Yüreği daha fazla acıya dayanamayan ana; Semiha Ana

M. Xalid Sadînî Independent Türkçe için yazdı

Semiha Ana (Tuğan) ve oğlu Serhat Tuğan / Fotoğraf: Twitter - Serhat Tuğan @serhattugan1

Birkaç hafta önce yüreği daha fazla acıya dayanamayan Semiha Ana hayata gözlerini yumdu. 

Semiha Ana'yı çoğunuz biliyorsunuzdur; hani hayatının 28 yılını hapishanede geçiren ve Yakup Aleyhisselam’ın “Yusuuuf.. Yusuuufum...” diye sayıkladığı gibi “Serhad.. Serhadım... " diye 28 yıl boyunca sayıkladığı, yolunu gözlediği çocuğun annesi. 

Çocuk sözün gelişi, o şimdi 48 yaşında bir “delikanlı”, ancak annesi ile iki ay kalabildi ve annesinin yaralı yüreği daha fazla dayanamadı. 

O acılı annenin ölüm haberini aldığımda o kadar üzüldüm ki, Van'dan Hakkari'ye gidecek kadar takat bulamadım kendimde. 

İşte bugün size bu anneyi anlatmak istiyorum. Zira bildiğiniz; oğlunun 28 yıllık mahpusluğu, ama bilmediğiniz acıları da çok o annemizin. Onları da anlatacağım. 

Ancak bugünlerde başka Analar da gündemde. Herkesin kendine göre "Anası" var bu gündemde. Ve bu analarında üç ayrı yerde nümayişi var. 

Doğrusunu isterseniz ben prensibe önem veriyorum ve bir prensip olarak diyorum ki; 

9 ay boyunca çocuğunu karnında taşımış, sonra bilinen o acılı saatlerle dünyaya getirmiş, 5 yıl boyunca altını temizlemiş, yüreğinden akıttığı sütle emzirmiş, 15-20 yaşına gelinceye kadar büyütmüş çocuğun güven ve selameti için bir anne ne yaparsa yapsın haklıdır. 

Bu ister Cumartesi Anneleri olsun, ister Diyarbakır Anneleri olsun, isterse AKP'nin önündeki anneler olsun. Hiç fark etmez. 

Hepsi haklıdır ve hepsi de çocuklarının sağlık ve selametini istiyorlar.

Bir çocuk gangster olabilir, eşkıya olabilir, terörist olabilir ve hatta katil olabilir. 

Ama ana yüreği öyle demez. 

O her zaman karnında taşıdığını, emzirirken ki gülüşünü, ilk anne deyişini, babası annesine kızarken ona sarılışını hatırlar.  

Onun için gerisi teferruattır. 

Çocuğu darbeciyse, teröristse, katilse her neyse anne yüreği ona bir bahane bulur. 

Bu konularda anne yüreği ile yarışılmaz. 

Victor Hugo boşuna dememiştir;

Ana kolları şefkatten yoğrulmuştur, çocuklar orada derin derin uyurlar.

Dolayısıyla ana yüreği ile yarışan da kaybetmeye mahkumdur. 

Belki de tam bundan dolayıdır ki “Bir anne yüreği, dibinde daima af bulunan bir uçurumdur” demiş; kadını, anneyi, sevgiliyi ve hatta kız kurularını bile en iyi tarif edebilmiş olan Balzac.

Bugün bakıyorum, yaklaşık 16 yıldır faili meçhul bir şekilde kayıp olan çocukları için, tam 800 küsur haftadır Galatasaray Lisesi'nin önünde oturan yüreği yaralı annelere iktidar çevreleri kızıyorlar, onların eylemlerinden rahatsız oluyorlar. 

Öbür tarafta 14-15 yaşındaki çocukları türlü vaatlerle dağa kaçırılmış çocukların anneleri HDP Diyarbakır İl binasının önünde toplanıyorlar. 

Elbette ki çocuklarını istemekte haklıdırlar. Onların yüreği yanıyor. 

Anaların çocuklarını geri istemesinden daha doğal ne olabilir ki?

Öbür taraftan bir de bakıyorsun, mal bulmuş Mağribi gibi hükümet üyeleri başta olmak üzere ihaleci sanatçılardan, din tüccarlarına kadar herkes orada nöbette.

Diyarbakır'da toplanan anneler için gösterilen ilginin yüzde biri Cumartesi Annelerine gösterilmiş olsaydı, belki bugün Diyarbakır'da kimsenin toplanmasına, hükümet üyelerinin nöbet tutmasına, bezirganların oraya gitmesine gerek bile olmazdı.

HDP il binasının önüne oturan o anaların aslında kendisine yardımcı olduğunu, kendisine ve siyasal alanına bir kurtuluş reçetesi sunduğunu anladığı andan itibaren de gidip onlarla beraber oturacak. 

Bu feraseti gösterdiği dakikada da oyunu kuran her kimse oyunun altında kalacak. 

Ama Kürtlerin dediği gibi; 

Ka ew aqil?

(Nerede o akıl?)


Lakin biz o anaları bırakıp, sözünü etmek istediğimiz kederi kendisine kader olan Semiha Ana'ya dönelim.

Tarih 1960'lı yılların ortasıdır. 

Hakkari'ye yaklaşık olarak 16 yıl kesintisiz belediye başkanlığı yapmış, Silehyan Aşireti'nin ağası Heci Reşit Keskin'in kızı Semiha Hanım ile Hakkari Posta Müdürü Alaattin Efendi'nin oğlu Abdulhafız Tuğan'ın düğünleri olacak. 

Herkesin birbirinin akrabası olduğu, herkesin herkesi tanıdığı o günlerde böyle köklü iki ailenin çocuklarının düğünü, fakir fukaranın, garip gurebanın da bayramı gibi olur. 

Koyunlar, kuzular kesilir, bütün Hakkari halkı davet edilir ve her iki tarafta dillere destan bir düğün yapılır.

Semiha Hanımın güzelliğini, marifetini, kadirşinaslığını, insancıllığını övmeye gerek yok. 

Çünkü bizim buralarda müşahhas kadınlar çok dillendirilmez. 
 

semiha ana.jpg
Semiha Tuğan / Fotoğraf: Twitter - Serhat Tuğan @serhattugan1​​​​​​​


Lakin Abdulhafız, tam da Ece Ayhan'ın dediği gibi “karaşın” bir delikanlıdır. 

Uzun boylu, esmer karası olan bu genç, çoğu insanın daha ismini duymadığı liseyi bitirmiş ve askerliğini yapmış, memuriyete girmiş veya girmek üzeredir.

Hafız Tuğan, Hakkari divanlarında büyümüş, kendi diline, kültürüne aşık, aheste aheste konuşan bilinçli bir devrimcidir aynı zamanda. 

İster bir kişiyle konuşsun, ister yüz kişiye hitap etsin aynı özenle kelimelerin üstüne basa basa, bütün kelimelerin mahreçlerine dikkat ederek konuşur. 

Öyle bir konuşması var ki, bundan yıllar evvel sevgili Selim Temo ve İbrahim Seydo ile evlerine Semiha Ana'yı ziyarete gitmiştik. 

Dışarı çıktığımızda Selim “Onun konuşması o kadar hoşuma gitti ki, sarhoş oldum” deyiverdi...
 

semiha ana- ail.jpg
Abdulhafız Tuğan, Semiha Tuğan ve oğulları Ferhat ile Serhat Tuğan / Fotoğraf: Twitter - Serhat Tuğan @serhattugan1

 

semiha ana ferhad ve serhad.jpg
Semiha Ana oğulları Ferhat ile Serhat Tuğan ile birlikte / Fotoğraf: Twitter - Serhat Tuğan @serhattugan1​​​​​​​


Evliliklerinin ilk meyvesi olan çocuk Ferhad; okuyacak, gazeteci olacak, ama her derdi olan aydın gibi buralarda barınamayacak ve dünyanın öbür tarafına, ta Amerika'ya kadar gidecek, orada dünyanın en güzel Kürtçe konuşan adamı Halefê Zêbarî'nin rahleyi tedrisinden geçecek ve çok güzel konuşan babasının oğlu olarak çok güzel konuşan bir sunucu olacak.

Ferhad, Amerika'nın Sesi radyosundan sonra Fransa'da Şivan Perwer'in de içinde bulunduğu bir grup tarafından kurulan Kurd-1 TV'de çalıştı. 

Türkiye'ye girişi yasak olduğu için düğününü de Duhok'ta yaptılar. 

Yaban ellerdeki düğünü yeterince annesinin yüreğine yüktü, ama yıllar sonra yine yaban ellerdeki ölümü dayanılmaz bir acıydı...

Kader Serhad'ın anasının yüreğine harlı korlarını salacak ya, işte o çok güzel konuşan Ferhad da 2017 yılının Haziran ayında, Zap Nehri'nin mi yoksa Katramanis'in mi özlemiyle bir nehrin kıyısında nehrin seyrine dalmışken, sele kapılacak ve ancak iki gün sonra cansız cesedi sahilde bulunacaktı.
 

ferhad.jpg
Ferhat Tuğan / Fotoğraf: Twitter - Serhat Tuğan @serhattugan1​​​​​​​


Semiha Ana'nın ilk çocuğu Ferhad, yaban ellerde vatan hasretiyle sele kapıldığında Serhad hapishanedeki 26. yılının çilesini çekiyordu. 

Daha 16 yaşında iken hapishaneye düşmüştü. Bir kaç ay sonra tahliye edilmiş, gözaltındayken gördüğü işkenceler üzerine bir daha tutuklanıp işkence görmeyecek kadar uzağa gideceğine ahdetmişti ve dağlara çıkmıştı. 

Lakin hey wah... O dağlar bildiği gibi değildi. Umduğunu bulamayınca geri geldi ve tekrar tutuklandı.

Örgütü kuranlar, örgüt yöneticiliğinden tutuklananların tamamı şu veya bu şekilde tahliye olmuştu. 

Serhad, ilk tutuklandığında 16, ikinci kez tutuklandığında ise 19-20 yaşlarındaydı. 
 

st.jpg
Fotoğraf: Twitter - Serhat Tuğan @serhattugan1​​​​​​​


90'lı yıllar çok hey heyli yıllardı ve o yıllarda hapishaneye yolu düşmeyen çok az genç vardı bizim buralarda. 

Nihayet 2000'li yıllarda sular azıcık duruldu ve 90'larda tutuklanan insanların tamamı bu yıllarda ya tahliye oldular ya da cezalarını bitirip çıktılar. 

Bir tek Serhad kaldı.

Semiha Ana'nın çocuğu haksız ve hukuksuz bir şekilde yatmaya devam ediyordu. 

Serhad'ın bu kadar uzun süre hapishanede kalmasına onu mahkum eden mahkemeler bile akıl sır erdiremiyorlardı. 

Annesi bütün hapishanelerde yavrusunun peşinde koşturuyordu. 

Diyarbakır, Antep, Bursa, tekrar Diyarbakır, Bitlis ve nihayet Van hapishanelerinin önünde “Serhadım... Serhadım” diye sayıklıyordu.

Semiha Ana, bu 28 yılda ne çok badireler atlatmıştı. 
 

seiha.jpg
Abdulhafız Tuğan, Semiha Tuğan ve oğulları Serhat Tuğan / Fotoğraf: Twitter - Serhat Tuğan @serhattugan1​​​​​​​


Hakkari'nin en aydın ve aydınlık insanlarından biri olan kardeşi Cumhur Keskin de 2000 yılında öldürülmüştü.

Öldürenlerin bile hayıflandığı, pişman olduğu aşiret kavgası bile denilmeyecek kötü bir şekilde öldürülmüştü. 

Herhangi bir suçu ve günahı yoktu. İki düşman aileden birinin avukatlığını üstlenmişti ve “savunmanın kutsallığına” olan inancı onu bu kötü ölüme götürmüştü. 

Onun ölümü üzerine Hakkari adeta çoraklaştı. Şimdi herkes pişman… Barış dahi yapıldı, ama olan olmuş, memleket ve millete daha çokça hizmeti olacak değerli bir insanı kaybetmiştik bir kere.  

Onun kaybı sadece Hakkari için değil belki bütün ülke için büyük bir kayıptı.

SHP'nin ünlü Kürt Raporu'nu da o hazırlamıştı, o zaman ki SHP'nin birçok açılımında da onun izleri vardı.

Semiha Ana 25 Ağustos 2019 tarihinde vefat ettiğinde, 28 yıl boyunca ondan fazla cezaevindeki demir çubukların ve tellerin ardından gördüğü yavrusunun yüzüne iki aydır dokunabiliyor, saçlarını okşayabiliyor ve kokusunu içine çekebiliyordu. 

Victor Hugo'nun; “Kadınlar zayıftır ama analar kuvvetlidir” deyişi, bana hep Semiha Ana'yı hatırlatır.
 

EEbiQagXoAAjCL1.jpg

Semiha Ana ile oğlu Serhat Tuğan / Fotoğraf: Twitter - Serhat Tuğan @serhattugan1​​​​​​​


Ama onun kuvveti de buraya kadarmış ve nihayet o da kaderinin kederine yenildi ve bu hayata gözlerini yumdu.

Kürtler, Türkler, Araplar, Farslar ve Yahudiler tam 4000 yıldır Yakup'un Yusuf'a olan özlemini, Züleyha'nın Yusuf'a olan aşkının 101 versiyonunu yazdılar da hiç kimse Semiha Ana'nın yüreğindeki yangının ağıtını yazmadı. 

Bana gelince, ben şair değilim ki...

 

 

* Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU