Niyet ve hata arasında İsrail’in Lübnan ordusunu hedef alması

İsrail’e ait bir tank, 5 Aralık’ta el-Adissa kasabasındaki el-Uveyda Tepesi’nde Lübnan ordusuna ait bir mevziyi hedef aldı. Bunun sonucunda bir asker öldü ve üç asker de yaralandı

Reuters

Ardından İsrail ordusu, olayın bir kaza olduğunu ve kasıtlı olmadığını belirten bir özür açıklaması yayınladı. 8 Aralık’ta da ordu tesisleri yeniden hedef alındı ​​ve Ayn Ebel kasabasındaki hastane merkezi İsrail bombardımanına maruz kaldı. Olayda ölüm meydana gelmezken maddi hasar yaşandı.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Olay sorunlu ve karmaşık. Ayrıca bir dizi patlayıcının mesaj içerme olasılığını yalanlamak da zor. Aynı şekilde bunun kazara olmuş olabileceği gibi, İsrail ile Hizbullah sınırında yaşanan çatışmaların bir yan etkisi olduğu ihtimali de göz ardı edilemez.

Bizi bunu sadece bir hata olarak görmeye iten şey, Lübnan ordusunun, meşruluğu ve onu koruma ve muhafaza etme gerekliliği konusunda uluslararası fikir birliğine sahip olan tek Lübnan kuruluşu olmasıdır. Dolayısıyla kasıtlı hedeflenmesi, İsrail’i savaş tamtamları dindikten sonra ortaya çıkması beklenen çözümler aşamasında, ‘Lübnan ordusunu ülkeyi yönetmeye uygun meşru bir güç olarak’ gören aktif ve etkili ülkelerin önderlik ettiği bu iklimle çatışmaya sokar.

Hedeflemede Lübnan ordusu ile Hizbullah’ın tek blok olduğu belirtiliyor. İsrail’in Lübnan’daki sınır savaşlarında kullandığı argümanlar, terörist Hizbullah tanımlamasından faydalanmaya ve savaşı başlatanın o olduğuna dayanıyorsa İsrail’in böyle bir başlığı herhangi bir şekilde meşrulaştırmayı başarması pek olası değil. Ancak mesele, ülke içinde ve dışında korunan meşru bir ulusal güce saldırmaktan tamamen farklı.

Duygusal boyut denklemin dışında tutulamaz. Çünkü Lübnan Ordusu, Lübnanlıların kalpleri üzerinde bir tür genel duygusal güce sahip olan bir kurumdur. Bu da ordunun böyle bir saldırıya maruz kalmasının, bileşenleri parçalanmakta olan Lübnan ulusal söyleminin güçlendirilmesine hizmet etmesini sağlıyor. Ancak orduyla olan ilişkinin bu konuda hâlâ büyük ağırlığı var. Bu nedenle Hizbullah’ın, gayri meşru savaşı genişletmek ve ona örtü sağlamak amacıyla ordunun intikamı bahanesi altında çatışma sınırları dışında saldırılar düzenlemek için orduyla ilgili duygusal yükü kullanma niyetinde olması büyük bir olasılıktır. Bu durum ise İsrail’in kaçınmaya çalıştığı bir şey.

“Topyekûn savaşa girme ihtimali hızla artıyor. 1701 sayılı kararın spesifikasyonlarına uygun olarak ordu için yeni bir rol geliştirmeye yönelik baskı yapmak dışında, onu dizginleyebilecek veya durdurabilecek hiçbir şey yoktur.”

Diğer yandan olayın İsrail’in genel stratejisinin bir parçası olduğunu, bir takım mesaj ve tehditler içerdiğini belirten farklı bir okumayı da savunmak mümkün. Her şeyden önce İsrail casus birimlerinin ve insansız hava araçlarının sınırdan Beyrut’a kadar yürüttüğü hassas ve sürekli istihbarat izlemesi ve bunu Akdeniz’e demirleyen Amerikan savaş gemilerinin sahip olduğu üstün teknolojilerle desteklemesi, gerçekliği sorgulanabilecek bir durum olarak hatalı bombalama ihtimalini gündeme getiriyor.

Ülkenin içine gömüldüğü atmosfer ve Genelkurmay Başkanı General Joseph Avn’ın görev süresinin 10 Ocak 2024’te sona ermesiyle askeri kurumu tehdit eden boşluk, görev süresinin uzatılmasının reddedilmesi ve yeni bir komutan atanmasının imkansızlığı, orduyu disiplinli bir kurumdan kaotik ve parçalanmış bir kuruma dönüştürme tehlikesi taşıyor. Bu durum ise bu kurumun kararını kaybetmesine ve görevlerini yerine getirememesine neden olabilir. Bu noktada oklar, İsrail’in, sınırları kontrol etmeyi gerektiren görevini yerine getirmemesi halinde orduyu hedef almaktan çekinmeyeceğine dair bir uyarı olarak yönlendirildi. Bu olaydan sonraki olaylar dizisi, kasıtlı hedefleme hipotezini güçlendirmeye hizmet eden bağlantılı bağlamları öne çıkardı. İsrail savaş hükümetinin başı Binyamin Netanyahu, Lübnan’a karşı türünün en şiddetli tehditlerini yayınlıyor ve Hizbullah’ın topyekûn bir savaş başlatması halinde Beyrut’u ve Güney Lübnan’ı Gazze ve Han Yunus'a dönüştürmekle tehdit ediyor.

Devam eden gerginlik ve her iki tarafın da çatışma ve kontrol kurallarından tekrar tekrar ayrılmasıyla birlikte topyekûn savaşa girme şansı hızla artıyor. Lübnan hükümetinin UNIFIL ile iş birliği içinde meşru ve resmi güçlerini güneye konuşlandırmak için çalışmasını gerektiren 1701 sayılı kararın spesifikasyonlarına uygun olarak ordu için yeni bir rol geliştirmeye yönelik baskılar dışında, onu dizginleyebilecek veya durdurabilecek hiçbir şey yoktur. Söz konusu karar ayrıca, tüm Lübnanlı gruplardan silahların çekilmesini gerektiriyor.

Bu bağlamda şu anda aktif olan geniş bir Lübnan hareketi, sınırda artan gerilimle çatışıyor gibi görünüyor veya Lübnan’ı savaştan kurtaracak bir yol yaratmayı amaçlıyor. Başbakan Necib Mikati, Dışişleri Bakanı Abdullah Bouhabib ile birlikte Lübnan’ın 1701 sayılı kararı uygulama konusundaki kararlılığını doğrulayan uluslararası bir etkinliğe liderlik ediyor. Böyle bir yolu mümkün kılan itici güçler henüz net değil. Ancak son birkaç günde art arda yaşanan gelişmeler, siyasi ve güvenlik liderlerinin, Lübnan’a karşı topyekûn savaş kararının alındığına dair uluslararası uyarılar aldığını ortaya koyuyor. Ayrıca buna göre 1701 sayılı kararın maddelerinin uluslararası himaye altında hayata geçirilmesi için acele etmekten başka, ülkeyi Gazze’nin kaderinden kurtarmanın hiçbir yolu yok.

“Lübnan ordusunun kasıtlı veya kazara hedef alınması, ülkenin işgal edilebileceğinin, bu sömürünün sınırlarının sonsuza kadar genişleyeceğinin ilanıdır.”
 

Şarku’l Avsat’ın Al-mAjalla’dan aktardığına göre hükümet hareketinin Hizbullah’ın emriyle mi gerçekleştiği belli değil. Silahlarını bırakıp ordunun güneye konuşlanmasına izin verdiğine dair bir bilgi henüz ortaya çıkmadı, aksine UNIFIL’e yönelik hazırlıkları giderek artıyor. Aynı şekilde durum, savaş çemberini genişletiyor ve bununla bağlantılı medya seferberliğinin hızını artırıyor. Siyasi hareket kendi mantığının dışına çıkıp, en önemli maddeleri 17 yıldır uygulanamayan bir karara bağlılığı öne çıkararak ülkeyi uluslararası koruma çerçevesine yerleştirme yönünde umutsuz bir girişim mi ortaya koyuyor?

İsrail’in tuzağı ve orduyu hedef almanın potansiyel mesajı burada yatıyor. Eğer meşru gücü temsil ediyorsa, sınırları koruması, Hizbullah’ı silahsızlandırmaya başlaması ve silah bulundurma ve kullanma yetkisini tek başına dayatması gerektiği varsayılıyor. Bu da mevcut Lübnan bağlamında bir savaş başlatmak anlamına geliyor. Bunu başaramadığı takdirde de meşruiyetini kaybederek, Hizbullah’ı kapsayan ve daha sonra tanımlamaları ve işlemleriyle yönetilen bir yapıya dönüşür.

Haber sitelerinde yer alan haberlere göre milletvekili Velid Canbolad, Fransız istihbarat direktörü Bernard Emie’den, yıkıcı bir İsrail savaşını önlemek için 1701 hükümlerini uygulamaktan başka çare olmadığını doğrulayan net sözler duydu. Ancak kararın uygulamaya zorlanması ve Hizbullah’ın onayı olmadan ordunun güneye gönderilmesi, İsrail’i Lübnan’a karşı savaş yapmaktan vazgeçirecek bir iç savaşın başlaması anlamına geliyor. Eğer kabul edilirse ki bu sahadaki tüm sinyallerle yalanlanıyor, bu sadece sınırda gerilimin azalması ve kuzey cephesindeki tehdidin sona ermesi anlamına gelmiyor. Aksine askeri faaliyetlerin tamamen durdurulmasını gerekli kılıyor. İsrail savaş hükümetinin uygulamaya çalıştığı tüm bağlamlar kendi çıkarınadır. Lübnan’ın çıkarları ise tek bir hedefle, yani savaştan kaçınmakla bağlantılıdır.

Lübnan ordusunun kasıtlı veya kazara hedef alınması, ülkenin işgal edilebileceğinin ve ‘henüz erişilebilir ya da mümkün görünmeyen etkili ve denetleyici bir siyasi ve saha çerçevesi oluşturmaya yönelik çalışmalar yapılmadığı sürece’ bu sömürünün sınırlarının sonsuza kadar genişleyeceğinin ilanıdır.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al-Majalla dergisinden çevrildi.

*İçerik orijinal haline bağlı kalınarak çevrilmiştir. Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Şarku'l Avsat'ın haberlerine ulaşmak için tıklayın

DAHA FAZLA HABER OKU