Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde neler oluyor?

Mehmet Erduğan Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: AA

Bu sene öze dönüşü müjdeleyen ve 56’ncısı düzenlenen Antalya Altın Portakal Film Festivali’ne davet edilmeyenler arasında yer aldığım için şu an festivalde neler oluyor, bilmiyorum.

Ama en azından bu davet/akreditasyon sorunuyla birlikte bazı şeylerin daha görünür olmaya başladığını gözlemleyebiliyorum.

Aslında bu uygulamalarından dolayı festivale öyle ya da böyle prim vermek istemediğim için herhangi bir şey kaleme almayacaktım.

Ancak madem herkes eteğindeki taşları döküyor, o halde ben de Altın Portakal üzerinden festival akreditasyonlarına yönelik bir iki kelam edeyim.

Bu vesileyle de bir iki noktaya dikkat çekeyim. Hem sorularımı sorayım hem de bunları cevaplamaya çalışayım.

Neden bu serzenişler?

Antalya Altın Portakal festival komitesi bu sene bütçe olmadığı gerekçesi/bahanesiyle kısıtlı bir basın akreditasyonu sağladı.

Bu karar sinema üzerine haber/içerik üreten gazeteci ve yazarları davet edilen/edilmeyen olarak ikiye bölerken davet edilenler ise yarı akreditasyon ile ya festivalin başını ya da sonunu takip etmek durumunda kaldı.

Bu karara yönelik ikna edici bir mantıklı açıklama yapılmadığı için de haklı serzenişler ortaya çıkmaya başladı.

Neredeyse her sene düzenli olarak akredite olduğum festivalden bu sene ben de bir davet almadım.

Üstelik festivalin basın ilişkileri ekibinden ağustos ayından bu yana tarafıma düzenli olarak festivalin basın bültenleri gelmesine rağmen… 

PR (Halkla İlişkiler) böyle mi olmalı? 

Medya ilişkileri artık ne yazık ki böyle yürüyor.

Masabaşı haberciliği o kadar normalleştirildi ki kültür, sanat ve festival PR’ı yapanlar bile herhangi bir sıcak temas olmadan ve bir deneyim yaşatmadan haber yaptırmaya çalışıyor.

Hatta iş bazen öylesine çığırından çıkıyor ki PR’cı dili döndüğünce bir bülten yazıyor, editör noktasına virgülüne dokunmadan bunu yayınlıyor.

Böylece haber mecraları özgün bir içerikten yoksun, birbirinin aynısı kopyala-yapıştır içeriklerle habercilik yapıyor.

Bir filmin yapım aşaması, festivalin hazırlık süreçleri elbette ki haber değeri ölçüsünde servis edilen bültenler üzerinden haberleştirilebilir.

Ancak ben şahsen bir filmi seyretmeden ona dair kapsamlı bir değerlendirme yapmamayı tercih ediyorum, eğer davetlisi değil isem bir festivalin gün be gün haberlerini takip etmeye vakit ayıramıyorum.

Festival akreditasyonu neden önemli?

Film festivallerini önemsiyorum. Ancak şahsen tüm senesini hangi festivale gideceğinin hayalini kurarak geçirenlerden biri olmadım.

Festivale davet edilmediği için üzülen, kızan, festivallerle duygusal bir bağ kuran, hiçbir zaman birilerine taraf ve yancı olmadığı için her dönem birilerinden veto yiyen arkadaşlarımız var.

Hepsinin de verdiği tepkilerde ve serzenişte kendilerine göre haklı pek çok gerekçesi var. Onları çok iyi anlıyorum.

Bu akreditasyonu yıl boyunca bekleyip, yapacağı bir tatil olarak gören ve şu an orada olan nice insanlar tanıyorum.

Bunun yanı sıra derdi tamamen sinema olanlar için bu akreditasyonların önemini de çok iyi biliyorum.

Fakat film festivallerini ulusal ve uluslararası içerikleri yakından takip etmek, sektör insanlarıyla bir araya gelmek, fikir alış-verişinde bulunmak, kendi üretimleri için malzeme toplamak, biriktirmek için en uygun ortamlar olduğu için önemseyenlerin akreditasyon konusunda sık sık sorunlar yaşadığını da görüyorum. Keza çoğu zaman ben de bunu yaşıyorum.

Oysa Avrupa standartlarında bir kültür sanat haberciliğimiz olsa dünya ne güzel olurdu.

Akreditasyonlar elbette bu kadar sorun olmaz ve kimse mağdur olmazdı.

Keza kültür sanat haberciliğine değer veren bir medya düzeni olsa, gazetecisi, yazarı, eleştirmeni başka bir iş yapmaya gerek duymadan sadece bu alandan bir gelir elde edebilse, çalıştığı haber ajansı bu tür etkinlikleri takip edebilmesi için onlara bir kaynak sağlasa, kimse zaten neden akredite olmadım diye bir serzenişte bulunmazdı eminim.

Dolayısıyla Türkiye’de kültür ve sanata verilen değer tam tersi olunca bu etkinlikler ile sektör insanlarını bir araya getirmenin külfeti de haliyle etkinlik/festival komitelerinden bekleniyor.

Festival davetlisinin görevi nedir?

Bu serzenişlere dayanarak; festivale davet edilenlerin suya sabuna dokunmadan festivali metheden, davet edilmeyenlerin ise festivalleri kötüleyen yazılar yazıldığını düşünenler var.

Bence bu çok dar bir bakış açısı. Zira sırf festivale davet edildi diye bir gazetecinin ya da sinema yazarının ille de festivali öven ya da yeren bir yazı yazması gerekmiyor.

Bu kişiler nihayetinde festivalin denetçisi değiller. Elbette eğrisini, doğrusunu gördüklerini, gözlemlediklerini kaleme almak isteyenler olabilir. Ama sektörün farklı alanlarından pek çok kişi, farklı üretimler için bu festivallerde bir araya geliyor.

Kimisi kendisine röportaj konusu seçer, kimisi seyrettiği filmleri değerlendirir, kimisi de gerçekten festivalin yönetimini kendisine haber konusu yapabilir. Ama konu her ne olursa olsun her davet edilen kişinin o festivali öven ya da döven bir yazı kaleme almak gibi bir zorunluluğu olduğunu şahsen düşünmüyorum.

Şehirler festivalleriyle güzel

Ayrıca bir festivale davet edilen kişinin tüm gününü bir filmden diğerine koşturarak geçirmek gibi bir görevi olduğunu da düşünmüyorum.

Bu da bir tercih meselesidir. Ancak kendisi için bir seyir programı hazırlayıp aynı zamanda şehri keşfetmek isteyenler de elbette olabilir.

Bunun da akreditasyonda bir red konusu olmasını anlamıyorum. Nihayetinde festivaller aynı zamanda gelen konukların o şehri tanımasına, güzelliklerini yaşamasına, yerel lezzetlerini tatmasına olanak sağladığı için de değerlidir.

Bu aynı zamanda hem o şehrin tanınması hem de tanıtılması açısından da önemlidir.

Velhasıl, basın bültenleri gönderip de davet konusuna yönelik durumu profesyonelce ele almamış bir basın ilişkileri ekibi davet edilmeyenlere saygı çerçevesinde bir açıklama yapmış olsaydı konu sanırım bu kadar büyümezdi.

Doğrusu benim de bu olaya bakışım değişirdi. Eğer bir ilişki nezaket, samimiyet ve güven üstüne kuruluysa anlayış gösterilmeyecek şey sanırım çok azdır. 

Zira bu sene Altın Portakal bizim için bu sektör bağlantısını ve ilk gösterimlerin yapıldığı programını bir kesim için önceliklendirmemiş olsa da hayatlarımız sadece festivallerden ibaret değil.

Bugün Antalya’da seyredemediğimiz bir filmi, yarın öbür gün elbet başka bir festivalde ya da gösterimde seyredebiliriz. 

 

 

* Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU