Aram Ateşyan: Patriklik makamının sahibi olmadıkça, cemaatin sorunlarına çözüm bulmak mümkün değil

11 Aralık'ta yapılacak Türkiye Ermeni Patrikliği adayı Aram Ateşyan ile hem seçim sürecini, hem de İçişleri Bakanlığı'nın gönderdiği talimatnameyi konuştuk

Aram Ateşyan / Fotoğraf: Hüseyin Yakar

İstanbul’da ki Ermeni Patrikliği 1461 yılında Fatih Sultan Mehmet tarafından fermanla kuruldu ve 1863 yılına kadar yeni seçilen Patriğe verilen ferman ile süreç devam etti. Ancak Patrik seçimleri 1863 yılında nizamnameye bağlandı. Cumhuriyet döneminde ki karışıklıklar ise mevzuat eksikliğinden kaynaklanmıştı.

Türkiye’de yaşayan 60 binden fazla Ermeni cemaatini yakından ilgilendiren Patriklik seçimleri 11 Aralık’ta yapılacak.

Seçime az bir süre kala, bir dönem Patrik Genel Vekilliği görevini yürüten ve şu an Patrik adayı olan Başepiskopos ve Ruhani Lider Aram Ateşyan ile Patrik seçimini ve çok tartışılan, "İstanbul Ermeni Patrikhanesi'ne mahsus episkoposlar sınıfına dahil olmak" maddesini, Ermeni cemaatinin sorunlarını konuştuk.

Ateşyan, Patrikliğin tüzel kişiliğinin ve statüsünün olmadığını, yazısız kurallar ile yönetildiğinden, seçim döneminde karışıklıkların yaşandığının altını çizdi.

Ateşyan, cemaat içinde ki kutuplaşmaların etkisinin hala devam ettiğini söyledi.

Ateşyan ayrıca çok tartışılan, İçişleri bakanlığı tarafından gönderilen seçim talimatnamesinde ki "İstanbul Ermeni Patrikhanesi'ne mahsus episkoposlar sınıfına dahil olmak" maddesini değerlendirdi.

Türkiye Ermenileri 85. Patrik seçim sürecinin, İçişleri Bakanlığı tarafından cemaate gönderilen talimatname doğrultusunda ilerlediğini söyleyen Ateşyan, İstanbul Ermeni Patrikliği'nin on yıllardan beri tüzel kişiliğinin, bir statüsünün ya da tüzüğünün olmadığını ve genel anlamda geleneklere ve içtihatlara dayalı olarak yönetildiğini belirtti:

Bu durum Patrikliğimizin son kertede yazısız kurallarla yönetildiği anlamına geliyor. Hal böyle olunca her patrik seçimi aşamasında hem karışıklıklar hem de toplumsal düzlemde kargaşalar yaşanıyor. Son 12 yıl bu bakımdan son derece önemliydi. Patrikhane'nin bir tüzüğü olmaması, Müteveffa Patriğimiz Başepiskopos Mesrop Mutafyan'ın elim hastalığı döneminde toplumsal yaşamımızı paralize etti. Makam fiilen münhaldı, ama bu durum karşısında işlevsel ve legal bir çözüm bulmak için toplumumuz içerisinde bir konsensüs sağlanamadı. Üzücü kutuplaşmalar yaşadık ve bunların etkileri ne yazık ki devam ediyor. Patrik Mutafyan'ın hastalık yıllarını toplumumuz bir ara dönem olarak geçirdi. Bu sancılı süreçte bendeniz patrik genel vekili olarak görev yaptım. Geçtiğimiz Mart ayında patriğimizi yitirdik. Kendisini görkemli bir cenaze töreniyle uğurladık ve kırk gün yasını tuttuktan sonra, yeni patriğimizin seçimi için çalışmalara giriştik. Ruhani Kurulumuz toplanarak bir yol haritası belirledi. Genelde patriklerimiz vefat ettiğinde geçiş döneminde, ara dönemde Makamın sorumluluğunu üstlenecek bir ruhani belirlenir. Ancak biz zaten on yılı aşkın bir ara dönem geçirmiştik ve bu dönemin işlerliği ve içtihatı, şekillenmiş dengeleri zaten oluşmuştu. Dolayısıyla Ruhani Kurul yeni bir geçiş döneminin organizasyonunu yapmayı gereksiz buldu. Toplumumuz ivedilikle seçim arzularken, bu boşa bir zaman ve enerji kaybı anlamına gelecekti. Tüm bunlar hesaba katılarak, hiç zaman kaybetmeden, patrik genel vekili önderliğinde seçime gidilmesine karar verildi ve devlet nezdinde gereken başvuru İstanbul Valiliğimiz aracılığıyla hemen gerçekleştirildi.

Ateşyan, bu noktadan sonra ilginç gelişmeler yaşandığını, Ermeni cemaatinin içinde ki bazı çevrelerin resmi makamların iyi niyetini suiistimal ettiğini söyledi.

DSC_0022-min.JPG
Başepiskopos Aram Ateşyan Kumkapı'da bulunan Meryem Ana Kilisesi'nde sorularımızı yanıtladı /  Fotoğraf: Hüseyin Yakar - Independent Türkçe


‘’1863 Nizamnamesi, bizim için bir esin kaynağı, yol gösterici nitelikte bir belgedir.’’

İçişleri Bakanı Sayın Süleyman Soylu böyle bir ortamda Patrikhanemizi ziyaret etti ve seçim sürecinin genel vekil tarafından değil de, yeni seçilecek bir patrik kaymakamı tarafından deruhte edilmesini arzuladıklarını ifade etti. Gerekçe olarak da 1863 tarihli Ermeni Milleti Nizamnamesi'nin ilgili bölümleri gösterildi. Biz derhal aldığımız kararı revize etme yoluna gittik, çünkü seçim süreci ancak resmi mercilerle maksimum uyum halinde sağlıklı bir şekilde idame ettirilebilir. Aslında bu nizamname Cumhuriyet döneminde resmen yürürlükte olmayan, ama yenisi olmadığı için de hala bizim için bir esin kaynağı ya da yol gösterici niteliğinde olan bir belgedir. Bu noktadan sonra seçim hazırlıkları ivme kazandı. Patrikliğimizin ve toplumumuzun kurumlarının ortak çaba ve girişimleriyle gereken kurullar oluşturularak işlerlik kazandı ve resmi makamlarla tam bir eş güdüm halinde ilerlendi. Bu bütünün içerisinde en önemlisi bir Müteşebbis Heyet'in oluşturulmasıydı. Sözün kısası, oluşturulan bu alt yapıya istinaden devletten gelecek olan talimatname beklenmeye başlandı. Bu ortamda ne yazık ki, yine toplumumuzun içerisinden bazı talihsiz çevreler yine nahoş kulis faaliyetlerine giriştiler. Bu duyumlar karşısında basın aracılığıyla endişelerimizi paylaştık. Tüm bunlardan sonra İçişleri Bakanlığı tarafından hazırlanan seçim talimatnamesi ulaştı. Burada partik adaylığı ölçütlerinden bir tanesi, İstanbul Ermeni Patrikliği'ne mahsus episkoposlar sınıfına mensup olmak. Bu ölçüt ne yazık ki patrik adayları listesini sınırlıyor, kimse böyle bir durumu arzu etmezdi.

‘’Nizamnameyi eleştirenler çelişki içindeler’’

Ateşyan bu kısıtlamanın devlet ile şu ana kadar yürütülen sürecin genel mantığıyla doğru orantılı olduğunu söyledi ve konuşmasını şöyle sürdürdü:

Nizamnameyi öne sürerek bir kaymakam seçimi temin eden çevreler, bugün patrik seçimi aşamasında Nizamnameyi reddetme eğilimindeler. Bu çelişkiyi açıklamak zordur.

Nizamnamede patrik adaylarının İstanbul Ermeni Patrikliği'ne bağlı piskoposlar arasından seçilmesi gerektiği açıkça yazar. Yani siz kaymakam seçebilmek için Nizamnameyi öne süreceksiniz, ama Nizamnameye göre seçilen kaymakamın yönettiği patrik seçimi sürecinin Nizamnameden bağımsız olmasını isteyeceksiniz.

‘’Bazı çevreler her şeyi mübah görüyor’’

Bu tabii ki ciddiyetle bağdaşmaz. Kurallar arasında duruma göre seçmece bir tavır takınmak kaos yaratabilir. Aslında toplumumuz içerisinde birçok insan bu konuda bazı çevrelerin timsah gözyaşları döktüğünün farkında. Üzülerek belirtmek isterim ki, patrik genel vekiliyle seçime gitmiş olsak belki de bu soruna hiç muhatap olmayacaktık. Ne yazık ki, kişisel ihtiraslar ve nüfuz mücadeleleriyle tetiklenen sağlıksız rekabet ortamında bazıları kendileri için her şeyi mübah görebilmekte. En kolaylarına gelen ise topu devlete atmak tabii. Halbuki işlerin doğru idamesi için yetkili insanların sorumluluk üstlenmesi, halkın önünde samimi olması ve elini taşın altına koyması gerekir.

 

DSC_0009-min.JPG

Fotoğraf: Hüseyin Yakar - Independent Türkçe

Ermeni cemaati ve patrikliğin sorunları ile beraber çözümü ve bu bağlamda sizin bu sorunlara yaklaşım ve vaatleriniz neler?

Şu anda Türkiye Ermeni toplumunun ve Patrikliğimizin gündemindeki bir numaralı sorun 85. ruhani liderimizin seçimidir. Toplumumuz yaklaşık 12 yıllık ağır bir türbülansı göğüslemiş olarak yeni bir patrik seçmeye hazırlanıyor. Yeni patriğimizin seçim süreci, cemaatimize ulaşan talimatnamenin etkisiyle yeni bir dalgalanmaya sahne oldu. Bu ortamda ifade bulan hassasiyetler, toplumumuzun gündemine taşınan endişeler ve yaratılan mobilizasyon dikkatimizden kaçmış değildir. İlkesel olarak herkesin paylaştığı endişelerin kayıtsızlıkla karşılık bulmasına vicdanımız razı olamaz. Teşhisinde neredeyse herkesin hemfikir olduğu bir sorunun tedavisi ya da tedavi yöntemi bağlamında farklı yaklaşımlar doğal olarak sergilenmiş ve bugünkü tablo doğmuştur. Ancak bunlar Patriklik Makamımızın devamlılığına dair önceliğimize galebe çalmamalıdır.  Hükmü şahsiyetten yoksun olan Patrikliğimizin yazısız kurallarla yönetildiği mevcut ortamda, bu durumdan kaynaklanan her türlü tartışmalı hak kaybının, benzer olasılıkların ve yorumların özenle üzerinde durulması gerektiği ve toplumumuzun her bir ferdinin bu yöndeki endişesinin karşılık bulması gerektiği düşüncesindeyiz. 

 

‘’Patriklik makamının sahibi olmadıkça, cemaatin sorunlarına çözüm bulmak mümkün değil’’

Ancak bugün yüzleşmek zorunda olduğumuz başka bir gerçek daha var. Sistemden ya da mevcut sistemsizlikten kaynaklanan tüm sorunların çözümünü bir ara dönemde bulabilmek mümkün değildir. Makamın sahibi olmadıkça Patrikliğimizin sorunlarına kalıcı bir çözüm bulmak, bu yolda devamlılık ve kararlılık arz eden bir çalışma yürütmek mümkün değildir. Ancak makamın statü sorunu yeni patriğimizin öncelikleri arasında yer alacaktır. ‘Tüm hak sınırlamalarına karşı mücadele etmenin en etkin yöntemi bir an önce yeni patriğimizi seçmektir. Zira şu anda sorunlarımız sahipsizdir. Kısaca, mevcut çıkmazı aşabilmek için önümüzdeki seçime buruk gitmemeliyiz. Önümüzdeki seçimle ilgili talimatnamede kazanımlarımızın olduğunu da göz ardı etmeyelim. El ele vererek, belli özverilerde de bulunarak bu seçimi toplumsal yaşamımız açısından bir fırsata dönüştürmeyi başarabiliriz. Tarihi bir yol ayrımına varma arayışında ortak bir paydada birleşebilirsek, toplumsal yaşamımıza yeni bir ivme kazandırabiliriz.

 

 ‘’Halkımızın, özellikle de gençlerimizin nezdinde kurumlarımıza karşı oluşmuş olumsuz izlenim ve belli anlamdaki güvensizlik yarınlarımızı ipotek altına almaktadır.’’

Ateşyan, Ruhban Okulu ve din adamı yetiştirme konusunda, ‘’Ben genel olarak yeni kuşaklara yönelik bakışım kapsamında değerlendiriyorum. Bizim cemaat yaşantımızda genç ruhanilerin ve genç öğretmenlerin yetişmesi, yetişebilmesi eşdeğer önemdedir. Genç aydın ve sanatçılarımız da bu bütünün dışında tutulamaz. Bu aktarım bizi hem içe dönük olarak sağlıklı kılar, hem de o noktadan itibaren içerisinde yaşadığımız geniş topluma maksimum katkı ve katılım getirebilmemizi sağlar''  dedi ve sözlerini şöyle sürdürdü:

Tüm bunlar kimliğimizin devamlılığı açısından çok önemlidir. Biz zengin mirasımızdan beslenme kanallarınızı hep açık tutabilme uğraşındayız. Kurumlarımızın günümüz koşullarına göre reforma tabii tutulabilmesi için el ele çalışmalıyız. Onların çekim gücünü mutlaka ve mutlaka arttırmalıyız. Halkımızın, özellikle de gençlerimizin nezdinde kurumlarımıza karşı oluşmuş olumsuz izlenim ve belli anlamdaki güvensizlik yarınlarımızı ipotek altına almaktadır. Bizden sonraki kuşaklara bırakabileceğimiz en değerli miras kalıcı kazanımlar değil midir? Hiçbirimize bir şey kazandırmayacak mücadelelere girişmek, bölünmeler ve saflaşmalar yaratmak, hangi ulvi amaç için olursa olsun, uzun vadede verimsizlik nedeniyle kuşakların önünde kendimizi aklamakta zorlanmayacak mıyız?

 

Ateşyan: Kilisemizin yarınlarını sağlam temeller üzerinde oturtmanın yolu, gençlere güvenerek çalışmaktan geçtiğine inanıyorum.

Toplumsal yaşamda her beklentimiz her zaman gerçekleşmeyebilir. Hayal kırıklıklarıyla birbirimizi suçlamayalım. Cemaatimiz hepimizin büyük ailesidir. Ona küsmeyelim. Birbirimizi incitmeyelim. Bizi üzen durumların üstesinden gelebilmenin en iyi yolu birbirimize sarılıp yeni bir şevkle işe koyulmak değil mi? Artık bu ara dönemi aşabilmek ve tüm beklentilerimizin gerçekleşebilmesi için yeni patriğimizin önderliğinde, ona güç vererek birlikte çalışmalıyız. Ben bu yönde kararlılıkla ve şevkle çalışmaya hazırım. Kilisemizin yarınlarını sağlam temeller üzerinde oturtmanın yolunun bugün gençlerimizle yoğun ve samimi bir ortamda, onlara güvenerek çalışmaktan geçtiğine inanıyorum.

 

DSC_0042-min.JPG

Fotoğraf: Hüseyin Yakar - Independent Türkçe

Ateşyan Ermeni cemaati’nin bir başka büyük sorunu olan Vakıf problemi içinse, bunun sadece Türkiye’de ki Ermeni toplumu için değil tüm gayrımüslim azınlık topluluklarını ilgilendirdiğini söyledi:

Bu sorunun bir an önce çözümü herkesin ortak dileği durumunda ve iyimserliğimizi kaybetmemek zorundayız. Bu iktidarın azınlık vakıfları için yapmış olduğu inanılması güç reformları dikkate alacak olursak, bu seçim meselesinin bu kadar çözümsüz kalması zaten akla yatmıyor. İnşallah önümüzdeki dönem yapıcı, olumlu yaklaşım devam eder ve vakıf seçimlerinin de önü açılır.

Ateşyan bu konuda ki hedeflerini ise şöyle sıraladı:

Patrikhanemizin mevcut durumda vakıflarımız üzerinde doğrudan bir yönetsel otoritesi söz konusu değildir. Biz insanlarımızın vicdanına sesleniyoruz. Cemaat mensuplarımızın vicdanına dokunma gayretindeyiz. Bu az bir şey değildir, çünkü toplumumuz o vicdanın sesine kulak vererek hayır kurumlarımıza sahip çıkıyor. Ben yeni seçilecek patriğimizin toplumsal yaşamımızda yeni ve geniş tabanlı bir vicdan muhasebesi ortamı yaratması gerektiğini düşünüyorum. İnanıyorum ki, o ortamda en iyiyi ve en doğruyu yakalayabileceğiz. Eminim ki, o ortamda birbirimizi çok daha iyi anlayabileceğiz. O noktadan sonra beklentilerin karşılanması, hoşnutsuzlukların giderilmesi ve dayanışmanın pekişmesi kaçınılmaz olacaktır.

 

 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU