Afrika’nın aile devletleri

Yusuf Kenan Küçük Independent Türkçe için yazdı

Kendisini imparator ilan eden Orta Afrika Cumhuriyeti Devlet Başkanı Jean-Bédel Bokassa / Fotoğraf: AFP

ABD’nin 44'ncü ve ilk siyahi Başkanı Barack Obama, 28 Temmuz 2015 tarihinde Afrika Birliği’nde (Addis Ababa) yaptığı ve Afrikalı bir babanın oğlu olduğunu hatırlatarak başladığı konuşmasında, Afrika’nın demokratik kazanımlarının koltuğu bırakmak istemeyen liderler nedeniyle risk altında olduğunu söylemişti. 

Obama devamla, (Afrikalı liderlere atıfla) onca zenginlikleriyle emeklilikte hayatın tadını çıkarmak varken görevi başkalarına devretmekten kaçınmalarını anlamadığını, bazen bu liderlerin “halkı ancak ben bir arada tutabilirim” dediğini, bu durumun aslında sözün sahibi liderin başarısızlığının ispatı olduğunu dile getirmişti.

Obama, konuşmasında Afrikalı liderlerin koltuk sevdalarına dikkat çekmesine rağmen, bundan daha zararlı bir olguya, yani resmiyette “cumhuriyet” ve “parlamenter demokrasi” olan birçok Afrika ülkesinin gayrıresmi hanedanlıklarla yönetilmesine değinmemişti.

Esasında, kıtadaki liderlerin sadece koltuğa yapışmakla kalmadığı, iktidarın kendilerinden sonra ailelerinde kalması için gerekli siyasi ve ekonomik zemini hazırladıkları bir durumla karşı karşıyayız. 

Bu yazımızda, devletin özelleştirilmesi olarak nitelendirebileceğimiz bir olguyu, yani Sahra-altı Afrika ülkelerinin birçoğunda devletin tek bir aile ve onun ittifak ilişkilerine hizmet eder hale getirilmesini örnek ülkeler bazında irdeleyeceğiz ve bu durumun nedenleri ile sonuçlarına değineceğiz. 


Gabon

Omar Bongo, 1935 yılında ülkenin doğusundaki Lewai (şimdiki adı “Bongoville”) kasabasında dünyaya geldi.

1953 yılında Fransız Özgür Masonlar Teşkilatı üyesi olan Bongo, Fransız ordu ve istihbarat teşkilatında görev yaptı ve 1960 yılındaki bağımsızlık sonrası Devlet Başkan Yardımcılığına getirildi.

Dört yıl sonra gerçekleşen darbede rehin alınmasına rağmen Fransız paraşütçü birliklerinin operasyonuyla kurtarıldı ve hükümet yeniden kuruldu.

1967 yılında selefi Léon Mba’nın ölümünün ardından devlet başkanı oldu ve 2009 yılında ölene kadar 42 yıl bu görevde kaldı.  

1973 yılında babası Omar Bongo gibi Müslüman olan Ali Bongo, 2009 yılından buyana Gabon’un lideri konumunda. Dolayısıyla ülke 52 yıldır Bongo ailesi tarafından yönetiliyor. 
 

Lionel Messi ve Ali Bongo - AFP.jpg
Temmuz 2015’de stadyum açılışı için Gabon’a gelen Lionel Messi ve Devlet Başkanı Ali Bongo / Fotoğraf: Steve Jordan-AFP


Bongo ailesinin zaman zaman “hanedanlık” olarak adlandırılmasının ardında sadece baba ve oğul Bongo’nun değil, aynı zamanda ailenin diğer bireylerinin de devlette kilit pozisyonlarda bulunmasının etkisi büyük.

Örneğin, 2016 yılındaki Devlet Başkanlığı seçimlerindeki rakibi Jean Ping eniştesi, Anayasa Mahkemesi başkanı Marie-Madeleine Mborantsuo, baba Bongo’nun iki çocuk sahibi olduğu metresi.

Ayrıca kız kardeşi halen Cumhurbaşkanlığı danışmanı ve erkek kardeşi de Maliye Bakanlığı görevini yürütüyor. 


Ekvator Ginesi

Teodoro Obiang Nguema Mbasogo, ülkenin 1968 yılında bağımsızlığını kazanmasının ardından ilk devlet başkanı olan ve kendisini ebedi başkan ilan eden amcası Francisco Nguema’yı askeri darbeyle devirerek iktidara geldi.

1979 yılından bu yana 40 yıldır devlet Başkanı olan Obiang, halihazırda aktif görevdeki tüm dünya liderlerinin duayeni konumunda. Yani en uzun süredir iktidarda bulunan lider unvanının sahibi. 

Diğer taraftan, “Küçük Teodoro” (Teodorín) lakaplı oğlu Teodoro Nguemna Obiang, 2012 yılından buyana Devlet Başkanı Birinci Yardımcılığı makamında ve milli güvenlikten sorumlu.

Anayasaya göre baba Obiang emekli olduğunda birinci yardımcısı yerine geçebiliyor. Diğer oğlu Gabriel Obiang ise Petrol ve Madenler Bakanı. 
 

Teodorin Obiang  AFP.jpg
Teodorin Obiang / Fotoğraf: AFP


2014 yılında düzenlenen “Türkiye-Afrika Ortaklığı İkinci Zirvesi”ne evsahipliği de yapmış olan petrol zengini Ekvator Ginesi, dünyada gelir dağılımının en eşitsiz olduğu ülkelerden birisi.

Nüfusun yaklaşık yarısının temiz suya erişimi bulunmuyor. Doğan her beş çocuktan biri 5 yaşına gelmeden hayatını kaybediyor.

Diğer taraftan, Devlet Başkanı namzedi Teodorin, ülkenin bir yıllık petrol gelirlerinin yüzde 10’una tekabül eden yaklaşık 300 milyon doları, lüks arabalara ve Michael Jackson hatıra koleksiyonuna harcayabiliyor.

Kamu kaynaklarını zimmetine geçirmek suçlamasıyla hakkında Fransa’da dava açılan ve 3 yıl hapse mahkum olan adıgeçenin yine Fransız mahkemesinin verdiği karar çerçevesinde “ikinci el” fiyatları yarım milyon ila 8 milyon dolar arasında değişen lüks araçlarından 11 tanesine İsviçre’de el konulduğu ve geçtiğimiz Eylül ayında açık artırmada satıldığı basına yansımıştı. 


Kongo Demokratik Cumhuriyeti (Kongo-Kinşasa)

1965-1997 arasında 32 yıl süren Mobutu iktidarı süresince ülkenin doğusundaki “isyancı lider” unvanıyla bilinen Laurent Kabila, komşu ülkeler Ruanda, Uganda ve Angola’nın desteğiyle 1997 yılında başkent Kinşasa’yı ele geçirerek Devlet Başkanı oldu.

İç savaşta kendisini destekleyen müttefikleriyle arasının açılmasının ardından 16 Ocak 2001 tarihinde yakın korumasının suikastına kurban gitti. 
 

Joseph Kabila Fotoğraf Reuters-Kenny Katombe.jpg
Joseph Kabila / Fotoğraf: Reuters-Kenny Katombe


Kabila’nın ölümünün oğlu Joseph Kabila Devlet Başkanı ilan edildi. Oğul Kabila kariyerine subay olarak başlamamasına rağmen babasının dört yıllık iktidarı zarfında tümgeneralliğe kadar yükseltilerek devlet başkanlığı varisliği için hazırlanmıştı.

18 yıl ülkeyi yöneten Joseph Kabila, iki dönem kuralı nedeniyle 2019 seçimlerine aday olamadı, ancak yerini, oyların sadece yüzde 25’ini aldığı tahmin edilen Felix Tshisekedi’ye bırakarak kendisi perde gerisinde ülkeyi yönetmeye başladı.

Bu bağlamda Tshisekedi’nin “Kabila’nın Medvedev”i olduğu iddia ediliyor. 


Kenya 

Kenya’da halihazırda Devlet Başkanı olan Uhuru Kenyatta, bağımsızlık sonrası ilk Devlet başkanı olan Jomo Kenyatta’nın oğlu.

Baba Kenyatta’nın emlak, bankacılık, sigorta, tarım ve turizm alanlarına yaptığı “yatırımlar” dolayısıyla oğul Kenyatta ülkenin en zengin insanı.

Kendisinin de medya sektörüne yaptığı yatırımlar, hem siyasi hem ekonomik gücünü konsolide ediyor. 
 

Uhuru Kenyatta  Simon MainaAFP.jpeg
Uhuru Kenyatta Simon MainaAFP.jpeg, by nevzat.cicek


Yukarıda üç bariz örneğini sunduğumuz devletin özelleştirilmesi olgusu, aralarında nüanslar olmakla birlikte, birçok Afrika ülkesinde tezahür ediyor.

İstisnalar saklı kalmak kaydıyla, hepsinin ortak paydası, ilk neslin onyıllarca iktidarda kalması, yerine geçecek ikinci nesli siyaseten etkili makamlara getirmesi, süreç içerisinde ülkenin ekonomik kaynaklarının kontrol edilmesi ve yağmalanması olarak görülüyor. 
 

Transparency International, Economist (2017).jpg
Kaynak: UNDP, Transparency International, Economist (2017)


Yukarıdaki tabloda da görüleceği üzere, aile devletleri küresel endekslerde en alt sıralarda yer alıyor. Sorunlu da olsa işleyen bir demokrasisi bulunan Botsvana ise yönetişime ilişkin konularda dünya genelinde üst sıraları zorlayabiliyor. 

     
Dış destek güçlendiriyor, korku içe kapatıyor

Kendini devletin sahibi olarak görme anlayışı sömürgecilik dönemi öncesi Afrika’daki otoritenin genel karakterinden kaynaklanıyor.

“Patrimonyal” olarak adlandırılan bu otorite tarzında, modern anlamını henüz kazanmamış olsa da devlet, yönetici birey etrafında örgüleniyor ve onun şahsi malı olarak görülüyordu.

İktidar geleneksel olarak belirlenmiş yöntemlerle el değiştiriyor, idari işleri yerine getiren kişilerin devlet başkanıyla ilişkilerini, kamu hizmetinin gayrışahsi niteliği değil, lidere sadakat belirliyordu.

En önemli görevlere sadakatinden emin olunanlar getiriliyordu, ki çoğu durumda tercih aile bireylerinden yana kullanılıyordu. 


Ulus devletlerin ortaya çıkışına kadar dünyanın başka bölgelerinde de yaygın olarak görülen bu otorite biçimi, Afrika’da sömürgeci güçler tarafından ihdas edilen “dolaylı yönetim” anlayışı çerçevesinde de muhafaza edildi.

Yani toplumun geleneksel liderleri görevlerinde bırakılıyor, ancak sömürge idaresinin taleplerini dikkate almaları bekleniyordu. Aksi takdirde azlediliyor ve yerlerine yeni liderler (şefler) atanıyordu.

Dolayısıyla sömürge yönetimlerinin yasalarla tanımlanmış rasyonel devlet idaresi kurmak gibi bir hedefinin olmaması, lider endeksli geleneksel otoritenin varlığını sürdürmesine yol açmış bulunuyor. 


Diğer taraftan, bağımsızlık mücadelelerinin belli bireylerin karizmatik kişilikleri etrafında şekillenmesi, bu bireylerin bağımsızlık sonrası tek adam rejimlerine dönüşmesine yol açtı.

Aynı dönemdeki Soğuk Savaş şartlarında her bir blok, ittifak ilişkisi kurduğu Afrika ülkelerindeki antidemokratik yönetimlere ve onların yolsuzluklarına göz yumdu.

Dahası, onlara siyasi ve ekonomik destek vererek tek adam yönetimlerinin devlet ve bürokrasiyi kendi menfaatleri çerçevesinde şekillendirmesine olanak tanıdı.

Bu ortamda otoriter bazı Afrika rejimleri totaliterliğe doğru evrildi.


Tüm bunlar olurken yapılan yolsuzluk ve hukuksuzluklar, liderlerin kendilerini, ailelerini ve yakın çevrelerini koruma motivasyonlarını güçlendirdi.

Bunun için de öldüklerinde yerlerini en güvendikleri kişilerin, yani aile bireylerinin alması için gerekli altyapıyı kurmaları sonucunu doğurdu.

Aksi takdirde, Angola’da görüldüğü üzere, iktidar partisi içerisinde yaşanan bir “nöbet değişiminin”, Portekiz-Angola karma ırkından müteşekkil yönetici klik içerisinde gerçekleşmiş olmakla birlikte eski devlet Başkanı dos Santos’un 40 yılda kurduğu aile devletini bir anda yerle bir edebildiği görüldü.

Halbuki dos Santos, Rus asıllı eşinden doğan kızı Isabel’i kendi yerine hazırlıyordu. Dos Santos bu bağlamda kızı Isabel’i Afrika’nın en büyük ikinci petrol üreticisi devlet firması Sonangol’un yönetim kurulu başkanlığına, oğlu Jose Filomeno’yu da ülkenin varlık fonunun başına getirmişti.

Şimdilerde dos Santos’un kendisi İspanya’da, kızı Portekiz’de gönüllü sürgünde; oğlu ise 1,5 milyarlık yolsuzluk gerekçesiyle Angola’da yargılanıyor. 
 

AFP.jpg
Dos Santos (solda) 23 Ağustos 2017 tarihinde gerçekleştirilen seçimlerin ardından halefi João Lourenço ile birlikte / Fotoğraf: Marco Longari - AFP


Faturayı her zaman halk ödüyor

Otoriter/totaliter Afrika rejimleri, yönettikleri devleti aile şirketine dönüştürürken; eğitim, sağlık, altyapı, istihdam ve güvenlik gibi kamu hizmetleri için harcanması gereken kaynaklar, lider ve ailesi tarafından batılı başkentlerdeki gayrimenkullere, offshore şirketlere, lüks tüketim ürünlerine akıtılıyor.

Yönetimdeki aile ve müttefikleri zenginleşirken, halkın büyük kısmı giderek yoksullaşıyor.

Ayrıca, cezasızlık kültürü yolsuzluğun her düzeyde yaygınlaşmasına ve “gemisini yürüten kaptan” anlayışının yerleşmesine neden oluyor.

Buna bağlı olarak ahbap-çavuş ilişkileri ekonominin işleyişini bozuyor, işsizlik artıyor ve iç güvenlik sorunları ortaya çıkıyor.

Yoksul kesim yasadışı göçe yönelirken, çoğunluğu orta sınıfa mensup eğitimli ve yetişmiş bireyler yurtdışına taşınıyor.

Dolayısıyla mütemadiyen ülke dışına çıkan sermaye ve insan kaynağı, yolsuzluk, yoksulluk ve azgelişmişlik kısır döngüsünü tamamlayan bir faktör haline geliyor. 


Netice itibariyle, 1643’den 1715’e kadar 72 yıl Fransa’yı yöneten Kral 14. Lui gibi “Devlet benim” diyecek kadar devleti şahsı ve ailesiyle özdeşleştiren Afrikalı liderlerin kendi halklarına ve dolaylı olarak küresel güvenlik ve istikrara daha fazla zarar vermemesi için uluslararası toplumun tepki göstermesi gerekiyor.

En azından söylem bazında herkesin üzerinde mutabık kaldığı “senin teröristin, benim teröristim” anlayışının anlamsızlığı ve tehlikesine benzer şekilde “senin diktatörün, benim diktatörüm” yaklaşımının da bir kenara bırakılmasının zamanı çoktan geldi ve geçiyor.

 

 

* Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU