"İstanbul'un gerçekten depreme hazır olması için sistematik reforma ihtiyacı var"

Türkiye bir kez daha deprem gerçeğini konuşuyor. İstanbul'un Jeolojisi Sempozyumu'nda jeologların yanı sıra sosyal bilimciler ve şehir bölge planlamacıları da megakentin geleceğini masaya yatırdı

Fotoğraf: Canva

Kahramanmaraş merkezli 6 Şubat Depremleri geride bırakmaya hazırlandığımız yılın en büyük doğal afetiydi.

13 milyon insanın yaşadığı deprem bölgesinin ayağa kalkması için yaklaşık 100 milyar dolarlık bir bütçe öngörülüyor.

Çınarcık merkezli 4.1'lik sarsıntının İstanbul'da da hissedilmesi sonrası gözler yeniden Marmara'yı bekleyen büyük depreme çevrildi.

İstanbul'un ciddi bir yıkım karşısında tek başına 300 milyar dolarlık bir yenilenme ihtiyacı ile karşı karşıya kalacağı tahmin ediliyor.

Megakentin geleceği ile ilgili sadece deprem bilimciler araştırma yapmıyor.

Kentin sırtında taşıdığı yük ve karşılaşabileceği büyük deprem karşısında tanıklık edebileceği manzaraya dair sosyal bilimciler ve şehir bölge plancıları da kafa yoruyor,  uyarılarını sıralıyor.

ODTÜ İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Tarık Şengül, o isimlerden biri.

Profesör Şengül, İstanbul ya da daha başka kentler için kentsel yapılı çevreye bakıldığında jeolojik, toplumsal ve biyolojik katmanlarla karşı karşıya kalındığını anımsatıyor:

Bu katmanların her birinin zamansallığı, mekansallığı var. Farklı mekanizmalar bir araya geldiğinde yönetemediğiniz zaman büyük sıkıntılarla karşılaşıyoruz. Asıl mesele burada. Yani üç farklı mantık bir araya gelip birlikte çalışınca yönetmiyorsanız başka bir sıkıntı doğuyor. Biz depremi bir kriz olarak görüyoruz ya da bizim için bir krize dönüşüyor. Ama bugün karşı karşıya kaldığımız tek kriz mi? Hayır, değil. Benim bir toplum bilimci olarak ürettiğim çerçeveye mesela bir jeolog gerçekten mesafeli bakabilir. İstanbul'u yenilemek gerektiğinde, 90 bin yapıyı yenilemek gerektiğinde teknik olarak bunu söylemiş olmanızın hiçbir anlamı yok. Söyleyebilirsiniz ama o para yoksa ne kadar iyi zeminci olursanız olun herhangi bir sorunu çözemiyorsunuz. Bugün İstanbul'da karşı karşıya kalınan manzara da biraz öyle"

"Kentsel dönüşümden yararlanabilirdik"

İTÜ Mimarlık Fakültesi Şehir ve Bölge Planlaması Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Handan Türkoğlu ise İstanbul dahil birçok metropoldeki yaşam kalitesinin düştüğünü söylüyor, başta deprem olmak üzere doğal afetlere karşı kentsel dönüşüm kavramını anımsatıyor:

Kentsel dönüşüm uzun yıllardır gündemde olan bir konu. 50'lerde, 60'larda Batı ülkelerinde de kullanılan, şehirlerin eskimesiyle ortaya çıkan bir yenilenme süreci aslında. 'Dönüşüm' adı üstünde. Yani bir şeyi başka bir şeye dönüştürmekken bizde dönüşüm dedikleri şey aslında bir nevi yenileme. Bunu 6306 sayılı yasayla afetlere bağladılar, akıllıcaydı.  O riskleri düzeltmek, insanlara bunu kabul ettirmek için akıllıca bir başlangıçtı. Ama şehirlerde bunu bir tehdit unsuru olarak kullanıp istediğinizi yapamazsınız. Şu geldiğimiz son noktada da böyle bir atılım var. Genel olarak düzensiz yapılaşmış alanlar, yasadışı alanlar, kısmen mühendislik hizmeti görmemiş, kısmen şehircilik hizmeti görmemiş alanlar hepsi zaman içinde yasalaştı. Şu anda hepsinin bir yasal altlığı var. İstanbul'da gördüğünüz gibi çeşitlilik de var 6306 sayılı yasa kapsamında. Riskli olarak ilan ettiğiniz alanlar, kentsel dönüşüm kapsamında değerler sağlamış oldu. 10 yıl geçkin bir süredir de yapılmaya çalışılıyor ama olması gerektiği gibi değil. Yani bundan yararlanabilirdik. Aslında bunu bir fırsat olarak da görebilirdik"

"Hiçbir disiplin İstanbul'un sorunlarını tek başına çözemez"

Prof. Dr. Tarık Şengül, İstanbul'da yükselen konut fiyatlarını hatırlatıyor, krizleri çözümleyebilmek için disipliner işbirliğinin elzem olduğunu söylüyor: 

"Ha, tamam" diyorsun, sonra bir bakıyorsunuz alakası yok. Boş alanlar, rantı yüksek alanlar, vesaire...  Fiyatlar jet hızıyla gökyüzüne doğru gidiyor. Maliyetler ve fiyatlar... Bu noktada konut stokunu ve bu stoku nasıl üreteceğinize ilişkin başka bir şey konuşuyor finans dünyası. Dolayısıyla bu gerçekten bir karmaşa İstanbul için. Hiçbir disiplinin İstanbul'un sorunlarını kendi başına çözebilme şansı yok. Mühendislik diliyle konuşacaksak bütün krizler arasında bir optimizasyona ihtiyacımız var. Hiçbir şeyin mutlak anlamda çözemiyoruz. Bir optimizasyona ihtiyacımız var ama onu oturup hep birlikte karar vermiyoruz. Hiçbir şeyi tamamıyla yapamayız ama bütün bir toplum yararı açısından bir optimizasyona ihtiyacımız var"

"Türkiye'nin deprem konusunda yönetsel reforma ihtiyacı var"

Yukarıdaki tespit de ODTÜ İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Tarık Şengül'e ait. 

Şengül, merkezi ve yerel yönetimin deprem sonrası ve öncesi uyum içinde çalışması gerektiğini ancak Türkiye'deki tablonun buna uzak olduğuna işaret ediyor:

Mesela uluslararası yardımlar geliyor, çeşitli nedenlerle dağıtamıyorsun. Belediyelerin birbirine gönderdiği yardımlar için de siyasi yönelim farklılıkları nedeniyle benzer durumlar yaşanabiliyor. Benzer biçimde, kentsel dönüşümle ilgili yapılan yeni düzenlemeler, yerel yönetimler, devletin bir parçası olan kurumlar ne yazık ki  sorunun bir parçası olamıyor. Bir işbirliği çerçevesi yok. Merkezi yönetim ile yerel yönetim arasında, taşra teşkilatı da dahil olmak üzere bir işbirliği yok. Sınır ötesi kurumlarla nasıl çalışacağımıza yönelik düzenlemelerde çeşitli sorunlar yaşanıyor. Ama aynı biçimde belediyelerin kendi örgütlenme modellerinde de sorun var. Hiçbir ilçe yönetiminin büyükşehir yönetiminin yaptığı bir deprem toplantısı çağrısına gelmeme gibi bir lüksü yok ama o lüksü kullanıyorlar"

Profesör Şengül, İstanbul'da bin kadar mahallenin olduğunu anımsatıyor, bu mahallelerinin tümünde halk nezdinde depreme karşı bir bilinçlendirme kampanyası ve örgütlenme çalışmasının yürütülmesi gerektiğini söylüyor.
 

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)


İTÜ'den Profesör Handan Türkoğlu ise kentsel dönüşüm uygulamalarına ne insanın ne doğanın dahil edildiği kanısında.

Türkoğlu'na göre Türkiye şehircilik konusunda da sınıfta kalıyor ve bu en çok ülkenin lokomotifi İstanbul ile Marmara Bölgesi'ni etkiliyor:

Elimizdeki jeolojik veriler, elimizdeki yapısal veriler hazırdı, çalıştık. Deprem master filanları falan filan, yani üstünde de çok çalıştık yani. O verilerin üstüne bir şey koyacaksınız. Ama koyamıyosunuz. Neden? Ülkemizin genel sorunu olaya sadece teknik açıdan bakmak. Halbuki aynı zamanda insanlarla uğraşıyoruz. Sanki teknik sorunlarla her şey çözülebilirmiş gibi toplumsal katmanı göz ardı ediyor.  Dünyanın her yerine bina yapıyor olabiliriz. İnşaat sektöründe çok iyi olabiliriz.  Ama üstüne bir şey yapmaya kalktığımızda sanki orada bir insan yokmuş gibi bir çalışma yapılıyor. Şehircilik adına en önemli sorunumuz açık alan olmamasıdır. Ve bunu yaparken doğal yapı sanki yokmuş gibi davranıyorlar. Yapı bizim doğal yapımızı oluşturur ve ne yaparsanız yapın, o kırmızı çizgidir ve onlara dokunmamanız gerekir. Bu örnek yani bu belki son 20 yılın sorunu da değil, önceden de öyleydi. Mesela size 70'li yıllarda Bursa'da Tofaş fabrikasının kuruluşunu hatırlatayım. Yani parmağınızı soksanız şeftali çıkacak bahçelerdi oralar. Otomobil fabrikasına verildi. Sonrasında Adapazarı'nda benzer bir şey oldu. Verimli tarım toprakları, zeytinlikler hızla konuta evrildi. Bu son 20 yılda zirveye ulaştı. Sosyal doku değişti"

 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU