Nazlı Ilıcak, cezaevinden yazdı: İnsanlar öz vatanlarında kendileri garip hissetmesinler diye ne çok emek sarf ettiğimi hatırlıyorum, vefasızlığa ağlıyorum

Ilıcak: “Bu ben miyim? Ben kimim ve neredeyim?” diye soruyorum kendi kendime

Fotoğraf: Twitter

FETÖ’nün medya yapılanması davası kapsamında tutuklu bulunan 75 yaşındaki gazeteci-yazar Nazlı Ilıcak, Bakırköy Kadın Kapalı Cezaevi'nden bir mektup kaleme aldı. Mektubunda Türkiye’nin kendi vatanı olduğunu vurgulayan Ilıcak, "Öyleyse neden içerdeyim? Niçin öz vatanımda bu kadar garibim? İnsanlar öz vatanlarında kendileri garip hissetmesinler diye ne çok emek sarf ettiğimi hatırlıyorum. Vefasızlığa ağlıyorum” ifadeleriyle sitemde bulundu.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Ilıcak’ın T24’te yayımlanan mektubunun bir kısmı şöyle:

“Bu ben miyim? Ben kimim ve neredeyim?” diye soruyorum kendi kendime.

Duvara astığım Türk bayrağı posterine bakıyorum. Atatürk resminin hemen yanı başındaki ay yıldızı görüyorum.

Burası Türkiye, benim vatanım. Öyleyse neden içerdeyim? Niçin öz vatanımda bu kadar garibim?

İnsanlar öz vatanlarında kendileri garip hissetmesinler diye ne çok emek sarf ettiğimi hatırlıyorum. Vefasızlığa ağlıyorum.

Uyumak en güzeli! Ah bir uyuyabilsem; deliksiz uyuyabilsem… Uykularım delik deşik. Kâbus dolu. Bazen güzel rüyalar da görüyorum. Beni alıp eski günlere götürüyor. Anneli, babalı günlere. Beni sarıp sarmalayan, üzerime titreyen, beni koruyup kollamaya, ayağıma taş değmesin diye uğraşan anne ve babamı görüyorum. Onlarla beraberim, güvendeyim. Gözlerimi açınca, o koyu pembe renkli duvarlarla karşılaşıyorum. Bu renkten nefret ediyorum. Onlar bana esareti hatırlatıyor. Ak güvercin olup uçmak istiyorum buradan.

Ak güvercinler değil ama, kumrular var avluda. Çift olarak, penceremin demir parmaklıklarına tünüyorlar. Sonra bir hasbihâldir başlıyor. Çenesi ne kadar düşük bu kumruların, uykumu kaçırıyorlar.

Bir tanesi, pencere kenarına yuva yaptı. Sonra yumurtladı. İki küçük beyaz yumurta. Dişisi yumurtaların üzerine oturdu. Yerinden kımıldamıyor. Erkek onu besliyor. Sonra yumurta kırıldı, içinden mini mini kuşlar çıktı. Anne, o kuşların da üzerine oturuyor, korumak için. Altında nefessiz kalıp ölecekler diye endişe ediyorum. Ama anne, konuya hâkim; nefes alabilecekleri kadar bir boşluk bırakmış. Her geçen gün biraz daha geliştiler. Artık anneleri onları yalnız bırakıyor. Keşke bırakmasaydı; zira biri avluya düştü ve öldü. Burada onu gömecek toprak yok ki! Her yer taş. Hemen gardiyana verdik. Diğeri yavaş yavaş önce kısa mesafede, sonra daha uzun mesafede uçmayı öğrendi. Ve gitti! O, cezaevinden tahliye oldu. Darısı başımıza...

Ah! Dönebilsem eski günlere…

Annem bana “Mini mini kızım” dese. Ben ona “Mini mini annem”

Onun bağrına yaslanıp kendimi güvende hissetsem. Önümde keşfedilecek koca bir dünya olsa. Öyle bir dünya ki, adil olsa… Öyle bir dünya ki, çocuklar, analar ağlamasa… Öyle bir dünya ki, insanlar kardeş olsa…

Ve hayat bayram olsa!!!

 

Independent Türkçe

DAHA FAZLA HABER OKU