Akaryakıt zamları enflasyonu azdıracak

Prof. Dr. Mete Gündoğan Independent Türkçe için yazdı

Akaryakıta yapılan zamlarla birlikte toplumda büyük bir infial oldu. Çünkü akaryakıt hayatımızda her şeyi etkiliyor. 

Aslında işin buraya geleceğini defalarca söyledik ve Independent Türkçe'deki bu köşe vasıtasıyla birçok video programları ve yazılarla anlattık. 

Sayın Şimşek'in yaptığı nedir? 

Parasal sıkılaştırma.

Peki niçin yapıyor bunu? 

Enflasyonu kontrol etmek için. 

Fiyat istikrarını sağlayacak, ekonomik dengesizliği düzenleyecek.

Nasıl yapacak? 

Faiz oranlarını artıracak ki faiz oranları biliyorsunuz artırıldı. 

Merkez Bankası politika faizini artırdı. 

Önümüzdeki KPK da artıracak. Çünkü bu işin doğasında bu var. 

Parasal sıklaştırma demek bu demektir.

Sonra, ne yapabilir başka? 

Merkez Bankası aracılığıyla yapacağı şey mevduat karşılık oranlarını artırabilir. Ve piyasadan likiditeyi çekebilir. 

Ne yapmaya çalışıyor? 

Bakan Şimşek, parasal sıkılaştırmayla nereye gitmeye çalışıyor? 

Ekonomi büyümeyi yavaşlatmaya çalışıyor. 

Yani talebi kesmeye, talebi şoklamaya çalışıyor. 

Talep durursa, talebin önüne geçerse fiyat artışları duracak. 

Çünkü eğer siz talep eden olmazsa fiyatınızı niçin artıracaksın sürekli; artıramazsınız. 

İşte Ortodoks ekonomi mantığında parasal sıkılaştırma demek bunlar demektir aslında. 

Eğer talebi şoklarsa, talebi kısarsa enflasyonda durur. 

Enflasyon durduğu noktada; enflasyon, kur, faizler belli bir dengeye ulaşır.

Peki, burada bilinmeyen nedir? 

Sayın Şimşek'in de bilmediği şey; bu dengeye ulaşma hali nerede olacak?  Hangi oranlarda olacak? 

Bunu kimse bilmiyor. 

Şimdi tabii bunlar çok yüksek seviyede dengeye ulaşabilir. 

Bu sefer para o yüksek seviyelerden olduğu için yani diyelim ki enflasyon, kur, faizler üç rakamlara çıktığı zaman, bu sefer hisse senetleri yani borsa etkilenir.

Hisse senetleri ve tahvil fiyatları düşmeye başlayacaktır. Döviz piyasası hareketlenecektir. Çünkü anlık olduğu için. 

Ve bu da borçlanma maliyetini artıracaktır.

Şimdi buradaki sorun ne? 

Buradaki sorunu Bakan Şimşek'in hesap edip edemediği konusunda bir bilgim yok. 

Çünkü ne Sayın Bakan televizyon karşısına çıkıp da uzun uzun ne yapmaya çalıştığını, nereye varmaya çalıştığını, hangi hesaplamalarının neticesinde o adımları attığını anlatmıyor. 

Merkez Bankası Sayın Başkanı ise ortalarda hiç yok. 

Yani bu programın iki ayağı üzerine oturuyorsa, yani birini Maliye Bakanlığı yürütüyorsa, bunun diğer ayağı Merkez Bankası Başkanlığı. 

Onlar ne yapıyor? Onlar ne diyecekler? O da yok ortada. 

Biz de dolayısıyla genel atılan adımlardan, varılmaya çalışan yerleri hesaplamaya çalışıyoruz.

Şimdi ilk planda bu artışlar enflasyonu artıracaktır. 

Çünkü vergiler, gerek ÖTV gerek KDV gerek diğer vergiler maliyetlere yazılır. 

Maliyetlere yazıldığına göre satıcılar hemen bunları fiyatlara yansıtacaktır. 

Hakeza aynı şekilde işçi ücret artışları, maaş artışları da maliyetlere yazılır. 

Siz faizlerde artış yaptınız. Onlar da maliyetlere yazılır. 

Bu, enflasyonu ilk planda uçuracak demektir. 

Önümüzde hemen ilk karşılaşacağımız şeyler enflasyon artışları olacaklardır. 

Aslında hedefleri harcamaları kısmak.

Şimdi enflasyonun artırdığı zaman, harcamaları kıstığı zaman, talebi kontrol altına alacağını ümit ediyor.

Ama bunu orta ve uzun vadede enflasyonu düşürecek şekilde hesaplama yapacaklar. Bunun böyle planlandığını görüyoruz. 

Yalnız enflasyon arttığı zaman, şimdi siz talebi kontrol altına alacaksınız ancak böyle ortamda zenginler daha zengin, fakirler daha fakir olur. 

Niçin? 

Zenginin paraya, krediye ulaşmak için verebileceği teminatları vardır. Bu teminatları vererek kredi alacak. 

Bu arada sürekli enflasyon artışlarından dolayı, sürekli kredi faizlerinin artışından dolayı, bir önceki almış olduğu kredi, belli bir zaman sonra geri ödemeleri çok kolay hale gelecek. 

Dolayısıyla burada bir haksız kazanç döngüsü oluşacak. 

Tıpkı sizin dönüş yaptığınız politikadan önceki parasal genişleme politikasında oluştuğu gibi. 

Şimdi onu da şu şekilde hemen arada izah edeyim. 

Biz aslında bir politikada ilerlerken 180 derece dönüş yaptık.

Parasal genişlemeden 180 derece parasal sıkılaştırmaya döndük. 

Parasal genişlemelerde faizler düşüktü. Yani insanlar, yüzde 10'larla, yüzde 15'lerle 20 yıllık, 30 yıllık, 40 yıllık varlık alımları yaptılar. 

E şimdi o zaman onların ödeme planları oluştu. Buradan geri dönüş yapıldı, faizler şimdi artıyor. 

Şimdi o zaman kredi almış olanlar için geri ödeyecekleri miktarlar çok çok düşük kaldı. Yani orada bir haksız kazanç doğdu.

Eğer siz politika faizi değişikliği yapıyorsanız, yani parasal sıkılaştırmaya gidiyorsanız öncelikle bir önceki programda haksız olarak yararlananlardan sizin bu maliyetleri karşılamanız gerekiyor. 

Bu maliyetler genel olarak bütün milletin sırtına bu şekilde yüklenmiş oluyor. 

Burada bir haksızlık durumu var. Sizin talebi düşürmeye çalışıyorsunuz. 

İkinci bir husus şudur: Talebi düşürebilmeniz için sizin ön talep oluşturan sektörlerden uzaklaşmanız gerekiyor.

Nedir onlar? 

İnşaat sektörü. 

Şimdi bu taleplerde bile bu oranlarda bile insanlar ev almak için, araba almak için sizden kredi almaya başlarlarsa, siz talebi yine azdırıyorsunuz demektir.

Bakın ülkemizdeki enflasyon hem talep kaynaklıdır, hem arz kaynaklıdır.

Talep kaynaklı enflasyonda talebi kısmaya çalışıyorsunuz ama bir taraftan da insanlara geri dönüşümü 50, 60 yıllık olan varlık kredileri vermeye devam edeceksiniz. 

Bu demektir ki, enflasyon rakamları ve faiz rakamları, üç rakam üç haneli rakamlara gidecek. 

Bak bunu şimdiden söylüyorum.

Bunun çaresi inşaat gibi varlık alımları gibi yerlere kredi desteğinden ziyade tarım alanlarına yani yaşam döngüsü çok çok küçük olan mal ve hizmetleri desteklemeye yönelmektir. 

Siz tarıma yönelebilirseniz bu politikalarınız sağlam bir sonuç verir. 

Yoksa bir müddet sonra bu politikalardan da vazgeçeceksiniz. Buradan da bir maliyet oluşacak.

Daha önceki politikada maliyet oluştu. Buradan da bir maliyet oluşacak.

Bu maliyetleri kim ödeyecek? 

"Haydi hiçbir şey bilmiyorsak milletin sırtına hazineye yükleyelim" diyeceksiniz. 

Bütün millet ödeyecek.

Bu da bütün milletin adım adım fakirleşmesi demek. 

Son olarak bu oluşan maliyeti anlatmak için şöyle bir örnek vereyim:

Diyelim ki siz Ankara'dan Eskişehir'e doğru bir politika belirlediniz. 

"Ben İzmir limanlarına çıkacağım. Oradan ihracata çıkacağım" dediniz ve Eskişehir'e doğru gidiyorsunuz…

Eskişehir'e vardınız o anda Ankara'dan dediler ki size; "Efendim politika şeyini değiştiriyoruz." 

E ne olacak? 

Bu demektir ki tam tersine gideceksiniz. 

Şimdi Eskişehir'den geri döneceksiniz Ankara'ya kadar. 

Ondan sonra diyelim ki "Biz doğuya gideceğiz" dediniz ve Sivas'a doğru gitmeye başladınız.

Kardeşim şimdi Eskişehir'e kadar gidip dönme maliyetini kim karşılıyor? Kim ödeyecek? 

Birçok insanın, birçok işletmenin oraya giderken birçok kazanımları oldu. 

E bu maliyetin büyük bir kısmının onlara yazılması lazım. 

Sanki hiçbir şey olmamış gibi, dönüyorsunuz, "maliyeti komple bütün millet ödesin" diyorsunuz. 

Burada büyük bir haksızlık oluşuyor.

Netice itibarıyla bu zamlar beklenen faydayı getirir mi, talebi kısar mı? 

Eğer siz inşaat sektörüne, varlık alımlarına, desteği, kredileri devam ettirirseniz, o tarafa yönlendirirseniz; kısmaz, beklenen faydayı oluşturmaz. 

Tam tersine bu kafa bizi üç haneli enflasyon, faiz, devalüasyon rakamlarına götürür. 

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU