Masyonellikten rasyonelliğe!

Altan Tan Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Murad Sezer/Reuters

"Rasyonellik de masyonellik de ne demek" diye merak ediyorsanız anlatayım.

Bizim halkımızın çok enteresan bir konuşma şekli var: "Çoluk çocuk", "kebap mebap", "kitap mitap", "sebze mebze" diye başlar ve devam eder. 

Bir fıkra şeklinde anlatılan bir hikaye vardır;

Yıllar önce bir ilin valisi şehre geldiği vakit, çarşıyı pazarı gezer, bir kırtasiyeye gider, "Nasılsınız? İşler nasıl? Ne yapıyorsunuz?" diye hal hatır sorar. 

Ve "Vallahi kitap mitap, defter mefter, kalem malem… geçinip gidiyoruz" yanıtını alır.

Ardından manava gider; "Sebze mebze, patates matates, soğan moğan… satıp gidiyoruz" cevabını duyar.

Bir başka esnafa uğradığında yine aynı şekilde cevaplar duyunca, yanında bulunan şehrin belediye başkanına dönüp, "Yahu bunlar niye böyle konuşuyorlar?" diye sorduğunda şu yanıtı alır:

Vallahi Vali Bey bakmayın bunlara. Bunların hepsi çocuk mocuk.
 


Şimdi, rasyonelliğe geçtiğimiz vakit;

Ekonomiden Nurettin Nebati’nin müthiş performansından sonra bir anda tekrar AK Parti'nin ekonomik kurmayları hidayete erince,

"Rasyonel politikaları uygulayacağız" deyince, vallahi benim de aklıma bu geldi. 

Demek ki şimdi rasyonellikse, bundan evvelki masyonellikmiş. 

Böyle uydurma bir şey. 


Değerli arkadaşlar niye bu kadar yanlış işler yapıyoruz? 

Niye halkımızın canını bu kadar acıtıyoruz?

Eğer bugünkü ekonomik politikalar geçmişin tam 180 derece zıttı ve "doğru" ise;

Peki, o zaman bundan evvel niye bu kadar yanlış yapıldı? 

Neden bu kadar halkla alay edildi?

Neden bu kadar yük halkın boynuna bindirildi? 

Ve işin enteresan tarafı dün bu masyonellik dediğimiz abuk sabuk işler yapılırken, ekonomi şirazesinden çıkarken sesini çıkarmayan insanlar, bugün de bir şey demiyorlar. 

Hiçbir sorgulamaya gitmiyorlar.

"Neden? Niçin? Nasıl bu hale geldik?" diye bir muhasebe yok.

Bir hesap veren de yok. 


Şimdi gelelim bu rasyonellik meselesine. 

Birçok ekonomist bu yapılan edilenleri "rasyonel politikalar" ve "işi zapturapt altına alma" olarak yorumluyor. 

Peki, tamam da kardeşim bunun faturasını yine halk ödüyor. 

Tamam, hazinedeki dengeler bozulmuş, cari açık bozulmuş, merkez bankasının adını bile bilmediğimiz, bilmem ne kadar parametresi allak bullak olmuş. 

Peki ama bunun faturasını kim ödeyecek?

Eğer bozanlar ödeyecekse sorun yok. 

"Vallahi ben kırdım, döktüm, yanlış yaptım, bozdum" deyip Sayın Nebat, iktidar veya Sayın Cumhurbaşkanı kendi şahsi servetlerinden bunu karşılayacaklarsa yine sorun yok.

Ama kırılan, dökülen, bozulan bütün dengelerin yükünü yine halka yüklüyorsanız, yine fakir fukaraya yüklüyorsanız, artık burada rasyonel bir şey yok. 

Defalarca dedim;

Eski dönemlerde de hazine boşaldığı vakit en kestirme yol halka vergi salmaktı. 

Bunun çok yeni, çok bilinmeyen bir yanı yok.

"Turizm gelirleri yüzde 17 artmış."

Yahu arkadaş, gelen turist artmış ama yurt dışına giden Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının harcadıkları dövizle bunun 2,5 katı artmış; ama onu söylemiyorlar. 

Mesela her sene şunu söylüyorlar: "Efendim ihracat patladı." 

E ne kadar oldu? 

250 milyar dolar. 

Peki, ithalat ne kadar oldu? 

Hemen hemen bunun iki misli. 

Türkiye yıllardır bu şekilde bir kısır döngü içerisinde debeleniyor. 

İşler bozuluyor, birileri bozuyor; sonra işçiye, emekliye, halka, memura bunun yükü yükleniyor. 

Vergiler salınıyor, harcamalar kısılıyor, reel anlamda maaşlar azalıyor ve ardından tekrar bir denge bulunuyor. 

Bugün, belli kalemler haricinde yatırımda olan kredilerde bile büyük kısıtlama var. 

Peki ticaret yapan ne yapacak?

"İhracatı artıralım" diyorsunuz.

Eğer krediler olmazsa nasıl artacak? 

Nasıl başka türlü imalatlar olacak Türkiye'nin içinde? 

Biz bu filmi tekrar tekrar izlemekten bıktık.

Ama bıktığımız bir şey daha var: Muhalefet. 

Malum, AK Parti'nin icraatlarından şikayet etmek bir milli spor haline geldi. 

Bugün açın Halk TV’yi, açın FOX TV'yi, her akşam "Soğan bu kadar oldu", "Domates bu kadar oldu", "Emekli feryat ediyor", "Halk büyük hoşnutsuzluk içerisinde"... 

Tamam, bunların hepsi doğru. 

Peki alternatif ne? 

Alternatif yok. 

En büyük sıkıntı bu. 

Dönüyoruz, dolaşıyoruz, aynı yere geliyoruz.

Çözüm ortaya koyamıyoruz. Sadece dert yanıyoruz. 

Sadece dert yandığımız için de halk sağına bakıyor, soluna bakıyor ve;

"Vallahi sıtma ölümden iyidir. Sıtmaya devam" diyor.


Bu kısır döngüden çıkmadığımız, çıkamadığımız müddetçe, maalesef artık şikayet dinlemekten bile şahsen bana gına geldi. 

Tamam. Bunlar hepsi doğru.

Ama çözüm ne? 

Hangi kadrolar, hangi ekipler gelecek?

Bir dönüp bakıyorsunuz ki gelecek olanlar şimdikilerden bin beter!

Bin beter! 

Bir beter değil, bin beter!

Bizim eskiler, çok sıkıştıkları vakit şöyle derler:

Allah halka yardım etsin.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU