İYİ Parti ne yapıyor?

Hüseyin Raşit Yılmaz Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: AA

Birkaç aydır sayısız defa işittiğimiz için kaçınılmaz olarak ezberlediğimiz başlıklar şunlar:

"İYİ Parti ne yapıyor?"

"İYİ Parti'de neler oluyor?"

"İYİ Parti çöküyor mu?"

Listedeki soruları uzatmak mümkün.

Mümkün olmayan ise, ne olduğunu derli toplu anlatan, anlatırken manipülasyona tenezzül etmeyen bir yazı okumaktı.

İşte bu yazı, bu ihtiyacı karşılamak amacıyla kaleme alındı.

İYİ Parti Genel Başkan Danışmanı sıfatıyla, içeriden bir gözle, halkımızın olan biteni bizden dinlemesi için.

İYİ Parti'nin bir siyasal hareket olarak, adı konulmamış başlangıcı, 2015, resmi kuruluşu 2017, ilk girdiği seçim 2018, CHP ile Millet İttifakı'nı kurarak İstanbul ve Ankara başta olmak üzere pek çok büyük şehri kazanması ise 2019 yılında gerçekleşti.

2015- 2019 arası İYİ Parti hareketinin önce devlet erkinin zorlayıcı aparatlarıyla, bundan netice alınamayınca iktidarın sözde "tatlı" teklifleriyle bir nevi Numan Kurtulmuş'un HAS Parti'sine, yahut partisini terk etmiş Süleyman Soylu figürüne evriltme senaryolarıyla geçti.

Beştepe, son bir gayret "madem genel başkanı partisinden, partisi de genel başkanından ayrılmıyor o zaman MHP formülünü deneyelim" dedi. 

Neydi o formül: "Ala-i vala" ile fonda mehter marşları, gökte İHA'larımız, dillerde "mavi vatan" hakikatte çocuklarını besleyemeyen fukara Türklere, hürriyete susamış insanlarımıza gözünü kapatan bir milliyetçilik.

"Plana sadık kal" geyikleriyle insan değil mal, mülk milliyetçiliği.

O da olmadı. İYİ Parti iddiasına uygun bir şekilde henüz iktidar olamadı ama iktidarın iddiasına uygun bir şekilde yere düşmedi de.

Bu kısa bölüm iktidar-İYİ Parti bilek güreşinin fotoğrafıydı. Elbette bunun bir de muhalefet-İYİ Parti kısmı var:

2019'da büyükşehirlerin kazanılmasının nedeni şüphesiz İYİ Parti ile CHP'nin birlikte hareket etmesinden kaynaklı toplumsal mobilizasyondu.

Bu mobilizasyon olmasaydı 2014 Ankara seçiminde olduğu gibi kazanılan seçim sandıkta buharlaşabilirdi.

Yahut 2019'da İstanbul'un ilk seçiminde 13 bin fark, pekâlâ, oylar sayılırken 130 bin olarak, tam tersi, sonuçlanabilirdi.

Tam da olması gerektiği gibi sandıklara sahip çıkıldı, milletin sandığa konulan iradesi sandıktan konulduğu gibi çıktı.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Türkiye'de parti kurmanın, resmi ressamlar tarafından ülkeyi bölmekle aynı resmedildiği zor zamanlar geçince yeni partiler kuruldu.

Birinin başında eski başbakan, diğerinin başında eski başbakan yardımcısı vardı.

Millet İttifakı altılı masaya evrildi. Gözler 2023 için muhalefetin cumhurbaşkanı adayını arıyordu.  

Masanın en büyük partisi CHP Genel Başkanı Sayın Kılıçdaroğlu'nun bu arayışa dair sorulara verdiği cevap hep aynıydı:

6 lider ortak karar verecek, 6 liderin onayladığı isim adayımız olacak.


Sayın Kılıçdaroğlu'nun özünün sözünden farklı olduğunu Sayın Akşener'in ve kamuoyunun öğrenmesi 2 Mart 2023'te olacaktı.

Ortak adayın tam bir mutabakatla belirleneceğini sıklıkla tekrarlayarak masanın aday kararını sürekli geciktiren Sayın Kılıçdaroğlu bu süreçte oyca küçük parti genel başkanlarını kendi adaylığına ikna etmiş, 2 Mart'ta ise 5 genel başkanın, öncesinde İYİ Parti'yle paylaşılmayan, mutabakatını Sayın Akşener'i ikna etmek için kullanmış ama başarılı olamamıştı.

Evdeki hesap çarşıya uymayınca ortak mutabakata dair verilen sözler, siyasi nezaket rafa kaldırılmış ve Sayın Kılıçdaroğlu "Siz onaylamıyorsanız biz 5 genel başkan olarak benim ismimi açıklarız" demişti.

3-6 Mart sürecinde marjinal solculara gün doğmuş, İYİ Parti'ye, milliyetçilere ağız dolusu hakaret edip asgari yarım asırlık düşmanlıklarını kusuvermişlerdi.

Cumhurbaşkanlığını kazanması çok yüksek ihtimal olan CHP'li iki belediye başkanı parti içi disiplini şemsiye yapıp olası iktidar rahmetinden kaçınınca bir ara formülle masaya geri dönüldü.

Bu İYİ Parti'nin iktidarı değiştirmek için yaptığı siyasi huruç (kuşatmayı yarma) harekatının, millet namına gelmesi umut edilen kuvvetler (halkta karşılığı yüksek iki belediye başkanı) gelmediği için başarısız olması demekti.

İYİ Parti kan kusup kızılcık şerbeti içtik demek durumunda kaldı.

Şüphesiz iktidarın devletin tüm gücüyle yolundan döndürmeye çalıştığı ama bir adım bile yerinden oynatamadığı bir siyasal hareket olarak İYİ Parti tüm linçleri göğüsleyebilir ve masaya tekrar oturmayabilirdi.

Yanlış adayın doğru yardımcılarla takviyesinin kazanma ihtimalini yükselteceği düşünülmüş ama Sayın Kılıçdaroğlu'nun söz verdiği gibi yalnız 2 cumhurbaşkanı yardımcısı (İmamoğlu, Yavaş) teklifini kabulünü oyca küçük 4 parti lideriyle paylaşmadığı ortaya çıkmıştı masaya dönünce.

Dolayısıyla cumhurbaşkanı yardımcılığı sayısı ikiyle sınırlı kalacakken 7'ye çıkmış, muhalif seçmenler büyük mitinglerde adayı ve popüler yardımcıları dinlemek yerine Ahmet Hoca'nın uzun akademik-romantik dersleriyle, Gültekin Uysal'ın Celal Bayar'a öykünen ama kendisine yakışmayan, hayli yüksek desibeldeki konuşmalarıyla hırpalanmış oldu.

İYİ Parti'nin kış boyu ortalama yüzde 15'lerde seyreden oyu ise siyasi kuşatmayı yarma harekâtı başarısız olunca ve milletin istediği adaylar kendi genel başkanlarına destek vererek meydandan çekilince azalmaya başladı. 

Çok açık ki İmamoğlu'na siyasi yasak kararı çıktığı gün Saraçhane önündeki on binler sadece Sayın İmamoğlu'nu ve Sayın Akşener'i değil, dolu dizgin gelen iktidarı coşkuyla alkışlıyorlardı.

Tarihin tekerrürü yaşanıyordu. Bu tekerrürü hiçbir dış baskı engelleyemezdi.

Ama tarihin pek yazmadığı bir vaka yaşandı. Tarihin Sayın İmamoğlu'nun önüne getirdiği fırsatı CHP genel başkanı ve ekibi soğukkanlı bir şekilde önünden aldı.

Almamaları için gereken tek şey vardı: Sayın İmamoğlu'nun önünden almalarına rıza göstermemesi. Ama olmadı.

Sayın Yavaş için ise tarihin olağan akışında oluşan siyasi fırsat değil, Türk politik hayatında nadiren olabilecek bir konsensüs söz konusuydu.

Yüzde 60'lara ulaşan bir seçmen karşılığı görünüyordu kamuoyu araştırmalarında.

Sayın Yavaş'ta kendisine iletilen adaylık tekliflerini parti içi disiplini öne sürerek reddetti. Sonuç herkesin malumu.  

Peki seçim sonrası alınan hür ve müstakil kararı ve sonrasında yaşananlar ne ola ki?

Olan şudur:

İYİ Parti dünya görüşü olarak ayrışan siyasi yapıların ittifakının seçmen desteğini yeterince artırmadığı gibi, var olan seçmenlerinin parti mensubiyetlerini zedelediğini tecrübe etmiştir.

Farklı partilerin varlığı insanlarımızın görüş çeşitliliğinin yansıması, bu da demokrasimizin omurgasıdır.  

Partilerin hassasiyetlerinin çoğu zaman ayrışması doğaldır. İttifaklar bu hassasiyetleri aşındırmakta bu da iletişim tekellerine sahip yapıları avantajlı duruma getirmektedir.

Somutlaştıralım: AK Parti yüzde 49 bandından yüzde 35'e gerileyen oylarına rağmen iktidarını koruyabilmek için önce MHP'ye sonra Hizbullah'ın siyasi kanadı olan Hüda-Par dahil olmak üzere BBP, DSP, Yeniden Refah, Sinan Oğan gibi pek çok küçük bileşene muhtaç hale gelmiştir.

Bu ihtiyaç sahip olduğu iletişim imkanlarıyla kendi seçmenlerine "birlik" olarak takdim edilebilmiştir. 

Altılı masada İYİ Parti'nin varlığı HDP'nin masaya oturmasının önündeki yegâne engeldi.

Bununla birlikte HDP'nin dışardan desteğinin yüksek maliyetini üstlenme konusunda İYİ Parti hedef seçmenlerinin nazarında hiç tercih etmeyeceği bir durumla karşı karşıya kaldı.

Daha da somutlaştıralım: Yarım asırlık, Mamak zindanlarını görmüş Ülkücü İYİ Partililer bile "kim olduklarından habersiz" bazı seçmenler tarafından bölücülerle birlikte olmakla itham edildiler.

Bizzat Başbuğ Alparslan Türkeş'in kızı İYİ Parti Adana Milletvekili Ayyüce Türkeş sahada bu ithamla yüz yüze geldi ve tepki gösterdiği konuşması sosyal medyada viral oldu.

İYİ Partililerin bu ithamlarla donatılmış sahada seçim çalışması yapmasındaki gayret görmezden gelinerek seçim sonrası eski marjinal tayfa bildik sövgülerine başladı.

Bu sövgülerin işaret fişeği İYİ Parti'den yapılan ittifakın bittiği açıklamasıydı.

3-6 Mart sürecinden şerbetli olunduğu için operasyonu yürütenlerin beklediği sonuç ortaya çıkmadı.

Sonuç alamadıkça daha hırslı saldırmaya başladılar. Bu saldırılardan kaynaklı gürültü-patırtılardan ürken bazı isimler istifa etti. 

İlki CHP kongresi öncesi ikincisi CHP yeni genel başkanını seçtikten sonra verilen GİK kararlarıyla İYİ Parti milletin karşısına tek başına çıkma kararı aldı.

Kapalı oylamayla ve yüzde 70 gibi yüksek bir oranla "hür ve müstakil yürüyeceğiz" dendi.

Bu "şeddeli" ve dirayetli karar ittifaksız bir Türkiye düşünemeyen bazı isimlerin ayrılmasını beraberinde getirdi. 

Teşbihte hata olmaz; bu karar şu demektir: İYİ Parti sağlıklı beslenmeye, zararlı karbonhidratı, şekeri kesmeye, proteini artırmaya, sıkı egzersizle sağlıklı bir bünyeye ulaşma iradesini ortaya koymuştur.

Şekerin tadı güzeldir, hamur işlerini kim sevmez? Ama millet namına koşmak için kurulmuş bir parti istediği hızda koşamıyorsa diyetini değiştirecek ve vücudunu forma sokmak isteyecektir.

Üstünde başkasının ağırlıkları varsa onları atması normaldir. Koşmasına engel kendi ödemi, yağı varsa onları da eritmesi tabiidir.

Forma girmede en zoru başlangıçtır. İrade ve gayret en çok başlangıçta lazım olur. Sonuç alınmaya başlandıkça iş kolaylaşır.

İYİ Parti şimdi bu zor başlangıcın sonunda. İradesi ve azmi devam ederse netice milletimizin görmekten memnun olacağı bir hal olacak. 

Şahsi kırgınlıklar nedeniyle aramızdan ayrılan bazı isimleri hariç tutarak söylemek gerekirse: Misafirlikteki tatlı ikramlarının müptelası olanlarla yürünecek yol değildir bu yol.

Çelikten irade gerekir. Forma girerken en zor eriyen yer neresidir derseniz: Göbek çevresidir. En zorlu yağlar oradadır.

Orayı eritmek için, Atila İlhan'ın ifadesiyle "sustasına basılmış çakı" gibi bir forma kavuşmak için bölgesel egzersiz yapmak gerekir.

İYİ Parti şimdilerde 3 beyazdan uzak duruyor ve formuna dikkat ediyor. Olanın bitenin esası budur.

Bunlar yaşanırken şimdi sağlıklı beslenmenin zamanı değil, şu düğün-dernek geçsin, yiyelim içelim, sonra başlarsınız sağlıklı hayata diyenler için bir not:

Sağlık işinde acele etmek gerekir. İYİ Parti'nin iktidarın rutubetli duvarları içinde sıkışmış hisseden milyonlar için de bir seçenek olarak konumlanma iradesi sadece bizi değil, Türkiye'yi de daha sağlıklı, dinç ve kuvvetli hale getirecektir.

Bu nedenle ne kadar erken o kadar iyi. 

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU