Lübnanlı direnişçilerin sözlerinde dil ve direniş

Şu anda, 'mafya dili' dediğimiz, yani kabadayıların veya mafyanın söylediği bilinen sözler ile güvenlik ve askeriyenin ağzından sızanların karışımına daha yakın bir durum mevcut

Fotoğraf: AA

Lübnan Hizbullah'ının liderlerinden biri, cumhurbaşkanının kabul edilebilir olması için gereken özelliklerden bahsederken şu ifadeleri kullandı:

ABD baskısından korkmayan, İsrail'in kendisinden korktuğu, meydan okuyan, karşı koyan, her şeyle yüzleşebilen bir Cumhurbaşkanı olmalı.


Gerçek şu ki, bu dil iyi bir boksör ya da iyi bir güreşçiyi anımsattığı kadar iyi bir politikacıyı anımsatmıyor.

Hizbullah yetkilileri, cumhurbaşkanı adayının ulusal ekonomi ya da eğitim konusundaki tutumu, sosyal görüşleri ve dünya vizyonu, yolsuzlukları ya da dürüstlüğü, anayasaya ne ölçüde bağlı kalacağı hakkında çok nadiren bir şeyler söylerler.

Aslında bunlar siyasetçiye sorulan konulardır. Dolayısıyla siyasetçi de bunlara göre hesaba çekilir.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Bunun nedeni Hizbullah'ın bir 'direniş örgütü' olarak dünyaya sadece bu açıdan bakabilmesi değildir.

Örneğin, Fransız direnişinin hem Gaullist hem de komünist Fransa'nın en önde gelen entelektüellerinden bazılarını içerdiğini söyleyebiliriz.

Aynı zamanda Nazi işgaline karşı direnirken, 20'nci yüzyılın sadece Fransız değil, uluslararası üretimlerinde de öncü konumlarda yer alan fikirlere ve yaratıcılığa katkı sağladığını hatırlamak yeterlidir.

Dolayısıyla 'direniş', bir mazeret değildir ve prensip olarak, özellikle de söz konusu bakış açısı sadece Cumhurbaşkanı'nın özellikleriyle sınırlı olmadığı için direnişçilerin çevredeki dünyaya karşı mücadeleci bir bakış açısına hapsolmalarını açıklamaz.

Gerçek şu ki, direnişin gözüne, eline düşen her şey mücadeleye karşı mücadele, savaşa karşı savaştır.

Eğer ölümün ve tehlikenin yakınında yaşamak, hayata ve onun şartlarına dair bir tefekkür kaynağı ise o tefekkürü asla bulamayız.

Eğer kişinin kendini bir dava uğruna yok etmesi aşkla, bedenle ve arzularla ilişkiyi sorgulayan bir gerilim kaynağıysa, bizim durumumuzda tüm bunlar hüsrana uğramış bir isteğe daha yakın olacaktır.

Böylece direnişin kapsamına giren tek bir romanın ve türü ne olursa olsun edebi veya sanatsal hiçbir yaratıcı eserin bulunmadığını görürüz.

Ancak Hizbullah'ın El-Menar televizyon kanalını izlemek böylesi bir yoksulluğun kesin kanıtı ise direnişi destekleyen medya literatürü de El-Menar'ın dar ve kavgacı dünya görüşünü paylaşıyor demektir.

Bu eğilim ister Amerikalı ister İsrailli olsun, düşmandan bahsederken ve onu betimlerken zirveye ulaşmaktadır.

Düşman sıklıkla 'paniğe kapılır' ve 'dişleri gıcırdar'. 'Hisleri titrer' ve 'zayıflıkları ortaya çıkar.'

Onunla yüzleşenler şehit olsalar da onu "küçük düşürür, dersini verir, korkunç sonuçlara karşı uyarır ve geri çekilmeye zorlayarak tehdit eder."

Ayrıca "saldırganlığını engellerler" ve "saldırıları da onları tedirgin eder."

Savaşında tek taraflı, psikolojik ve klinik iç gözlem açısından zengin olan bu askeri dil, epik resimlerdeki gibi edebiyat ve sanattaki yoksulluğuyla sınırlı değildir.

Tek bir savaş teorisyeni çıkmadı. Bildiğimiz kadarıyla elimizde iki bin 500 yıl önce yaşayan Çinli Sun Tzu yok, Prusyalı General Carl von Clausewitz yok, Vietnamlı Nguyen Giap yok...

Bu 'profesyonel' eksikliğin anlamı, tıpkı güreşçilerde olduğu gibi, gücün önceden verilen doğal bir durum ve bu nedenle kendi kendine yeterli olduğu ve fazla incelik ve düşünce gerektirmediği varsayımıdır.
 


Şu anda, 'mafya dili' dediğimiz, yani kabadayıların veya mafyanın söylediği bilinen sözler ile güvenlik ve askeriyenin ağzından sızanların karışımına daha yakın bir durum mevcut.

Bir zamanlar Hizbullah Genel Sekreteri'nin kullandığı ünlü bir tanımlamaya göre direniş savaşçısı, kabadayı gibi davranan rakibine birçok şeyi yapabileceğini, çünkü bu rakibin 'örümcek ağından daha zayıf' olduğunu söylüyordu.

Daha eski zamanlarda köy kabadayılarının kendi saf güçlerini veya sözlerine bağlılıklarını gösteren ritüeller ve işaretler geliştirdiklerini biliyoruz.

Rejimlerin, özellikle de Baasçıların diline gelince, ülkelerini bir halk olarak değil, araç olarak sundular.

Bu ülkeler kararlılık, direniş, çatışma ve engelleyici proje ile gündemlerle dolu kalıcı bir devlette yaşıyorlar.

Ancak ekonomi, eğitim veya sağlık hakkında çok nadiren yararlı bir şey söyleyip, üstüne üstlük bu konuda ağızlarını açtıklarında yalan söylüyorlar.

O halde 'mafya dili' kamuoyunu kazanmak ve ona hitap etmek için tasarlanmamıştır. Tam tersine onu yabancılaştırmaya yol açmaktadır.

Çünkü işgalin ya da adaletsizliğin dayattığı bir zorunluluk olarak güç kullanmak, güçlü ve kudretli olduğumuz için güç kullanmaktan farklıdır.

Bir zorunluluk olarak güç, başkalarının anlayış ve sempatisini çektiği gibi, doğuştan gelen niteliklerimizden biri olan güç de bu güce sahip olanlara karşı bir korku kaynağı ve onlara karşı güvensizlik sebebidir.

Gücün hizmet ettiği siyaset ile siyasetin hizmet etmek istediği güç arasındaki en önemli farklardan biri de tam olarak buradadır.

İkisi de sonunda genel bir korku, gözdağı ve korku tepkisi durumuna girer ve Allah'ın bir şeye karar vermesini bekler.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

Şarku'l Avsat

DAHA FAZLA HABER OKU