Devam!.. Gerçeğin ve Adaletin sesi için devam! Devam!.. Dayanışmaya devam!..

Celalettin Can Independent Türkçe için yazdı

(Soldan sağa sırayla) Mazhar Aktaş, Gani Alkan, Tahsin Yeşildere, Eşber Yağmurdereli, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Eş Başkanı Selçuk Mızraklı, Celalettin Can, Şebnem Korur Fincancı, Öztürk Türkdoğan / Fotoğraf: 78/Ortak Bellek

Diyarbakır, Mardin ve Van Belediye Eş Başkanlarının görevden alınması ve yerlerine kayyım atanması kabul edilebilir mi?

Kürtlerin temel yurttaşlık haklarına darbe; halk iradesine darbe; sandığa darbe; seçme ve seçilme haklarına darbe; kabul edilebilir mi?  

Bu kadar mı? Öcalan’ın açılımlarıyla bir nebze hareketlenir gibi olan barış arayışlarına darbe niteliğinde bir cevap verildi.  

Kayyım hadisesi bu açıklamalara ve eğilimlere cevap özelliği taşıyor minvalindeki açıklamaları herhalde hafife almamak gerekiyor.

“Kayyım Kürtlerin iradesini darbeleme ile sınırlı kalmaz” gibi görüşler de var.

CHP İstanbul İl Başkanına verilen mahkumiyet kararı bunun bir ön adımı mı acaba?  

CHP Belediye Başkanları şimdilik kendilerini potada görmüyor gibi.

CHP kayyım hadisesine bir ölçüde tavır aldı. Ancak kayyım hadisesini meşrulaştırmak, görevden alınan belediye başkanlarını Türkiye kamuoyundan yalıtmaktan başka bir şey olmayan Saray davetine de gittiler. 

Giderler, Gitsinler de… İçeride ne konuşuldu, kendileri nasıl bir tavır içinde oldular, çıkışta ciddi bir açıklamasını yapmaları da gerekmez miydi?..

Kürt halkı direniyor. Yalnız da değil.

Türkiye halkının en duyarlı kesimleri kayyım hadisesine tavrını, aydınlar, sivil demokratik kurumlar, meslek kuruluşları, kadın hareketleri üzerinden ortaya koyuyor.

Hava 2016’ların havası değil... Türkiye’de 31 Mart ve 23 Haziran öncesinin Türkiye’si değil...

Direnç var...

“Kurşunileşen” hava hafifliyor!..

Belli ki direnç direnişe, baş aşağı gidişat, çöküşe dönüşüyor!..

Bu çalışmamda, 78’lilerin düzenlediği, İHD Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan, Türkiye İnsan Hakları vakfı Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı, Eşber Yağmurdereli, Üniversite Öğretim Üyeleri Derneği Başkanı Prof Dr. Tahsin Yeşlidere ve benim de katıldığım Diyarbakır, VanMardin eş başkanları ile dayanışma ve destek amaçlı ziyarette karşılıklı konuşmalar ve sohbetler bir format altında fotoğraflarla birlikte yer alıyor...  

Diyarbakır, ve Mardin eş başkanları ile doğrudan görüşmek, yaşayanlardan akışı içinde bilgi almak, sohbet etmek her bakımdan yararlı oldu. 

Bu arada Diyarbakır’daki oturma eylemine de kısa süreli de olsa katıldığımızı, kürsüden mesajlarımızı verdiğimizi de geçerken ifade edeyim.
 

78Ortak Bellek (3).jpg
Soldan sağa sırasıyla: Öztürk Türkdoğan, Eşber Yağmurdereli, M. Farslioğlu, Celalettin Can, Tahsin Yeşildere, Şebnem Korur Fincancı / Fotoğraf: 78/Ortak Bellek


Van’da görevden alınan eş başkanlarla telefonla konuşabildik, sohbet edebildik...  

Bütün konuşmaların aşağıda aktarılanlardan ibaret olamayacağı anlaşılır bir şey. Ancak özü bu!

Devam!.. Dayanışmaya devam!
 

78Ortak Bellek (1).jpg
(Soldan sağa sırasıyla) Tahsin Yeşildere, Mardin Büyükşehir Belediye Eş başkanı Ahmet Türk, Öztürk Türkdoğan, Celalettin Can, Şebnem Korur Fincancı, Mardin Büyükşehir Belediyesi Eş Başkanı Figen Altındağ / Fotoğraf: 78/Ortak Bellek


Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Eş Başkanı Selçuk Mızraklı:

Türkiye, cumhuriyeti, kuruluşundan itibaren demokrasinin inşa edilmesi noktasında ciddi sancılar yaşadı. Çok partili döneme geçiş önemli bir gelişmeye işaret ediyordu. 12 Eylül darbesi ve sonrasında, anayasa ve siyasi partiler kanununun son derece kısıtlı inşa edildiği düşünülürse, bunun demokrasi değerleri açısından ne kadar sorunlu olduğu açıktır.

2016 ile beraber Türkiye’de ilk kez yerel yönetimlere bu kadar geniş çaplı kayyum atandı. Yerellerdeki siyasi iradeye rağmen devlet yeniden devreye girdi ve seçmen iradesi gasp edildi. 2.5 yıllık sancılı süreç Türkiye’de ve bölgede, halktan kopukluğu, yerel yönetim kaynaklarının oldukça pervasız kullanılmasını açık hale getirdi.
 

selçuk mızraklı - hdp.jpg
Selçuk Mızraklı / Fotoğraf: HDP


Bütün bu acı tecrübe gözetilmedi. 19 Ağustos süreciyle beraber yeniden aynı durumun yaşanmasını gerekli kılabilecek sorunlu bir siyasal konjonktür olmamasına rağmen, HDP’nin seçilmiş Büyükşehir Belediye Başkanlarına dönük farklı bir hukukun devrede olduğu ortaya çıktı. 

En temel yasal norm olarak anayasada tanımlanan seçmen iradesinin ve anayasanın başlangıç maddeleri de dâhil olmak üzere bir gaspı söz konusudur. Kürt demokratik siyasetinin, demokratik alandaki temsili yapıları belediyelerden budanmaktadır.

Bu tam bir siyasal karar olmakta öte, Türkiye’deki demokrasinin berhava edilmesidir.

Türkiye'nin bu süreçteki birleştirici öğesiyiz diyoruz. Burada da bizim demokrasi üzerinden ne kadar birleştirici olduğumuz, kayyım kararlarıyla, tür siyasi darbelerle ne kadar bölücü oldukları ortaya çıkmıştır.

Toplum bu tutumu kesinlikle onaylamadığını ilk andan itibaren yükselttiği itirazlarla ortaya koymuştur. Kayyum sistemi, hiçbir zaman meşru olmayacaktır ve kayyım sistemiyle tesis edilen iradeyi tanımayacağını gösteriyor, toplum.

HDP olduğu zaman çeşitli anti demokratik uygulamalarda meşruiyet zemini yakalayabilen iktidar, kayyım uygulamasında aynı meşruiyet zeminini yakalayamıyor.

19 ağustos kararlarıyla beraber Türkiye’nin demokratik değerleri ciddi bir yara aldı.

İktidar çok daha acı sonuçlara yol açabilecek bu politikadan vazgeçmelidir.

Ülke ve uluslararası düzeyde demokratik çevrelerden ciddi destek almamız katkı almamız bu süreci aşılmasında kolaylaştırıcı rol oynayacaktır. 

Güçlü demokratik blokun oluşması önem kazanıyor. Türkiye’nin önündeki öncelikli görevinde bu olduğunu düşünüyorum.

Mardin Büyükşehir Belediyesi Eş Başkanı Ahmet Türk:

2014 yılında Mardin'de belediye başkanlığına seçildim. Görev süremin iki yılı geçmemişken yerime kayyım atandı. Ben ve belediye başkanı arkadaşlarım terör suçlamalarından hapsedilirken yerimize atanan kişiler halkın iradesini boğmaya çalıştı. Kürt dilini kamusal alandan çıkardılar, gösterileri bastırdılar ve kamu fonlarını diğer devlet yetkilileri için cömert hediyeler almak üzere harcadılar.
 

Ahmet Türk / Fotoğra: AA
Ahmet Türk / Fotoğra: AA


Cezaevinden tahliye edildiğimde ve bir kez daha başkanlık koltuğu için seçim yarışına girmeme izin verildiğinde seçildiğimde seçmenlerime karşı yapılan hataları düzeltmeye kararlıydım.

Ancak HDP’nin Diyarbakır ve Van belediye başkanlarıyla birlikte İçişleri Bakanlığı’nın emriyle bir kez daha görevden alındım. O zamandan beri destekçilerimiz sokaklarda ve TOMA’larla, şiddetle, dövülmeyle karşı karşıya.

Oysaki tek istenen şey yapmış oldukları seçime saygı duyulması.

Hepimiz teröre destek olmakla suçlanıyoruz. Halbuki biz üç belediye başkanı, Türkiye'deki üçüncü en büyük siyasi partiyi temsil ediyoruz. İlgili makamlar bütün adaylarımızın adaylıklarını seçimden önce onaylamışlardı. HDP’nin zaten güçlü olduğu yerlerde oy oranlarımızı artırarak seçimi kazanmıştık.

Bölgemizdeki on milyonlarca Kürt gibi ben de devlet baskısına yabancı değilim. Bu anti-demokratik saldırılar aslında sivilleri terörize eden ve barış sağlama çabalarını engelleyen bir yöntem olmasına rağmen “terörizm” veya “ayrılıkçılık” ile mücadele adına haklı çıkarılmaya çalışıldı.

Erdoğan’ın "terörizm" tanımı, yalnızca devletin sürekli hedeflediği kesimi değil aynı zamanda onlarla dayanışma göstermeye cesaret eden herkesi kapsayacak şekilde genişletildi. Bu, bir gerçeği her zamankinden daha net hale getiriyor: Türkiye, Kürt nüfusu için demokratik bir ülke olana kadar hiçbir vatandaşı için gerçek bir demokrasi olamaz.

HDP'nin yapmaya çalıştığı şey işte budur ve bu yüzden halklara saldırmak pahasına kendilerini zenginleştirmek ve güçlendirmek için otokrasiyi kullanan devlet unsurları bize saldırıyor. Şimdi önemli olan bu anlayışın bir karşılığının olup olmadığıdır.

Artık seçilmiş olduğum makamda olmasam da halkın iradesini her zamanki gibi savunmaya devam edeceğim. Demokrasiyi ve çoğulculuğu terk edenlere karşı, ancak bu her iki ilkeye olan boyun eğmez ve evrensel bağlılığımızın gücünü yeniden göstererek ayakta durabiliriz.

Yıllarca süren baskıdan sonra bile, bu taahhüdün yönetimin temeli olduğu bir geleceğe sahip olabileceğimize inanıyorum.

Mardin Büyükşehir Belediyesi Eş Başkanı Figen Altındağ:

31 Mart yerel seçimlerinde Mardin Büyükşehir Belediyesi meclis üyesi olarak seçildim. Meclis başkan birinci vekiliydim. HDP’nin tüzüğünde yer alan eş başkanlık sistemi gereği Belediye Meclisi kararı ile eş başkan seçildim. Seçimlere de Eş başkan adayı olarak katıldım. Suç ve suçlu durumu olmadığından Yüksek Seçim Kurulu (YSK) beni yasaklamadığı gibi herhangi bir bildirimde bulunmadı.

Şu an Ahmet başkan (Türk) ve benim hakkımda eş başkanlıkla ilgili bir soruşturma açıldı. Belediye 56 güne yakın bir başkan vekilliği yaptım. Suçlanıyorum. Yasal olmayan bir tarafını göremiyorum. Evet, talimat verdim, evet gezdim ama bunların resmi dayanağı var.

Ahmet Türk ile Figen Altındağ.jpg
Ahmet Türk ile Figen Altındağ


19 Ağustos'ta siyasi darbeyle uyandık. Halkımız, kendi iradesine yapılan gasplara karşı duyarlıdır. Bütün evlerde direniş sesi var. Diyorlar ki halk sokağa çıkmıyor. Müsaade edin çıksınlar. Bugün her ev bir direniş yeridir.

Her türlü zorlukla karşı karşıyaydık. Zor şartlar altında personelin maaşını ödemeye çalışıyorduk. İller bankasından gelen paranın 14 trilyonun 10 trilyonunu sigorta borcu olarak kestiler. Kendileri döndüklerinde iki satır yazı yazarak o parayı geri aldılar.

Sıkıntılı 4-4.5 ay geçirdik bununla ilgili her gün basın açıklamalarımız devam ediyor. Sadece Türkiye’de değil, dünyanın her yerinde irade gaspına karşı tepkiler büyüyor. Daha da büyüyecek. Yolsuzlukların büyük çoğunluğu ortaya çıkmıştır. Bu zulümdür. Zulme karşı mücadelemiz sürecek.

Van Büyükşehir Belediye Eş Başkanı Bedia Özgökçe Ertan: 

İlk olarak 2016 yılında kayyumla karşılaştık. 1 Ağustos günü 2016’da Meclise torba yasası içinde Bakanlığın tasarı olarak gelmişti. Bugün hükümet ortağı iktidar ortağı MHP dâhil bütün partiler bu uygulamaya karşı çıktılar.  

Mecliste grubu bulunan dört partinin itiraz oylarıyla kayyım hükümleri geri çekildi. Kayyım uygulanmasının seçme ve seçilme hakkına aykırı olduğu konusunda herkes hem fikirdi. OHAL sürecinde KHK ile geri getirildi.
 

Bedia Özgökçe Ertan HDP.jpg
Bedia Özgökçe Ertan / Fotoğraf: HDP


2016 yılında, Eylül ve Ekim aylarında, kazanmış olduğumuz 102 belediyenin 96’sına kayyım atandı. Belediye başkanlarımızın tamamı gözaltına alındı, tutuklandı, görevden uzaklaştırıldı. İktidar yasaları çiğneyerek KHK üzerinden düzenleme yaptı.

Birçok KHK anayasaya aykırıydı ama toplumun meşru gördüğünü hiçe sayan bir anlayışla, ayrıştırıcı ve kutuplaştırıcı yaklaşımla bu düzenlemeleri getirdiler. 2016'da kayyım atandığı zaman Belediye Meclisini toplantıya çağırmadan, kayyım ve Valilik, Belediye memurları ile toplantı yaptılar. Meclis lağvedilerek toplumun seçme ve seçilme hakkına bir darbe yapıldı.

2016’dan itibaren uyguladıkları kayyum yönetiminin, halkın nazarında hiçbir meşruluğu yoktur. Seçme ve seçilme hakkı çiğneniyor. "Milletvekili seçiyoruz hapse atılıyor. Belediye Başkanı seçiyoruz, kayyumla elimizden alıyorsunuz"… şeklinde tepkisi var halkın.

Bu uygulama sadece HDP’ye yapılıyor. HDP seçmenine, üçüncü yol anlayışına, demokratik değerlere yönelimdir bu. Sayın Bekir Kaya Belediye başkanımızdı, görevden alındı ve günlerce hakkında yalan ve karalama haberleri yapıldı. Ben aynı zamanda avukatlığını da yaptım Sayın Bekir Kaya’nın. Dosyasında o iddialara tek bir delil yoktu.

Aynı siyasi mantık ve aynı siyasi darbe devam ediyor. Henüz dört aydır görevdeydik. 31 Mart seçimlerine giderken OHAL kaldırılmış, ülke normalleşmeye en çok ihtiyaç duyduğu günleri yaşıyordu. Bizim sandığa gitme koşullarımız asgari seçim yarışından bile gerideydi. 

Sandık görevlilerimizi sürekli görevden alıyorlardı. Sandıkları kilometrelerce öteye taşıyarak seçmenin sandığa gitmesini engelliyorlardı. AKP’li adaylardan ziyade, kayyumlar, emniyet müdürleri, işte bürokrasiden memurlar karşımıza çıkıyor, bir bütün olarak hepsi AKP için oy istiyorlardı. Belediyenin imkânlarını kullanıyorlardı.

2.5 yıl boyunca Van’da ve kayyum atanan her yerde hizmet verilmedi. Belediyeleri aldığımızda gördük ki devasa bir borç yükü bırakmışlar. Usulsüzlükler, ihalelerde yolsuzluklar diz boyu. 

Kürtlerin büyük çoğunlukta olduğu, Van, Diyarbakır ve Mardin Büyükşehir Belediyelerine kayyum atanmış olması stratejik bir karardır. Gözdağıdır.

Ya makul Kürt olacaksınız ya da size yedirmeyiz anlayışıdır bu. 

Biz kayyım atanmayacağını umut ediyorduk ama bunun altyapısı hazırlanmış yasal olarak. Ne yazık ki herhangi bir soruşturma açılmış olması bile belediye başkanının görevden alınması için yeterli oluyor. Bu denli güvencesiz, bu denli anayasaya aykırı bir hal vardı. Yasal düzenleme yapmışlar ama asla hukuki değil…  

Halk her şeye rağmen sandığa giderek bizleri seçti. Halkın iradesi bütün kanunlardan üstündür.

Kayyım siyasi bir darbedir ve Türkiye’nin geleceği açısından çok tehlikeli, toplumu kutuplaştıran, Kürt halkını ötekileştiren ve umutsuz, iradesiz bırakmaya yöneltendir yaklaşımdır. Bu, çözümsüzlükte ısrardır.

Bugün çok büyük bir dirençle karşı karşıyalar, hatta inanıyorum ki hakkımızdaki iddialara Türkiye ve uluslararası toplum hiçbir şekilde inanmıyor. Bizim hakkımızdaki soruşturma olarak başlatılan şeylerin bir kısmı milletvekiliyken kürsüden yaptığım konuşmalardan ibaret. HDP’li olunca konuştuğumuz her söze dava açan bir anlayışla karşı karşıyayız.

Adalet mekanizmaları, AKP’nin ve MHP’nin hukuk komisyonu gibi çalışır hale geldi. Bağımsız ve tarafsız bir mahkemede yargılandığım zaman tamamından beraat edeceğimden yüzde yüz emin olduğum dosyalar. Bu anlamda ben bir suç işlediğimi asla düşünmüyorum. Yasaya aykırı bir hal ve hareket içerisinde olmadık.

Gün hukuk adına, demokrasi adına dayanışma günüdür. Farklı düşünebilir ve farklı bir dilde konuşabiliriz. Ama esas olan dilimizle, kimliğimizle, kültürümüzle var olmak ve bu ülkenin zenginliğine zenginlik katmaktır.

Bütün ileri bir demokrat dünyadaki diğer ülkelere baktığımız zaman farklı dilleri konuşuyor ve insanlar ayrımcılığa maruz kalmıyor. Tam aksine onlar zenginlikleriyle birlikte gelişmeye devam ediyorlar.

Bugün onların tartıştığı konular ile bizim tartıştığımız konular aramıza yüzyılları sokuyor adeta. Gerçekten ilerici aydınlık bir geleceğe sahip çocuklarımızın da özgürce ve güven içinde yaşayabileceği bir ülkeyi ancak dayanışmayla ve bir arada kalarak başarabiliriz.

Çünkü bizim gidecek hiçbir yerimiz yok. Bu ülkede bu topraklarda yüzyıllardır varız.

Bir toplum olarak her toplum gibi nasıl yaşadıysak geçmişte bugün de ve yarın da aynı inançlarla ve bağlılıkla yaşamak istiyoruz. Bağlarımızı güçlendirmenin tek yolu demokrasi için gelecek için bir arada durmaktan geçiyor.

Bize yapılan haksızlıktır. Haksızlık kime yapılırsa, HDP bu haksızlığın karşısına durma refleksini gösteriyor. Bu güvencesiz ortamda tek çare dayanışmaktır, haksızlığa karşı durmaktır. Mevcut hukuksuzluğu engellemenin tek yolu da budur.

Türkiye ve dünya kamuoyuna, aydınlık bir Türkiye, demokratik bir Türkiye, bütün halkların eşit yaşadığı bir Türkiye olarak var olmak için bugün bu haksızlığa karşı mutlaka tepki gösterilmesi ve asgari standartlara çekilmesi konusunda da çaba içerisinde olunması gerektiğini hatırlatmak istiyorum.

Van Büyükşehir Belediyesi Eş başkanı Mustafa Avcı: 

16 Nisan'da çıkardıkları bir yasa ile yönetim anlayışı daha da tekçileşti. Eş Başkanlık sistemi buna aykırı. Tekçiliğe karşı çoğulculuğu esas alan bir yönetim şekli. Öz itibariyle de toplumun yarısını temsil eden kadınların yönetimde eşit temsil etme hakkı elde etmelerini içerir. İçinde özgürlüğü, eşitliği, demokrasiyi barındırıyor. Alternatif bir yönetim anlayışıdır.
 

78Ortak Bellek (2).jpg
Van Büyükşehir Belediyesi Eş başkanları: Bedia Özgökçe Ertan, Mustafa Avcı / Fotoğraf: 78/Ortak Bellek​​​​​​​


Seçim sürecini eş başkanlık üzerinden yürüttük. Yüksek Seçim Kurulu (YSK), İl idare müdürü, Hükümeti müdahale etmedi. Seçim bitti. Yürürlükteki yasalar neyi gerektiriyorsa o yasalara göre sandık sonuçları belirlendi.

Alternatif bir yönetim şekli eş başkanlık sistemi. Tekçi yönetim anlayışı doğal olarak bunun üzerine geliyor ve bir suç işliyormuşuz gibi kamuoyunda algı yaratılmaya çalışılıyor. Bunun böyle olmadığını, mahalle mahalle, ev ev dolaşıp anlatıyoruz. 

Fırsatımız oldukça işte sizin gibi tarafsız özgür demokratik basın kuruluşları aracılığıyla dünya ve Türkiye kamuoyuna sesimizi duyuruyoruz. 

Mücadeleye de devam edeceğiz. İnsanım diyen herkesi, vicdanı kararmamış dünya ve Türkiye kamuoyunu duyarlı olmaya çağırıyoruz. Bizimle yan yana olsunlar. 82 milyonun aydınlık geleceği için bu zorunludur.  Bunun sorumluluğu ile yanımızda olmalılar.

İHD Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan

Hükümetin Diyarbakır, Mardin ve Van Büyükşehir belediye başkanlarını görevden alması ve yerlerine Vali ataması esasında bir kayyum uygulaması değil el koyma uygulamasıdır. Bu şekilde milyonlarca seçmenin iradesi tanımamış oluyor.

31 Mart 2019 seçimleri daha yeni yapıldı. Görevden alınanların seçilme hakkı yok sayıldı. Oy veren milyonlarca insanın iradesi yok sayıldı. 
 

Öztürk Türkdoğan.jpg
Öztürk Türkdoğan


Ortaya çıkan belgeler gösteriyor ki 1 Nisan gününden itibaren yazışmalar yapılmış, Eş Başkanlar mazbata almadan görevden alınmaları talep edilmiş. Aslında iktidarın en başından beri Kürtlerin, HDP’lilerin iradesini tanımama yönünde bir tutumu olduğunu gösteriyor ki bu tamamen antidemokratik bir uygulamadır.

İkinci olarak bakınız Kürt halkının iradesi burada tanınmıyor. Kürt halkına yönelik ciddi bir aşağılama söz konusudur. İktidar, bu belediye başkanları hakkında devam eden soruşturmalar ve kovuşturmalar var, yani terörist suçlamasını gerekçe gösteriyor. Oysa T.C. Anayasası yazar, masumluk hakkı vardır… Mahkeme kararında kesin hüküm yoksa suçlanamazsınız, bu en temel bir anayasa kuralıdır.

Başkanlarla ilgili hiçbir ceza mahkemesi kararı yok. Türkiye'de terör suçlaması yöneltmek o kadar kolay ki… Çünkü Türkiye'nin ceza mevzuatı çok esnektir. Herkes teröristlikle suçlanabilir. İktidarın bu söyleminin inandırıcı bir tarafı yoktur. Çünkü bu konu doğrudan doğruya Kürt meselesi ile alakalıdır.

Türkiye'de iktidar Kürt meselesini çatışma yöntemi ile çözmek istiyor. Barışçıl ve demokratik yöntemlerle çözmek istemiyor. Sürekli şiddete dayalı güvenlik politikalarıyla bu sorunu ortadan kaldırmak istiyor.

Oysa Türkiye tarihi bu yöntemin geçmişi ile doludur. İktidar kendini tekrar etme noktasındadır ve maalesef gelinen noktada Kürt sorununun çözümü konusunda asgari uyulması gereken en demokratik kuralı iktidar çiğniyor.

Bir sorun varsa bu demokratik yolla çözülür. Demokratik yol ne demektir, İnsanların temsilcilerini seçme hakkıdır. Şimdi siz Kürt halkının Belediye başkanını tanımazsınız, onları görevden alırsanız, Kürt sorununu inkâr etmiş olursunuz. Dolayısıyla bu çıkmaz bir yoldur.  Bu eleştiriyi yapmak lazım…

Peki, bu insanlar, bu belediye eş başkanları insanlar ne yapıyor?

Demokratik direnme hakkını tercih ediyorlar. Yani gösteri, itiraz, sürekli protesto ile haklarını arıyorlar. Elbette demokratik yoldan hak arayacaklar. Bakınız demokratik yoldan ayrılmıyorlar. İktidarın buna saygı duyması gerekir. 

Kürt tarafı barışta ısrar ediyor. İnatla devam diyor ki devam eden savaş bitsin, oturalım, konuşalım. Ama mevcut iktidar AK Parti- MHP iktidarı anlaşıldığı kadarıyla, Kürtlerle bu sorunu masada çözme noktasına henüz gelmiş değil…  

Oldukça trajik olan bu durumun bir başka boyutu var.  Avukatları ile görüşen Abdullah Öcalan Barış çağrısı yapmıştır; ‘Sorunu çözmek istiyorsanız ben hazırım’ demiştir. 2015'teki deklarasyonları yeniden hatırlatmıştır.  

Demokratik Toplum Kongresi, Halkların Demokratik Partisi 4 Ağustos'ta bir açıklama yapmıştır. Anayasa yapımına ve barışa hazır olduklarını dile getirmiştir. Her türlü sorumluluğu üstleneceğini ifade etmiştir. 

Umutlanmıştık. Açıkçası acaba iktidar devam ettirdiği hatadan vazgeçecek mi diye…  Maalesef vazgeçmedi. Tam tersi şekilde bir karşılık verdi.  

Kürtlerin Barış çağrısına, Kürtlerin seçilmiş temsilcilerini görevden alma biçimi ile karşılık vererek demokratik yollarla sorunu çözmekten uzak olduğunu ortaya koydu ki bu hakikaten Türkiye'yi yönetenler bakımından çok kötü bir durumdur.  Çünkü antidemokratiktir.  

Siz bırakın Kürt sorununu çözmeyi Türkiye'yi de yönetemezsiniz bu yaklaşımla.

Zaten şu anda Türkiye'nin çok ciddi ekonomik, siyasi, insani/ sosyolojik problemleri var. Bu iktidar bunların hiç birisini çözemedi. 

Şunu da vurgulamak gerekiyor. Özellikle Mardin'de Büyükşehir Belediye eş başkanı olarak görev yapan Ahmet Türk'ün tekrar görevden alınması…  

Ahmet Bey’in demokratik direnişi takdire şayan ve kendisine saygı duymak gerekiyor. Yıllardır Kürt sorununun barışçıl yollarla çözülmesi gerektiğini savunmakta. Önceki Kürt partilerinde başkan oldu, görevden alındı, hapse atıldı. Eş başkan oldu Partisi kapatıldı, hapse atıldı, siyasi yasak kondu.

Bir önceki dönem Mardin Büyükşehir belediye başkanı iken görevden alındı, tutuklandı, sağlık sorunlarından dolayı tahliye oldu, yılmadı, mücadele etti, seçim süreçlerine katıldı. Yeniden Mardin Büyükşehir Belediye eş başkanlığına seçildi.

Ahmet Bey'in yaşantısı Kürt sorununu çözme konusundaki siyasi duruşu oldukça önemlidir. Bu kadar badire atlatan bir insanın yeniden ısrarla ve ve inatla demokratik yoldan sorunu çözme tavrını selamlamak gerekiyor.

Türkiye devletinin Ahmet Türk'ten öğreneceği çok şey var. Bütün bu devlet baskısına karşı demokratik çizgiden ayrılmayan bu insandan öğrenmeleri gereken çok şeyler var.

Tabii ki heyetimiz ziyareti hem dayanışma hem de birlikte mücadele etme çerçevesinde gelmiştir. Bu bir demokrasi mücadelesidir. Diyarbakır, Mardin ve Van Büyükşehir Belediye eş başkanları görevden alınması sadece Kürt halkına yapılmış bir saygısızlık değildir. Bu Türkiye halkının tamamına yapılmış bir saygısızlıktır. Çünkü bu kadar keyfi davranan iktidar aynı uygulamayı Türkiye'nin her yerinde yapıyor ve yapmaya devam ediyor. 

Dolayısıyla, Türkiye'de demokrasiden yana olan güçlerin mutlaka birlikte mücadele etmeleri gerekiyor. Bu mücadelenin birlikte verilmesi gerekiyor. Birlikte verilmezse, Türkiye'de demokratik mücadele zaafı uğrar.

Son dönem görüyoruz ki Türkiye'nin batısından, demokratik kurumlarından gelen tepkiler oldukça olumludur. İktidarı çok eleştiren bir noktadadır. Birlikte mücadeleyi ortaya koymak açısından bu ziyareti yaptığımızı özellikle belirtmek istiyorum.

Türkiye İnsan Hakları Vakfı Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı:

Diyarbakır, Van, Mardin’de  seçilmiş Büyükşehir Belediye Eş Başkanlarıyla görüştük. Onların demokratik siyasi mücadele kararlılığını çok önemsediğimizi söylemek isterim. Halkın siyasi iradesini yok sayan ve halkı yok sayan bir tutum içinde Türkiye Cumhuriyeti. 

Kayyım atamakla kalmadılar aynı zamanda HDP’nin demokratik siyasi mücadele alanının kanallarının açık tutma çabasına yönelik saldırılar da gerçekleştiriyorlar. Halkı birbirine düşürecek bir takım tutumlar söz konusu. İnsanları HDP  binası önüne götürüyor, orada yemek servisi yaparak ailelerin acısı üzerinden HDP’yi gayrimeşru kılma çabaları kabul edilebilir bir tutum değil.
 

Şebnem Korur Fincancı.jpg
Şebnem Korur Fincancı


Ancak her üç ilde de gördük ki halk tümüyle seçilmiş eş başkanlarının yanında duruyor ve seçilmiş eş başkanların halkla da dayanışması yalnız değil. Türkiye'nin her yerinden dayanışmayı büyüterek bu gayrimeşru kayyımları tümüyle Türkiye de tarih sahnesinden kaldıracak bir tutum sergileniyor.

Türkiye'de halklar dayanışma içinde görüyoruz ki siyasi iradesine sahip çıkmaya çalışan halklara yönelik saldırgan bir tutum söz konusu ve özellikle polisin şiddetle saldırısıyla karşı karşıya kalıyor. Aynı zamanda da ağır insan hakları ihlali ve işkence sonuçlanan bir sürece dönüşüyor.

Biz Türkiye İnsan Hakları Vakfı olarak da bütün bu süreci izliyoruz. Kayyım atanmasıyla birlikte siyasi iradesine sahip çıkmaya çalışan ve barışçıl bir biçimde protestosunu dile getiren halka yönelik saldırı inanılmaz boyuta ulaştı ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nın başvurularını da tabi ki arttırdı.

Örneğin geçen yıl 2018 yılında ağustos ayında Diyarbakır temsilciliğimize başvuru 9 iken işkence iddiasıyla bu yıl aynı ay 19 ağustostan itibaren 9 günde 20 başvuruya ulaştı. Yani 2 katından fazla bir başvuru ile karşı karşıya kaldık.

Çünkü şiddet inanılmaz bir boyuta ulaştı demokratik olarak hakkını savunmaya çalışan herkese yönelik ağır bir saldırı söz konusu işkence uygulamaları söz konusu. Ancak insanlarda unun kabul edilmeyeceğini dile getirmeye çalışıyorlar.

Gayrimeşru kayyımların tümüyle geri gönderileceği günler göreceğimizi düşünüyoruz. Bütün eş başkanların yanındayız. Onlar halkın iradesidir. Biz bu iradeyi saygıyla selamlıyoruz.

Eşber Yağmurdereli:

Bu siyasi iktidar, her türlü muhalif hareketi  kendine karşı bir düşmanlık olarak algılıyor. Dolayısıyla demokratikleşme yolunda en küçük ilerleme görülmüyor. Yerel seçimlerin (İstanbul dahil) demokrasi güçleri tarafından kazanılmış olması ciddi bir rahatsızlık yaratmıştır.

Seçilmiş olanlar milli iradenin bir tezahürü olarak ortaya çıkmıştır. Buna rağmen seçilmiş insanlar yerine kayyum atandı. Bu gelecekte farklı belediyeler içinde benzeri uygulamaların yapılabileceğini gösteriyor.
 

Eşber Yağmurdereli
Eşber Yağmurdereli


İktidar, temsili demokrasinin bir unsuru olan sandık meselesini lüks görüyor. Demokrasi güçlerinin buna tamamıyla karşı çıkması gerekiyor. Seçilmiş insanların görev yapamaz hale getirilmesi karşısında bölgede kitlesel olarak tepki koyma gerçeği var. Dolayısıyla bizimde destek sunmamız gerekiyor.  

Ana muhalefet partisi İstanbul İl Başkanına ağır bir ceza verildi. Siyasi iktidar kendilerine karşı hangi kaynaktan gelirse gelsin, ister seküler muhalefetten gelsin, ister Kürt muhalefetinden gelsin seçilmiş insanlar karşısında tavrı ortada.

Üniversite Öğretim Üyeleri Derneği Başkanı Prof. Dr. Tahsin Yeşildere:

Ben duyarlı bir vatandaş, üniversitenin bir çalışanı, bir akademisyeni olarak, Diyarbakır, Mardin, Van illerimizde Büyükşehir Belediye başkanlarımızın görevden alınmasını siyasi darbe olarak gördüğümü açık ve net olarak ortaya koymak istiyorum.

Bu Türkiye'nin demokrasisine, insan haklarına, temel özgürlüklere vurulmuş darbedir. Anayasa çiğnenmiştir. Türkiye'de yükselen faşizmin en açık ve net göstergesidir. Tek adam rejiminin ortaya koyduğu tüm demokratik hak ve özgürlük değerlerinin yok sayılmasıdır.

Kürt halkının iradesine karşı yapılan bu siyasi darbeyi kınadığımı bir kez daha burada yinelemek isterim.

Demokrasi ve özgürlük vazgeçilmez unsurlardır. Eğer bir ülkede bunlar kaybedilirse o ülke giderek hızlı bir şekilde faşizme doğru yol almış demektir. Bunun önüne geçebilmek için Türkiye'deki bütün demokratik güçlerin, bütün duyarlı vatandaşların, liberallerin, aydın denen kesimlerin, sessiz duran çoğunluğun mutlaka ses çıkarması gerekir.  

Bir slogan vardır:

Susma sustukça sıra sana gelecek.... 

Bugün Türkiye’de bu ortamın hazırlayıcısı olan CHP’nin bildiğiniz gibi dokunulmazlıkların kaldırılmasında AKP zihniyeti ile ortak hareket etmiştir. Bunun sonucu HDP’li siyasiler gözaltına alınmaya başladı.

Sıra onlara geliyor. Kürt illerindeki Büyükşehir belediye eş başkanlarının görevden alınmasına eğer batıdan ses yükselmezse, sivil itaatsizlik istenilen boyuta gelmezse, sıra onlara da gelecektir.

Çünkü artık faşizmin ve tek adam rejiminin yapacağı hiçbir şey kalmamıştır. Bu nedenle bir an önce batı illerinde ve diğer kentlerde özellikle HDP’nin özverileriyle kazanılmış olan Büyükşehir belediyelerinde ses yükseltilmeli, sivil itaatsizlik temelinde demokratik eylemler başlamalıdır. Bu yapılmazsa, sonra yapacak hiçbir şeyimiz kalmayabilir.

Tüm demokratik güçlerin birleşmesi ve demokratik eylemlerin hızla yayılması gerektiği kanısındayız. Türkiye’de birçok kurumun ele geçirildiğini biliyoruz. Bunlardan en önemli kurumlardan birisi olan üniversitelerdir ve üniversiteler tek adam rejimi ve baskısı vesayeti altındadır. Sesini çıkaramayacak bir çoğunluk var orada. Üniversitenin de artık ses çıkarması gerektiği kaçınılmazdır.

Tepeden atamalarla üniversiteler yönetilemez. Akademik özgürlükler vazgeçilmezdir. Bunlar hepsi yok edildiği için üniversite sesini yükseltemiyor. Askeri vesayetten kurtuluyorsunuz, siyasi vesayete giriyorsunuz.

Siyasi iktidarın yaptığı anti demokratik görevden almalara üniversiteler ses çıkarmalıdır. Çünkü Türkiye'nin geleceği demokrasidir, insan haklarıdır, özgürlüklerdir, bireyin özgür alanının korunmasıdır, temel haklardan seçme ve seçilme hakkıdır. Bunlar elden alındığı takdirde, Türkiye’nin artık vazgeçilemez bir sisteme doğru gittiği açıkır.

Dik durmalıyız ve üniversite olarak ses çıkarmalıyız diye düşünüyorum. Biz duyarlı akademisyenler olarak Kürt illerinde, seçme ve seçilme iradesi elinden alınmış halkın yanında olduğumuzu belirtmek istiyoruz.

Eş başkanlarımızın yanındayız ve onların bu mücadelesini alkışlıyoruz. Bundan sonra da bölgeye gelip bu desteğimizi daha fazla vermeye ve yükseltmeye çalışacağız. Çok yakın zamanda bazı arkadaşlarımız daha Diyarbakır, Mardin, Van Büyükşehir Belediye eş başkanlarını ziyaret edecekler.

Sesimizi yükseltmeye devam edeceğiz. Birlikten güç doğar; demokrasi güçlerini birlikte eyleme davet ediyoruz.

 

* Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU