ABD, Suriye'den ders çıkardı mı?

Independent Arabia yazarı Tarış eş-Şami, ABD güçlerinin Suriye'den çekilmeye başladığı süreç ve varılan son noktayı değerlendirdi

Fotoğraf: AP

ABD, Suriye’nin kuzeydoğusundan çekilmeye başlarken IŞİD'le mücadeledeki ortağı olan Suriye Demokratik Güçleri’ni de (SDG) terk etti. Bu da ABD'li düşünce kuruluşlarının bu durumdan nasıl bir ders çıkarılabileceğini düşünmeleri için geniş bir kapı açtı. Söz konusu düşünce kuruluşları, ABD’nin Ortadoğu’daki rakiplerinin yanı sıra bölgedeki ortakları ve müttefikleri ile gelecekteki politikalarını askeri ve diplomatik olarak nasıl şekillendireceği ve Washington’ın uluslararası ve insani ilişkilerin temeli olan güven ve güvenilirliği koruyup koruyamayacağı konusunda birçok karşılaştırma yaptılar.

Washington’daki Stratejik ve Uluslararası Çalışmalar Merkezi (CSIS) araştırmacılarından olan Uluslararası Güvenlik Uzmanı Jon B. Alterman’a göre durum, Trump’ın sadece sürpriz bir kararla çekilmesi ve IŞİD'le mücadelede ABD ile yan yana savaşan Kürtleri terk etmesi değildir. Bu aynı zamanda ABD’nin bölgedeki ortaklarının Rusya, Çin, Fransa ve İngiltere gibi diğer ülkelerle güvenlik, politik ve ekonomik ilişkiler kurma arayışına girmeleriyle de ilgili. Bu da ABD garantilerinin değeri ve ABD’nin bölgedeki etkisinin doğrudan kaybı anlamına geliyor.

Yine CSIS araştırmacılarından Terörle Mücadele Uzmanı Seth Jones’a göre ABD’nin geri çekilmesi, İran’ın Kudüs Gücü ve Hizbullah’taki müttefik güçlerine Suriye’deki nüfuzlarını artırmaları için altın bir fırsat verecek.

ABD ve İran

Bir diğer CSIS araştırmacısı olan ve daha önce ABD Savunma Bakanlığı’nda Suriye Bölümü başkanlığı yapan Brian Katz da göz ardı edilmemesi gereken şu karşılaştırmada bulunuyor: İran, Ortadoğu’daki ortakları ve müttefikleri ile ne yaptı? ABD ne yapıyor?

İran Devrim Muhafızları Ordusu’nun (DMO) yurt dışı kolu Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani birkaç gün önce 2006 yılında İsrail’e ait insansız hava araçlarından (İHA) oluşan bir filo tarafından hedef alındıklarında Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah'la nasıl ölümle burun buruna geldiklerini anlattı. Süleymani ayrıca 33 gün süren savaşta Hizbullah'ı destekleme çağrısı sırasında Tahran ile Beyrut arasında nasıl mekik dokuduğunu da aktardı.

ABD, Başkan Trump’ın doğrudan talimatıyla IŞİD'le ortak savaşta on binlerce unsurunu kaybeden Halk Koruma Birlikleri’nin (YPG) omurgasını oluşturduğu SDG’yi terk etti. Bununla birlikte Kürtler, Türkiye’nin Suriye’nin kuzeydoğusuna başlattığı askeri operasyon öncesinde kendilerini Türkiye'ye karşı koruyan sınır mevzilerini terk ederken çekilme kararıyla da ABD korumasını kaybettiler.

Bir zamanlar CIA’de askeri analist olarak görev yapan Brian Katz konuya dair şu değerlendirmede bulundu:

“İran rejimi, halkını ezen sistemleri desteklese ve Kudüs Gücü ile benzersiz savaş suçları işlese de onun için mücadele eden vekil grupları kurma ve destekleme yaklaşımı ABD’ye bir takım dersler veriyor. İran uzun vadeli stratejik ilişkiler kurmaya odaklanırken ABD’nin yaklaşımı geçici bir prensibe dayanıyor. Görev bittiğinde veya Washington'daki siyasi rüzgarların yönü değiştiğinde ortaklarını terk ediyor.”

‘Dayanarak, aracılığıyla ve birlikte’ stratejisi

Savunma uzmanı olan Katz, hem ABD’lilerin hem de İranlıların insan kaybı ve mali yükten kaçınılan ‘vekil savaşlar’ olarak adlandırılan yöntemi kullandıklarını söyledi. Katz değerlendirmesini şöyle sürdürdü:

“Washington ve Tahran, sahada kendi askerini ve teçhizatını kullanmak yerine yerel vekiller aracılığıyla sürdürdükleri ‘dayanarak, aracılığıyla ve birlikte’ strateji uyguluyorlar. Her ikisi de ortaklarına eğitim vermek, rehberlik etmek ve tavsiyelerde bulunmak için çok az sayıda özel harekât gücünü görevlendiriyor ve vekillerinin sahada ilerleme kaydetmelerini sağlamak için askeri istihbarat, hava saldırıları, teknik ve lojistik destek imkanlarını kullanıyorlar.”

Tahran’ın hedefleri

Fakat ABD’liler ve İranlılar arasındaki benzerlik iki önemli noktada sona eriyor. Birincisi hedeflerle ilgili...

Tahran, bölgede uzun vadeli nüfuz için kaos ve kargaşa yaratmayı hedefliyor. İran, vekillerini yalnızca askeri oyuncular olmaktan çıkarıp stratejik avantajlar elde etmek için siyasi ve askeri açıdan aktif olan yerli oyunculara dönüştürüyor.

Bu yolla Hizbullah, Lübnan hükümeti içinde siyasi bir parti ve İran’a cepheden savunma sağlayan askeri bir araç haline geldi. Aynı durum İran destekli Iraklı grup olan Haşdi Şabi için de geçerli. Haşdi Şabi, Irak içinde İran’ın batı sınırına savaşçılar ve siyasi müttefikler temin ediyor. Suriye rejimi de Tahran'ı Beyrut'a bağlayan Şam eksenini temsil ediyor. Aynı zamanda İran, Yemen'deki Husiler aracılığıyla ABD’nin Kızıldeniz'in güneyindeki müttefiklerine zarar veriyor.

Washington’ın hedefleri

Ancak ABD'nin müdahalesi siyasi hedefler yerine askeri amaçlarla, yani ister Suriye'de ister Libya'da isterse de Yemen'de veya Somali'de olsun yalnızca terörle mücadele hedefleriyle sınırlı.

Washington, yerel ortaklarını kendi alanlarını nasıl güvence altına alabilecekleri konusunda eğitmeye çalışıyor. Tıpkı SDG örneğinde olduğu gibi… Siyasi bir vizyonu ya da belirli bir politikası yoktu. ABD’nin odağı, geniş kapsamlı bir stratejisi veya bölgesel bir güvenlik ya da diplomatik plan içermeyen kısa süreli bir askeri hedefle sınırlıydı. Ancak IŞİD yenildiğinde, ABD, yerel müttefikleri net bir siyasi yol izlemeden askerlerini bölgeden çekti. Böylece Kürt liderler kendilerini özyönetim amaçlarını veya en azından içeride veya dışarıda Suriye'nin geleceğini şekillendirmeye katılımlarını destekleyen güçlü bir ortağın olmadığı güvensiz bir ortamda buldular.

Bir ortak nasıl seçilir?

ABD ile İran’ı birbirinden ayıran ikinci nokta ise ortak seçimi...

İran, ortaklarını doğal bir şekilde seçebiliyor. Tahran'ın Ortadoğu'da onlarca yıldır yetiştirdiği Şii ortakları ve vekil gruplarından oluşan bir tercih imkanı var. Ancak bu ortaklık Şii ideolojisine bağlı olmak zorunda değil. İran daha ziyade ABD ve Ortadoğu’daki müttefiklerine karşı ‘direniş ekseni’ olarak nitelediği bir fenomenle ortaklarına hitap ediyor.

Bu ideolojik eğilim, ortak sloganı ‘İran’ın hedeflerine ulaşması’ olan birçok savaş sayesinde derinleşti.

Ancak ABD, tarihi, ideolojik ve hatta coğrafi bağlardan yoksundur. Bu nedenle ortaklarını mevcut savaşta yetenek ve isteklerine göre seçiyor. Ama bu bile başlı başına bir sorun. Çünkü bir savaşta mücadele etme yeteneği ve arzusu zamanla değişir veya zayıflar. Her ne kadar vekil güçler teröristleri temizleyebilse de sahayı kontrol etmeye ve savunmaya devam edemeyebilirler.

ABD, sebepler ve savunduğu ilkeler açısından kendisine yakın olan bir grupla ortak bir düşmana karşı mücadele başlattı. Ancak yerel vekil güçlerin ABD’nin düşman olarak görmediği başka düşmanları olabilir. Örneğin bu ABD’nin SDG ile ortaklığı için geçerli bir durum. ABD’nin hedefi IŞİD'le mücadeleyken SDG askeri operasyonu Kürt bölgesinin sınırlarını genişletmek ve NATO’nun üyesi ve ABD müttefiki olan Türkiye’yi kızdırmak için kullandı.

Eksenler ve müttefikler

Tahran, Hizbullah ve Suriye rejimini içeren ve ‘direniş ekseni’ olarak adlandırdığı fenomeni Irak'tan Yemen'e uzanan bölgesel bir ittifaka dönüştürmeyi başardı. İran yanlısı gruplar artık ideolojik bir ittifakı temsil etmiyor. Daha ziyade siyasi ve askeri aktörlerin birbirlerine bağımlı olmalarından dolayı Tahran vekillerini avantaja dönüştürebildi.

Ancak ABD’nin sınırlı merkezi görevler ve vekillerle olan geçici yaklaşımı bazı kazanımlar da ortaya koyabiliyor. Aynı şekilde bu durum Washington’ın Başkan Trump’ın açıkladığı gibi, sonsuz savaş bataklığına sürüklenme konusundaki isteksizliğiyle de uyumlu. Fakat uzun vadede siyasi strateji pahasına askeri hedeflere ulaşmak, ABD’ye sıçrayabilecek ve değerini kaybettirebilecek sahada maliyetli zaferler kazanmak anlamına gelecektir.

Ancak şu an hiçbir şey IŞİD'in yeniden Suriye'nin kuzeyinden ortaya çıkması riski kadar net değil.

ABD’nin bundan ders çıkarması gerektiğine işaret eden Katz, kısa sürede elde edilen zaferle yerel ortaklara sürekli olarak askeri ve diplomatik destek sağlamadan ve hedeflerini ortaklar ve vekillerle birlikte geçici taktiksel hedeflerden kalıcı stratejik hedeflere kaydırmadan uzun vadede güvenliği korumanın zor ve belki de imkansız olduğunu vurguladı. Katz, ABD’nin Suriye'deki hatalarını bir daha tekrarlayamayacağının da altını çizdi.

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Independent Türkçe için çeviren: Seda Demiröz

https://www.independentarabia.com/node/66041

DAHA FAZLA HABER OKU