Beşinci Filo: Takviye mi, yeniden konumlanma mı?

Belirsizlik sadece Ortadoğu sahnesinde değil, küresel sahnede de hüküm sürüyor gibi görünüyor

ABD Beşinci Filosu

Ortadoğu'daki ABD varlığıyla ilgilenen siyasi ve askeri analistlerin çoğunu özellikle son birkaç gündür meşgul eden ana soru şu olabilir:

Arap Körfezi bölgesinde 3 bin askeri aşan devasa takviye kuvvetleri konuşlandırmanın yanı sıra, uçak gemisi USS Bataan ve F-35 başta olmak üzere gelişmiş savaş uçakları ve diğerlerini bölgeye gönderen ABD Donanması'nın planlarında ne değişti?


Ortaya çıkan tablo, genel olarak izolasyonist ABD'nin amaçladığı şey ve Barack Obama döneminde 2011'den itibaren fark edilmeye başlanan uygulamalarla çelişen ve dikkat çeken bir hamle gibi görünüyor.

Zira bu tarihten bu yana Washington, Ortadoğu'daki askeri varlığını azaltmaya ve Çin'i çevrelemek için Doğu Asya'ya geçiş yapmayı amaçladı.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Yeni ABD stratejisi, bölgeyi Obama döneminde başta 2015 yılında İran ile imzalanan nükleer anlaşma olmak üzere derin ve son derece maliyetli sendelemelere, tökezlemelere sürükleyen "sahne arkasından yönetme" akımına karşı yüzüyor gibi görünüyor.

Beşinci Filo sahnesindeki gelişmeler, stratejik saiklerini arkasında saklayan taktik sebeplerle örtülü gerekçelerle savunulsa da ABD'nin sanki Körfez ve Ortadoğu'daki bilişsel satranç haritasını yeniden okuduğunu gösteriyor.

Analizlere dalmadan önce, Washington'un güvenlik karelerini boşaltma ve aynı zamanda müttefiklerini, tabiri caizse, bilinen bilinmeyene karşı bir korku çemberine itme teorisine dayalı bahislerinin başarısızlığını bir kez daha fark ettiğini söylemek gerekebilir.

Amerikan liderliği, tek kutupluluk zamanının geçtiğini ve bir güvenlik, siyasi ve belki de askeri alternatifler dünyasının şu ya da bu şekilde şekillenmek üzere olduğunu idrak etti.

Mevcut ve gelecekteki ittifakların kasıtlı olarak ihmal edilen nüfuz alanlarını doldurabileceğini ve bunun da her halükarda Amerikan stratejilerini başarısızlığa uğrattığını anladı.

ABD Donanması'nın böyle görünür bir şekilde Arap Körfezi sularına dönüşü vesilesiyle ABD Beşinci Filo Sözcüsü Timothy Hawkins şunları söyledi:

Küresel ekonomiyi korumak için Körfezli ortaklarımızla koordineli olarak Hürmüz Boğazı'na ve Aden Körfezi'ne geldik... Tehdit altındaki deniz seyrüseferini korumak için buradayız.


Peki, Arap Körfezi ve Hürmüz Boğazı'nda seyrüsefer özgürlüğünü kim tehdit ediyor?

Cevap, geçtiğimiz aylarda açıkça görüldüğü gibi, hiç şüphesiz İran'ı işaret ediyor.

Geçen ay dünya, ABD Donanması'na bağlı gemilerin İran'ın Umman Körfezi'nde iki deniz tankerine el koymasını engelleyen müdahalesini izlemişti.

Yine bir İran gemisinin bir petrol tankerine ateş açması üzerine hemen müdahalede bulunulmuştu.

Her iki hadisede de, Amerikan Donanmasına bağlı bir destroyerin olay yerine gelmesi, İran gemilerini hızla uzaklaşmaya zorlamıştı.

ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı CENTCOM Komutanı General Michel Erik Kurilla da aynı hedefe işaret ederek, yeni Amerikan kuvvetlerinin serbest ticaret akışını daha fazla korumak, uluslararası sisteme dayalı kuralları desteklemek için bölgeye benzersiz yetenekler katacağını varsaydı.

Ancak ABD'nin Arap Körfezi'ndeki deniz kuvvetlerini takviye etme hedeflerinin arkasında yatanlarla ilgili soru işaretleri, İran nükleer dosyasını incelemeyi de gerektiriyor.

Bu askeri varlık, İran'ın bazı adımlarına karşı bir hazırlık mı?

Zira İran, uranyum zenginleştirme oranında nükleer bomba üretimi için gerekli orana mümkün olduğunca yaklaşmayı başardığını ne gizliyor ne de saklıyor.

Buna ek olarak, füze testi gösterileri kesintisiz devam ediyor. Son test gösterisi, ilk kez 2020 yılında sergilenen ve denizde seyreden gemileri bin kilometre uzaklıktan vurmak üzere tasarlanan "Ebu Mehdi" seyir füzesi testiydi.

Bu, belirli bir çatışma anında Körfez'in güvenliğinin İran tarafından tehdit edilebileceği anlamına geliyor.

Bu, Washington Arap (Basra) Körfezi'nde İran ile askeri bir çatışma peşinde mi demek?

Cevap iki yönlüdür; ilki, İran'ın nükleer program kriziyle ilgili ve burada Başkan Biden yönetiminin nihai, kapsamlı, sağlam ve kararlı bir vizyonu hiçbir şekilde netleştirmediği görülüyor. Biden yönetimi bazen ilerliyor bazen geriliyor ki bu da Washington ile Tahran arasında muğlak yorumların önünü açıyor.

İkinci yön ise, İran'ın Arap Körfezi üzerinde bir deniz hegemonyası kurma çabalarıyla ilintili. İran gerek gemilere el koyarak, gerek Husilere silah kaçırarak aynı hegemonya hedefine ulaşmaya çalışıyor.

Bu noktada, ABD ordusu inovasyon ekonomisinin bazı fikirlerini ödünç almış ve Beşinci Filo Tepkime Programı adıyla bilinen program aracılığıyla askeri olarak uygulamış görünüyor.

Program diğer tarafları deniz yollarını ve Amerikalıları hedef alan planlarını ifşa etmeleri için isteklendiriyor.

Bu kapsamda Beşinci Filo Komutan Yardımcısı Brad Cooper, geçtiğimiz yıl İHA'lardan oluşan bir görev gücünü lanse eden yeni bir girişim geliştirmişti.

Bugünlerde lanse edilen yeni girişimse, ABD Deniz Piyadelerinin ve özellikle de özel operasyonlar icra edebilen 26. Birlik mensuplarının ticari gemilere yerleştirilmesiyle ilgili. Söz konusu birliğin mensupları şu anda bu operasyonlar için eğitiliyorlar.

Bu noktada geri dönüşü olmayan yolu seçmeleri durumunda İranlılar ile fiilen askeri bir çatışma çıkabilir mi? Bunun bir Rus tuzağına düşmek anlamına geleceği gerekçesiyle, Washington'un şu anda Körfez sularında İran donanmasıyla herhangi bir gerçek askeri sürtüşme istemediği dikkate alınmalı.

Çünkü bu, ABD'nin Ukrayna'ya verdiği desteği kesintiye uğratacak ve Washington'u yeni bir askeri bataklığa sürükleyecek.
 


Sahneye dair derinlemesine bir okuma, Körfez'deki Amerikan donanması ve askeri sahnesinin yeniden konumlanma fikrini de içerdiğini bize netleştiriyor.

Yeniden konumlanma, taktiksel olandan yola çıkıp, stratejik olana varan verilere veya sahadaki ya da güvenlik alanındaki meydan okumalara dayalı olarak belirli bir hedefe ulaşmak için konuşlanma anlamına geliyor.

Washington, Arap Körfezi ve Kızıldeniz bölgesinin, Batı Avrupa'daki yoğun Amerikan varlığı ile Hint-Pasifik bölgesindeki geniş çaplı konumlanma sahası arasında neredeyse "yumuşak bir Amerikan askeri karnı" haline geldiğini keşfetmiş olabilir.

Yine ABD, Çin'in bir yandan yeni İpek Yolu'nun temel direkleri olacak askeri üsler bulmaya çalışan askeri hareketliliği, diğer yandan siyasi ve askeri ittifaklar kurma yeteneği ve gücü gölgesinde bu gerçeğin ayrımına varmış görünüyor.

Bu son Amerikan konuşlandırmasının arkasında gizemli sebepler var olmaya devam ediyor mu?

Belirsizlik sadece Ortadoğu sahnesinde değil, küresel sahnede de hüküm sürüyor gibi görünüyor.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

Şarku'l Avsat

DAHA FAZLA HABER OKU