Kürt otonomisi ve Kırmızı 'Gülün Adı' (3) Kürdistan’a Otonomi Kanun Metni

Hüseyin Siyabend Aytemur Independent Türkçe için yazdı

Mustafa Kemal Atatürk ile Şeyh Ahmet Senusi (Atatürk'ün sağında) / Fotoğraf: Twitter

Cumhuriyet'e yeni anlamlar yüklemek, Türkiye’nin içinde bulunduğu yapısal krize çözüm arayışı, CHP ve AKP’nin anlamsız gerginliğine Kürtleri dahil etmek istemeleri benim açımdan kabul edinilebilecek bir şey değildir.

Cumhuriyet'in, Demokratik Cumhuriyet'e evirilmesi veya taçlandırılmasından Mustafa Kemal'in “tutarlılığı” ne ifade ettiğinin anlaşılması gerekmektedir.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Önceki iki makalemizde Kürtlerin içinde bulunduğu durumun tam anlamıyla anlaşılması ve Cumhuriyet'i demokrasi ile taçlandıralım fikrinin hangi olgu üzerine inşa edildiğine son bölümü ile devam edelim.

Lozan Antlaşması imzalanmadan önce, Atatürk’ün Kürt meselesi konusundaki tutumunu daha da aydınlatan önemli belgeler var, bu belgelerden vereceğimiz bir tanesi; tarihi ve siyasi değerinin olduğu ve bunların Mustafa Kemal’in Kürtler hakkındaki korku ve endişelerinin bir parçası olduğu göstermektedir.  

Mustafa Kemal, Kürt sorununun yoğun biçimde tartışıldığı bir dönemde, dağınık Kürt gruplarının “siyasallaşmamış” seslerini iyice boğmak için bizzat kendisi tarafından bir kampanya başlatır.

Koçgiri ve Mardin’de Milli Aşireti ayaklanmasıyla süren huzursuzluğu dindirmek için Mustafa Kemal tarafından Kürdistan’a heyetler gönderilir.

Bu heyetlerin başına dini bir otoritesi olan ve Mustafa Kemal’e büyük hizmetlerde bulunan Şeyh Ahmet Senusi getirilir. 

Bu karma heyet, Eylül 1921’de Bitlis ve Van bölgesine gider. Kürtler arasında birlik çalışmaları yapar.

Heyetin önemli görevlerinden biri de Haziran 1921'de Kürtlerle yine resmi olmayan görüşmeler sonucu ele alınan öneriler üzerinde durmaktır.

Hamidiye Alayları eski komutanlarından Pirizade Bekir ile yapılan görüşmeler sonucu TBMM’ye sunulan önerilen şu maddelerde toplanmıştır.

  1. Kemalist hükümet tarafından Kürtlerin yaşadığı bölgede otonom bir Kürt devletinin tanınması,
  2. Sınırlarının Kürtler ve dostları tarafından çizilmesi,
  3. Türk jandarması ve devlet görevlilerinin geri çağrılması,
  4. Otonom Kürdistan örgütlenme işlerinden Türkiye’nin elini çekmesi,
  5. Ankara hükümeti tarafından toplanan tüm askeri vergilerin ve askeri bağışıklıkların Kürtlere tahsis edilmesi,
  6. Türkiye sınırları içinde kalan Kürtlerin korunması ve orduda bulunan Kürtlerin salıverilmesi.

Tam yetkili olarak bölgede görüşmeler yapan bu heyet, öneri ve karşı önerilerle Ankara’ya döner.

Burada açıklanan sonuç bildirgesinde otonom Kürt hükümetinde yer alacak olan bir Türk vali yönetimi altında, bütün Kürt şehirlerinin birleşmesi koşuluyla Kürdistan’ın statüsü şöyle belirlenir:

Kürdistan valisi, TBMM tarafından Ankara hükümeti önerisi üzerine, meclisteki Kürt temsilciler tarafından önerilecektir.

Genel valinin ve yardımcının görev süreleriyle otonom yönetim süresi 5 yıl olacaktır. 
Bu statünün yenilenmesi veya Kürt halkının bağımsızlığı, yapılacak olan bir referandumla belirlenecektir.

Hükümet merkezi, Kürt şehirlerinden biri olacak ve 12 üyeli bir Kürt konseyi oluşturulacaktır. Kürdistan’daki devlet memurlarının yarısı Kürt, yarısı Türk olacaktır.

Kürt önerileri içinde bulunan 6. maddedeki “Orduda bulunan Kürtlerin salıverilmeleri” konusunda Mustafa Kemal yönetimi ihtiyatla bunların salıverilmesinin mümkün olmadığını vurgular. 

(Fransız Dışişleri Bakanlığı arşivi, Kürdistan dosyası, Cilt 1-3, s. 12-14)


Bu öneri ve karşı öneriler savaş içinde gerçek başka bir yönde toplanmaktadır; bir kere yapılan bu girişimler bir zorunluluğun sonucudur ve Kürdistan’da süren karışıklıkları sakinleştirmek içindir.

Öte yandan Kürt gruplarının dağınık halde bulunmaları bu görüşmelerin resmiyet kazanmasına engel olmaktadır.

Fransız Devlet Arşivlerinde bulunan belgelerden, Kemalist yönetimin karşısında birleşmiş güçlü bir Kürt grubunun çıkmaması için özel bir çaba sarf ettiği ve bu görüşmelerden resmi bir sonuç çıkmaması için çalıştığı anlaşılmaktadır. 

Nitekim biraz daha siyasal eğilimleri ağır basan, İstanbul’dan Ankara’ya gelen Halil Bey başkanlığındaki heyetle yapılan görüşmelerden bir sonuç çıkmaz veya çıkartılmaz.

(Sevr-Lozan Üçgeninde Kürdistan, H. Yıldız)


Ayrıca Mustafa Kemal, 7 gazeteci ile yaptığı bir toplantıda, Kürtlerin bir tür otonom bölgelerinin olabileceği önerisinde bulunur.

Bu toplantı 6 saat sürer ve Ocak 1923’de 16’yı 17 bağlayan gecede, İzmit’te gerçekleşir. (Robert Olson)

Toplantıya şu isimler katılırlar:

Halide Edip ve eşi, Büyük Millet Meclisi’nin (Parlemanto) İstanbul temsilcisi Adnan Bey, Vakit’in başyazarı Mehmet Emin Bey, Tasvir-i Efkar’ın başyazarı Velit Bey, İleri’nin başyazarı Suphi Nuri Bey, İkdam’ın başyazarı Yakup Kadri Bey, Tanin’in başyazarı İsmail Müştak Bey, Akşam’ın başyazarı Falih Rıfkı Bey ve İleri gazetesinin raportörü Kılıçzade Hakkı Bey.

4 dini şahsiyet de Ankara’dan gelip toplantıya katılmışlardı. Toplantıda, Atatürk’ün, not tutan bir yardımcısı da katıldı. Bu heyet Mustafa Kemal tarafından Kürtlere otonomi verileceği sözünü alarak geri döner.

10 Şubat 1922 tarihli meclis kararı işte bu gelişme ve görüşmelerin sonunda gizli kapaklı “resmi” bir sonuca dönüştürülmüştür. Gizli kapaklı kalmasının nedeni ise emperyalist “gavurlara” koz vermemek içindir.

Meclis Gizli Celse Zabıtlarında henüz yayınlanmamış birçok oturumun olduğu görülmektedir. Fransız gizli belgelerinde görülen ama bu zabıtlarda yer almayan 03 Ocak 1923 tarihli Musul sorunu üzerine yapılan görüşmeler yine bunlardan biridir.

Bu görüşmelerde İzmit Mebusu Sırrı Bey, bir İngiliz belgesine atfen yaptığı konuşmada "Musul’un İngiliz Yüksek Komiserliği’ne mi yoksa Bağdat’taki Faysal Yönetimine mi bırakılacağı" sorusuna Dışişleri Vekili’nin verdiği yanıta değinir. Ancak sakıncalı bulunduğundan bu yanıtı okumaz.

Bunun üzerine Genç Mebusu Hamdi Bey’in, Diyarbakır Mebusu Hacı Şükrü’nün ve Muş Mebusu Osman Kadri Bey’in tepkisini çeker.

Mecliste gizli işlerin döndüğünü ve Musul’un terkedilmesine karşın en büyük tepki “vatanlarının bölünmesini” istemeyen Kürt mebuslarından gelmiştir.

Oysa Türkiye’de Kürtler her zaman bölücülükle suçlanmışlardır. Görülüyor ki tarih bilincinin gücü her şeyi zamanla açığa çıkarmaya yetiyor.

Tarihin karanlık sayfalarına karşı şüpheci yaklaşımlar anlaşılır olabilir.

Ama tarihten alınan deneyleri bugünkü Kürt hareketinin modern bir siyasi yapıya kavuşturulması gözümüzün önünde süren gelişmelere müdahale açısından hiçbir şüpheye yer bırakmamaktadır.

Mustafa Kemal'in bulunduğu toplantıda konuşulanların ve bahsedilenlerin bir bölümü aşağıda yer aldığı gibidir: 

Atatürk: Öncelikli olarak üzerinde konuşmak istediklerimizi belirleyelim. 

Ahmet Emin Bey: (Yüzünü Atatürk’e çeviriyor) Öyle görünüyor ki Kürt meselesinden bahsetmek istiyorsunuz. 

Elbette ki daha iyi olan mesele için bir çerçeve belirlenmesidir. Bu meseleyle bir iç mesele olarak muamelede bulunmanız daha iyi bir iş olacak.

Atatürk: Kürt meselesinden sadece Türk’ün çıkarı açısından bahsedilemez. Bildiğiniz gibi Kürt, Türkiye’nin içinde çok yerde yerleşiktir ve çok yerde de Türklerle karışmışlar.

Eğer biz bu bölgelerin Kürt oluşları için bir sınır koymak istersek o zaman bu bölgeleri Türk ve Türkiye olarak adlandırmalıyız.

Örneğin: Kürt ulusunun sınırını çizmemiz için ta Erzurum, Erzincan ve Sivas’a kadar gitmeliyiz. Doğrusu Konya’nın etrafındaki kırsal alanlarda bulunan Kürt aşiretlerini de unutmamalıyız.

Bundan dolayı, Kürlerin bağımsızlığından bahsedeceğimize, anayasamıza göre Kürtlerin otonomisinin olması mümkündür.

Bu anlamda, içinde Kürlerin olduğu her vilayetin doğrudan olarak otonomileri olabilir ve kendilerini yönetebilirler.

Bundan da fazlası, Türk halkından bahsedildiği her vakit, Kürt halkından da bahsedilmeli. Eğer bahsetmezsek, böylelikle Kürt meselesi her zaman doğrulacak ve bizim için sorun yaratacak.

Şimdi, Büyük Millet Meclisi’nde Türk ve Kürt üyeler de var ve bu iki halkın kaderi birbirine bağlıdır. Türk ve Kürt’ün Türkiye’de ortak kardeş olduklarını da söyleyebiliriz. Bu yüzden onlar için bağımsız bir devletin kurulması doğru değildir.


Atatürk’ün Kürtlerden bahsettiği durum, İzmir’in Eylül 1922’de kurtuluşundan 4 ay önce ve Türk devletinin oluşturulması düşüncesi aşamasındadır.

Bununla bir taraftan Kürt ve Yunanlıları birbirinden uzaklaştırmak isterken bir diğer taraftan da bu tutumu, Lozan görüşmeleri ve anlaşmasının Türklerin imtiyazları ve kazançları süresince yani Türk çıkarı esasları için kullanmak istedi. 

Ne oldu da (?!) otonomiden bahsedildiğinde ve içinde Kürtlere dair hiçbir şey bulunmayan 20 Nisan 1924 yürürlüğe giren Anayasası’na karar verildiği zaman, Kürt meselesi unutuldu? 

Basın toplantısı ile Türkiye anayasası kararı arasında en büyük ve en tehlikeli olay öne çıktı ki o da Lozan Antlaşmasıydı.

Mustafa Kemal, orada, hedeflerinin çoğuna ulaşır. Müttefikler ve dünya ülkeleri Türk devletini resmi olarak tanıdılar. Türk, endişeden kurtuldu ve Kürt’e gereksinimleri kalmadı. 

Kürtler için otonomiden uzun uzadıya bahseden belgelerden bir tanesi 10 Şubat 1922’de Büyük Millet Meclisi’nde Otonomi Kanununun şekli meselesi bahsinden ibarettir. 

Otonomi Kanunu taslağının metni İngiltere’nin İstanbul temsilcisi Horace Rumbold tarafında resmi bir yazıyla İngiltere Dışişleri Bakanı Lord Curzoun’a gönderildi. 

Kanun, 18 maddeden oluşuyor. İlk maddede şöyle deniyor:

Büyük Millet Meclisi, uluslarının örfüyle uyumlu olacak şekilde Kürt milleti için otonom bir yönetim kurmaya başlayacak.


3'üncü, 4'ncü, 5'nci, 6’ncı ve 7’nci maddeler, başlıca idari birimlerin seçimi ve Kürt Ulusal Meclisi’nin (Kürt Parlamentosu) kurulmasından bahsediyor.  

9’uncu madde, Van, Bitlis, Diyarbakır vilayetlerini ve çok sayıda kaza ve nahiyesiyle beraber Dersim sancağı gibi bölgeleri içine alan Kürdistan sınırlarının belirlenmesinden ibarettir.

10'uncu, 11'nci, 14'üncü ve 17'nci maddeler, adalet sistemi, gümrük ve vergiden bahsediyor.

12'nci ve 13'ncü maddeler, Kürt jandarması oluşturmak ve Kürt subayları Türkiye ordusundan çıkarmak için koyuldu.

15'nci madde, Kürt dilinin kullanılması yönünde çok sayıda şart koyar ve şunu söyler:

Türk dili, Kürt Ulusal Meclisi’nin tek dili olacak ve dairelerde de yine Türkçe kullanılmalı.

Yani Kürt dili, okullarda eğitim için kullanılacak. Valiler, gelecekte hükümetin resmi dili olmasını talep etmemeleri şartı ile Kürt dilinin kullanılmasını teşvik edebilirler.

16'ncı madde, bilimsel yerler, hukuk ve tıp fakültelerinin açılmasından bahsediyor.

18'nci madde, Kürt Ulusal Meclisi’nin hiçbir kararının, önceden Ankara Büyük Millet Meclisi’nin üzerinde onayı olmadan, kanun olmayacağı şartı getiriyor. 

Eğer tarihsel verileri önyargısız biçimde inceleyecek olursak İngilizlerin güneyde Kürtlere verdikleri devlet sözünün, 1921’de Kemalistlerin Kürtlere verdikleri “Otonom Kürdistan” sözünden farklı bir yanı yoktur. 

Kemalistlerin Kürtlere otonomi sözü, Lozan görüşmeleri sırasında diplomatik bir girişim olarak yapılan Mustafa Kemal’in 16 Ocak 1923 tarihli konuşmasından çok öncelerine, Kasım 1921 (1922) yıllarına dayanmaktadır. Ancak böyle bir girişim hiçbir zaman gerçekleşmedi. 

Aynı soruyu İngiliz politikası açısından ele alıp incelediğimizde karşımıza yığınla tepki çıkmaktadır. 

İngilizler bağımsız bir Kürt devleti kurmak istemişler de Kürtler böyle bir devletin kurulmaması için mi yıllar boyu onlara karşı savaş vermişler? 

Bunu anlayabilmek için Sevr görüşmelerinin seyrini iyi takip etmek gerekmektedir. (H.Yıldız)

 

1922 Tarihli Kürt Otonomi Kanun Metni  *

42. Belge / Sayı /308/ İstanbul, 29 Mart 1922

Sir Rumbold’dan Lord Curzoun’a  (3 Nisan’da ulaştı)

Lord’um

1- Kürtler hakkında, geçen 12 Ocak’taki 53/sayılı yazı ve önceki mektuplarıma işarettir. Güvenilir bir kaynağın raporundan, araştırma ve otonom bir Kürt yönetiminin kurulması için “Türk Kemalistlerin” Büyük Millet Meclisinin bir heyetinin oluştuğu konusunda sizi haberdar etmekten bahtiyarım.

Bu yakınlarda, bir raporla birlikte bir kanun projesi hazırlığını Meclis’e sundular. Kanun Meclis’te görüşülmeye ve araştırmaya açılır açılmaz birden, Salih Efendi (Erzurum Temsilcisi), Yusuf İzzettin Paşa (Bolu Temsilcisi), Rakip Bey (Amasya Temsilcisi), Hakkı Hamid Bey(Sikope Temsilcisi) ve Selahaddin Bey’den (Mersin Temsilcisi) oluşan düşman ve kızgın bir taraf meydana geldi. 

2- Yusuf İzzettin Paşa, Rakip Bey, Hakkı Hamid Bey, Koçgiri Kürtlerinin hareketinin araştırma için gönderilen heyetin temsilcileriydiler. 

3- Düşman tarafın görüşü, çoğunluğun oyuyla alındı. Toplantının 10 Şubat’a ertelenmesine ve üzerinde gizlice görüşme yapılmasına karar verildi.  Hazırlanan bu plana göre işler yürüdü. Ulusal Savunma Partisi’nin çok sayıda üyesi buna karşı durdu.

Kanun taslağına karşı olan üye sayısı 74'tü. Bazı üyeler de ne tarafa oy vereceklerinden emin değildiler. Ulusal Savunma Parti’si lideri, bütün üyelere acil olağanüstü bir nota gönderdi ve hepsinin oylamada hazır bulunmalarını ister. 

4-Salih Efendi oturumu açtı ve konuşmasında sert bir şekilde, önerilen kanunu da istendiği gibi Kürt meselesinin bu basitlikte çözülemeyeceğini ifade etti. Bu da, bazı kârlı tarafların gerçekleri perde arkasında saklamaları konusunda üyelerin çoğu için şaşırtıcı değil.

Eğer istekler Kürtler tarafından tahrik edilmişse o zaman iyi olan Mustafa Paşa’nın onlarla (Atatürk) sessiz bir şekilde muamelede bulunmasıdır.

Koçgiri isyanı sebebiyle hapsedilenlerin hepsinin serbest bırakılması gerekiyor. Ülkenin çıkarları hatırına, İnceleme Komisyonu’nun yaptığı önerilere kanunda tam bir önem verilmesi gerekiyor.

Öyle görünüyor ki Cevdet Paşa, Koçgiri Kürtlerine karşı her türlü düşmanlığı yaptı. Bizim, Yunanlılara karşı savaşta olduğumuz bir zamanda bu meselenin bu şekilde çözülmesi mümkün değil.

Hareket, İngiltere Devleti’nin yönetimi ve tutumunun zorbalığına tepki olarak Hilafet karşısında meydana geldi. Şiddetin kullanılması meseleyi sadece daha da karışık hale getirir. Kürdistan’da isyan olduğunun bilinmemesi bilgisizliktir.

Artı yeter bu kadar köyün yakılması! Hareket, Emir Faysal ve İngiliz’ler tarafından destekleniyor. Ülkenin çıkarları için bu mesele, şiddetin kullanılmasından uzak bir şekilde çözüme kavuşturulmalı. 

5- Salih Efendi’nin konuşmaları anında Ulusal Savunma Partisi üyeleri, konuşmalarını ifade ediyorlardı ancak, diğer üyeler tarafından destekleniyorlardı. Bunlardan bazıları şunlardı:
Lafit Bey (Malatya), Haydar Bey (Van), Abdulgaffur Bey (Kars), Emin Paşa (Sivas) ve Rasim Bey.

Bunların konuşmaları bezginlik yaratmaktan öteye gitmedi ve bu, Erzurum temsilcisi Durek Bey’in hoşnutsuzluğuna neden oldu ve şunu der; 'Meclis, tam olarak çocuk okuluna benziyor'

6- Gürültünün sona erdirilmesi için bazı üyeler, Salih Efendi’nin görüşleri üzerindeki görüş ve inançları değiştirme ve Cevdet Paşa’dan daha fazla rapor ulaşana dek toplantının ertelenmesi önerisinde bulundular.

7- Öneri alındı ve oturum sona erdi. 

8-Aşağıda gelen, 1922 tarihli Kürt otonomisi kanunu taslağının özetidir. 

(1)  Türkiye Büyük Millet Meclisi, medeni isteklere göre Türk ulusunun ilerlemesinden emin olmak maksadıyla, Kürt ulusu için kendi çıkarları, adap ve duygularıyla uyuşacak otonom bir yönetim kurmayı kendi görevi  bilir. 

(2) İkamet edenlerin çoğunluğunun Kürt olduğu bölgelerde, bu ulustan olan uygun şahsiyetler tarafından genel bir otoritenin seçilmesi mümkündür. Genel Vali’nin yardımcısıyla beraber, Büyük Millet Meclisi tarafından Türk ya da Kürt olması mümkün olan bir müfettişe karar verilmesi. 

(3) Büyük Millet Meclisi’nin, idari işlerde becerikli, toplumda ismi duyulan ve genel olarak Kürt ulusu tarafından saygı gösterilen biri olması şartıyla Genel Vali’yi seçme yetkisi var. 

(4) Genel Vali, 3 yıl için seçilir. Bu üç yılın sonunda, ya ölüm ya görevden alınmasıyla Kürt Ulusal Meclisi tarafından yeni bir Genel Vali belirlenir. Eğer Kürt’lerin çoğunluğu önceki Genel Vali’nin kalmasını isterse aynı kişi görevinde kalabilir. 

(5) Ve yine Büyük Millet Meclisi, Genel Vali yardımcısı (Türk ya Kürt olabilir) belirler. Bununla beraber bu, doğrudan Kürt Ulusal Meclisi tarafından da seçilebilir. Genel Vali, Genel Vali Yardımcısı vede müfettişin onayı için Ankara hükmetine verilmesi gerekiyor.

(6) Ulusal Kürt Meclisi, Doğu Vilayetleri’n de genel seçimle oluşturulur. Meclis, üç yıllık bir süre için görevde olacak. Her yıl 1 Mart’ta açılacak ve toplantıları 4 ay boyunca devam edecek. Eğer Meclis, bu süre içinde işlerini tamamlayamazsa, bu süre üyelerin çoğunluğu ve Genel Vali’nin isteği üzerine uzatılır. 

(7) Büyük Millet Meclisi’nin, sivil ve idari kurumların görevlileri tarafından haksızlık yapılmaması için doğu bölgelerinin idari gelir ve harcama bütçesine bakma hakkı vardır. Meclis, ülkede gelişme ve ilerleme konusunda tam bir karar verme hakkına sahiptir. Bütün bu kararlar, Büyük Millet Meclisi’nin haberdar olması için Ankara hükümetine verilmeli.

(8) Genel Vali ile Kürt Ulusal Meclisi arasındaki anlaşmazlık ve farklılıkta, Büyük Millet Meclisi son kararını verir ve her iki taraf bunu uygulamalı. 

(9) Sınırlara, ortak bir komisyon tarafından karar verilecek. Kürdistan Bölge Yönetimi Van, Bitlis, Diyarbakır vilayeteri, Dersim Sancağı ve kaza ve nahiyeden oluşacak. 

(10) Kürdistan İdaresi için, bölgelerin adap ve örf özelikleriyle uygunluk gösterecek bir adalet sistemi kurulacak. Bu sistem şimdiden resmi uzmanlardan oluşacak. Bunun yarısı Türk yarısı Kürt olacak. Türk’lerden birinin emekliliği durumunda bir Kürt bunun yerini alabilir. 

(11) Bu kanunun uygulandığı günden, savaş yardımı adına ya da ne şekilde olursa olsun hiçbir vergi yüklenmeyecek. Bölge halkının üzerindeki bütün resmi vergiler, bugünden itibaren yasaklanacak ve vergi, yılda bir defa toplanacak.  Büyük Millet Meclisi ve Ulusal Kürt Meclisi’nden ortak bir komisyon tarafından belirlenen gelirin bir bölümü Ankara hükümetine verilecek. 

(12) Doğu vilayetlerinde, kanun ve anayasanın uygulanması için bir jandarma tugayı oluşturulacak. Kürt Ulusal Meclisi, bu kurumun idaresi kanununu koyacak. Ancak jandarma idare başkanlığı yüksek rütbeli Türk subayların elinde olması gerekiyor ta ki hizmetlerine ihtiyaç olacak vakte kadar. 

(13) Türk ordusundaki Kürt ve Türk subay ve askerler, barış gerçekleşene kadar yerlerinde kalacaklar. Bundan sonra isteyen herkes kendi bölgesine ve yerine dönebilir. 

(14) Barış gerçekleştikten sonra, savaş zamanında ve savaştan sonra el koyulan çiftlik hayvanları ve malzemeler, değerine göre, vergisi alınacak ve vergi, 12 aylık süre içinde verilmeli. 

(15) Türk dili, Kürt Ulusal Meclisi, Genel Valilik ve hükümetin idaresinde kullanılacak tek dil olacak. Her halükarda, Kürt dili okullarda kullanılması mümkün. Genel Vali, gelecekte Kürt idaresinin resmi dili olarak tanınması konusunda bunun bir temel olmasını talep etmemeleri şartıyla Kürt dilinin kullanılmasını teşvik edebilir.

(16) Kürt Ulusal Meclisi’nin üyeleri üniversite, hukuk ve tıp fakülteleri kurabilirler. 

(17) Kürt Ulusal Meclisi, Genel Vali’nin onayı olmadan hiçbir vergi şeklini uygulayamaz. 

(18) Ankara’daki Büyük Millet Meclisi’ne danışılmadan ve oranın onayı olmadan önce hiçbir kanun çıkarılamaz  ve hiçbir karar  verilemez. 

Bu özetle, Kürt temsilcilerin kanun projesini  niye olağan dışı bir şekilde geriye attıklarını ve bu projenin karşısında durduklarını anlıyoruz. 

Saygılarımla.

Horace Rumbold
Yüksek Temsilci 

Dışişleri’nin İngiliz Belgeleri: Dışişleri Bakanlığı’ndan Rapor  ve Evraklar, Gizli Matbua: Bölüm 2, Sıra B, Cilt 3, Türk Dirilişi 1921-1923, Editör Robin Bidwell. S.62-64. 

 

 

* Bu Kanun Metni 2005 yılında, Süleymaniye Üniversitesi'nde 2006 Koya (Köysancak) ve Selahaddin Üniversiteleri'nde yapılan sempozyumlarda sunuldu.

 * Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU