Azmin zaferi

Prof. Dr. Mete Gündoğan Independent Türkçe için yazdı

Nedense bizler hep Suudi Arabistan'ı, ziraat yapılmayan ıssız çöllerin olduğu bir yer olarak algılarız. 

Geçenlerde gözüme bir haber ilişti. 

Türkiye ile Suudi Arabistan tarım alanında iş birliği yapacak.

Haber yaklaşık 3 ay öncesine ait. Bizim Tarım ve Orman Bakanımız ile Suudi Arabistan Çevre, Su ve Tarım Bakanı arasında "Tarım Alanında İşbirliği Mutabakat Zaptı" imzalanmış. 

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Bunu okuyunca memnun olmuştum. Şöyle düşünmüştüm;

Türkiye, tarımı güçlü olan bir ülkedir. Suudi Arabistan gibi çöllerle kaplı ve ziraat yapılmayan bir ülkeye çok şeyler katabilir.

Tabii buna karşılık da petrol alır.

İlk aklıma gelen buydu doğrusu.

Böyle bir iş birliğinin potansiyeli hakkında bir bilgi edinmek için Suudi Arabistan tarımına bir göz atayım, dedim.

Lakin okuduklarım ve izlediklerim karşısında hayretler içerisinde kaldım. 

Fikrim tam ters yönlü olarak değişti. 

Bir "azmin zaferi" hikayesi ile karşılaştım.

Bu mutabakat ile bu hikâyenin Türkiye tarafından öğrenilmesinin büyük bir fayda sağlayacağına inanmaya başladım.

Azmin zaferi hikâyesini kısaca şu şekilde anlatayım:
 


Suudi Arabistan hakikaten çöllerle kaplı ve ziraat yapılmayan bir ülke. 

1970'li yıllarla birlikte petrol ihracatında başat konuma ulaşmış bir ülke.

Öyle ki petrolü ihraç ediyor ve neye ihtiyacı varsa onları ithal ediyor.

Fazladan da parası kalıyor. Petrol o kadar çok yani.

Lakin ülkenin krallığı, "bu durum ilelebet böyle gitmez. Gün gelir petrol biter. Bizim tarımımızı da geliştirmemiz lazım" demiş.

Kendilerine, "tarımda kendi kendine yeterli olma" gibi o zamanları neredeyse imkânsız bir hedef belirlemişler. Bu hedefte de azmetmişler.

Sonra da bir master plan çerçevesinde çalışmaları başlatmışlar.

Modern tarım teknolojisini teşvik etmek için kapsamlı programlar uygulamışlar.

Kırsal yollar, sulama şebekeleri, depolama ve ihracat tesisleri kurmuşlar.

Hayvan yemi üretmek amacıyla tahıl siloları oluşturmuşlar. Un fabrikaları kurmuşlar.

Tarımsal araştırma ve eğitim kurumlarını teşvik etmişler. 

Bu çerçevede, Suudi Arabistan üniversiteleri ve kolejlerindeki tarımsal araştırma tesislerinde, yerel çiftçiler ve bilim adamları arasında resmi iş birliği oluşturmuşlar.

Tarım sektörünü teşvik için Suudi Arabistan Ziraat Bankası'nı çok verimli bir şekilde kullanmışlar.

Uzun vadeli ve faizsiz krediler, teknik ve destek hizmetleri, ücretsiz tohum ve gübre, düşük maliyetli su, yakıt ve elektrik, gümrüksüz hammadde ve makine ithalatı gibi teşvikler vermişler. 

Hatta bir Suudi şirket, teknolojik tarım için yabancı bir ortak edinirse, 10 yıla kadar vergi ödemekten muaf olmuş.

Böylelikle yüksek tarım teknolojisinin ülkeye gelişinin de önünü açmışlar.

Dahası;

Çoğunlukla nadasa bırakılan küçük arazileri, geliştirilmesi ve tarımda kullanılması şartıyla ücretsiz olarak halka dağıtmışlar. 

Su!

Tabii, tarım sektörünün muazzam büyümesini sağlamak için en önemli girdi sudur. 

Bunun için de çok yönlü programlar uygulamışlar. 

Mesela mevsimsel taşkınları yakalamak ve kullanmak için bir barajlar ağı inşa etmişler.

Bu şekilde yılda yaklaşık 500 milyon metreküp su tutuyorlarmış. 

Derin kuyulardan da geniş yeraltı su rezervleri oluşturmuşlar. 

Deniz suyundan içilecek kalitede su elde etmek için ise büyük tesisler kurmuşlar. 

Bitmedi. 

Kentsel ve endüstriyel atık suları da arıtarak, içilebilecek kalitede olmasa da tarımda kullanılabilecek kalitede ham su üretmişler. 

Dahası da var;

Geleneksel açık deniz balıkçılığının yanı sıra özel sektöre de destek vererek su ürünleri yetiştiriciliği ve balık çiftliklerinin sayısını artırmışlar.

Birçok balık çeşidinin yanı sıra karides yetiştiriciliğinde özellikle başarılı olmuşlar.

Amerika ve Japonya'ya karides ihraç ediyorlar.

Belki de en önemlisi en önemlisi!

Tarım ve hayvancılıkta her türlü yenilikçi yaklaşımlara açıklar. 

Akıllı çiftlikler, akıllı tarım teknikleri, dikey çiftlikler, kent tarımı, sürdürülebilir ve verimli tuzdan arındırma teknikleri geliştiriyorlar.

Böylelikle tarımsal kalkınma çalışmaları parmak ile gösterilecek hale gelmiş. 

Kısacası Suudi Arabistan, kurak bölgelerdeki çiftçiler için oyunun kurallarını değiştirecek örnek hamleler oluşturmuş. 

Sonunda ne mi olmuş?

1970'li yıllarda yaklaşık 400 bin hektar ekili arazileri varken, bu alan bugün milyonlarca hektara ulaşmış.

Bugün Suudi Arabistan et, süt, yumurta, balık gibi bir dizi gıda maddesinde tamamen kendi kendine yeterli.

Önemli miktarda artan gıda üretimi, gıda ithalatında da orantılı bir düşüşü beraberinde getirmiş. 

Artık Suudi Arabistan, dünyanın dört bir yanındaki pazarlara buğday, hurma, süt ürünleri, yumurta, balık, kümes hayvanları, sebze ve çiçek ihraç ediyor. 

Ayrıca,

Suudi Arabistan, komşularına da önemli miktarlarda yaş sebze ve meyve ihraç ediyor.

En verimli mahsulleri arasında karpuz, üzüm, turunçgiller, soğan, kabak, domates, biber, patlıcan bulunuyor.

Dahası da var;

Ülkenin güneybatısındaki Jizan Al-Hikmah Araştırma Merkezi'nde ise ananas, papaya, muz, mango ve guava gibi tropikal meyveler de üretiliyor. 

Tabii bu tarımsal dönüşüm, ülkenin geleneksel mutfağını ve yiyeceklerini de değiştirmiş.

Birkaç nesil önce hayal bile edilemeyecek yiyecekler artık Suudi Arabistanlı ailelerin sofralarında yerini almış. 

Hurma mı dediniz?

Tabii, Suudi Arabistan deyince bizim ülkemizde ilk ve belki de tek aklımıza gelen meyve hurma.

Ama artık Suudi Arabistanlılar için hurma, hayati bir temel meyve değil. Ancak yine de önemli bir ek gıda oluşturuyor. 

Onlar 450 farklı türden yıllık yaklaşık yarım milyon ton hurma üretiyorlar.

Bunların çoğunu da uluslararası insani yardım olarak ihtiyaç yerlerine gönderiyorlar.

Dünya Gıda Örgütü verilerine göre Suudi Arabistan, ihtiyaç bölgelerine gıda yardımlarında ABD'den sonra ikinci sırada yer alıyor.

Şimdilerde Veliaht Prens Muhammed bin Salman'ın liderliğinde Krallık,
ekonomisini çeşitlendirmek, petrole olan bağımlılığını daha da azaltmak ve daha sürdürülebilir bir gelecek sağlamak için iddialı bir plan ortaya koymuş: Vizyon 2030

Bu vizyonun merkezinde, iç talepleri karşılayabilecek ve potansiyel olarak mal ihraç edebilecek daha sağlam ve teknolojik olarak gelişmiş bir tarım sektörü de yer alıyor.

Yapabilirler mi? 

Bunları gördükten sonra verebileceğim cevap, "hem de fazlasıyla" olur. 

Hatta, Suudi Arabistan'ın yalnızca kendi tarımsal ihtiyaçlarını karşılamakla kalmayıp aynı zamanda küresel gıda güvenliğine ve sürdürülebilirliğine de önemli ölçüde katkıda bulunabilirler.

Şimdi gelelim başta söylediğime. Türkiye ile olan tarımsal mutabakata. 

Evet, Türkiye ile Suudi Arabistan'ın tarımsal kalkınmada iş birliği mutabakatını yine de çok olumlu buluyorum.

Ama bu mutabakat, sadece piliç satmaya çalışmaktan ibaret olmasın.

Bunun içinde, Suudi Arabistan tarımının nasıl geliştiğini incelemek ve ibret almak da olsun.

Hem ibret alalım hem de kendi halimize bakalım!

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU