bedelleri yeni yıl için zamlandı.

Noter kağıdı ve beyanname bedeli 87 lira, protesto, vekaletname, resen senet bedeli 174 lira, pasaport bedeli 790 lira, ikamet izni bedeli 565 lira oldu.
 

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)


Bankalararası Kart Merkezi (BKM) verilerine göre ise kredi kartları, banka kartları ve ön ödemeli kartlar ile Kasım ayında yapılan toplam ödeme tutarı geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 116 artışla 887,9 milyar liraya yükseldi.

2024'e girerken tablo bu. 

Asgari ücret ve Türkiye ekonomisini yeni yılda neler beklediği ile ilgili Bahçeşehir Üniversitesi Ekonomik ve Toplumsal Araştırmalar Merkezi (BETAM) Direktörü Prof. Dr. Seyfettin Gürsel ile konuştum. 

Profesör Gürsel'e göre söz konusu rakam İstanbul için yetersiz hatta yaptığı görüşmelerde megakent için farklı asgari ücret uygulamasının dillendirildiğini anımsatıyor, Türkiye'nin bazı bölgeleri için ise bu rakamın yeterli olabileceğini söylüyor. 

Türkiye'nin yapısal bir sorunla karşı karşıya kaldığını belirten Gürsel, "Asgari ücretli payının yüzde 70'lere dayanmasının dünyada örneği yok,  6 ay sonra 17 bin liranın 3'te 1'i eriyecek" diyor. 

Cumhurbaşkanı Erdoğan asgari ücretin duyurulmasından sonra yaptığı açıklamada "Rakamlar son aylarda enflasyonun ateşinin düşmeye başladığına işaret ediyor. Önümüzdeki dönemde enflasyondaki ivme kaybı daha net görülecektir" mesajı verdi.

Profesör Gürsel ise 2024'te en çok konuşulacak sorunun yine enflasyon olacağını, yerel seçim sonrasında ise halkın ağır faturalarla karşı karşıya kalabileceğine işaret ediyor.

"Yeni asgari ücret İstanbul için yetersiz ama bazı bölgeler için iyi"

Asgari ücret 17 bin 2 TL oldu. İstanbul Planlama Ajansı'na göre İstanbul'da ortalama kira asgari ücretin bir buçuk katına çıktı. Siz nasıl buldunuz yeni asgari ücreti?

Beklendiği gibi. Yaklaşık yüzde 50 zam yapılmış. Enflasyonun üstünde, son 6 ayda. Aşağı yukarı yüzde 35-36 oldu. Dolayısıyla asgari ücrete enflasyonun üzerinde zam yapma politikası devam ediyor. Bu da doğrusu şaşırtıcı değil. Çünkü martta Erdoğan'ın çok önemsediği seçimler var yine. Asgari ücretle ilgili sorun şu: 17 bin TL iyi mi? Yani bazı bölgeler için çok iyi. Özellikle İstanbul için ise elbette yetersiz. Malum baştan beri zaten İstanbul'da aslında asgari ücret yetersiz kalıyordu. Son yıllarda yapılan enflasyonun üzerinde asgari ücrete yönelik reel artışlara rağmen... Bunu BETAM olarak bizzat gözlemliyoruz. Bu yıl İstanbul İş Gücü Piyasası raporunun üçüncüsü bitirdik. 2021'de başlamıştık. Bu rapor çerçevesinde kapsamlı bir saha araştırması yapıyoruz. Hem anket hem firma yöneticileriyle görüşmeler yapıyoruz. Çok net bir şekilde özellikle geçen yıl ağırlaşmıştı,  bu yıl da öyle. Ekim ayında yaptık saha çalışmasını. Ankette İstanbul'da iş arayanlara şu soruyu da soruyoruz: "Bir işi kabul etmek için. en azından kadar ücret talep ederseniz?"

Ne yanıt veriliyor?

Yanıt çok açık. Talep edilen ücret  -ki; buna "rezervasyon ücreti" diyoruz literatürde- elbette vasıflara göre değişiyor ama özetini paylaşayım. Örneğin ekim ayında aşağı yukarı yüzde 30-35 asgari ücretin üzerindeydi talep. Bu anketi ocak ayında yapsak çok şey fark etmeyecek. Dolayısıyla kesinlikle İstanbul'da iş arayanlar açısından, çoğunluğa bakıldığında asgari ücretten iş kabul edilir değil. Elbette koşullar iş arayanların bir kısmını ciddi olarak zorluyor, yoksulluk gibi. Bu kesim "Bir koşulum yok" diyebiliyor. Ama çoğunluk dediğim gibi en az  yüzde 30'un üzerinde ücret talep ediyor. Firma yöneticileriyle de yaptığımız görüşmelerde bunu gündeme getirdik. Çeşitli faaliyet kollarından yaklaşık 50 firma yöneticisinin çoğunluğu şundan yakınıyorlar: "Eleman arıyoruz, vasıfsız elemanları işe almak için. Ancak genç-tecrübesizlerin çoğu asgari ücret istemiyor" Ve tabi eleman bulmakta çok zorlanıyorlar. Bu şikayetler üzerine "Peki neden asgari ücretin üzerinde ücret teklif etmiyorsunuz?" diye sorduğumuzda şunu söylüyorlar: "Rekabet altında çalışan firmayız. Rakiplerimiz böyle bir politika gütmezse bizim ücret maliyetlerimiz, işgücü maliyetlerimiz artar. Artı bir sorun daha var. Bizim ücretlerin tümünü halen çalışanların ücretlerinin tümünü de bu bağlamda arttırmamız gerekir" diyorlar. Çünkü siz yeni alınmış bir elemana asgari ücretin yüzde 20 üzerinde ücret verdiğiniz zaman haliyle aynı işi yapanlar veya asgari ücretten çalışanlar varsa onları da gözetmek zorundasınız. 

İstanbul için farklı asgari ücret...

Ama yetmiyor...

Evet, fakat o da yetmez. Asgari ücretin üzerinde ücret alanları da elbette yukarıya doğru yükseltmeniz lazım. Yani sonuçta diyorlar ki; ücretlerde ciddi bir maliyet artmış durumda. Bunu yapabilen firmalar da var tabii. Karlı firmalar, verimli çalışıyorlar. Çoğunluk bundan son derece şikayetçi. Kendilerinin yapabileceği bir şey olmadığı için "İstanbul için farklı bir ücret uygulanmalı" diyorlar. Bana "Asgari ücret ne olur sizce?" diye sorulduğunda cevabım şuydu: "Vallahi ne olursa olsun İstanbul için yetersiz kalacak" diyordum. E, 17 bin lira İstanbul için yetersiz. İş gücü piyasasında arz ve talep arasındaki uyumsuzluk olarak bu sorunu tanımlıyoruz. Bu sorun devam edecektir.

"Asgari ücretli payının yüzde 70'lere dayanmasının dünyada örneği yok"

Şimdi bakıldığında 1 yılda asgari ücret yüzde 100 artmış oluyor bu zamla. Ama zam eriyor kısa sürede, bilhassa metropollerde. Son bir yılda ücreti yüzde 100 artan asgari ücretli dışında mesela özel sektör çalışanı var mı? 

Bu da ikinci bir sorun. Bu sorun asgari ücrete reel artışlar yapıldığı için ortaya çıktı. Tamamen seçimlerle ilgili. Çünkü sonuçta öyle bölgeler var ki Türkiye'de. Hem geçimin zor olduğu İstanbul'a veya batıdaki ortalama gelirin yüksek olduğu, ortalamanın çok üstünde olduğu, dolayısıyla geçim koşullarının da yüksek olduğu, hayat pahalılığının, hele bu son kiraz zamlarından sonra kira artışlarından sonra neredeyse tahammül edilmez hale geldiği yerlerde asgari ücret yetersiz. Ama işsizliği yüksek, ortalama gelirlerin düşük olduğu pek çok bölgemiz var. Özellikle Doğu, Güneydoğu Anadolu, Orta Doğu Anadolu... Ve buralarda da firmalar "Asgari ücretten işçi arıyorum, kayıt yaptıracağım" deseler herhalde 1 saatte bin kişi kuyruk olur. Şimdi demek ki; ortada bir temel sorun var. Ama siz asgari ücreti bu kadar yüksek artırdığınız zaman en batıda hâlâ yetersiz.  Öbür taraftan firmaların da gücü yetmediği için ne hale geldi asgari ücretler? İşçilerin, asgari ücret alanların payı neredeyse yüzde 60 yüzde 70'e dayandı. Yarısından daha fazlası asgari ücretli. Şimdi bu da olacak bir şey değil. Dünyada görülmüş bir şey değil. Başka bir şekilde ifade edeyim. Normalde, normal iş gücü piyasalarına sahip ülkelerde asgari ücretin ortalama ücrete aşağı yukarı yüzde 35-40'tır oranı. Bizde zaten yüzde 50'nin üstündeydi. Şimdi yüzde 70'e, 80'e çıktı neredeyse... Bu da kuşkusuz iş gücü piyasasına doğrudan devletin politik nedenlerle müdahalesyle alakalı. Bu durum önemli sorunlar yaratmaya başladı. Çünkü diğer, daha vasıflı asgari ücretin zaten üstünde kazananların durumu neredeyse asgari ücrete yaklaştı. Onlar da son derece rahatsızlar. Çalışan sirkülasyonu arttı. Herkes demeyeyim tabii ama çoğunluk bu durumu yetersiz buluyor. Şunu da ifade edeyim. Asgari ücrete reel artış yapıldı ama asgari ücretin bir buçuk katı iki katı ücret alanlara bakın. Ben bunu yakından biliyorum. Ben de bunlara dahilim. Onların reel ücretleri artmadı hatta düştü. Şimdi bu durum büyük bir dengesizlik yaratıyor. İçinden neredeyse çıkılmaz bir hale getirdi iktidar bu asgari ücret meselesini. Halbuki asgari ücret baştan nedir? Tanımı ve işlevi icabı yani piyasaya bırakırsak ücret belirlenmesini düşük vasıflı, tecrübesiz, yeni işe girenlere, arzı talebe kıyasla yüksek olduğu takdirde çok düşük seviyelerde ortaya çıkan denge ücretidir çalışacak olanlar için. Onun için "Biz bir çerçeve çizelim, piyasaya bırakmayalım bu işi. Makul bir ölçüde, asgari ölçüde geçinebilecekleri bir çizgi çekelim. Buna asgari ücret diyelim" deniyor. Bunun altında ücret olmasın. Amaç buydu. Böyle işledi. Yıllarca başka ülkelerde, Türkiye'de de aşağı yukarı böyleydi. Ama son iki yıldır kantarın topuzu kaçtı. 

"Kırsal için açıklanan asgari ücret iyi ama istihdamın yüzde 20'sinin olduğu İstanbul için değil"

DİSK Başkanı Arzu Çerkezoğlu'na göre Türkiye'de çalışanların yaklaşık yüzde 50'si asgari ücrete yakın bir ücret alıyor; bu oran özel sektörde yüzde 70'e ulaşıyor. Türkiye'nin AB içinde en düşük asgari ücret grubunda olması tesadüf mu? Buna ilaveten bir ülkede bu kadar çok asgari ücretli varsa bunun anlamı nedir?

Hakikaten bir anormallik ortaya çıktı. Çünkü çalışanların önemli bir bölümü çoğunluğu asgari ücretten ücret almaya başladılar ve bu asgari ücretle çalışıyorlar. Ama öbür taraftan bizim dolara ya da avroyla asgari ücreti ifade ettiğiniz zaman Avrupa Birliği ülkelerinin içinde son sıralardayız. Arnavutluk bizden daha düşük. 2020 öncesi hele hele 2007 yılı Türk lirasının değerlendiği zirve yıldır, "1 dolar 1 lira olacak" muhabbetlerinin yapıldığı yıldır. Türkiye'de asgari ücret dolarla veya avroyla Avrupa'da çok ciddi anlamda yüksek ve komşulardan daha yüksek durumdaydı. Ama sonra tabi biliyorsunuz 2020'de büyük bir değer kaybı oldu. 2007'den sonra yavaş yavaş değer kaybetti Türk lirası ama bu düşük tempodaydı. Özellikle 2021'den itibaren, sonbahar itibarıyla büyük bir şok yaşandı ve Türk lirası büyük değer kaybetti. Şimdi onun da etkisi var. Çünkü büyük bir cari açığı var. Dış ticaret açığı var. İhracatın ithalattan daha hızlı artması lazım. Bunun iki yolu var. Ya çok ileri teknolojili mallar, katma değeri yüksek mallar satmaya başlayacaksınız. Ki;  bugünden yarına olacak bir şey değil. Çok uzun yıllar gerektiriyor, ayrıca ileri teknolojilere yatırım gerekiyor. İkinci yol ise yerli paranın değerini düşürecek, rekabet gücünü arttıracaksınız. Olan oldu 2021'den sonra... Bugün hala nispeten düşük değerli, 2021 yılı sonbaharındaki kadar olmasa bile... Dolayısıyla onun bir sonucu olarak asgari ücret Avrupa'yla karşılaştırdığınız zaman düşük kalıyor. Ama şunu da söyleyeyim. 11 bin 400 lirayken şimdi bunu çevirin 17 bin liraya... Yani yüksek ama ne olacak? Zaman içinde Türk lirasının değerlenmesine de izin verilmeyeceği için tekrar avro olarak yavaş yavaş düşüşe geçecek. Gene sonlardayız ama birkaç ülkeyi geçiyor olabiliriz. Dediğim gibi ikilemlerle karşı karşıya Türkiye. Bu iktidar hem bir taraftan bu kadar yüksek enflasyon yarattı ve dengesizleştirdi hem bir taraftan seçimler nedeniyle mutlaka kazanmak istiyordu. İnanılmaz popülist politikalar uyguladı. Bunların bir tanesi de bu asgari ücrete yapılan reel artışlar... Sonuçta görüyorsunuz son bir yılda yüzde 35 oranında asgari ücret artmış durumda. Asgari ücret veya ona yakın ücretten çalışanlar için ciddi bir satın alma gücü artışı oldu. Hele bunlar eğer geçim şartlarının nispeten makul olduğu, kiraların, kısmen gıdanın, bazı hizmetlerin İstanbul ve gelişmiş bölgelerden daha düşük seviyede olduğu bölgeler için çok iyi. Ama Türkiye'nin istihdamının yüzde 20'sini teşkil eden İstanbul için değil.

"Türkiye'nin yapısal anlamda çok ciddi sorunları var"

Şu anda yıllık TÜİK enflasyonu yüzde 61.5 ve ENAG enflasyon yüzde 129.  Yani asgari ücret  enflasyonun yarattığı kaybı karşılamıyor diyebilir miyiz?

ENAG'ın enflasyonuna itibar etmiyorum.

ENAG'ın mı TÜİK'in mi?

ENAG'ın...

Neden?

Absürd çünkü... Oradaki rakama inanacak olsaydık şimdi hepimiz yerlerde sürünürdük. İstanbul Ticaret Odası'nın açıkladığı TÜİK'e göre 10-12 puan daha yüksek. 

İTO'nun rakamını baz alarak, yıllık yüzde 70'lik enflasyon oranı üzerinden düşünün o halde. Ben de sorumu yineleyeyim: Asgari ücret enflasyonun yarattığı kaybı karşılıyor mu karşılamıyor mu?

Asgari ücret kesinlikle karşılıyor buna hiç şüphem yok. Ama tekrar altını çizerek söyleyeyim. Karşılıyor derken nerede karşılıyor? İstanbul haricinde... TÜİK'in TÜFE endeksi içinde kiralar, mevcut kiracılar takip ediliyor. Orda da biliyorsunuz sınırlar getirildi kira artışı o kadar dehşet olmadı. 

Ama yeni kiraya verilen evler? 

İşte orada dehşet bir artış var. Dolayısıyla eski bir kiracı olarak asgari ücretten çalışan birisi, ev sahibine karşı direnebildiyse, çok yüksek kira artışları yaptırmadıysa bunların hayatında bir iyileşme oldu. Ama zaten perişandılar. Çünkü İstanbul'da asgari ücretten önceden beni geçinmek çok zordu. Ama yeni genç kuşağın İstanbul'da işe girdiğini düşünelim. Asgari ücrete bu kadar yüksek reel artış yapılsa bile yeni bir eve çıkamaz. Evlendi, yeni bir eve çıkmak istedi, yapamaz, yaşayamaz. Çünkü yeni kiracı olarak piyasadaki kira fiyatlarında İstanbul'un en mütevazı bölgesindeki en mütevazi evde bile 10 bin liradan aşağı kira yok. Sen 17 bin lira asgari ücret alacaksın. 10 bin-12 bin kira vereceksin en iyi ihtimalle. Gerisiyle nasıl geçineceksin? Dediğim gibi çok ciddi yapısal dengesizlikler, sorunlar var. Önce iktidarın bu sorunları kabul etmesi lazım. Soruna çözüm araması lazım. Bunlar da zor çözümler. Tabi seçimler yakın, asgari ücreti yüksekten sallıyor. Bu dediğim gibi daha yüksek ücretler aynı oranda piyasa arttırmıyor. O zaman neden okuyalım? Üniversite bitirmiş birisi, vasıfsız, liseyi zar zor bitirmiş birisinin diyelim iki katını kazanmak için mi okuyor? Ki; şimdi bir  buçuk katı seviyesinde. O zaman soruyorlar, "Ne manası var okumanın?" diye...

Mavi yakalı çağı mı?

Böyle deyince geçtiğimiz günlerde yayımlanan bir haber araştırma aklıma geldi. Mavi yakalıların kazancıyla ilgili. Kısaca aktarayım. Mesela vinç operatörlerinin aylık geliri 150 bin lirayı aşıyor, inşaat ustalarının 60-70 bin lira bandında. Bu sektörlerdeki bir mavi yakalının ortalama maaşının ise 40-45 bin liraya dayandığı belirtiliyor. Ama bir teknik mühendisin maaşı 21 bin lira. Üniversite mezunu memurun maaşı 23-35 bin lira arasında değişiyor... 

Doğru böyle bir durum da var. Ama şöyle bir ek yapayım. Bunların bir kısmı bazı istisnai meslekler... Mesela inşaatta çok haklısınız, vinç operatörü bulamıyorlar. Kentsel dönüşüm olduğu deprem bölgesinde de biliyorsunuz büyük bir yeni konut üretimi faaliyeti var. İstanbul'da da var. İnşaat firmaları çok endişeliler. "Gelecek yıllarda nasıl baş edeceğiz?" diye soruyorlar. Hem maliyetler çok arttı, girdi fiyatları arttı, iş gücü maliyetleri çok arttı. Onlar da bundan şikayet ediyorlar. Ağır bir iş inşaat. Spesifik bazı mesleklerde dediğim gibi vinç operatörü ya da konfeksiyonda makineci bulamıyorlar. Şimdi bunların tabii ücretleri zaten hep çok yüksekti. Yani asgari ücretle bir ilgisi yok. Arz ve talep durumu ücretleri belirliyor. Son derece dengesiz çarpıcı durumlar ortaya çıkmış durumda. Ne yapmak lazım? Tabii ki arzı arttırmak lazım. Firmalar bu arzı arttıracak, onlar mı eğitecekler? Bir kere bulamıyorlarsa tabii ki ödeyecekler. Ama mesele şu, bunun sonu nerede? Yani bir noktada sen vinç operatörü bulamıyorsan yetiştirmeniz lazım. Hükümetin ve hatta yerel yönetimlerin işi.

"6 ay sonra 17 bin liranın 3'te 1'i eriyecek"

Asgari ücrete dönersek geride bırakmaya hazırlandığımız yıl içinde biliyorsunuz ara zam yapıldı. Bu sefer olmayacağı söylendi. Bu böyle kalır mı yoksa hükümet seçime giderken pozisyonunu değiştirmek mecburiyetinde olur mu? Zira ilk maaşını alınacağı Şubat ayında yine açlık sınırının altında kalınacağıyla ilgili endişeler var.

Tamamen abartı. İstanbul için evet. Mümkün değil. Ama Anadolu'nun pek çok yeri içinde asgari bir refah sağlayacak düzeyde. Onun için açlık sınırı derken sendikalar da kusura bakmasınlar hep ülke geneli sanki aynı seviyelere sahipmiş gibi düşünüyorlar, tartışmayı buradan açıyorlar. Gitsin bakalım Hakkari'de durum nedir? Güncelleme meselesine gelince... Enflasyonda çok hızlı bir artış olunca haliyle yıllık zam anlamsız hale geldi. Çünkü yılda yüzde 60-70 hatta bir ara 80'e çıktı... Tüketici fiyatları artıyorsa, yılın başındaki 100 TL yılın sonunda 60 TL oluyor. Düşünebiliyor musunuz kaybı? Onun için 6 ayda bir yapmaya başladılar. Şimdi "Yıllık yapacağız" dediler ama öbür taraftan Merkez Bankası da söylüyor, hükümet de kabul ediyor ki; ilk 6 ay enflasyonda çok ciddi oranda bir düşüş olmayacak. Gene yüzde 60'larda yıllık olarak geçecek. Zaten 6 ay sonra bu verdiğin 17 bin liranın 3'te 1'i gitmiş olacak kabaca. Yani o zaman İstanbul'da bu ücret tamamıyla yetersiz hale gelecek. Dolayısıyla 6 ayda bir yani 2024 içinde tekrar Temmuz'da gözden geçirilmesi şart. Ama şimdi sen yüzde 50 zam yapmışsan, reel olarak tekrar yükseltmişsen, bunun yaratacağı enflasyon da var, ayrı bir konu. Ancak 2024'ün ikinci yarısında enflasyonu düşürmeyi umut ediyorsan, planlıyorsa o zaman demek ki ikinci yarıda zam yapamazsın. Yüzde 50 zamdan sonra 1 yılda ısrar edecekler. Hele mart yerel seçimleri geçtikten sonra önlerinde 4 yıl seçim yok. Enflasyonu düşürmenin bir numaralı sorumlusu Maliye Bakanı Mehmet Şimşek de bastırıyor zaten. "Gelir politikalarına önem vermemiz lazım, faiz artışı yetmez" diyor. O zaman herhalde temmuz ayı içinde ikinci bir zammı yapmayacaklar.  Sonra herhalde "Allah büyüktür" diyorlar, "Ekonomiyi toparlayacağız, enflasyonu düşüreceğiz, seçimlere doğru yine bakarız" diyorlar. 

"2024 yine enflasyon yılı olacak, seçimden sonra halkı ağır faturalar bekliyor"

Sizinle haziranda konuştuğumuzda "Enflasyonu süratle düşürmek ancak dehşet bir daralmayla olur" demiştiniz. O günden bugüne ortaya çıkan tabloyu ve 2024'ü nasıl okuyorsunuz?

Valla 2024'te de bence enflasyon hala bir numaralı sorun. Enflasyonu hızla düşürmeyi bir kenara bırakın. Zaten bir plan yaptılar. Önümüzdeki üç yılı için enflasyonu nereden nereye taşıyacaklarının planlı yaptılar. Bu zaten çok hızlı bir düşüş değil. Ama ben bu düşüşün de gerçekleşebileceğini hiç ihtimal vermiyorum çünkü gerekli politikaları uygulamaktan hep imtina ettiler. Merkez Bankası da Mehmet Şimşek de cumhurbaşkanlığıyla gerçekler arasında arada bir yerde sıkıştı kaldı. O bakımdan onların da herhalde umudu mart seçimleri geçtikten sonra ağır faturaları göze alacağız yönünde. Seçimlerde bir daha ufukta olmadığı için, buna cumhurbaşkanı da izin verecek diye göre okuyorlar. Eğer böyle olursa  3 yıl sonra belki tek haneye düşmez enflasyon ama belki yüzde 14-15 civarına düşebilir. Ama bunlar olmazsa yine aynı ikilem... 2024'te de yüksek enflasyonla yaşamaya devam edilecek ve bunun faturası ekonomiye çıkacak. Ya da büyümeden vazgeçecilecek.

 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU