Hekimlerin insan gibi yaşama hakkı yok mu?

Kutlu Kağan Dalkılıç Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: AA

Hekimlik mesleği insan hayatı ve sağlığıyla mesleğin tabiatı gereği doğrudan muhatap oluyor. Bu anlamda gerek ruhsal konforunu gerekse fiziki konforunu korumadan sahada çalışması oldukça pahalı ve can acıtıcı sonuçlar doğuruyor.

Bu sonuçlar en başta bazen hastaların sağlığına ve canına bazen de hekimlerin sağlığı ve canına mâl olabiliyor. Rumeysa Berin Şen aslında bu dramatik hekimlik öyküsünün son halkası oldu.

Ankara Şehir Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum bölümünde çalışıyordu. Otuz altı saatlik yorucu bir nöbetin arkasından evine dönerken bir kamyonun altında elim bir kazada can verdi.

Muhtemel bir yorgunluk ve insan fizyolojisine aykırı bir çalışma temposundan olsa gerek trafikte dikkatini kaybetmişti.

Korkarım Sağlık Bakanlığı ve YÖK gerekli mevzuat düzenlemelerini ve iyileştirmelerini yapmazsa Rumeysa kardeşimiz son kaybımız da olmayacak. Çok üzgünüm.


Hekimlerin sağlığı ve canı anlaşılan o ki gerek iç hiyerarşide gerekse bürokrasi nezdinde pek önemsenmiyor.

Bakanlığın gerekli önlemleri alması hayati önem arz ederken, hekimlerin kendi arasında dayanışma göstermesi ve birbirine zulmetmemesi de hayati derecede önemli.

Zira ben de bir hekim olarak Akdeniz Üniversitesi'nde intörnken, bir pediatri asistanımız 36 saat nöbetleri yargıya taşımış ve bununla ilgili aldığı olumlu neticeyi fakülteye ve bölüme sunmuştu.

Nöbetlerini artık yargı kararıyla insani saatlerde tutuyordu, ama hekim arkadaşları kendisiyle konuşmuyor; hocalarsa bölümü bitirtmemekle tehdit ediyordu.

Hâl böyleyken, bakan ve bürokrasiden önce kendi aramızda birbirimizin hak ve hukukunu tüm hekimlerin geleceği adına korumamız gerekiyor. Bunlar elbette bürokrasinin sorumluluklarını örselemez. 


Hekimler artık devlet memuriyetinden hızla istifa ediyor. Son dönemde birçok hekim ya özel sektöre geçti ya da yurt dışına gitti.

Hatta öyle ki istifa sayısı kritik eğişi aşınca bakanlık ve ilgili müdürlükler istifa dilekçesi veren hekimleri arayıp şikâyetlerini soruyor ve kayda alıyor hatta onu kalmaya ikna etmeye çalışıyor.

Cumhuriyetin göz bebeği ve dünya ile güncel biçimde rekabet eden yegâne umudu bir meslek ve mensupları için ne acı değil mi?


Hekimlerin en başta can güvenliği yok. Elini sallayan hastanelere kesici delici alet ve silahla girebiliyor.

Alışveriş merkezlerinde bile bulunan x-ray arama cihazları nedense hastaneler ve aile sağlığı merkezlerimizde yok.

Sağlık Bakanlığı ve gerek ilgili gelmiş geçmiş bakanlar gerekse bürokrasi bundan bihaber olamaz. Onca sağlıkta şiddet vakası ortada dururken buna kalıcı bir önlem dahi alınamıyor.

Küfür, tehdit, hakaret ve darp neredeyse cezasız kalıyor; yeni dönemde tutuklama çıktı ancak nihayet hükmün ertelenmesi geri bırakılarak sanıklar serbest kalıyor.

Açık söylemek gerekirse buna tevessül edenlere caydırıcı hapis cezası ve sağlık hakkında bir süre mahrumiyet şartı getirilmezse bu böyle devam edecektir.


Hangi devlet kurumunda insanlar sıra beklemeden her istediğini bağırıp çağırarak şiddete başvurarak yaptırma hakkına sahip?

Hangi kurumda insanlar memnun olmadığı bir durumda maaşını sana ben veriyorum diye bağırıp çağırabiliyor?

Hangi devlet kurumunda insanlar doktora öfke duyduğu kadar bir başka memura öfke duyuyor?


Biliyorum, halk içerisinde hekimlere karşı bir miktar öfke ve kızgınlık var. Bu durum Türk modernleşmesine yani Meşrutiyet ve Cumhuriyete kadar uzanan bir hikâyenin uzun vadeli yansımalarıdır. 

Cumhuriyet üç ana meslek grubu üzerinde yükseldi. Mülkiye, harbiye ve tıbbiyeden bahsediyorum.

Bu meslekler, geleneksel bir toplumdan modern devlet inşa etmek için eğitimi, maddi kazancı ve görgüsü yüksek bir potansiyel taşıyordu. Üstelik vazife ve sorumlulukları da modern devletin kurumlarını ayakta tutmaya yarıyordu.

Dolayısıyla gerek maddi açıdan modern hayatla rekabet edebilecek ve onu taşıyacak kapasiteleri vardı gerekse manevi açıdan bu kent görgüsünü taşıyorlardı.

Bu durum onları uzun süre tarım toplumunda teşekkül etmiş bir sosyolojiyle karşı karşıya getirdi. Halkın ortalama sosyolojisi maddi olarak modern hayatın gerekleriyle rekabet edemiyor, modern kurumlara da manevi bir görgü süreci olarak uyum sağlayamıyordu.

Bütün bunlar açıktan itiraf edilemezdi sonuçta çatışma hekimlerin bilimci ve pozitivist karakteriyle halkın dini sembolik değerleri üzerinden açığa vurdu, oysa asıl sebepler başkaydı.  


Uzatmaya gerek yok; iktidar yirmi senedir bu gerilimi harbiye ve mülkiye grubunda olduğu gibi hekimlikte de kullanarak siyasi popülizm yapıyor ve oy devşiriyor. Hekimleri halkın önünde acımasızca saldırı altında bırakıyor.

Halk da hiçbir memura yapamadığı muameleyi; geçmişteki ezilmiş psikolojisini onarırcasına hekimlere yapıyor.

Gerçi aynı halk, kendi evladı doktor çıkınca nasıl da memnun ve mutlu oluyor, bunu da biliyoruz. 


Yüz yılda çok şey değişti. Beğenmedikleri Cumhuriyet elitizmi ve seçkinciliği Anadolu'dan merkez bürokrasiye binlerce hekim yetiştirdi. Çünkü bu elitizm bir kast sistemi değildi ve liyakata dayalı sınıflar arası bir geçişkenlik de üretiyordu.

Böylece Konya'nın Ömeranlı köyünden bir kardeşimiz, önce hekim ardından özel hastaneler sahibi ve sonrasında da Sağlık Bakanı olabiliyordu. Bunun kıymetini hepimiz gibi bilmese de bu böyleydi…


Yolun sonu artık göründü; bu yol çıkmaz sokak.

Hekimler de hastalar da halk da artık bu sistemden verim alınamayacağını görüyor. Hekimler dalga dalga isyan bayrağı açıyor.

Dolayısıyla önce hekimleri popülist politikalar adına ve kurucu Cumhuriyetten intikam alırcasına yıpratmaktan vazgeçmeliyiz.

Bu işin sonu herkes için kaybet kaybet modelidir. Hekimlerin iç mevzuatı yeniden düzenlenmeli ve önce can güvenlikleri ardından çalışma şartları iyileştirilmelidir.

Pandemi sürecinde alkışladığımız hekimlerin maaşları, nöbet ücretleri, döner sermayeleri ve performans ödenekleri de günden güne eriyor. Dünya standartlarında döviz karşısında zaten bir anlam ifade etmiyor.

Bu açıdan hekimlerin gelecek kaygılarını gidermek, dünya ile güncel biçimde rekabet eden, göz aydınlığımız bu son meslek grubundan biri olan bizleri geleceğe taşımak önce hekimlerin sonra tüm bürokrasinin ve toplumun borcudur.   

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU