Bağdat: Haşdi Şabi ve Irak'ın geleceği

Kuveyt’in eski Enformasyon Bakanı Saad bin Tifle el-Acmi'nin Irak'taki Haşdi Şabi örgütü ile ilgili analizi

Rafidin Diyalog Merkez’inin forumunda gerçekleştirilen oturumlarda Haşdi Şabi’nin Irak’taki geleceği ele alındı / Fotoğraf: AFP

Rafidain Diyalog Merkezi’nin (RCD) belki de en önemli toplantısı ‘Haşdi Şabi’nin Geleceği’ başlıklı oturum oldu. Oturuma Irak’ın eski İçişleri Bakanı ve Bedr Örgütü üyesi Muhammed el-Gabban da katıldı. Haşdi Şabi üyesi Ahmed el-Esedi ve ABD’nin Bağdat Büyükelçisi Matthew H. Tueller de toplantıya katılan isimler arasındaydı.

Tueller’i Bağdat’a taşınmadan önce, ABD’nin Kuveyt Büyükelçisi olduğu dönemden tanıyorum. Muhtemelen bu oturumdaki en önemli katılımcı, Irak ordusunda terörle mücadele güçlerine önderlik eden ve başına iyi bir bela gelen General Abdulvehhab es-Saadi’ydi. Kuvvetleri DEAŞ’ı imha etme konusunda destanlar yazdı. Daha da önemlisi, profesyonelliği, ahlaklı mücadeleyi ve süvarilerin zaferini diğerlerinin kaybettiği davranışlarıyla ortaya koydular. Bu, birliğin ve ekibin popülaritesini arttırdı. Bu popülerlik, söz konusu forumdan bir gün önce askıya alınmasına neden oldu. Irak vatanseverliği ve gösterdikleri kahramanlık nedeniyle İran ve ajanlarının ondan kurtulmak için baskı yaptığı belirtildi. Saadi’nin geri plana çekilmesi Irak’ta halen gerginliğe neden olan konular arasında yer alıyor.

Benzer bir durum, aynı hafta içerisinde dokunulmazlığı kaldırılan milletvekili Faik Şeyh Ali için de geçerli. Faik Şeyh Ali’nin dokunulmazlığının Baas’ı övmesiyle ilgili 3 dava nedeniyle kaldırıldığı belirtiliyor. Şeyh Ali, gençliğini Baas’a başkaldırarak ve yönetimde olduğu süreyi savaşarak geçirdi. İslami Davet Partisi milletvekili Faik hakkında dava açarak dokunulmazlığını bir oy farkla kaldırdı.

El-Gabban ve Ahmed el-Esedi, DEAŞ’ı hezimete uğratma konusunda sergilediği kahramanlıktan ötürü Haşdi Şabi’ye övgüde bulundu. Kahramanlıkları hakkında tarife ve hayale sığmayan satırlar yazıp gönderdiler. Ancak onlar olmasaydı Bağdat ve Kerbela’nın işgal edilmiş olacağından, Koalisyon ve hava kuvvetlerinden hiç bahsetmediler. Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Ürdün hava kuvvetleri tarafından yapılan fedakarlıklardan belki de en unutulmazları diri diri yakılan Ürdünlü pilot Muaz el- Kesasibe ve terörle mücadele konusundaki en ünlü BAE’li pilotlardan biri olan Meryem el-Mansuri’ydi. 

Hiç kimsenin Haşdi Şabi’nin rolünü inkar edeceğini sanmıyorum. Ancak diğerlerinin erdemlerini unutmak, görmezden gelmek ve belki de inkar etmek provokatifti.

ABD’nin Bağdat Büyükelçisi Matthew H. Tueller’in Haşdi Şabi’nin geleceği ve Irak Silahlı Kuvvetleri’yle Entegrasyonuna Duyulan İhtiyaç isimli toplantıda yaptığı müdahalede belki de en önemli nokta Başbakan’ın 237 sayılı kararına uygun olarak orduya entegreyi reddeden örgütler ikilemini dile getirmesiydi. Çünkü bu örgütler yurt dışına bağlı. Bu nedenle yurt dışından aldıkları talimatla komplolar gerçekleştiriyorlar. Daha fazla musibet için bu talimatların kimden geldiğini bilmeye ihtiyaç duymuyorlar.

Esedi yaptığı konuşmayı Haşdi Şabi’nin İranlı benzeri Devrim Muhafızı’na dönüşüp dönüşmeyeceği hakkındaki bir soruya yanıt vererek sona erdirdi. Bunu temenni ederek, “Ah keşke” dedi.

BAE Politika Merkezi Başkanı Dr. İbtisam el-Ketebi ise forumda yaptığı konuşmada İran’ın bölgede siyasetindeki bozucu rolünün altını çizdi. Ayrıca İran müdahaleleri, genişleme politikaları, Irak, Suriye, Lübnan ve Yemen’deki Şii –politik örgütleri destekleme ve silâhaltına alma faaliyetleri yürüttüğüne vurgu yaptı.

Ön taraflarda oturduğum sırada toplantı organizatörlerinden bir yanıma gelerek tüm kibarlığı, nezaketi ve saygısıyla oturduğum koltuğun ABD’li Büyükelçi’nin yanına oturmak için başka bir koltuğa oturmayı kabul etmeyen Irak Parlamentosu Başkanı Yardımcısı Hasan el-Kaabi’ye ayrıldığını söyledi. “Misafir, ev sahibi gibidir” atasözünde olduğu gibi, kalkıp gönül rızasıyla başka yere geçtim. Ancak hal dilimle, “Acaba Amerikalılar olmasaydı bırak Iraklı seçilmiş bir parlamenter olmayı, Kaabi Irak’a geri dönebilir miydi?” diye sordum.

Aklımda düşünceler ve gönlümde umutla Bağdat’tan ayrıldım:

“Acaba, İran’ın Bağdat’taki etkisi neden bu denli arttı? Irak neden Saddam’ın devrilmesinden sonra 16 yıl boyunca yolsuzluk, savaş ve yıkım nedeniyle acılar çekti? Araplar, Bağdat’tan vaz mı geçti?”

Kuveyt’in Birleşmiş Milletler’den (BM) Irak’ın durumu ve terör trajedilerini yenebilmesi için tazminat ödemeyi durdurmalarını istediğini ve Kuveyt’in geçen yıl Irak’ın yeniden inşasına yardımcı olmak için uluslararası bir konferansa nasıl ev sahipliği yaptığını hatırladım. İstila edilip yağmalanan ve halen borçlu olan bu ülkeye 2 milyar bağışta bulunulmuştu. Irak Başbakanı Dr. Adil Abdulmehdi, Suudi Arabistan’daydı. O da öncesinde Mısır ve Ürdün ile üçlü bir Arap toplantısı gerçekleştirmişti. Bu toplantıda güçlendirmek için hızlıca toplanmanın gerekliliğine vurgu yapıldı. Irak’ın uzun süre önce terk edildiği, Irak'a sevgi, barış, yatırım ve inşaat konusunda dikkatli olunmasının zorunluluğu ifade edildi.

Bağdat’tan ayrılırken veda, hasret ve ayrıca bir makale veya kitaptan daha fazlasına içerik sağlayacak soru işaretleri ile ayrıldım.

 

*İçerik orijinal haline bağlı kalınarak çevrilmiştir. Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Independent Türkçe için çeviren: Büşra Abay

https://www.independentarabia.com/node/61361

DAHA FAZLA HABER OKU