Ankara saldırısının üstünden 4 yıl geçti, aileler sorumlular cezalandırılsın istiyor

10 Ekim 2015 tarihinde Ankara Tren Gar’ı önünde düzenlenen “Emek, Barış ve Demokrasi Mitingi”ne IŞİD’in düzenlediği bombalı saldırının üzerinden 4 yıl geçti. Katliamda 103 kişi hayatını kaybetmiş ve 391 kişi de yaralanmıştı

Ankara'da 10 Ekim 2015 tarihinde tren garı önünde düzenlenen “Emek, Barış ve Demokrasi Mitingi”ne IŞİD’in düzenlediği bombalı saldırının üzerinden 4 yıl geçti.

Aileler gerçek sorumluların yargı önüne çıkarıp cezalandırılmadığını söylüyor.

Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK), Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK), Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) ve Türk Tabipleri Birliği (TTB) çağrısıyla 10 Ekim 2015 Cumartesi günü Ankara'da Emek, Barış ve Demokrasi Mitingi'nin düzenlenmesi planlanmıştı.

Miting için başka sivil toplum kuruluşları da katılım çağrısı yaparken, aralarında Tarık Akan, Rutkay Aziz ve Bilgesu Erenus'un da bulunduğu sanatçılar da destek verdiklerini açıklamıştı.

Mitinge ayrıca Emekçi Hareket Partisi (EHP), Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi, Halkların Demokratik Partisi (HDP), Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi (SYKP), Emek Partisi (EMEP), Alevi Bektaşi Federasyonu, Pir Sultan Abdal Kültür Derneği, Hacı Bektaş Kültür Vakfı, Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV), İnsan Hakları Derneği (İHD), Halkevleri ve Haziran Hareketi de katılacağını açıklamıştı.

“Dicle’nin düştüğü yere ulaşamadım”

Tümbel-Sen İstanbul 1 Nolu Şube Yöneticisi Faik Deli, katliamda 17 yaşındaki kızı Dicle Deli’yi kaybetmişti.

Katliamın üzerinden 4 yıl geçti.

Faik Deli’den o günü, kızını ve sonrasında yaşananları anlattı:

Katliamın yaşandığı gün ben de oradaydım. 17 yaşındaki kızım Dicle’de mitinge katıldı.  Gar katliamında yaşamını yitiren iki çocuktan biriydi. Henüz reşit olmamış 17 yaşında lise öğrencisi bir çocuk, fakat o yaşının küçüklüğünün dışında yaşanan sorunlara itiraz edebilecek kadar ülke meselelerine duyarlı biriydi. Dicle ile beraber ikimiz Ankara’ya gittik ama beraber dönemedik. Benim ve Diclen’in arasında aşağı yukarı 100 metrelik mesafe vardı. Ona rağmen ulaşamadım Dicle’nin düştüğü yere, sürekli arıyorum Dicle’nin telefonu kapalı. En sonunda telefonuna ulaştım onun yanında olan bir arkadaşı Dicle’yi Necati Bey Caddesinde gördüğünü söyleyince biran rahatladım. Gözaltına alınmış olabilir yaralanmış olabilir ama bir türlü telefonuna ulaşamıyoruz. Artık oradan çıkıp hastaneleri dolaşmak durumunda kaldık. Hastaneleri dolaşırken de camlara asılı yaralıların isimleri yazılıyor. Dicle’nin ismini hiçbir şekilde göremedim. O civardaki hastanelerin tümünü gezdik. En son dış kapı hastanesinde bir cenazeyi bize teşhis ettirmek istediler. Maalesef ki Dicle’yi orada öyle gördüm. Dış kapı hastanesinde cenazeyi aldık. Ondan sonra İstanbul’da defin ettik.

20191007_142436-min.jpg
Fotoğraf: Independent Türkçe

Döneme dair hafızamızı yoklamamızı isteyen Faik Deli, “Türkiye’de bugün olduğu gibi o zaman da iyi gitmeyen şeyler vardı” diyor:

Sürekli ölüm haberlerin olduğu, özelikle yanı başımızda yaşanan savaştan etkilenen insanların ve oradaki sorunların bizim ülkemize de etki etmesi neticesinde bizde orada yaşanan sorunların tümünde maalesef nasibimize düşeni alıyorduk. Yaşanan sorunlara, yaşanan katliamlara dur demek adına dört konfederasyonun birlikte almış olduğu “Barış Hemen Şimdi” şiarıyla Ankara merkezli bir mitingin yapılması planlandı. Bu ülkeye karşı sorumluluk hisseden, demokrasiden yana olan insanların buna sessiz kalışı düşünülemezdi ve nitekim de öyle oldu. Ankara merkezli bir miting kararı alındığını hatırlattı. 

“İnsan hayatı şantaja konu olacak kadar ucuz değil”

Türkiye’nin bugüne kadar yaşamış olduğu en büyük katliamlardan biri olduğuna dikkat çeken Faik Deli, katliama ilişkin daha sonradan gözaltına alınanlardan 16’sı çeşitli cezalara çarpıtıldı ama kimsenin kendilerine bilgi vermediğini söylüyor:

Ülkeyi yöneten zihniyet birebir sorumlu olan Emniyet Genel Müdürü, Ankara Valisi, İçişleri Bakanı, Mitten veya herhangi biri çıkıp bir bilgi dahi vermediğine vurgu yaptı. Geçtiğimiz aylarda dönemin başbakanı, Ahmet Davutoğlu’nun ‘7 Haziran’dan sonra bu ülkede gelişen katliamları konuşursak bazılarının insan yüzüne çıkamaz’ sözlerini hatırlatan Deli, “aslında malumun ilanı ne olduğunu çok net bir şekilde belirtiyor. Her ne kadar bunu siyasi bir şantaj olarak da kullansa da insanların bedenlerini, insanların acılarını siyasi şantaj malzemesi yapmaması gereken konumda bir şahsiyet, bir şey biliyorsan çık mahkemelere adalete yardımcı ol. Bildiklerini paylaş. Yok, paylaşmıyorsan o zaman kötü bir şantajcısın. İnsanlarımızın hayatı siyasi malzemelere, siyasi şantajlara konu olacak kadar ucuz değildir.

“3 ay MİT’in misafiri olmuş”

Bombayı patlatan katiller Antep’ten çıkıyor elini kolunu sallayarak ki takip altında geliyor Osmaniye’de aramaya takılıyor ve üzerinde uyuşturucu madde bulunuyor. Üzerinde madde bulunan bir kişi gözaltına alınır. İkinci kez aramaya takılıyor ve daha sonra kayıtları çıktı. Ankara’da gezdikleri gittikleri otellerin tümü hepsinin kayıtları çıktı. Şimdi mümkün müdür bir canlı bomba Gaziantep’ten çıkacak Ankara’nın göbeğine gelecek orada bombayı patlatacak ve bundan ilgili birimlerin haberi olmayacak. Mümkün değil. Akılımızla bari alay etmesinler. Bu olayın ortaklarıydılar ve biz bu işin peşini bırakmayacağız. 16 tane İŞİD katilinin barbarın ceza alması bu devleti, bu sorumluluktan kurtaramaz mümkün değil. 16 tane İnterpol bülteniyle aranan, bu olayın müdahili olan insanlar var. Peki, 4 sene geçmiş üzerinden bunlardan bir tanesi yakalanamaz mıydı? Yakalanmadı. Sonra geçenlerde basına bu işin planlayıcılarından bir tanesi katliamdan sonra 3 ay mitin kontrolünde mitin misafiri olmuş bir otelde ağırlamışlar.

Güney Doğan’ın babası: Neden gerçek failler ortaya çıkmıyor?

Katliamda oğlu Güney Doğan’ı kaybeden Mustafa Doğan, dava sürecinin devam ettiğini ve mahkeme sürecinin son karar aşamasına gelinceye kadar birçok sıkıntılar yaşadığına dikkat çekiyor:

Mahkeme sürecinde mahkeme başkanın bize olan davranışları, ben sizin acınız anlıyorum ama korumaya gelince elindeki piyonları koruyor. Bizler bir şey söylediğimizde ‘acınızı anlıyorum’ Peki, acımızı anlıyorsan piyonların bu ülkede bu işte parmağı olanları neden mahkeme önüne çıkartılıp da yargılanmıyor. Avukatlarımız bütün talepleri yazılı olarak önüne koyuyor ve bu önene konulan yazılı belgelere dayanarak hala hiçbir şekilde hiçbir tane bürokrasi kesimini devlet kanalında mahkeme önüne çıkarılıp ifadesi alınmamıştır. Peki, bunlar havadan uçarak bile gelse, bir sinek bile nerede uçsa haberi olan bu devletin peki bunlar elini kolunu sallayarak nasıl Ankara’nın göbeğine geldiler ve bu bombaları patlattılar. Neden gerçek failler ortaya çıkarılmıyor? Bağımsız bir adalet olduğunu düşünebilir miyiz? Gerçek adalet toplumun kesimi için yararlı olan bir şey, peki gerçek anlamda bu sorumlular neden tespit edilip de belgeler ortadayken neden mahkeme önüne çıkarılmıyor. Sadece 3-5 tane piyon üzerinden yargılamamı yürür?

“Meğer ikinci patlamada yaşamını yitirmiş”

Güney’in Ankara’ya, mitinge gidişinden haberlerinin olmadığını ve annesi ile telefona yaptığı son konuşmayı anlatıyor baba Doğan:

Annesi Güney’e ‘Eve biraz erken gel. Geç kalma. Kardeşin geliyor Tamam o gelsin ben de gelirim diyor.’ Konuştuğu budur. Ankara’ya gideceğine dair hiçbir şey söylemiyor. Bizim bilgimiz yoktu. Saat 10.04’da yaşanan patlamada 103 can yaşamını yitiriyor. Biz akşam 19.00’da yaralı olduğunun haberini alıyoruz. Güney meğerse… Güney çok güçlü bir çocuktu birinci patlamada yere düşüyor kalkıyor. Koşuyor ikinci patlamada meğerse yaşamını yitirmiş. Biz yaralı biliyorduk.

Baba Doğan, oğlu Güney’in kimsesiz çocukları okutma hayalinin olduğunu ifade ederek “onun bütün hayali daha iyi bir dünya, daha iyi bir yaşam, gençler ölmesin hayali çok güzel bir dünyaydı. Coğrafyamız belli zaten, biz ne kadar çocuklarımıza anlatmasak bizim çocuklarımız yaşamış olduğumuz coğrafyayı çok iyi görüyor. Biz onları ne kadar uzak tutmaya çalışsak da onlar bizim yaşadığımız acıları tarihten çok iyi biliyorlar. Yaşadığımız travmayı bugün de aynı şekilde yaşıyoruz” şeklinde konuştu.

İstanbul KESK Şubeler Platformu dönem yürütmesi üyesi Erdal Güzel, ‘Emek, Barış ve Demokrasi Mitingi’ne katılım çağrısını yaptığımızda, insanlar öldürülüyordu katlediliyordu. Sınır ötesi operasyonlar yapılıyordu. Ve Türkiye’de ciddi anlamda bir kaos ortamı vardı. Bu anlamda biz DİSK, TMMOB, TTB, KESK olarak o sürece cevap vermek barış ve kardeşliğin getirilmesi için bir miting düzenlemek istedik. Özellikle emekçilerden doğru herkesin katıldığı geniş kitlelerin örgütlenebileceği bir eylem olarak planlamıştık. amacımız, barıştı, demokrasiydi, özgürlüktü diyor.

“23 arkadaşımız şehit düştü”

O dönem İŞİD’in Türkiye’de yaptığı katliamları hatırlatan Güzel, “Böyle bir katliam beklemiyorduk. Bu katliam Türkiye’nin en büyük katliamlarından biriydi. Ve açık aleni yapıldı. Bizzat kontrollü yapıldığını düşünüyorum ben kişisel olarak. Yapılan soruşturmalar, yürütülen davalar ve araştırmalar bunu gösterdi. Ama şu bilinmeli ki biz emekçiler, demokratlar bu sistemin yanlışını kabul etmeyen daha güzel bir toplum olacağı inancını taşıyoruz. KESK bağlı 23 tane arkadaşımız orada şehit düştü. Devrimci, demokrat toplam 103 arkadaşımız şehit düştü. Bunun kesinlikle bellek olarak Türkiye toplumunun devriminin, demokratlarının zihnine yerleşmesi gerekiyor. Kimse bizim hafızamızı yok edemeyeceğini bilmesi gerekiyor. Çünkü onlar bizim değerlerimizdir. Ve o değerleri büyütmek için elimizden gelen her şeyi yapacağız” dedi.

KESK, DİSK, TTB olarak barışı örgütlemek için 10 Ekim’de bir miting gerçekleştirme kararı almıştı. Biz de KESK’e bağlı Tümbel-Sen Sendikası olarak en iyi şekilde katılma gerekliğini gördük diyen Tümbel-Sen 1 Nolu Şube Başkanı Kadir Kılıç,, “2015 7 Haziran seçimlerinde ülkedeki tek adam sistemine karşı ‘Seni başkan yaptırmayacağız’ söyleminin karşılık bulduğu, karşılık bulmasının barışı ve demokrasiyi de ifade ettiğini biliyorduk. 7 Haziran seçimlerinde ortaya çıkan halkın iradesine ciddi şekilde bir tahammülsüzlük olduğunu da egemen sınıflar açısından görmüş olduk. İŞİD’in yine 20 Temmuz Suruç’ta gerçekleştirilen katliam, 7 Haziran’da ortaya çıkan sonuçları karıştırmak kamuoyunda bilgi kirliliği yaratmak üzerinden yapılan bir katliamdı. 20 Temmuz’dan sonrasında zaten gelişmelere baktığımızda özellikle daha fazla barışı demokrasiyi ifade etmek halkın iradesine saygı duymasını sağlamak talepleriyle de ilgili barışı öne çıkaracak şekilde 10 Ekim’de bir miting yapılmak istenmişti. Fakat dediğimiz gibi 20 Temmuz’da aslında bunu organize edenler aynı şekilde 10 Ekim’de de aynı şeyi tekrar bir kez daha yapmış oldular. Bu ülkede temel hak ve özgürler deyince akla barış gelir düşünce ve ifade özgürlüğü gelir” ifadelerine yer verdi. 

 

 

               

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU