Ahmet Kaya: Ben vatansızlıktan üşüyorum

28 Ekim 1957: Ahmet Kaya'nın doğum günü... Mehmed Mazlum Çelik, Independent Türkçe için 62. doğum gününde Ahmet Kaya'yı yazdı

Ahmet Kaya; Sarıyer’de bulunan bir binanın 50 metrekarelik teras katında, perdeleri sıkıca örtülmüş bir dairede, kendisi hakkında yürütülen linç kampanyasını izleyerek gözlerden uzak duruyordu.

Saklandığı yeri birkaç arkadaşı ve eşi Gülten Kaya’dan başka bir bilen yoktu.

Kaya, geceleri uyuyamıyordu ve bitkindi.

Tüm hayatı boyunca kavgadan kaçmamış tabiatı, bu hali kabullenmekte zorlanıyordu.

“Nerden baksan tutarsızlık” arz eden bu vaziyet ona ağır geliyordu.

Aslında Ahmet Kaya hakkında çıkartılmış bir yakalama kararı bulunmuyordu.

Magazin Gazetecileri Derneği’nin ödül töreninde yaşanan olaylarla başlayan tartışma, Hürriyet Gazetesi’nin “Ayıp Ettin Gözüm” manşeti ile birdenbire tehlikeli bir linç kampanyasına dönüşmüştü.

Televizyon ve gazetelerde mütemadiyen her ayrıntısı sıcak bir gelişme olarak verilen tek bir konu vardı: Ahmet Kaya.
 


Hürriyet Gazetesi’nin manşeti sonrası yaşanan süreçte savcılık Ahmet Kaya’yı yalnızca ifade vermeye çağırmıştı.

Kaya, ülkede kaseti en çok satan sanatçı olmasına rağmen diğer sanatçılar gibi bir koruma ordusuyla dolaşmıyordu, hatta evinde bile güvenlik yoktu.

Sevdiklerinin ısrarlı talepleri karşısında gözlerden uzaklaşmaya karar vermişti, çünkü ülke henüz 90’lar travmasından çıkabilmiş değildi.

Ailesi ve dostları, Kaya’nın serseri bir kurşunun hedefi olmasından çekiniyordu.

Nitekim Kaya’nın orada bulunmadığı bir sırada stüdyosunun kurşunlanması bu endişeleri haklı çıkarmıştı.

Yine de Ahmet Kaya bu vaziyeti daha fazla sürdüremedi.

Dostları ve eşi Gülten Kaya ile konuştu, bu işin sonunda hapishane de olsa mahkemeye çıkmak istediği konusunda onları ikna etti.

Artık yüzleşme vakti gelmişti, bu yüzleşme bir gece “Sabah 04.00’te yağmurlarda” ayrıldığı ülkesinden Paris’te bir sürgün olarak bitecekti. 


Ahmet Kaya: Yav bu ne kadar büyük dere

Ahmet Kaya işçi bir babanın oğlu olarak 28 Ekim 1957 yılında Malatya’da dünyaya geldi.

Henüz 6 yaşındayken bağlama çalmayı öğrendi.

Babasının emekliliğinden sonra aile İstanbul’a göç etti.

Kaya, çok sevdiği İstanbul Boğazı’nı ilk defa gördüğünde “Yav bu ne kadar büyük dere” diyerek şaşırdı. 

İlk defa orta okulda âşık oldu, köy zılgıtına bakmaksızın sevdasını açık etti.

Aldığı cevap “Rica ederim” oldu.

Kaya bu sözün anlamını bilmiyordu ve çok ağrına gitmişti, cevaben; “Ben sana rica ederim” diyerek bu sevdaya nokta koydu.

Kaya; fakir bir ailenin çocuğuydu, çalışması gerekiyordu.

Eğitimini tamamlayamadan liseden ayrıldı ve ne iş bulduysa yapmaya başladı.

Oto yıkamacı, garsonluk ve tezgahtarlık yaptığı işlerden bazılarıydı. 

Arkadaşlarıyla düğün salonlarında sanatını amatörce icra etmeye başladı.

Sağ-sol olaylarında zaman zaman tutuklandı, sonrasında askere gitti.

Askerden döndüğünde 12 Eylül 1980 Darbesi gerçekleşti.

Ahmet Kaya darbeyi anladığında; “Sokaklarda tankları gördüğümde eyvah, işte şimdi bittik!” diyerek yaklaşan tehdidin vahametini hemen kavramıştı.


Atilla İlhan: Elinde sazı, deli kara bir çocuk çıktı

Darbeden hemen sonra Ahmet Kaya da tutuklandı, 1980’nin mahpusluğunu iliklerine kadar yaşadı.

Hapisten çıktığında ülkede her şey değişmişti.

Herkesin sustuğu bir dönemde o şarkılarıyla haykırmaya başladı.

Atilla İlhan darbe sonrası yaşadıkları suskunluk karşısında Ahmet Kaya’nın ortaya çıkışını şöyle açıklıyordu;

Elinde sazı deli, kara bir çocuk ortaya çıktı ve ‘Ağlama Bebek’ dedi.

 
1990’ların başında artık ülkede Ahmet Kaya fırtınası esiyordu.

Kasetleri yok satıyordu, 1980 zulmünü yaşayan sağcı veya solcu herkes kendisini Ahmet Kaya’da buluyordu. 


28 Şubat zulmüne direndi

28 Şubat Darbesi, Necmettin Erbakan’ın koalisyon hükümetinin başına bir balyoz gibi indiği süreçte ülkedeki en önemli tartışma konusu “Türban” yasağıydı.

Ahmet Kaya, TV’lerin kendisini ekrana çıkartmakta endişe ettiği bir sanatçıydı, ona adı konulmamış bir sansür vardı.

Fakat konserleri bir siyasi miting havasında geçiyordu.

Ülkedeki ihtilaflı meselelere girmekten hiç çekinmiyordu; bu konular evlatları kayıp Cumartesi Anneleri olabildiği gibi türban yasağı cinsinden tartışmalı meseleler olabiliyordu.

Nitekim bir konserinde sarf ettiği şu sözler ana akım medyanın bir hayli tepkisine neden oldu;

Sistemler ve koşullar ne olursa olsun, benim annemin kafasındaki türbanı kimse çıkartamaz.

 


Kaya yine konuyla alakalı şunları söylüyordu; 

Zulüm kimin tepesindeyse biz onun tepesinde olacağız.

Türbanlılara zulmeden insanların tam tepesinde olacağız bunun başka yolu yok.

İnanca ve düşünceye özgürlük!


Recep Tayyip Erdoğan’ın yanında durdu

Dönemin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Tayyip Erdoğan Siirt’te okuduğu bir şiir sebebiyle yargılandı ve hapse mahkûm edildi.

29 Ekim 1998 yılın Erdoğan, Pınarhisar Cezaevi'ne teslim olmadan önce Kazlıçeşme Miting alanında sevdikleriyle buluştu.

Erdoğan’ın gerçekleştirdiği mitingde ise onu yalnız bırakmayan bir isim vardı: Ahmet Kaya.

Sahneye çıkan Kaya şu sözleri sarf etti;

Ve artık şiir okuyanların, şarkı söyleyenlerin tutuklanmadığı ve tutuklanmayacağı cumhuriyetlerde bir daha görüşmek üzere diyorum hoş geldiniz.


Her şey Magazin Gazetecileri Derneği’nin düzenlediği ödül gecesinde başladı

Ahmet Kaya, o yıl kaseti en çok satılan sanatçıydı.

Magazin Gazetecileri Derneği de doğal olarak bu alandaki ödülü Ahmet Kaya’ya layık gördü. 

Ülke 1999 yılında siyaseten kaotik bir durum içindeydi, PKK lideri Abdullah Öcalan’ın Suriye’deki konumu ve teslim edilme süreci ülkeyi bir hayli germişti.

Ahmet Kaya; o gece sahneye çıktı, ödülü aldıktan hemen sonra Kürt asıllı olmasından dolayı bir Kürtçe şarkı yapmak istediğini söyledi.
 

ahmet kaya ödül konuşma.jpg
Magazin Gazetecileri Derneği'nin 12 Şubat 1999'daki ödül töreni gecesinde, sanatçı Ahmet Kaya'nın konuşmasından bir kare / Fotoğraf: İHA


Bu sözlerle salondaki homurtu biranda tepkiye dönüştü.

Ahmet Kaya, salonda bulunan en uç masaya götürülerek etrafında etten bir güvenlik duvarı oluşturuldu.

Olaylar biraz yatışacak gibi olacaktı ki Serdar O. isimli popçu sahneye fırlayarak “Onuncu Yıl Marşı” okumaya başladı. 

Artık salonda bulunan ünlüler alkışlarla tempo tutarak Ahmet Kaya’yı hedef alıyordu.

Ortalığı iyice geren ise Reha M. isimli haber sunucunun sahneye çıkarak herkesi hep bir ağızdan “Bir Başkadır Benim Memleketim” şarkısını söylemeye davet etmesiydi.

Hızını alamayan kimliği belirsiz kişiler polisi arayarak Ahmet Kaya’yı şikâyet dahi etmişti.

Magazin Gazetecileri Derneği’nin yöneticilerinin araya girmesiyle o akşam Ahmet Kaya’nın tutuklanması son anda engellenmişti.

Ahmet Kaya, olayların daha da büyümesi üzerine apar topar salondan kaçırıldı ve bir taksiye bindirildi.

O telaşta eşi Gülten Kaya dahi geride kalmış, Ahmet Kaya zar zor uzaklaştırılmıştı.


Hürriyet’in manşeti: Ayıp Ettin Gözüm

Ahmet Kaya’nın ödül töreninde yaşadıkları ertesi günlerde Türk kamuoyuna bomba gibi düşmüştü.

Fakat Kaya’ya öldürücü darbeyi Hürriyet Gazetesi’nin ‘Ayıp Ettin Gözüm’ manşetiyle yayınladığı haber vurdu.

Ahmet Kaya’yı bölücülükle suçlayan haberde şunlar yazıyordu;

Ona Türk-Kürt diye bakmadık... Türküleriyle ağladık, güldük...

TV'lerden evlerimize konuk ettik... Meyhanelerimizde rakı içtik...

Sakalı, atkısı ve göbeği ile bizden biriydi çünkü...

MEĞER ÖYLE DEĞİLMİŞ AHMET...

Bebeğe, kadına, dedeye, askere kurşun sıkanlardanmış...

PKK'lı Ahmet... Yazıklar olsun...

Magazin Gazetecileri Derneği ödül töreninde söylediği, ‘'Çirkin ve tahrik edici’ sözlerle ortalığı karıştıran özgün müziğin temsilcilerinden Ahmet Kaya'nın, PKK'nın Almanya'da düzenlediği bir gecede, sözde Kürdistan haritası ve Apo'nun resmi önünde konser verdiği ortaya çıktı.

Olaylı gecede Türkiye'nin bölünmesine karşı olduğunu söyleyen Ahmet Kaya'nın çirkin yüzü, 1993 yılının kasım ayında çekilen fotoğraflarla belgelendi.

Türkiye Cumhuriyeti haritası içinde yer alan sözde Kürdistan ve Kürtçe ad verilmiş Türk kentlerinin bulunduğu harita önünde fotoğraf çektiren Ahmet Kaya, Apo'yu da başına taç yaptı.

Almanya'daki Kürt İş Adamları Derneği'nin Berlin'de düzenlediği konserin videoya alınan görüntülerinde, Kaya'nın, sözde Kürdistan haritası ve Apo'nun fotoğrafı altında zafer işareti yaptığı da görülüyor.

Berlin'de yaklaşık 5 bin kişinin katıldığı konser, Yalçın Küçük'ün açış konuşmasıyla başlıyor. Daha sonra ise sahneye Ahmet Kaya çıkıyor.

PKK'lılara hitaben bir konuşma yapan Kaya'nın ağzından şu sözler dökülüyor:

‘Orkestrayla gelmedim. Gelseydim bu konser 20-25 bin marka mal olurdu. Dağdaki adamın paraya ihtiyacı var.’

‘YASAL MERMİSİYLE BİR TC YAKLAŞMAKTA’

Bu sözler, dernek yönetimi açış konuşmasının çekilmesini yasakladığı için videoya alınmazken, Kaya, çekilen diğer görüntülerde PKK'lılara mesajını veriyor.

Konserde söylediği bazı parçaların sözlerini değiştiren Kaya'nın, ‘Başım belada’ şarkısının bir yerinde, ‘Şimdilik hoşçakal yaban çiçeğim. Yasal mermisi ile bir TC yaklaşmakta’ sözleri dikkat çekiyor.

Kaya, diğer bir şarkısında ise eliyle kalbini göstererek, ‘Tam şuramda kirli sakalıyla bir gerilla gezinmekte’ diyor.

Katılan herkesin PKK militanları tarafından tek tek arandığı konsere, sadece dernek için çekim yapacak bir video kamera sokuldu.

Dernek yöneticileri, sadece Kaya'nın yakın plan görüntülerini aldırdığı bu kasede daha sonra el koydu.

Kasette, Kaya'nın yakın plan çekilmiş görüntüsü ile sözde Kürdistan haritasının bir bölümü görülüyor.

TÖRENİ MAHVETTİ

Ahmet Kaya, Magazin Gazetecileri Derneği'nin, Maslak Princess Otel'de çarşamba gecesi düzenlediği Altın Objektif Ödülleri töreninde yaptığı konuşmayla, şimşekleri üzerine çekmişti.

Kültür Bakanlığı'nın Kürtçe şarkı kasetlerine bandrol vermesine ve Kürtçe şarkı söylemek yasak olmamasına rağmen, Kürtçe çekeceği kilibi yayınlayacak, ‘babayiğit-yürekli’ bir televizyon kanalı aradığını belirten Ahmet Kaya, ‘Kürtler'i tanımayanların kafasından inmeyeceğim. Ayrıca, bu ödülü insan hakları adına, Cumartesi Anneleri adına alıyorum’ demişti.

ÜZERİNE YÜRÜDÜLER

Bu sözler üzerine karışan salondan, ‘Yuh’ sesleri yükselmeye başlamış, bazı davetliler ise ‘Burası Türkiye’ diye bağırarak Kaya'nın üzerine yürümek istemişti.

Bu tepkilere sinirlenen Ahmet Kaya, ‘Kürt halkını kabul etmeyenlere, böyle bir halkın varlığını kabul ettireceğim. Söylediklerimin arkasında da her zaman dururum’ dedikten sonra yerine oturmuştu.

İyice öfkelenen davetlilerden bazıları çatal-bıçak fırlatınca otelin güvenlik güçleri ile otele çağrılan polis Kaya'yı kulise kaçırmış, Kaya da oteli terk etmişti.

(Hürriyet Gazetesi 14 Şubat 1999)

 

ü
Ahmet Kaya’nın iddialara cevabı

Ahmet Kaya, 2 kız çocuğu sahibi bir babaydı.

Biranda bir kesim tarafından hain ve bölücü ilan edilmişti.

Önceleri gizlenmiş ve yaşananlardan uzak durmaya çalışmışsa da kendisini bekleyen akıbetten kaçmayı reddederek mahkemenin karşısına çıktı.
 


Kendisine isnat edilen suçlamaların çoğu Hürriyet Gazetesinin haberindeki ifadelerden oluşmaktaydı. 

Ödül gecesi yaşadıklarını Kaya şu sözlerle açıklıyor;

Kırk iki yaşıma kadar bu ülkede Türkçe düşünmüş, Türkçe şarkılar yapmış ve Türkçe söylemiş birisiyim.

Kendisini hiçbir yere ait göremeyecek kadar dünyalı, duygularını hiçbir biçimde daraltmayacak kadar evrensel yaşayan bir müzik adamıyım.

Dünyanın bütün dillerini, dinlerini, uluslarını ve onların kültürlerini, inançlarını ve şarkılarını sevecek ve onlara hoşgörüyle bakacak kadar büyük bir yüreğin sahibiyim.

Bir ödül daha aldım ve bütün hayatım değişti.

Bilinen ve bilinmeyen bazı güçler tarafından bir gecede ‘hain’, 'bölücü', 'yavşak', 'cahil', 'fikirsiz fikir suçlusu', 'şaklaban' ilan edildim.

 

 

Türkiye'de 'medya'yı temsil eden herkesin bir arada olduğu bir mekânda bana verilen ödülü alırken şarkılarımı bestelemem sürecinde beni motive eden bütün dinamiklere, yani yaptığı olumlu çalışmalarla İnsan Hakları Derneği'ne, annelere olan hassasiyetimden ve bıkmadan-usanmadan kayıp evlatlarını arama çalışmalarını sürdüren ve benim gözümü yaşartan Cumartesi Anneleri'ne, basına emek veren herkese ve bütün Türkiye halkına teşekkür ettim.

Ve bütün basının bir arada olduğu, haber alma haklarını eşit bir biçimde kullanacakları bir platformda doğal hakkımı kullandım ve orada bulunan hiçbir mantıklı insanın tersinden anlamayacağını zannettiğim yeni albüm çalışmamdan ve yeni repertuvarımdan söz ettim.

Benzeri bir durumu farklı bir ülkede ve farklı bir sanatçı için tahayyül etmeye çalışın.

Bilmediği bir dilde ilk defa şarkı söylemek isteyen bir sanatçı, magazin basını açısından 'haber' değeri taşımaz mı?


“Kürt kelimesini duyduğunda kabalaşan bazı ilkel insanlar...”

Ahmet Kaya’nın ısrarla üstünde durduğu konuların başında Kürt asıllı bir sanatçı olması geliyordu ve bunun herkes tarafından kabul görmesini arzu ediyordu.
 


Fakat o gece yaşananlar tekrar tekrar izlendiğinde Kaya’nın en çok üzüldüğü ve başını sallayarak sitemkâr bir biçimde tepki gösterdiği sözler, kendisine yapılan hakaretlerden daha çok “Kürt diye bir şey yok” çığlıklarıydı.

Kaya mahkemede kendisini bölücü olmakla itham edenleri ve hakaretleri şöyle yorumluyordu;

'Kürt' kelimesini duyduğu anda kabalaşan bazı 'ilkel' insanların 'yuhh', 'bölücü' gibi onur kırıcı ve tahrikkar lafları üzerine sinirlenerek bu realiteyi, yani bu ülkede Kürtlerin de yaşadığı gerçeğini kabul etmeleri gerektiğini ve kabul etmeyenlerin tepesinden inmeyeceğimi söyledim;

Çünkü bana göre 'kardeşlik' değerini bu tahammülsüz insanlar çiğniyor ve kültürleri tam da bunlar bölüyordu.

Kaldı ki 'Tepelerinden inmeyeceğim' sözünün nasıl yorumlandığı değil, benim ne kastettiğim önemlidir.

Zira bir sanatçının sahip olduğu en büyük silahı şarkılarıdır.

Şarkılarımı söylemeye devam ederek tepenizde olacağım anlamına gelen bu sözler benim tamamen bireysel tepkimdir ve bundan başka bir sonuç çıkarılmasını da şahsıma yönelik büyük bir önyargı olarak görürüm.


Kürdistan haritası önünde konser verdi mi?

Ahmet Kaya’nın linç edilmesine sebep olan en önemli suçlamalardan biri de 1993 yılında Almanya’daki bir konserinde Türkiye’nin Güneydoğu bölgesini de içine alan bir "Kürdistan bayrağı altında şarkı söylemesi" geliyordu.

Ahmet Kaya bu iddiaları şöyle açıklıyordu;

Bugüne kadar yapılan yüzlerce konser sözleşmesinde, ben yapılan sözlü ya da yazılı anlaşmaların hiç doğrudan tarafı olmadım.

Benimle birlikte çalışan menajer, danışman ve organizasyonlardan sorumlu ekibim benim adıma ve beni temsilen yapılan teklifleri değerlendirip karar verdiler.

Bana düşen, bütün diğer profesyonel sanatçıların yaptığı gibi istenen gün ve saatte sahne almak ve şarkılarımı söylemektir; ama ben bu konserlere beni kimin davet ettiğini bilirim ve bu konudaki hassasiyetimi benimle çalışan ekip de bilir.

Buna rağmen, özellikle Avrupa ülkelerinde yapılan konserlerde salonun dekoru, güvenliği ya da denetimi gibi benim çok dışımda seyreden bu gibi işlerden de ben mi sorumlu olmalıyım?


Linçe karşı sitemkardı

Ahmet Kaya, ödül gecesi yaşadıklarından sonra kendisini ifade edecek bir platform bulamamıştı.

Televizyon kanalları ve gazeteler ona söz vermekten kaçınıyordu.

Kendisini televizyona çıkarmayı kabul eden program yapımcılarıysa nedamet getirmesi şartıyla kendisini televizyona çıkarabileceğini söylüyordu.

Ahmet Kaya bu teklifleri reddediyordu; ama kendisine karşı yürütülen linçten de bir hayli usanmıştı.

Bu durum mahkeme savunmasında açık bir şekilde görülüyordu;

Şarkı söylemek ve duygularını açıklamaktan başka hiçbir eylemi olmayan profesyonel ve popüler bir sanatçının, 'yardım ve yataklık' gibi, 'bölücülük' gibi ağır ithamlarla karşı karşıya bırakılması kesinlikle çok ciddi bir suçlamadır ve mutlak surette aynı ciddiyette kanıtlar gerektirmektedir.

Aylardır çok kolay bir biçimde kullanılan 'bölücü' nitelemesinin benim, çocuklarımın, ailemin ve halkın gözünde on beş yıllık bir 'duruş'un ayaklar altında ezilmesinin yol açtığı mağduriyetimi kim telafi edecek?

Bu suçlamalardan sonra, bunca yıldır emek verdiğim kasetlerim (ki içlerin- deki şarkılar benim çocuklarım gibidir) kırıldı, yerlere atılıp çiğnendi, yasaklandı, toplatıldı, yakıldı.

Medyanın yarattığı bu toplu cinnet halinden Türkiye'nin fayda göreceği mi umuluyordu?

Çocuklarımın birer öğrenci olduğu da dikkate alındığında, onların arkadaşları ve okullarında oluşan sosyal çevreleri içerisinde, bu acımasız basının oluşturduğu peşin infaz ve onların sırtına yüklediği bu kocaman yükün ya da onların beyinlerinde yol açtığı tahrifatın hesabını bana kim verecek?


PKK’ya yardım yaptı mı?

Ahmet Kaya’ya isnat edilen bir diğer suçlama da PKK’ya yardım ve yataklık etmesiydi.

İddialara göre; Ahmet Kaya, PKK sempatizanlarınca organize edilen bir konsere katılarak destek vermişti.
 


Kaya bu iddialara şöyle cevap veriyordu;

İddianamenin suçlamaya esas aldığı, Hürriyet Gazetesi'nin 14 Şubat 1999 tarihli sayısında yer alan 'Ayıp Ettin Gözüm' başlıklı haber gerçekleri yansıtmamaktadır.

Yukarıda da belirttiğim gibi, 1993 yılı sonbaharında sanatçı arkadaşım Zuhal Olcay'ın da olduğunu hatırladığım bir Avrupa turnesine orkestramla birlikte katıldım.

Berlin dahil Avrupa'nın birçok kentinde bu arkadaşlarımla birlikte konserler verdim.

Bu konserler arasında Almanya'da sadece PKK'nın katıldığı ve' Kürt İşadamları Derneği' adlı bir kuruluşun düzenlediği ileri sürülen bir konsere katılmadım.

Böyle bir derneğin gerçekte var olup olmadığını dahi bilmiyorum.

Söz konusu gazete haberi üzerine yaptığım araştırmada 1994 yılı başlarında Berlin'de 'Demokratik Esnaflar Birliği' adlı bir kuruluş tarafından düzenlenen bir geceye katıldığımı tespit ettim.

Geceyi düzenleyen 'Demokratik Esnaflar Birliği' tarafından gönderilen yazıda da belirtildiği üzere, bu gecenin hiçbir örgüt ya da başka bir kuruluşla ilgisi bulunma maktadır.

Bu kuruluş, hatırladığım kadarıyla Berlin'deki tüm yabancı esnafların bir araya gelip oluşturduğu bir meslekî kuruluştur.


Ahmet Kaya’nın tutuklanmasına karar verildi

PKK’ya yardım ve yataklıktan yargılanan Ahmet Kaya’nın 10 yıl 5 ay hapsi isteniyordu.

Yargılama henüz bir nihayete ermemişti; fakat hâkim Kaya’nın tutuklanmasına hükmetti.
 


Sonuç olarak Ahmet Kaya tutuklandı ve üstelik Metris Cezaevine gönderilmesine karar verildi.

Metris, o dönemde ülkücü mafya üyelerinin tutulduğu bir hapishaneydi.

Bu, bir nevi Ahmet Kaya’nın idama gönderilmesi anlamına geliyordu.

Kaya, Metris’e gönderilmek üzere araca bindirilmişti ki Kaya’nın avukatları duruma itiraz etti.

Mahkeme itirazları haklı buldu, Ahmet Kaya’nın tutukluluğu ev hapsine dönüştürüldü ve yurt dışına çıkış yasağı getirildi. 

Kaya ailesi durumun daha da kötüye gitmesi üzerine Kaya’nın daha önce yaptığı konser anlaşmalarını öne sürerek yurt dışı yasağının kaldırılmasını talep etti.

Ahmet Kaya’ya göre mahkeme yurt dışına gitmesini istemiş; hatta hâkim, Kaya’ya bunu bizzat kendisi teklif etmişti.

Ahmet Kaya bir gece sabah dörtte yağmurlu bir havada Fransa’ya gitmek üzere çok sevdiği ülkesinden ayrıldı.


Sürgün yılları: Vatansızlıktan Üşüyorum

Ahmet Kaya vatanını çok seviyordu.

Diğer sanatçılar gibi ne halkın ulaşamayacağı Kaf Dağı’nın ötesinde yaşıyordu ne de sokağın dışındaydı.

Paris’te güvendeydi; ama kendi deyimiyle çok üşüyordu.

Onu ürperten şey yalnızlık ve yabancılıktı.

Kaybolmuş kalabalıkların arasında kahredici bir yalnızlığı içinde taşıyordu.

Ahmet Kaya, bu durumu şöyle anlatıyordu;

Avrupa’da söylüyorum.

Yaz da olsa kış da olsa fark etmez ben geceleri çok üşüyorum.

Sorun kalorifer sorunu değil, sorunum yorgansız oluşum sorunu da değil.

Beni üşüten tek şey var; ben vatansızlıktan üşüyorum.


Sanatçı arkadaşları yanına gitmekten korktu

Ahmet Kaya’ya uygulanan tecrit Avrupa’da da sürdü.

Kimse Kaya ile yan yana gelmek istemiyordu.

Yavuz Bingöl CNN Türk’te katıldığı bir programda Ahmet Kaya ile bir anısını şöyle anlattı;

'Sen türkünü söyle, işine bak' diyenler var.

Bütün sanatçıların el birliği yapması gerekiyor.

Bence korkuyorlar. Zamanında ben de korkmuştum.

Paris'te bir Türk restoranında oturuyorum, 'Bakar mısınız telefonunuz var' dediler.

Bir açtım; Ahmet Kaya.

'Yavuz hoş geldin, evim çok yakın bana da uğrasana' dedi.

Gidemedim, benimle ilgili bir şeyler yaparlar diye korktum.

Bu işte biraz daha cesur olmak lazım.


Tayyip Erdoğan: Ulan hepiniz oradaydınız!

Ahmet Kaya’nın 16 Kasım 2000 yılında Fransa’nın Paris şehrinde hayata gözlerini yummasından tam 13 yıl geçmişti.

1998 yılında, bir şiir okuduğu için hapse gönderilmesini protesto ederek yanında durduğu arkadaşı Recep Tayyip Erdoğan artık Başbakan’dı ve Kaya’ya vefa sırası ondaydı.

Erdoğan Ak Parti grup toplantısında devlet nezdinde Kaya’ya bütün haklarının iade edilmesini sağlayacak şu sözleri sarf etti;

Ödül töreninde Ahmet Kaya'ya saldırdılar.

Şimdi diyorlar ki ‘Ben o sırada tuvaletteydim, ben o sırada dışarıdaydım’

Ulan hepiniz oradaydınız!


Doğum gününde Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülüne layık görüldü
 


28 Ekim 2013 yılında Ahmet Kaya, doğum gününde Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülüne layık görüldü.

Ödülü dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, merhum sanatçı Ahmet Kaya’nın eşi Gülten Kaya’ya bizzat takdim etti. 

 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU