Film gibi göç yolculuğunun belgeselini çeken Iraklı sanatçı: Mülteciler hep rakamdan ibaret, bu hiç değişmeyecek

Avrupa'ya ulaşırken yaptığı zorlu yolculuğu Independent Türkçe’yle paylaşan Iraklı Hüseyin Rasim'in hikayesi, göçmen teknelerini savuran denizin dalgaları gibi rakamlar içinde kaybolan insanların verdiği mücadeleyi gözler önüne seriyor

2015’te Irak'taki savaştan kaçtı. Önce Türkiye'ye geçti, ardından göçmenlerle dolu bir tekneyle Yunanistan'a, oradan da karayoluyla Makedonya, Sırbistan ve Macaristan'a ulaştı. Günlerce sokakta yattı, ormanlık alanları ardında bıraktı, bulduğu arabalarla yolculuk etti. Belçika'ya ulaştığında Maximilian Parkı'nda yüzlerce göçmenle birlikte kaldı. Sığınma hakkı aldıktan sonra da hem göçmenlerin sözcüsü oldu hem de uduyla yeniden hayata döndü.

Geçirdiği zorlu yolculuğu Independent Türkçe’yle paylaşan Iraklı sanatçı Hüseyin Rasim’in hikayesi, göçmen teknelerini savuran denizin dalgaları gibi rakamlar içinde kaybolan insanların yaşadığı trajediyi, can güvenliği ve daha iyi bir yaşam için ülkelerini terk etmek zorunda kalan insanların hayata tutunma çabasını özetliyor.

1988 Diyala doğumlu Hüseyin Rasim, 18 Ağustos 2015’te Irak’tan ayrılmadan önceki hayatını tanımlarken müzik eğitimini Bağdat’ta aldığını, “Solo Bağdat” adında bir müzik gruplarının olduğunu söylüyor. 

Yolu Türkiye'den geçti

Kız kardeşinden ödünç para alıp 4 yıl önce ülkesinden ayrıldıktan sonra Türkiye’ye gelen Hüseyin, “Güzel günler geçirdim” dediği İzmir’de 4 gün kaldıktan ve yolculuk için gerekli ihtiyaçlarını karşıladıktan sonra Yunanistan’a giden bir tekneye bindiğini anlatıyor. 

Önce Türkiye, ardından Yunanistan, sonrasında Makedonya ve Sırbistan’a ulaşan Hüseyin, Macaristan’ın başkenti Budapeşte’den Belçika’nın başkenti Brüksel’e kadar uzanan yorucu ve uzun bir yolculuktan geçmiş.

Tanıdığı bir aile ve bir gençle yola çıkan Hüseyin yolculuk sırasında Suriye ve Irak’tan birçok arkadaş edinmiş, sayıları zaman zaman 20’ye kadar ulaşmış.

 

Sınır.png

Hüseyin Rasim ve Juliett Lacroix sınır bölgesi Szeged'de (The Way Back)

 

Umuda açılan zorlu yolculuk...

Tekneyle Yunanistan’a geçtikten sonra trenle Atina’dan Makedonya sınırına ulaşan Hüseyin, neredeyse tüm ülkeyi bir baştan diğerine geçtikten sonra yürüyerek Sırbistan sınırına girmiş. Buradan Belgrad’a giden bir otobüse binip geceyi bir hostelde geçirdikten sonra yine otobüsle Macaristan sınırına varmış, saatlerce yürüdükten sonra Avrupa Birliği (AB) sınırlarına gelmiş. Beraberinde çok sayıda insanla yolları adımlarken, polisin durdurduğu bazı aileleri arkasında bırakmak zorunda kalmış. Buldukları arabayla Budapeşte’ye ulaşınca bir otelin önünde geceyi geçirmiş, sabahındaysa bir gencin yardımıyla karayoluyla Brüksel’e kadar ulaşmış.

AB sınırlarından içeri girince Avrupalıların tepkisinin ne olduğu konusunda insanlardan çok yardım gördüğünü söylüyor Hüseyin. Bir hafta sonrasındaysa bu sefer çoğu Afganlar olmak üzere yeni gelenlere yardım elini uzattığını ve bu yardımın bir parçası olmanın çok önemli bir deneyim olduğunu aktarıyor.

Savaştan kaçıp Avrupa’da yeni bir hayata başlayan biri olarak Avrupalı hükümetlerin göçmenlerin sınırlarından geçişine izin vermemesi konusunda “Burada kamplardaki hayat çok zor. Benim gelişimden bu yana bekleyenler var. Kız kardeşim İsveç’teydi. Gerekli belgeleri yoktu. Aslına bakılırsa çocuklarıyla birlikte sınır dışı edildi. Birkaç ay Türkiye’de kaldı, sonra da Irak’a döndü. Stockholm’deki erkek kardeşiminse belgeleri var. Onların hikayesi de aynı” diyor.

Batı’nın tarihi göçlere dayanıyor

Birleşmiş Milletler (BM) kayıtlarına göre savaşlar, çatışmalar ve baskıcı uygulamalar nedeniyle evlerinden ayrılmak zorunda kalan insan sayısı 2018’de dünya genelinde 70 milyonu aştı. 

Göçmen/mülteci trajedisini yazıya dökünce oldukça kalabalık rakamlar bunlar. Milyonlardan bahsediliyor bir çırpıda. Ancak iş, botlarla açıldıkları denizdeki dalgalar gibi istatistikler içinde kaybolan her bir mültecinin “insan” olduğu gerçeğini hatırlamaya gelince tablo değişiyor.

Hüseyin, Avrupa ve ABD’de ırkçı ve mülteci karşıtı söylem hakkında fikri sorulduğunda, tüm ABD’nin göç üzerine bina edilmiş bir ülke olduğunu ve Avrupa’dan ABD’ye zamanında yapılmış göçleri hatırlatıyor.

ABD Başkanı Donald Trump’ın nefret dolu sözleri ya da tweet’lerine tepkisinden bahsederken “Onu ne zaman konuşurken görsem gülüyorum. Zira sözleri ne kadar ahmak olduğunu gösteriyor” diyor.

 

kamp.png

Hüseyin ve arkadaşları, göçmen merkezlerinde müzik icra etti (The Way Back)

 

En temel istek: “Eşit insan” muamelesi görmek

Trump, Meksika sınırına duvar örmek için uğraş verirken, Avrupa’da da Macaristan Başbakanı Viktor Orban gibi liderler sınırları tel örgülerle çeviriyor. 

Daha iyi bir yaşam için güvenli gördükleri ülkelerin sınırlarına dayananların kimi daha iyi bir hayat istiyor kimiyse sadece “can güvenliğini” sağlamış olmayı bile yeterli görüyor. Ne var ki hepsinin ortak isteği, dünyada herkes gibi “eşit insan” muamelesi görmek. 

Göçmen krizinin odak noktasıysa dünyanın neresine giderseniz gidin “kaç kişinin” umut yolculukları sırasında yaşamını yitirdiğinden ibaret görülüyor. 

“Dünya liderleri göçmenlerin rakam değil birer insan olduğunu nasıl anlayabilir?” sorusuna Hüseyin, “Hep rakamlar var ve bu durum hiçbir zaman değişmeyecek. Siyaset!” yanıtını veriyor. 

Irak’ta konser verme hayali kuruyor

“Müzik benim hayatım” diyen ut sanatçısı Hüseyin, “Brüksel’de küçük mekanlarda ve kültür merkezlerinde çalmaya başladım. Adım adım işler iyiye gidiyor. Burada geçirdiğim 4 yılın ardından iki albüm hazırladım ve başka gruplarla albüm çalışmaları yaptım” diyor.

Yaşadığı yıkıcı savaş tecrübesinin ardından müziğe dönüşünü hayal edemediğini söyleyen Hüseyin, bir gün ülkesine dönüp orada konser vermeyi ve ailesiyle yakınlarını görmek istediğini dile getiriyor.

Irak’ın en çok ihtiyaç duyduğu şeyleri sıralarken, güvenlik, istikrar, barış ve karşılıklı anlayışın hepsine birden gereksinim olduğunu vurgulayan Hüseyin, “Hatta daha fazlası da. Belki de tüm bunlar, birbirimizi anladığımızda gelecek” diye ekliyor. 

Verdiği mücadeleyle diğer göçmenler için ilham kaynağı olan Hüseyin, “Hikayemi her zaman paylaşıyorum” diyor. 

 

Tel örgüler.png

Hüseyin ve Juliett'in çaldığı ezgiler tel örgülerle çevrili sınırda yankılandı (The Way Back)

 

Bir mültecinin tersine yolculuğu: The Way Back

Genç sanatçı, Belçika, Irak ve Fransa’dan birçok müzisyenin katıldığı Nawaris grubuyla birlikte 2018’de Migration (Göç) adlı bir albüm çıkarıyor, Avrupa’da turnelere katılıyor. 

Hüseyin’in en anlamlı projelerden biriyse, Yunanistan-Belçika arasında katettiği yolu tersinden gittiği ve hayat arkadaşı Juliett Lacroix’le birlikte sınırlardaki tel örgülerin önün müzik icra ettikleri “The Way Back” adlı belgesel.

Birçok festivalde gösterilen film yalnızca Hüseyin’in değil, tüm göçmenlerin de yol serüveninin özeti anlamına geliyor.

Irak’ın kuzeyinden yola çıkıp Belçika’ya varana kadar karadan ve denizden 5 bin kilometre yol kateden Hüseyin, oturma izni aldıktan sonra pek çok işe imza atıyor: Profesyonel ut sanatçısı olarak birçok gösterinin müziklerini yapıyor, farklı sanatçılarla ortak albüm çıkarıyor, Belçika’da ve diğer ülkelerde konserler veriyor.

 

Szeged.jpg

Hüseyin Rasim, göç yolculuğu sırasında bu sınırdan geçmişti (The Way Back)

 

Brüksel’de göçmenlere destek için kurulan bir platform sayesinde film yönetmeni Dimitri Petrovic’le irtibata geçen Hüseyin, 5 Ağustos 2016’da Dimitri’yi arayarak “Acil durum. Konuşmamız gerekiyor!” diyor.

Yasal statüsü netleşen Hüseyin, bir yıl önce yaptığı yolculukta attığı adımları geri sayarak geldiği yolu anlatma ihtiyacını dile getiriyor Petrovic’e.

Birlikte göçmenlerin çoğunun ayak bastığı ilk Avrupa ülkesi olan Yunanistan’a gitmeye ve Hüseyin’in aklından hiç çıkmayan göçmen kamplarını ziyaret etmeye karar veriyorlar. 

Bu konuşmanın üzerinden çok geçmeden 14 Ağustos’ta enstrümanlarını da yanlarına alıp Hüseyin’in ayak izlerini takip etmek için yola çıkıyorlar.

Ortaya yalnızca bir yol hikayesi değil, sayılar dışında birer birey oldukları gerçeği göz ardı edilen göçmenlerin trajedisinin ete kemiğe bürünmüş hali çıkıyor. 

“Amerikalılar 2003’te gelince sevinmiştik”

Yol hikayesini paylaştığı “The Way Back” belgesinde serüvenini o sıralar doğumunu beklediği ve şu sıralar 2 yaşına yaklaşan kızı Ellea’ya seslenerek anlatan Hüseyin, Irak’ta savaş öncesinde bir çiftlikte geçen çocukluk anılarını paylaşıyor.

Siyasi sorunlar nedeniyle bir köyden diğerine taşındıklarını söyleyen Hüseyin, “Her taşınmamızda özgürlük hayali kurardım” diyor.

Amerikalılar 2003’te Irak’a ulaştığında çok mutlu hissettiğini anımsayan Hüseyin şöyle devam ediyor:

İşlerin daha iyiye gideceğini sanmıştık ancak iki yıl sonra durum daha da kötüleşti. İnsanlar savaşıyordu. Büyükannemle büyükbabamı kaybettim. Yıllarca kayıptım. Neler olduğunu anlamaya çalışıyordum. İnsanları, kainatı. Kendimi anlayamıyordum. Hiçbir şeyin artık bir anlamı yoktu. Ta ki tüm o göçmenleri Avrupa’ya kaçarken görünceye kadar…

Hiç düşünmeden Türkiye’den Yunanistan’a giden bir tekneye binen Hüseyin, Belçika’ya varıncaya kadar birçok ülkeden geçmiş. Çok sayıda göçmenle birlikte çimenlerin üzerinde uyumuş, birçok göçmen merkezine sevk edilmiş.

 

çocuklar.png

Göçmen merkezlerindeki çocuklar, ziyaretçilerin gelişiyle sevindi (The Way Back)

 

En son gittiği yerin Petit-Chateau olduğunu belirten Hüseyin, “Her birimiz bir cevap alabilmek için bekliyorduk. Mayıs 2016’da bir mektup aldım. Cevap olumluydu. Ellea, bu mektup benim hayatımı değiştirdi. Canımın içi, biz bizeyken hikayelerimizi anlatmayız ancak şimdi seyahat etmekte artık özgürüm ve sözü hikayenin kendisine bırakıyorum” diyor.

Viyana’ya varışlarında ekibe Hüseyin yol arkadaşı Ahmed de katılıyor. Yaşadıkları günleri anımsıyor ikili: “Burada birçok göçmen vardı. Yerde uyurduk. Yorgunluktan bitap düşerdik. Yıkanamazdık.”

"Irak’ta öfke ve intikam arzusu bitmeyecek"

Yüzden fazla kişinin kaldığı göçmen merkezlerinden birinde hikayeler birbirine karışıyor.

“Irak ve Suriye hiçbir zaman normale dönmeyecek” diyen Iraklı bir göçmen, “Siyasi durumda istikrar sağlansa bile toplumsal durum öyle olmayacak. Her zaman öfke ve intikam hissi olacak. Ailelerini kaybedenler bunun intikamını alacak. Yetim kalan bu nesil nefretle büyüyecek” diyor.

Göçmen karşıtlığının kalesi Macaristan

Uğradıkları göçmen merkezlerinde ut sesleri çocuk neşesine karışırken yolculuk Macaristan’la devam ediyor.

AB üyeleri içinde göçmen karşıtı duruşuyla ön plana çıkan ülkede bu öfke billboardlara da yansıyor.

“Biliyor muydunuz?” başlığının kullanıldığı ilanlara verilen cevaplar, “Göç dalgasının başlamasından bu yana Avrupa’da 300’den fazla kişi terör yüzünden öldü”, “Paris saldırılarını göçmenler yaptı”, “Brüksel bir şehri kaplayacak sayıda göçmenleri almamızı istiyor”, “Kadınlara yönelik istismar vakaları göç dalgasıyla birlikte katlanarak artıyor”, “Yalnızca Libya’da Avrupa’ya gelmek isteyen göçmenlerin sayısı bir milyon” şeklinde uzayıp gidiyor.

 

Reklamlar.png

Macaristan sokakları, göçmenleri dışlayıcı ve suçlayıcı reklamlarla dolu (The Way Back)

 

Geçtiği yolu geriye doğru adımlarken sokaktaki Macarların göç meselesi hakkında ne düşündükleri de soruluyor. İçlerinden biri “Göçmen karşıtı reklamların gerçekten işe yaradığını” savunuyor: 

“Bu göç krizinden etkilenen herkesin ilgisini çekti. Bu bir, iki kişiyle ilgili değil. Bu ülkede milyonlarca kişiyiz. Burada sahip olduğumuz her şey için çok çalışıyoruz. Burası bizim ülkemiz, bizim vatanımız.”

Macaristan’ın üçüncü büyük kenti Szeged’e geldiğinde kaldığı caddeyi anımsıyor Hüseyin. Polis geldiğinde ağaçların arasına saklandıklarını anlatıyor. Yol ilerledikçe karşılarına sınırdaki tel örgüler ve güvenlik ekipleri çıkıyor.

Sınır duvarlarının önünde müzik yankılanıyor

Bir zamanlar zorlu yolculukla geçtikleri ve birçok göçmenin hafızasında yeri olan tel örgütlerin önünde bu kez müzik konuşuyor. Çaldıkları müzik sınır duvarları önünde yankılanıyor.

Resmi işlemlerde yaşanan zorlukların ardından Yunanistan’ın başkenti Atina’ya varılıyor.

Skaramagas’taki geçici göçmen kampında 7 aydır bekleyenler var. Küçük kızına dışarıdan verilen kıyafetler dışında verebileceği hiçbir elbise olmadığını söyleyen bir baba, “Burada durum çok zor. Binlerce göçmen var. Eşimi kaybetmemiş olsaydım üstesinden gelmek daha kolay olurdu. Yalnızca iki kişiyiz” diyor.

 

göçmen kampı.png

Göçmen çocuklar günlük yaşantılarına devam etmeye çalışıyor (The Way Back)

 

Kederli, düşünceli, gelecekte kendilerini nelerin beklediğini bilememenin verdiği endişeli bakışlarıyla tanınan göçmenlerin yaşadığı trajedi küçük bir göçmenin söylediği şarkıyla kelimelere dökülüyor:

Avrupa’ya gelmek bizi endişelendiriyor.

Birçok ülkeyi geçtik, vallahi artık sayamıyorum.

Bir trenden diğerine geçerken, gözlerim artık dinlenemiyor.

Bu yolculuk bizi bir daha geri ödeyemeyeceğimiz paraları borç almaya zorluyor.

Yemin ederim bu paraları geri ödeyemeyeceğiz.

Suriye’de yaşadım kardeşim, sinirlerim hassas.

Füzeler düşecek ve beni alıp götürecek diye korkuyorum.

Biri Belçika’ya gitmek istiyor, biri Almanya’ya.

Biri İsveç’e gitmek istiyor, biri Hollanda’ya.

Ah Suriye, karşıla bizi, senden uzak kalmanın yorgunluğunu yaşayan bizleri...

 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU