Gerçekte kim kazanıyor? Gerçekte kim yalnız? Haklılar mı? Güçlüler mi?

Celalettin Can Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: AFP

Suriye, ABD ve Rusya Federasyonu’nun kendi aralarında anlaştığı bir tür “kontrol” anlaşması ile paylaşılmıştı.

Buna göre Suriye’nin batısını Rusya Federasyonu, kuzeydoğusunu ise ABD kontrol edecekti. Ettiler de…

ABD, Suriye’den güçlerinin önemli bir kısmını çekerken, sınırlı bir kısmını da Suriye’nin güneyine, Rakka ve Deyr-i Zor şehir merkezlerinin bulunduğu petrol sahasına çekti.

Bildiğimiz, ABD’nin bu kuzeydoğudan tamamen çekildiği, bu bölgeyi Rusya’nın kontrolüne bıraktığı idi.

Ancak ABD, Suriye’nin kuzeydoğusunun hava sahasını kontrolünde tuttuğu gibi açık tutuyor hala. Bu durum bölgede Rusya’nın yeterince etkin olamamasını da beraberinde getiriyor.

Hava sahasının açık olması SDG’nin hareket kabiliyetini sınırlarken, Türkiye ve Suriye Milli Ordusu’nun çok daha güvenlikli ve rahat davranmasının elverişli koşullarını yaratıyor.

ABD’nin Suriye hava sahasını elinde tutması, üstelik açık tutmuş olmasının sonuçları var.

SDG’nin tasfiyeye açık hale gelmesi bunun başta gelen sonucu.

Serekaniye (Rasulayn) ile Gire Spi (Tel Abyad) arasındaki 120 kilometre genişlikteki, 30 kilometre derinlikteki alanla sınırlı olmayan şekilde hava sahası kapatılmadığına göre, SDG’nin, Rojava’dan tasfiyesine karar verilmiş görünüyor gibi görünüyor, ama bir de ‘çarşının hesabı’ var... 

Rusya da bu konuda sessiz… Daha başında, Türkiye’nin işini kolaylaştırma kararı Rusya ile beraber alınmış olmalı.

Görünen o ki ABD, Suriye’nin kuzeydoğusunu her şeyi ile Rusya’nın kontrolüne bırakmamış, Rusya’nın kontrol sahasını eski haliyle, Suriye’nin batısı ile sınırlamış oluyor.

İran bu gelişmelerden rahatsız. Adeta sürecin dışında tutuldu. 

Sonuç olarak, Lübnan’a kadar uzanan Şii hattının Rojava’nın güneyinden geçen bağlantıları sorunlu hale geliyor. 

Ne var ki İran cenahında sözde kalan açıklamalar dışında bir hareketlilik de gözlemlenmiyor.

Anlaşmanın sınırları belli, ancak fırsat bulduğunda SDG’nin etkin olduğu her bölgeye Türkiye’nin girme koşulları var. 

Anlaşmaya rağmen, girip girmemesini sahadaki durum, uluslararası kamuoyu ve destek güçlerinin etkisi belirleyecek.

Bu yönlü gelişmelere Rusya müdahale etmiyor ya da Türkiye ile ilişkileri nedeniyle pek bunu istemiyor gibi. Yaşananda bu zaten. 

Çatışmaların yoğun yaşandığı kuzeydoğu alanlarında Esad güçleri yok denecek kadar zayıf ve donanımsızlar.

Suriye Savunma Bakanlığı, Suriye Demokratik Güçleri’ne resmiyet, konum, statü tanımadan “katılın” çağrısı yapma hakkını da kendilerinde görebiliyor…

Kısacası SDG güçleri, Türkiye ve Suriye Milli Ordusu karşısında yalnız gibi görünüyor…

Ancak…

“Dünya Rojava Günü”nde dünya ayakta.

Gerçekte kim yalnız?


Hangi Savunma Bakanlığı?..

Türkiye 30 kilometre anlaşmasına ne kadar bağlı kalıyor; tartışmalı.

Türlü iddialar var.

En çok da Suriye Milli Ordusu’nun anlaşma, kural, kaide diye bir dertle ilgileri olmadığı güçlü iddialar arasında.

Kürdi ve batı kamuoyuna yansıyan iddialara göre, dehşete varan insanlık suçlarının çoğunlukla failleri de bunlar…

Türkiye “Suriye’nin toprak bütünlüğü” dediğine göre, böyle bir Suriye Milli Ordusu ne oluyor, anlamak zor.

Üstelik “Savunma Bakanlığı’na bağlı Suriye Milli Ordusu” deniyor.

Bu ne anlama geliyor?

Suriye Savunma Bakanlığı’na bağlı olamayacağına göre, hangi ülkenin ve kimlerin Savunma Bakanlığı’na bağlı bunlar; önü arkası açıklansa da anlaşılsa…

ABD, Suriye’nin güneyine petrol çıkarları için çekildi.

Trump, “Onların da çıkarları var” deyip, SDG’yi, açıktan el koyduğunu ilan ettiği petrolün çıkar bekçisi yapmaya tevessül etti.

Suriye halklarına ve SDG’ye rağmen bir tavır bu.

SDG’nin programı da açık; “Suriye’nin doğal zenginlikleri Suriye halklarınındır.”  

Trump’ın tavrını etik değerlerle eleştirmeye gerek bile yok herhalde…

 
100 yıl sonra; tarih unutmuyor

Gelişmenin başka bir yanı…

ABD Temsilciler Meclisi “Ermeni Soykırımı” tasarısını ezici bir çoğunlukla kabul etti.

Bu tasarı hep vardı.

Gündeme getirmek isteyenler de oldu hep.

Buna karşılık Türk- Amerikan çıkarları ve NATO konsepti gözetildi ve gündemleşmesi engellendi.

Şimdilerde ise bırakalım engellemeyi çok daha sert ve eskinin Türk-Amerikan ilişkileri ne olur, bunu dikkate almayan üslupla gündeme getirildi, Temsilciler Meclisi’nde kabul edildi.

Akabinde Senato’ya gidecek. Senato’da üçte iki (67 kişi) ile çoğunluk sağlandığında başkanın onayına bile ihtiyaç kalmıyor. 15 gün içinde yürürlüğe girecek.

Fransız Parlamentosu da mutlak bir çoğunlukla “Ermeni soykırımı” yasa tasarısını kabul etti.

Adeta şu ilan ediliyor; “100 yıl sonra aynı şeylerin tekerrür etmesine müsaade etmeyiz.”

İkincisi, “Türkiye’nin çıkardığı çatışmaya karşı yasa” adı altında Barış Pınarı Harekâtı’ndan dolayı bir yaptırım paketi de Temsilciler Meclisi’nde 16’ya karşı 403 oy gibi ezici bir çoğunluk ile kabul edildi.

Tasarı, harekâtı “işgal” olarak niteliyor.

Tasarı, Türk askeri yetkililerinin Kürt, Arap sivilleri ve Suriye’nin kuzeyinde yaşayan etnik ve dini azınlıklara yönelik saldırıları yönettiğine yer veriyor.  

Tasarı, uluslararası silahlı çatışmalar hukuku ile uluslararası insan hak ve hukukunun ihlal edildiğine de yer veriyor.

TSK’ye silah satışının yapılmamasını öngören tasarı, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve ailesinin mal varlığının incelenmesi, Milli Savunma Bakanı, Genel Kurmay Başkanı, 2. Ordu Komutanı, Hazine ve Maliye Bakanı gibi ilgili yetkilileri yaptırım kapsamına alıyor.

Tasarıda Halk Bankası hadisesi de geçiyor. Tasarı yasallaştığı takdirde, Halk Bankası ve bu bankanın iştiraki kuruluşlarına yaptırım uygulanacak.

Tasarıda, Rusya’dan S-400 savunma füze sisteminin alımına dönük yaptırımlar da var.

Yaptırım uygulanan kurum ve kişilerin ABD’deki mal varlıklarına ulaşmaları engelleniyor.

Öyle bir Amerika ki, Suriye’de SDG’nin ve Kürtlerin kırılmasının önünü açıyor. Ama Temsilciler Meclisi’nde ise aynı Türkiye’ye ağır yaptırımlar uyguluyor; SDG’yi, Kürtleri ve diğer etnik, dinsel halk katmanlarını korumaya alıyor.

Çelişki açık ve derin…

Erdoğan Türkiye’si bir noktadan sonra ciddiye almasa, bildiğini yapsa bile bu gelişmeler karşısında zayıflayacak, buna mukabil SDG güçlenecektir.  


Öte yandan…

Tarihin bu döneminde iki Amerika var: Trump öncesi ve Trump sonrası Amerika…

Başlarına taş mı düştü, 30 yıldır NATO üzerinden Kürt savaşını tasfiye etmenin şeytani yöntemlerini deneyenler, Trump’ın başkanlığı sonrası mı hidayete erdiler?..

Anlaşılan azil süreci yaşayan Trump üzerinden, kendi iç çelişkilerini insani bir sosla sunmak, dönemsel çıkarlarına tekabül ediyor.

Olsun! Nedeni ve koşulları ne olursa olsun, geçmişte yaşananlar bir vesile ile güncelleşiyor…

 
Bağdadi hadisesi… “Türkiye’nin açıklaması gereken şeyler var “(mı?)

TC devleti sınırının 5-10 kilometre yakınında Bağdadi bulunup öldürüldü.

Yine TC devleti kontrolünde olan Cerablus yakınlarında IŞİD’in sözcüsü de bulunup öldürüldü.

Türkiye’nin cihadist gruplarla sorunlu olan ilişkileri başını çok ağrıtacağa benziyor.

MİT, dünyanın her tarafından, Balkanlardan, hatta Meksika’dan bile Gülenci darbecileri tespit edip, tutuklayıp getiriyor.

Sınırın çok yakınında, kontrolündeki bölgelerde “saklanan” bu unsurları görmemesi pek anlaşılamayacak gibi.

Hele de uluslararası ilişkilerin yerlerde süründüğü bu dönemde…

İşte Obama dönemi ve Trump’ın bir önceki dönem IŞİD'le Mücadele Özel Temsilcisi Brett McGurk’un “Türkiye’nin açıklaması gereken şeyler var” üst başlığı ile Washington Post’ta yayımlanan makalesinden bir bölüm;

Türkiye'nin açıklaması gereken bazı şeyler var. Bağdadi, Suriye'nin doğusunda veya Irak'ın batısındaki geleneksel bölgelerde değil, Türkiye sınırından birkaç kilometre uzakta, Türkiye'nin 2018 başından beri askeri gözlem noktalarıyla koruduğu İdlib'de bulundu.

ABD'nin, sınırın hemen diğer tarafında bulunan NATO müttefiki Türkiye yerine yüzlerce kilometre uzaklıktaki Irak'tan kalkarak böyle bir operasyonu yapması da çok şey anlatıyor.

ABD'nin operasyonu Türkiye'ye haber vermediği, yalnızca sınırına yaklaştığında bildirimde bulunduğu söyleniyor. Bu, ABD'nin Rusya ve Suriye gibi devletlere karşı tutumuyla aynı.

 

İdlib dünyanın en büyük terörist cenneti oldu. Suriye'ye gelen yaklaşık 40 bin yabancı savaşçının çoğu Türkiye üzerinden kuzeydoğu Suriye'ye geldi.

Bölgenin çoğu bugün El Kaide'nin Suriye'deki resmi ortakları tarafından kontrol ediliyor ve Türkiye ile sınır ticaretinden, Türkiye destekli muhaliflerle karşılıklı bir fayda ilişkisinden besleniyor.

Şimdi bu bölgenin, dünyanın en çok aranan teröristine, ailesiyle birlikte saklanabileceği kadar konukseverlik gösterdiğini biliyoruz.


Bu açıklamalarla ilgili “Türkiye’nin açıklaması gereken şeyler” yok (mu?)

 

 

* Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU