Sudan’da ateşkesin sağlanamaması uluslararası askeri müdahaleye yol açar mı?

Ateşkes üstüne ateşkes ve çatışma, bir çözüm beklentisi olmadan devam ediyor

8 Haziran'da Hartum'un üzerindeki duman bulutları. Fotoğraf: AP

Birçok Sudanlı, çatışmaların Nisan ayı ortasında patlak vermesinden bu yana on kez ‘insani ateşkes’ ilan edilmesinin ardından uyulmayan ‘ateşkeslerin’ uygulanabilirliğini merak ediyor. Savaşan iki taraf, yani Sudan ordusu ve Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) tarafından imzalanan ateşkesler, Suudi Arabistan arabuluculuğuyla yönetildi.

İki taraf söz konusu ateşkeslerin 9 tanesi üzerinde anlaştı, ancak ateşkese kısmen bağlılığın sağlandığı son üç günlük ateşkes dışında tamamı hızla bozuldu.

Pek çok gözlemci, ateşkes sürelerinin her iki tarafça da gelecekteki savaşlara hazırlanmak için kullanıldığına inanıyor.

Önce, bir haftadan fazla süren kanlı çatışmaların ardından Suudi Arabistan-ABD arabuluculuğu üç günlük bir ateşkes ilan etti, ancak buna uyulmadı. Sonra iki taraf ikinci bir ateşkes üzerinde anlaştılar ve insani nedenlerle, tüm düşmanlıkların durdurulmasını da içeren bir ateşkes ilan ettiler. 18 Haziran akşamından 21 Haziran akşamına kadar uzatılan 72 saatlik ateşkes, vatandaşlara insani yardım ulaştırmayı amaçlıyordu, ancak basında çıkan birçok haber, yardımın hak edenlere ulaşmadığını belirtiyordu.

Siyasi analist el-Cemil el-Fadıl, ateşkeslerin ve ateşkes beyanlarının çokluğuna ilişkin açıklamasında Şarku’l Avsat'a şunları söyledi: “Somut delil olarak tekrarlanan ihlallerin belgelenmiş kaydı, uluslararası askeri müdahalenin yolunu açabilir ve bunu haklı gösterebilir. Soykırım suçuna varan bu olayların dosyası Darfur'un bazı bölgelerinde anılırsa, aynı kayıt uluslararası adalete ve Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne (UCM) hizmet edebilir.”

Bu gerekçelere dayalı olarak alınacak bir Afrika veya uluslararası kararla uluslararası müdahaleyi dışlamayan el-Fadıl, “Özel savaş mahkemeleri kurmak ya da tüm dosyayı Lahey'deki UCM'ye havale etmek mümkün gözüküyor” dedi.

Ordu yanlısı gazeteci et-Tahir Sati, Şarku'l Avsat'a verdiği demeçte şu ifadeleri kullandı: “Gerek insani yardım, gerekse hizmet tesislerinin HDK askeri varlığından tahliyesi ve insanların evlerinin boşaltılması gibi ateşkesin temel amaçlarına ne yazık ki ulaşılamadı. Ateşkesten ilk faydalanması gereken vatandaşken maalesef en çok zararı o görüyor. Çünkü ateşkes, HDK milislerinin yeniden konuşlandırılmasına ve yağmaya, hırsızlığa devam etmesine olanak sağlıyor. Ateşkesin başarısız olmasının en önemli nedeni, sahada etkili bir gözetim mekanizmasının olmamasıdır ki bu, ulusal veya başka bir gözetim mekanizması olmadan sadece bir deklarasyondur. İki taraf, özellikle HDK ateşkesi ihlal etti. Çünkü HDK’nin doğası harekete dayalıdır ve buna göre eğitilmiştir. Ateşkes ise sessizlik anlamına gelir. Ayrıca HDK içindeki bazı büyük gruplar liderliklerine bağlı değiller. Bu bilgiyi daha önce duymamış olabilirsiniz.”

Sati, “Ateşkeslerin tekrar tekrar ihlal edilmesi, askeri operasyonların kontrolünü zorlaştırıyor. Ateşkesin uygulanması için sahanın izlenmesi ve askeri çıkarları için herhangi bir tarafça istismar edilmemesi de dahil olmak üzere nesnel araçlar olması gerekiyordu” ifadelerini kullandı.

Diğer yandan, Özgürlük ve Değişim Bildirgesi Güçleri (ÖDBG) koalisyonunun lideri Mahir Ebu’l Cuh, Şarku’l Avsat ile yaptığı bir röportajda anlaşmaları üç aşamaya ayırarak şu ifadeleri kullandı: “Savaşın başlangıcından bu yana çok sayıda ateşkes üç temel aşamadan geçti. İlk aşama, Suudi Arabistan ve ABD himayesinde gerçekleştirilen Cidde yoluydu. Bu aşamanın başlıca özelliği, ona uyulmaması, etkisinin sadece medya düzeyi ile sınırlı olması ve ilk saatlerde çökmesiydi.”

Ebu’l Cuh sözlerini şöyle sürdürdü: “Ateşkesin ikinci aşaması, Cidde yolu dondurulmadan önceydi. Aradaki fark, yasaklanmış faaliyetlerin kontrol edilmesi ve tanımlanmasıdır. Önceki modellere kıyasla bağlılık derecesinin önemli ölçüde yüksek olduğu doğru. Ancak gerçekleşen ihlaller, arabulucuların iki tarafın ciddiyetsizliği nedeniyle müzakerelerin dondurulduğunu duyurmasına neden oldu. Bu, her taraf için iki şirkete ABD yaptırımları ve Beşir’in kapatılan partisinin liderlerini de içeren kişisel cezalar uygulamasının duyurulmasıyla aynı zamana denk geldi.”

Ebu’l Cuh, üçüncü aşamanın 24 saatlik bir ateşkesle başladığına, ardından baskılardan kaynaklanan ve müzakereleri sona erdirme olasılığına dair ipuçları veren 72 saatlik bir ateşkese dönüştüğüne inanıyordu. Bu nedenle, bağlılık derecesi yüksekti ve Salı günü yani ateşkesin üçüncü günü istihbarat servisi karargahına yapılan saldırı dışında askeri anlamda doğrudan bir ihlal kaydedilmedi.

Ebu’l Cuh, Cidde yoluna döndükten sonra ateşkesi tekrarlamanın asıl amacının, iki tarafın taahhüdünü ve karadaki kuvvetlerinin hareketleri üzerindeki kontrollerini ve karşılık verme yeteneklerinin kapsamını sağlamak olduğuna inanıyor. Çünkü ateşkese tamamen uymamaları, sahada daha sıkı önlemler paketi gerektirebilir. Ateşkesi uygulamak için uçuşa yasak bölge dayatmak, barışı uygulayan müdahale güçlerini konuşlandırmak veya karada başka müdahale senaryoları buna dahil olabilir. Askeri ve siyasi olarak gelecekteki varlık şanslarını büyük ölçüde zayıflatacağından, iki tarafın bu senaryoya girmekten kaçındığı açıktır. Bu konuda kamuoyunu harekete geçirerek direnme girişimlerinin ‘tamamen yok’ olduğu da açıktır.

Ebu’l Cuh, sözlerine şöyle devam etti: “Ateşkesin tam olarak başarıya ulaşması, kalıcı ateşkesin usullerinin tartışılması veya en azından kalıcı ateşkesin tartışıldığı daha uzun bir ateşkes çerçevesine girilmesi yönünde sürecin geliştirilmesinin yolunu açıyor. Benim düşünceme göre, Sudan krizini içerik olarak çelişkili girişimlerle doldurma planı, Hükümetlerarası Kalkınma Otoritesi (IGAD) girişiminde yapılan ve Cidde ve Afrika Birliği'nin (AfB) izlediği yolları tutarlı, uyumlu ve destekleyici hale getiren değişikliklerden sonra tamamen ortadan kalktı. Bununla beraber ordu ve HDK de dahil olmak üzere düzenli kuvvetleri siyasetten uzaklaştırmak ve Beşir’in feshedilen parti grubunu gelecekte ülkeyi yönetmeye yönelik herhangi bir düzenlemeden dışlamak gerekiyor. Zira bu grubun, Sudan ve bölgenin güvenlik ve istikrarı pahasına da olsa kendi çıkarlarını sağlamaya yönelik davranışını değiştirmeye hazır olmadığı açıktır. Bu, söz konusu grupla ilgilenmeyi, liderliğini ve üyelerini bir terörist grup olarak sınıflandırmayı, savaşın nedenlerini ele almanın, grubun tekrar patlamamasını ve Sudan'da ve bölgede istikrarın sürdürülebilir olmasını sağlamanın koşullarından biri olarak sınıflandırmayı gerektirir.”

 

*İçerik orijinal haline bağlı kalınarak çevrilmiştir. Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

 

Şarku'l Avsat

DAHA FAZLA HABER OKU